Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/78 E. 2020/290 K. 05.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/78
KARAR NO : 2020/290

DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/02/2014
KARAR TARİHİ : 05/03/2020
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 20/03/2020
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin endüstriyel kimyasalların toptan ticareti işi ile iştigal eden %99 hissesi iran asıllı …… olan ve %1 hissesi de temmuz 2013 tarihine kadar davalı …’e ait olan bir firma oludğunu, temmuz 2013 den bu yana …’e ait %1’lik hissenin …… ‘a devir olduğunu, davalı …’ün Temmuz 2013 tarihine kadar şirketin ortağı olduğu gibi aynı zamanda şirketi temsile tek başına yetkilisi olduğunu, davalının müvekkili şirketin muhasebe kayıtları ile oynadığını, tek imza yetkisini kötüye kullandığını, ticaret siciline müvekkili şirketin adresini göstererek kendi adına yeni bir şirket kurduğunu ve müvekkilinin gerçekleştirdiği işlemler neticesinde faturaları kendi şirketi üzerinden göstererek ödemeleri kendi şirketi adına aldığını ve sahte faturalar düzenlediğini, bunun üzerine yapılan incelemede yeminli mali müşavirden rapor aldırıldığını, müvekkili şirketin uğradığı zararın 222.018,00 TL olduğunu beyanla müvekkilin uğradığı zarar olan 222.018,00 TL’nin Büyükçekmece C.Başsavcılığına yaptıkları başvuru tarihi olan 01/10/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, safahatta 13.03.2019 tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu doğrultusunda davayı ıslah etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin çalıştığı süreye ilişkin olarak yaptığı ticari bağlantılar sebebiyle prim alacağı olarak 22.000 USD satış primi davacı şirketten alacaklı olduğunu, müvekkilinin şahsi parasını kullanarak yaptığı ödemelerin karşılığı olarak davacı şirketten ayrıldığı tarih itibari ile 88.000.-TL ayrıca alacaklı olduğunu, bu nedenle davada davacı tarafından alacaklı olduğuna karar verilmesi halinde 22.000 USD karşılık TL hesabıyla hesap edilerek ilave olarak ayrıca 88.000.-TL alacaklarına ilişkin takas mahsup beyanında bulunduklarını, ….. firması ile ilgili 31.05.2013 tarihinde kesilmiş faturada tahrifat yapıldığı iddia edilmiş, bu durumun gerçeğe aykırı olduğunu, o tarihte kara para aklama suçlaması ile şirketteki tüm kayıt ve belgeler ve bilgisayarlara polisler tarafından el konulduğunu, ayrıca 22.05.2013 tarihinde müvekkil …’ün şirket müdürlüğü süresinin bittiğini, şirket kuruluşundan bu yana şirket müdürü ve yetkilisinin ……’ın olduğunu, …… firması ile alakalı 09.01.2013 tarihinde kesilen fatura üzerinde tahribat yapıldığı iddiasının doğru olamadığını, söz konusu faturanın İtalya’ya giden tırlara ilgili olduğunu, bahsi geçen ticari ilişkinin tamamıyla müvekkil bilgisi dışında olduğunu, tüm bağlantıların İran üzerinden kurulduğunu ancak İran’la ekonomik ambargo sebebiyle Türkiye üzerinden davacı firma aracılığı ile işlemlerin yapıldığını, …….. Kimya adına düzenlenmiş faturanın gerçek olduğunu, faturanın düzenlenme sebebinin, şirket sahibi …… ’ni …….. kimyaya daha önce İran’ dan doğrudan gönderdiği bozuk malların yerine yeni mal verilmesi olduğunu belirterek dava dilekçesini ve davacı tarafça aldırılan raporu kabul etmediklerini beyanla davanın reddine ve 22.000 USD ile birlikte 88.000,00 TL alacağın takas ve mahsubuna karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davalının şirket ortağı ve müdürü sıfatı ile davacı şirketi zarara uğrattığından bahisle zararın tahsili istemine ilişkindir.
Celp edilen ticaret sicil kaydına göre, davacı ……. Dış Tic. Ltd. Şti.’ nin 22.04.2011 tarihinde tescil edildiği, şirketi ilk 5 yıl için şirket müdürü …’ün münferiden temsil ve ilzama yetkili kılındığı, müdürlerin para almaya, vermeye ahzu kabza yetkili olduklarına ilişkin ilanın 28.04.2011 tarih 7804 sayılı ticaret sicil gazetesinde yayınlandığı görülmüştür.
Ticaret Sicil Gazetesinin 30.05.2011 tarih ve 7825 sayısında Şirket Müdürlüğüne 10 yıllığına …..’ın getirildiği, şirket müdürü …’ün müdürlüğünün 2 yıla indirilmesine karar verildiği, şirket içerisindeki temsil yetkilerinde de değişiklik yapıldığı, …..’ın Şirketi her hususta münferit imzası ile temsil ve ilzam etmesine karar verildiği, …’ün yalnızca Bankalar, finans kurumları ve PTT lerden para çekme yetkisi verilmemiş olup, diğer her konuda şirketi her hususta münferit imzası ile temsil ve ilzam etmesine yetkili oldukları Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı görülmüştür.
Halkalı Gümrük Müdürlüğü’nün düzenlediği 22.12.2012 tarih …… tescil sayılı Gümrük beyannamesinde ……. San. kul. Türde olanlar cinsinde ürünün ……. Tekstil San. Dış Tic. Ltd. Şti. adına giriş yaptığı gözlenmiştir.
Mahkememizce celp edilen banka kayıtlarına göre, “30.04.2013 tarih ….. numaralı 50.000 $ lik çekin şube müşterilerinden ……’ e ait olduğu” Çekin fiziki ortamda teslim ibraz edilmediği, takas odası aracılığı ile ….. Bankası A.Ş. …. Şubesine ibraz edilerek 04.10.2013 tarihinde takas odasından sorularak ödendiği, bilgisinin verildiği görülmüştür.
Limited şirketlere ilişkin TTK. m. 644 hükmünün yollamasıyla, limited şirket müdürlerinin sorumluluğuna, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair hükümler uygulanır. Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu, esas itibariyle kusura dayalı bir sorumluluktur. Bu nedenle kusursuzluğunu ispat eden üye sorumluluktan kurtulur (TTK. m. 553). Kusur sorumluluğunun esasları zarar, kusur, hukuka aykırılık ve illiyet bağıdır. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun doğabilmesi için bu unsurların tümünün gerçekleşmesi gerekir (Necla Akdağ-Güney, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2008, s. 47).
Genel kusur sorumluluğundan farklı olarak TTK. m. 553 hükmü, kusursuzluğun ispatını karşı tarafa (yönetim kurulu üyelerine) yüklemiştir. Ancak bu istisna dışında yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk şartları ile genel kusur sorumluluğunun şartları arasında bir fark bulunmamaktadır. Bir başka deyişle iddia sahibinin, uğramış olduğu zararın miktarını, hukuka aykırılığı ve illiyet bağını ispatlaması gerekir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu açısından kusur karinesinin öngörülmüş olması (kusursuzluğun ispatının yönetim kurulu üyeleri üzerine bırakılması); iddia sahibinin, uğramış olduğu zararın miktarını, hukuka aykırılığı ve illiyet bağını ispatlama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
Daha açık bir ifadeyle yönetim kurulu üyelerinin kusursuz olduklarını ispat edememeleri durumunda, onların mutlaka sorumlu olmaları gerektiği anlamına gelmez. Bunun için ortada bir zararın, hukuka aykırılığın ve zarar ile hukuka aykırılık arasında illiyet bağının bulunduğunun ayrıca ispatlanması gerekir. Bu unsurlardan birisinin gerçekleşmemesi (kanıtlanamaması) halinde, sorumluluk doğmaz. Gerçekten de Yargıtay vermiş olduğu bir kararında, “… mahkemece, davacı tarafın iddiaları ile davalıların kusurlu olmadıkları yönündeki savunmaları ayrı ayrı değerlendirilerek, bankanın bir zararının olup olmadığı, zarar varsa miktarı ile zararın meydana gelmesinde davalıların kusurlu olup olmadığı araştırılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir…” ifadelerine yer vererek sorumluluk için zararın varlığını şart koşmuştur (11. HD., E. 2003/11546, K. 2004/8255 sayı ve 14.9.2004 tarihli karar).
Yargıtay içtihadından da anlaşıldığı üzere, yapılan işlemler sonucunda bir zararın oluşması halinde, bu zarar nedeniyle yöneticilerin sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan yöneticilerin kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanması gerekir. Bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalılar tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerekir. Aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi “ticari işletmenin kar edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimalinin de bulunması” özelliğiyle de bağdaşmaz.
Yine, limited şirketin müdürlerinin devredilmez görev ve yetkileri arasında “… Şirketin yönetimi için gerekli olduğu takdirde, muhasebenin, finansal denetimin ve finansal planlamanın oluşturulması…. Şirket finansal tablolarının, yıllık faaliyet raporunun ve gerekli olduğu takdirde topluluk finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesi…” hususları da girmektedir. Bu görevler dikkate alındığında, uzun süreden beri şirket müdürü olan ve bu yetkisine dayanarak şirket adına bir takım işlemler yapan davalının, şirketin defter ve kayıtlarının tutulmasından ya da en azından şirket adına almış olduğu ödemeleri şirketin ticari defter ve kayıtlarına işlenmesinden de sorumlu olması gerektiği açıktır.
İddia veya savunmanın haklılığı, bu olay ve hukuki işlemlerin varlığının ispatlanmasına bağlıdır.
İspat hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde bir temel hak olarak garanti altına alınmıştır. Anayasal dayanağı olan ispat hakkını, usûl hukukunda taraflar, kanunda belirtilen süre ve usûle uygun olarak kullanırlar. Bu hak yalnızca kanunla sınırlanabilir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususuna ise ispat yükü denir.
İspat yükü üzerine düşen taraf ispat etmesi gereken hususu ispat edemediği durumda ispatsızlık durumu söz konusu olacaktır. Hâkim bir husus ispatsız kalmış olsa dahi medeni yargılamada karar vermek durumundadır. TMK 6. Maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
HMK m.190’da ispat yükü, “ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Buna göre, bir vakıayı kimin ileri sürdüğü değil, kimin bundan lehine bir hak çıkardığı önemlidir. Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişlerse, bu durumda hâkimin ispat yükünün kime düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. İlk olarak hâkim tarafların göstermiş oldukları delilleri incelemekle yükümlüdür. Tarafların göstermiş oldukları delillerle çekişmeli vakıalar ispat edilmişse bu durumda da ispat yükünün hangi tarafta olduğunun araştırılmasına gerek yoktur. Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıa iddialarının doğru olduğu veya karşı taraf iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlayabilmek amacıyla çekişmeli vakıalar hakkında deliller sunarak gerçekleştirdikleri usûli bir faaliyettir. Delil ikame etmemenin veya delil ikame faaliyetinin başarısız kalmasının yaptırımı, bu faaliyet için zorlanmak değil, sadece ulaşılmak istenen usuli hedefe ulaşamamak ya da aleyhte sonuçlara katlanmaktır.Bu bakımdan ispat yükü ile delil gösterme yükü, aynı kavramlar değildir. Nitekim ispat yükü, olayın ispat edilmeme riskinin kime ait olduğunu belirlerken; delil gösterme, ispat yükünün yerine getirilmesinin biçimi ve yöntemi ile ilgilidir. Delil ikame yüküyle ilgili kurallar, ispatın biçimini ve yöntemini belirleyen kurallar olduğu için usul hukukuna ilişkindir ve bir vakıanın ispat edilememiş olmasının sonuçlarına yönelikken, delil ikame yükü, bir vakıa hakkında kendi iddiasının doğruluğu veya karşı tarafın iddialarının asılsızlığı hususunda hâkimde kanaat oluşmasını sağlamaya yönelik olup yargılamanın ilerleyişine ve hâkimin takdirine göre, taraf değiştirebilir.
Çoğu kez ispat yükü taşıyan taraf delil gösterme yükünü de taşır fakat bu her zaman böyle değildir. Zira ispat yükünün sabit olmasına rağmen delil ikame yükü, taraf değiştirir. Üzerinde delil ikame yükü bulunmayan taraf, karşı tarafın iddia ve savunmalarının haklılığı bağlamında, delil göstermesini beklemeden, asılsızlığı ortaya koymak maksadıyla delil gösterebilir. Bu halde karşı delilden söz edilir. Karşı delil göstermiş olan taraf, bu davranışı nedeniyle ispat yükünü üzerine almış sayılmayacaktır (HMK m.191,c.2).
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, ticaret sicil kayıtları, fatura suretleri, banka kayıtları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına binaen; ….. Ticaret Ltd. Şti.’ne yapılan 2 adet fatura karşılığı 19.068,80.-TL’lik satış ile ilgili olarak, davalının tahsil etmiş olduğu 17.500-TL’lik tahsilat ile 30.04.2013 tarih …… numaralı 50.000 USD’lik çek bedelinin davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarına işlenmediği itibar edilen ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda tespit edilmiş olup, davalı taraf her ne kadar, her iki tahsilatı da davacı şirketten olan alacaklarına mahsuben yapıldığını iddia etmiş ise de, davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarından davalının herhangi bir alacağına rastlanmadığı, davalının anılan bedellerden sorumlu olması gerektiği sonucuna varılarak davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulü ile 128.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 8.743,68 TL harçtan peşin alınan 3.791,55 TL ile 1161,00 TL ıslah harcın mahsubu ile bakiye 3.791,13 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 2.967,00 TL yargılama giderinden davanın red ve kabul edilen kısımları dikkate alınarak takdiren 1.710,47 TL. yargılama gideri ile 3.820,55 TL. toplam harç masrafı ile 1.161,00 TL ıslah harç ki toplam 6.692,02 TL. yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 16.110,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-Davalı tarafından yapılan 68,70 TL. yargılama giderinden davanın red ve kabul edilen kısımları dikkate alınarak takdiren 29,08 TL. yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine, bakiye yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 12.881,71 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
Dair gerekçeli kararın taraflara tebliğ edileceği tarihten itibaren başlatılmak suretiyle 15 günlük yasal süresi içerisinde mahkememize sunulacak temyiz dilekçesi ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere oy birliği ile verilen karar yukarıda isimleri yazılı tarafların yüzüne karşı açıkça okunup anlatıldı. 05/03/2020

Başkan …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Katip …
¸(e-imzalıdır)