Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/980 E. 2023/155 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/980 Esas
KARAR NO : 2023/155

DAVA : Ortaklıktan Çıkarma – Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/06/2021
KARAR TARİHİ : 23/02/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ortaklıktan Çıkarma-Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin gayrimenkul değerleme alanında faaliyet gösteren, faaliyetleri hem Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) hem de Sermaye Piyasası Kurumu’nun (SPK) düzenleme ve denetimine tabi olan bir şirket olduğunu, diğer davacılar … , … ve … ‘ın da müvekkili şirketin ortakları olduğunu, davalı … ‘ın da müvekkili şirketin ortaklarından olduğunu, davalının ortaklıktaki payının %4,8 olduğunu, müvekkili şirkete tüm denetimler kapsamında bugüne kadar hiçbir olumsuz durum/bildirim vs. söz konusu olmamış iken son bir yıldır müvekkili şirketin ortağı davalı … ’ın müteaddit kereler uyarılmasına rağmen ortak olmaktan kaynaklı yükümlükleri yerine getirmemesinden kaynaklı olarak olumsuz bildirimlerle karşı karşıya kalmakta ve alenen maddi ve manevi zarara uğramakta olduğunu, müvekkili şirketin faaliyette bulunduğu sektör ve tabi olduğu düzenlemeler ve denetimler nedeniyle gerek şirketin gerekse de ortakların taşıması gereken zaruri özellikler, yerine getirmesi gereken bazı yükümlülükler olduğunu, bu hususlardan herhangi birinin eksikliği halinde, müvekkili şirketin gayrimenkul değerleme şirketleri faaliyetini sürdürmesi hukuken mümkün bulunmadığını, bu çerçevede müvekkil şirketin en büyük müşterileri olan bankalara hizmet verebilmesi için “Bankaların Değerleme Hizmeti Almaları ve Bankalara Değerleme Hizmeti Verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik” kapsamında ve Yönetmelik’in 5. ve 6. maddesi uyarınca şirketin, şirket ortaklarının, yönetici ve değerleme uzmanlarının bağımsızlığını ortadan kaldıracak herhangi bir halin mevcut olmadığını belgelemesi ve bu hususun periyodik olarak şirketin kendisi, ortakları, yönetici ve değerleme uzmanları tarafından hizmet verilen bankalara beyan ve taahhüt edilmesi gerektiğini, yasal düzenleme ve BDDK denetimleri nedeniyle bankaların genellikle yıllık periyodda bu belgeleri hizmet aldıkları gayrimenkul değerleme şirketlerinden talep etmekte ve bu beyan ve taahhütlerin eksiksiz şekilde sunmasını istemekte olduklarını, hizmet alınan şirketlerden alınan bu belgelerin, bankaların denetim komitelerine ve ardından yönetim kuruluna sunulmakta ve beyan ve taahhütlerde eksiklik olmaması halinde ilgili gayrimenkul değerleme şirketi ile çalışılmaya devam edilmekte olduğunu, eksiklik olduğu durumda ise gayrimenkul değerleme şirketine uyarıda bulunularak sözleşmelerinin feshedilmekte, hizmet alınmaya son verilmekte olduğunu, müvekkili şirketin 2020 yılına kadar bu belgeleri hizmet verdiği bankalara eksiksiz şekilde sunduğunu, bugüne kadar sözleşmelerinin hiçbir şekilde feshedilmemiş, bankalara kesintisiz şekilde hizmet vermeye devam etmiş olduğunu, ancak 2020 yılı içerinde müvekkili şirketin kurulduğu zamandan beri ilk kez belgelerde eksiklik olduğunu, müvekkili şirketin ve diğer ortakların her yıl olduğu bankalarca istenen tüm belgeleri ilgilere ilettiğini, ancak davalı ortak … ‘ın, kendisinden defalarca yazılı ve sözlü olarak talepte bulunulduğu halde, hizmet verilen bankalara bu beyan ve taahhüdü sunmamakta ısrar etmiş olduğunu, bu beyanların davalı tarafından sunulmamış olması nedeniyle müvekkili şirketin hizmet verdiği bankalardan -şimdilik- 2 tanesinin (… A.Ş. ve … Bankası A.Ş.) 2021 yılı başından beri müvekkili şirkete iş göndermeyi durdurmuş ve müvekkili şirket ile olan sözleşmelerini feshetmiş olduğunu, davalının bu beyanları hizmet verdiği bankalara sunmasının, müvekkili şirketin faaliyet konusu dikkate alındığında, yasal bir zorunluluk olduğunu ve davalının, Türk Ticaret Kanunu kapsamında da ortaklığa karşı yerine getirmesi gereken “yan edimini” bilinçli ve kusurlu bir şekilde yerine getirmeyerek ortaklığı/müvekkili şirketi zarara uğratmış olduğunu, bu bağlamda davalının, elinde bulunan hisseleri şirkete karşı kötüye kullanmakta, bankaların ortaklardan her yıl istediği bu beyan ve taahhütleri de fırsat bilerek ortaklıktaki payını diğer ortaklara fahiş fiyattan satmak için uğraşmakta olduğunu, bu durumun “hakkın kötüye kullanılması” niteliğinde olduğunu, davalının, SPK düzenlemeleri uyarınca, müvekkili şirkette 09/11/2018 tarihinden beri sorumlu değerleme uzmanı (SDU) sıfatıyla görev aldığı halde, düzenlenen raporların hiçbirinde SDU olarak yer almamış, bu hususta da direnç göstererek sorumluluğunu yerine getirmemiş olduğunu, davalının, müvekkili şirketin geçmişinde hiç olmayan uyarılarla karşılaşmasına sebep olduğunu, müvekkili şirketi maddi ve manevi olarak ciddi anlamda zarara uğraşmış olduğunu, TTK gereğince davalının, müvekkili şirketin uğramış olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü olduğunu, 6102 Sayılı TTK’nun 531. Maddesinin kıyasen uygulanması suretiyle davalının ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesinin müvekkili şirketin varlığı ve geleceği için zaruri olduğunu belirterek; öncelikle müvekkili şirketin yargılama boyunca iflasa sürüklenmesinin önlenmesi için davalının ortaklıktan kaynaklı haklarının yargılama boyunca “dondurulması” hususunda ihtiyati tebdir kararı verilmesini, müvekkili şirketin uğradığı ve uğrayacağı kar kaybı da dahil doğmuş/doğacak tüm maddi zararın (belirsiz alacak davası hükümlerine göre ilave talep hakları saklı kalmak kaydıyla) şimdilik 1.000,00-TL’nin tazminine karar verilmesini, müvekkili şirketin hem resmi kurumlar hem hizmet verdiği sektör kapsamında uğradığı ve uğramaya devam ettiği itibar kaybı için 10.000,00-TL tutarında manevi zararın davalıdan tazmin edilmesini, müvekkili şirketin yaşadığı bu uyuşmazlığın çözülenebilmesi için davalının hisselerinin bedellerinin piyasa rayicinden kendisine ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi ile; açılan davayı kabul etmediğini, ortaklığı süresince ortaklara karşı ticari olarak yanlış bir davranışı olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevabı, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İş bu dava, davacı anonim şirket ortağı olan davalının haklı nedenle şirket ortaklığından çıkarılması ve şirketin uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini talebine ilişkindir.
Somut olayda davacı vekili, şirketin faaliyet izninin devamı için davalının gereken yükümlülükleri yerine getirmediği, bu sebeple şirketin zarara uğradığından bahisle davalının haklı nedenle şirket ortaklığından çıkarılması ve şirketin uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini talebinde bulunmuştur.
Kanun koyucu, limited şirket ortağının, şirket tarafından alınacak kararla ve haklı sebeplerle mahkeme kararıyla şirket ortaklığından çıkarılmasını düzenlediği halde (TTK m.640), anonim şirketlere ilişkin düzenlemelerde böyle bir yasal imkan şirkete tanınmamıştır. Kanun koyucunun bu tercihi bilinçli olup, sermaye unsuru daha ön planda olan anonim şirketlerde pay sahipliğinin haklı nedenle sona erdirilmesi yönünde iradesi bulunmamaktadır. Bu nedenlerle anonim şirketlerde haklı nedenle ortaklıktan çıkarma talebi kanunen mümkün olmadığından davacıların çıkmaya yönelik taleplerinin davayı açmakta aktif husumet ehliyetlerinin bulunmaması nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.(İstanbul B.A.M 14. H.D 2018/482 Esas-2018/1418 Karar)
Davacıların maddi tazminat talepleri, davalının TTK 553 anlamında yönetici ve denetçi sıfatı olmadığı için genel hükümler dairesinde değerlendirme konusu yapılmıştır. Bu hususta bilirkişiler eliyle davacı şirket kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde davacı ortakların ve şirketin doğrudan veya dolaylı zararının ortaya konamadığı anlaşılmıştır. Ayırca taraflar arasındaki e-mail yazışmalarından davalının bağımsızlık beyannamesini imzalamamakta kusurunun bulunmadığı kabul edilmiştir. Açıklanan nedenlerle tazminat davası için aranan kusur ve zarar koşulunun somut olayda oluşmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacıların manevi tazminat taleplerine ilişkin yapılan değerlendirmede; Manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde, bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Anayasa’nın 5,12,17,20,26. maddelerinde kişilik değerlerini ihlal edenlere karşı kişinin korunması garanti altına alınmıştır. Kanun koyucu, manevi tazminat davası açılabilecek halleri MK’un 24,25,85,143,126,305, BK’nun 47 ve 49.maddelerinde ayrı ayrı düzenlemiştir. Manevi tazminat hakkı, zarar görenin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı, kişinin hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoymasıdır. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Manevi tazminatın belirlenmesinde, her olayın kendine özgü özel hal ve şartları değerlendirilmelidir. Olayın oluş şekli, eylemin haksız fiil niteliği taşıyıp taşımadığı, tarafların kusur oranları, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, manevi tazminatın sadaka niteliğinde olamayacağı gibi, davacının zenginleşmesine de sebep olmaması gibi olgular her davada, o davaya özgü olarak değerlendirilmelidir. Gerçek kişilerin yanında, tüzel kişilerin de manevi tazminat talep edibileceği ve şartları oluşmuşsa, manevi tazminata hükmedileceği Yargıtay tarafından ve öğretide kabul edilmektedir.
Buna göre, manevi tazminata hükmedilebilmesinin temel şartları, haksız bir fiilin varlığı, bu haksız fiilin davalı tarafından meydana getirilmesi veya davalının kusururun bulunması ve bu haksız fiil sonucu davacı tarafın zarar görmesidir. Somut olayda davalının bağımsızlık beyannamesini davacıların yasa ve yönetmeliklere aykırı tutum ve davranışları nedeniyle imzalamadığını beyan ettiği, bu hususta dosyaya sunmuş olduğu mailden bağımsızlık beyannamesinin imzalanmamasının sebeplerinin sıralandığı, mahkememizce taraflar arasındaki e-mail yazışmalarından davalının ileri sürdüğü hususların makul ve yerinde görülmüş ve bu kapsamda bağımsızlık beyannamesini imzalamama eyleminde hukuka aykırılık görülmemiştir. Bu kapsamda davalının bağımsızlık beyannamesini imzalamamakta kusurunun bulunmadığı kabul edilmiştir. Ayrıca davacılar, davalının eylemi neticesinde portföyünün azaldığını ileri sürmüş ise de bu konuda somut delil dosyaya sunamadıkları gibi, aksine bilirkişi heyetince yapılan incelemede zarar olgusu tespit edilememiş ve netice olarak somut olayda zarar koşulunun da ispatlanamadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenle, davalının kusuru ve davacı tarafın manevi yönden somut olarak zarara uğradığı hususunun ispatlanamadığı kanaatiyle, davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Şartları oluşmadığından davacı taleplerinin REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90-TL red karar harcının, mahkememiz veznesine yatırılan 187,86-TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye kalan 7,96 TL harcın karar kesinleşince ve talebi halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından dosyada herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Bakiye avansın karar kesinleşince yatırana iadesine,

Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı asilin yüzüne karşı yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal sürede İstinaf Başvuru hakları olduğu hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.23/02/2023

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır