Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/979 E. 2022/871 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/979 Esas
KARAR NO : 2022/871

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/11/2021
KARAR TARİHİ : 12/10/2022
KARARIN YAZILMA TARİHİ : 01/11/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde ÖZETLE; Davacı müvekkili şirket ile davalı taraf arasında süre gelen ticari ilişki neticesinde müvekkili şirketin bakiye 23.116,70 USD alacağının mevcut olduğunu, bu alacağın bütün telkin ve taleplere rağmen haksız ve kötü niyetli olarak ödenmediğini, bunun üzerine alacaklı müvekkili şirket tarafından borçlu taraf/aleyhine Bakırköy ……. İcra Dairesinin …… E. sayılı dosyası üzerinden icra takibi yapıldığını, söz konusu icra takibinin borçlu şirketin vaki haksız ve mesnetsiz itirazı üzerine durduğunu, fazlaya dair talep ve dava haklarının saklı kalması kaydı ile kötü niyetli davalının itirazın iptali ve Bakırköy …… İcra Dairesinin ……. E. sayılı dosyası üzerinden başlatılan takibin devamını, borçlunun %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı/borçluya tahmiline” karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde ÖZETLE; Davacı tarafın müvekkili şirkete karşı Bakırköy …… İcra müdürlüğünün …… E. sayılı dosyası ile cari hesaba dayalı olarak alacak iddiası ile müvekkili şirkete icra takibi yaptığını, söz konusu takibe karşı müvekkili şirket tarafından borca, talep edilen faize ve faiz oranına itiraz edildiğini, itirazları üzerine davacı tarafça bu kez itirazlarının iptali için işbu davanın ikame edildiğini, müvekkili şirketin davacı şirketten bir dönem iplik alımını gerçekleştirdiğini, bir kısım malların eksik ve ayıplı olarak teslim edildiğini, bir kısmının ise müvekkili şirkete hiç teslim edilmediğini, söz konusu satım işlemi sonucu davacı tarafından gönderilen ipliklerin müvekkil şirket tarafından …… San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ……. irsaliye numarası ile fatura edilerek …… San. ve Tic. Ltd. Şti. adına …….. Örme Kumaşçılık San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne teslim edildiğini, Örme sırasında davacı şirket tarafından gönderilen ipliklerde abraj oluştuğunu, müvekkili şirket tarafından durumun davacı şirkete bildirildiğini, davacı tarafça da iplikleri şimdilik bu şekilde, müvekkili şirket tarafından abrajlı çıkan kısımların ayıklanacağı ve ayıklanan kısım kadar iade faturası kesileceğinin kendilerine iletildiğin …….. Örme şirketi tarafından bu durumun tutanak altına alındığının ve abrajlı kısımların ayıklanarak örme işlemine devam edildiğini, ancak belirtilen ayıpların boya sırasında daha net ortaya çıktığını, bunun üzerine …… Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin durumu müvekkili şirkete bildirdiğini, ipliklerin ayıplı olduğunu bunu kabul edemeyeceklerini ve örme işlemini durdurarak …… no.lu fatura ile boyanan iplikleri ……. no.lu iade faturası ile elde kalan iplikleri de müvekkili şirkete iade ettiklerini, davacının neden olduğu ayıplı mallar nedeni ile bu iade sonrası müvekkili şirketin yükselen kur farkları nedeni ile büyük zarara uğradığını, ayıplı malların elinde kaldığını, geçen süre zarfında teslim edilen malların tamamına yakınının ayıplı çıktığını, müvekkili şirket tarafından oluşan fire farkları nedeni ile iade faturasının düzenlendiğini, ancak davacı tarafça iade faturalarının kabul edilmediğini, davacı tarafça faturalara konu malların kime teslim edildiğinin davacı tarafça ispatlanması gerektiğini, yine faturaya konu olan ve müvekkili şirkete teslimi yapılmış bir kısım malların eksik ve ayıplı olduğuna ilişkin tutanak ve yazışmalarında delil listelerinde belirtmiş olduklarını, Davalı vekili; davanın reddini, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere tazminata hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Bakırköy ….. İcra Müdürlüğü’nün ……. esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklının ….. Tekstil Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi borçlunun …. İnşaat Turizm Tekstil Gıda Dış Ticaret Limited Şirketi olduğu, takibe konu alacağın 205.512,09TL olduğu, ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği, borçlunun ödeme emrine itiraz ettiği takibin durdurulduğu anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, taraflar arasında iplik satın alınmasından kaynaklı ticari ilişki sebebiyle başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı tarafın dava dilekçesinden özetle; taraf arasındaki ticari ilişki nedeniyle bakiye alacağın mevcut olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı itirazın iptalinin talep edildiği,
Davalı tarafın cevap dilekçesinden özetle; davacıdan bir dönem iplik alımı gerçekleştirdiğini, bir kısım malların eksik ve ayıplı teslim edildiğini, bir kısmın ise hiç teslim edilmediğini, davacıdan alınan ipliklerin davalı tarafça …. Tekstil adına …….. Örme Kumaş’a teslim edildiğini, örme sırasında davacı tarafından gönderilen ipliklerde abraj olduğunu, davalı tarafından bu durumun davacıya bildirildiğini, davalı tarafça abrajlı kısımların ayıklanacağı ve ayıklanacak kısım kadar iade faturası düzenleneceğinin belirtildiği, …….. şirketinin bu durumu tutanak altına aldığı, abrajlı kısımlar ayıklanarak örme işlemine devam edildiğini, ancak belirtilen ayıpların boya sırasında daha net ortaya çıktığını, …… tekstilin bu durumu davalıya bildirdiğini, ipliklerin ayıplı olduğunu bunu kabul edemeyeceklerini, örme işlemini durdurarak fatura ile boyanan ipliklerin iade ediliğini, ayıplı malların elinde kaldığını, teslim edilen malların tamamına yakının ayıplı çıktığını, fire farkları nedeniyle iade faturası kesildiğini ancak davası tarafça iade faturasının kabul edilmediğini davanın reddini talep ettiği,
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; taraflar arasında iplik alım ticari ilişkisi sebebiyle davacının davalıya iplikleri eksik teslim edip etmediği, davalıya teslim edilen ipliklerde ayıp olup olmadığı, ayıp varsa süresinde ayıp ihbarı olup olmadığı ile ayıbın niteliği, ipliklerde abraj olup olmadığı bu nedenle davalının davacıya düzenlediği iade faturası olup olmadığı, davacının icra takip talebi nedeniyle davalıdan alacaklı olup olmadığı varsa alacak miktarının hesaplanmasına ilişkin itirazın iptali davası olduğu,
Davanın itirazın iptali davası olup, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olduğu, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebileceği, (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223)
Öncelikle belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden tarafın bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerektiği, ispatın konusunun, ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğunun 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtildiği,
İspatın konusunun HMK.nun 187’nci maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” Şeklinde belirtilirken, ispat yükünün kimde olduğu ise HMK.nun 190’ncı maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”düzenlemesinin ortaya koyduğu,
İspat vasıtalarının ise HMK.nun 200’ncü maddesinde “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”düzenlemesi ile ispatın nasıl yapılacağının gösterildiği,
Akdi ilişkinin taraflar arasında düzenlenen bir sözleşme ile , faturaya konu malların teslim edildiğine dair bir irsaliye , teslim fişi ve teslim alındığına dair yazılı bir belge ile ispat edilebileceği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/07/2011 tarihli kararında “Hemen belirtmelidir ki, satılanın tesliminin “hukuki işlem” niteliğinde olup, buna ilişkin savunmanın hangi delillerle kanıtlanabileceğinin belirlenmesinde, hukuki işlemlerin varlığının kanıtlanmasına ilişkin genel usul hukuku kurallarının (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve devamındaki hükümler) göz önünde tutulması gerekir.Bunun sonucu olarak ta; herhangi bir hukuki işlem gibi, teslim de anılan hükümdeki senetle (yazılı delille) ispat kuralı çerçevesinde, ilişkin bulunduğu malın miktar ve değerine göre belirlenmelidir. (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1990 5.basım,C:2,S:1534, S:1603, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2002 gün 2002/13-875 E., 2002/885 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.)” denildiği,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre “faturanın onu teslim alan muhatabı borç altına sokabilmesi için her şeyden evvel borç doğurucu bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatabı tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya 8 gün içinde itiraz edilmemiş olmasının onu borç altına sokacağı şeklinde görüş hem mantıki hem de hukuki dayanaktan yoksun olur. O halde öncelikle taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının göz önünde tutulması zorunludur.” denildiği, akdi ilişkinin ispat edilemediği sürece davacının davalı adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin davalıyı bağlayıcı bir yanı olmadığı,
Örneğin faturalara dayalı olarak karşı taraftan alacaklı olduğunu iddia eden tarafın faturadaki mal ve hizmetin karşı tarafa teslim edildiğini belge ile ispat etmesi gerektiği, tek taraflı düzenlenen faturaların hiçbir zaman bir akdi ilişkiyi ispat vasıtası olmayıp , akdi ilişkinin ifası aşamasında düzenlenen bir belge olduğu, bu nedenle faturanın geçerli olabilmesi için mal ve hizmetin verildiğine dair belge sunulamaması durumunda faturaların karşı tarafın defterlerinde de kayıtlı olması gerektiği,
Davacı yanın icra takibinde ödenmediğini iddia ettiği bakiye alacak için takibe giriştiği, taraflar arasında yazılı bir akit olmadığı ancak iplik alım satımı hususundaki ticari ilişkinin her iki tarafın kabulünde olduğu, bu hususunun ihtilaflı olmadığı,
Davacının takibe konu fatura içeriğindeki malın davalıya teslim edildiğini yazılı olarak ispat etmek zorunda olduğu, davacı tarafından düzenlenen ve davalıya mal satışına ilişkin faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, her iki tarafın ticari defterlerinin lehine delil niteliğinde bulunduğu davacı tarafın defterinde kayıtlı olan alacak miktarını 23.116,69 USD, davalı defterinde kayıtlı borç miktarının 23.116,69 USD olduğu, tarafların ticari defterlerinde USD para üzerinden cari hesap farkı olmadığı, faturaların döviz cinsinden düzenlendiği cari hesabın döviz tutarlı olarak takip edildiği, kur farkı faturaların düzenlenmediğinin tespit edildiği, davacı tarafın düzenlediği faturaların davalı defterinde kayıtlı olması nedeniyle malların eksik teslim edilmediğinin kabul edildiği,
Davalı tarafın ayıp savunmasına ilişkin ise; tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerektiği,
Türk Borçlar Kanunu’nun satım sözleşmesine dair hükümlerinin (TBK m. 207 vd) esasen tacirler arasında yapılan satım sözleşmelerine de uygulanmasının benimsendiği, (TTK. m.23) bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörüldüğü (TTK m. 23/1-(c) bendi). dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1 hükmünün uygulanacağı,
Satım sözleşmesinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 207. maddesinde “satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlandığı, satım sözleşmesinin synallagmatik, başka deyişle tam iki tarafa karşılıklı borçlar yükleyen bir sözleşme olduğu, tam iki yanlı sözleşmelerde, her iki yanın birbirine karşı birer asli edim ile çeşitli yan ve tali edimleri yüklendikleri, eş deyişle bu sözleşmelerin nitelikleri gereği yanlardan her birini zorunlu olarak alacaklı ve borçlu kıldığı, yanlardan her birinin karşı edimi elde etmek için borç altına girdiği, satıcının malın teslimini ve mülkiyetinin alıcıya geçirilmesi yükümlülüğü yanında satılanın ayıplardan ari olmasını sağlama yükümlülüğü de bulunduğu,
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar olduğu,
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer aldığı, düzenlemede “ Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denildiği,
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırıldığı, maddi ayıbın bir malda madden hata bulunması olduğu, (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi), hukuki ayıbın malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olması olduğu(malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi), ekonomik ayıbın ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olması olduğu,
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırmanın, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapıldığı, açık ayıbın hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıp olduğu, durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıpların, gizli ayıp olduğu, alıcının gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmesi gerektiği, (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramının, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerektiği, eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözümün satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirdiği, nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddesine göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacağı,
Satıcının ayıptan sorumluluğuna “ayıba karşı tekeffül” denildiği, ayıba karşı tekeffülün şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmesi gerektiği, külfetin, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesi olduğu, alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamayacağı,
Külfetin teknik anlamda bir yükümlülük veya borç olmadığı, külfetin, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabileceği, burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusu olduğu, dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesinin seçimlik hakların kullanılmasına engel olacağı, alıcının malı o haliyle kabul etmiş sayılacağı,
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfetinin TTK 23/1-(c) maddede düzenlendiği, bu hükme göre “ Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” denildiği, ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşmasının şart olmadığı, bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcının haklarını koruduğu, TTK 23/1-(c) maddesinde gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Türk Borçlar Kanunun 223 ncü maddesinin ikinci fıkrasının uygulanacağının belirtildiği, Türk Borçlar Kanunun 223/2. maddesinde ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bildirimin derhal yapılması aksi halde alıcı malı ayıp ile beraber kabul edilmiş sayılacağının düzenlendiği,
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Türk Borçlar Kanununun 227.maddesinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebileceği, bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükünün satıcıya ait olacağı, zira bu suretle satıcının yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddettiği,
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerektiği, bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denildiği,
Her iki tarafın da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermiş ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek olmadığını, çünkü hâkimin, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlü olduğu,
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar olmadığı, buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar olduğu,
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denildiği,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirildiği, anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denildiği,
İspat yükünün ilk önce kural olarak davacıya düştüğü; yani davacının davasını dayandırdığı olguları ispat etmesi gerektiği, Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybedeceği, o taraf davacı ise davası reddedileceği, davalı ise davanın kabul edileceği,
Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebileceği, kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek olmadığı, o olgunun ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılacağı,
Somut olayda davacı davalı tarafa icra takibine konu ettiği iplikleri teslim ettiğini ispat ettiği davalı tarafın ayıp savunmasında bulunduğu, davalı tarafın, davacı tarafa süresinde ayıp ihbarında bulunduğuna ilişkin davadan önce çekilen ihtarın bulunmadığı, davalı tarafın mail yazışması sunduğu bu yazışma tarihinin dava tarihinden sonraki tarihe ilişkin olduğu, davalının malı aldıktan sonra cevap dilekçesi içeriğinden kontrolünün yapılmadan dava dışı …… Tekstil şirketi adına verilmek üzere …….. Tekstil şirketine verdiğinin anlaşıldığı, dava dışı bu şirket tarafından tarih belirtilmeden tutulan tutanakların davalı tarafından davacı tarafa yapılan ayıp ihbarı olarak nitelendirilemeyeceği, bununla birlikte davalı tarafın ayıplı olduğunu belirttiği ürünleri tekstil bilirkişisi incelemesine sunmadığı, dosya kapsamındaki belgelerden abraja ilişkin ayıp durumunun gizli bir ayıp olmayacağı gözle yapılan inceleme ile tespit edilebileceği, davalı tarafın cevap dilekçesinde yemin hakkına dayandığından davalı tarafa yemin hakkının hatırlatıldığı, davacı tarafın yemini eda ettiği hususları da bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının davasını ispat ettiği, davalının savunmasını ispat edemediği değerlendirilerek aşağıdaki şekilde hüküm kuruldu..
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE,
Davalının Bakırköy ……. İcra Müdürlüğünün ……. Esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin 23.116,70 USD asıl alacak üzerinden devamına,
– Devamına karar verilen icra takibindeki 23.116,70 USD alacak toplamına takip tarihinden itibaren 3095 sayılı kanun 4/A maddesi uyarınca devlet bankalarının 1 yıllık USD hesaplarına uyguladıkları en yüksek faiz oranının uygulanmasına,
2- Davacının icra inkar tazminatı talebinin davalının itirazında haksız çıkması ve alacağının likit olması nedeni ile kabulü ile 23.116,70 USD alacağın takip tarihindeki TCMB satış kuru üzerinden hesaplanan (23.116,70 USD *8.8902 TL karşılığı ) 205.512,09 TL ‘nin %20’sini üzerinden hesaplanacak icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
3-Davalının kötüniyet tazminat talebinin yasal şartları oluşmadığından REDDİNE
4-492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 14.038,54.-TL karar harcından mahkememiz veznesine yatırılan 3.961,96.-TL peşin harcın mahsubu ile eksik kalan 10.076,58.-TL karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından yatırılan 59,30.-TL başvurma harcı ve 3.961,96.-TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
6-Davacı tarafından dosyada yapılan toplam 1.707,50.-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
7-Davalı tarafından dosyada yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 31.771,69.-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
9-Davacı tarafından dosyaya yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleşince ve HMK 333. maddesi uyarınca ilgili tarafa iadesine,
10-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-11-13.maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irad KAYDINA,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen kararının, gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal sürede İstanbul BAM ‘ne İstinaf Başvuru hakları olduğu hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 12/10/2022

Katip ……
¸e-imzalıdır

Hakim ……
¸e-imzalıdır