Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/876 E. 2022/458 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/876 Esas
KARAR NO : 2022/458

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/10/2021
KARAR TARİHİ : 26/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/05/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ÖZETLE; Müvekkil ve davalı …….. arasında yıllardan beri süregelen para alışverişi olduğunu, davalı taraf medikal işi yaptığını, müvekkil ve davalı arasında medikal malzemeler konusunda bir alışverişi olmayıp, sadece para alışverişi olduğunu, bu ilişki sebebiyle davalıya verilmiş çekler ve senetler olduğunu, bunlar karşılığında banka yolu ile alınmış ve geri ödendiğini, davaya konu çekler de finansman oluşturmak amacıyla davalıya verildiğini, davalı finansman sağlamadığı gibi çekleri de iade etmediğini, müvekkili aleyhine icraya koyduğunu, müvekkili hakkında başlatılmış olan haksız icra takipleri sebebiyle tüm mal varlığı haczedildiğini, şu anda emekli maaşı dışında herhangi bir geliri bulunmadığını, tüm malvarlığının hacizli olması ve satma imkanı bulunmaması sebepleriyle huzurda açılan menfi tespit davasının adli yardım talepli açma zarureti hasıl olduğunu, müvekkili, eski ortağı ……….’nun iptal edilen tahkim kararları ile ele geçirdiği teminat senetlerini icraya koyması sebebiyle borçlu olmadığının tespiti için İstanbul …….. Asliye Ticaret Mahkemesi …… E. Sayılı dosyası ile adli yardım talepli menfi tespit davası açıldığını, İstanbul ……. Asliye Ticaret Mahkemesi ……. E. Sayılı dosyasında adli yardım talebimizin kabul edildiği gibi Adli yardım talebimizin kabulü ile davamızın görülmesini, davalıya, şirkete finansman sağlamak amacıyla verilen çekler sebebiyle müvekkilin borçlu olmadığının tespitini, müvekkil aleyhine başlatılmış olan Bakırköy ……. İcra Dairesi …… E. Sayılı icra takibinin iptalini, takibe konu çeklerin bu hacizlere sebep olması nedeniyle dava sonuna kadar teminat alınmadan takiplerin durdurulmasını, davalının haksız ve kötüniyetli olduğundan müvekkil lehine %20 tazminatın tahsilini, sürecin başından beri uğranılan maddi ve manevi zararlarına ilişkin hakları şimdilik saklı kalmak üzere, masraf ve vekalet ücretinin davalılara yüklenmesini karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde ÖZETLE; müvekkilinin alacağının gerçek ve var olduğunu delillerle ispatlayacağını, davacının dava konusu çekin, hatır çeki olarak verildiği şeklindeki iddiasını, yasal yazılı delillerle ispat etme yükümlülüğü bulunduğunu, bu konuda davacının yazılı bir delil sunmadığını, davacı dava dilekçesinde çeklerin hatır çeki olduğunu savunmuş olmakla, çeklerin hatır çeki olduğunun ispat yükünün de artık davacıya ait olduğunu, davacı borçlunun haksız, yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun davasının reddi ile müvekkilin alacaklı olduğunun tespitini, İİK m.72/4 uyarınca, müvekkilin alacağının geciktirilmesi sebebiyle davacı borçlunun alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve yasal vekalet ücretinin davacıya yüklenmesini, haksız davanın açıkladığımız çerçevede tüm talepler yönünden reddini talep etmiştir.
DELİLLER:
İstanbul …… ATM’nin ……. Esas sayılı dosyasında verilen adli yardım kararı ve gerekçeli kararı, Fatih Kaymakamlığı Tapu Müdürlüğü yazı cevabı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, Bakırköy …….. İcra Dairesi …… E. Sayılı icra takibine konu çekler nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti isteğine yönelik menfi tespit davasıdır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.Bunun dışında icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Hakan Pencanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17/03/2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07/12/2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için, alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin hukuksal niteliğini de irdelemekte yarar vardır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir ‘gayeye’ ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye, bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan bu ilişki “kambiyo ilişkisi” olarak anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl/temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamalar sonrası menfi tespit konulu eldeki davada, ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 s.TMK m.6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu, borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.Aynı ilkeler, HGK’nun 17/12/2003 gün ve 2003/19-781 E., 2003/768 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında, çek bir ödeme vasıtası olup, kural olarak mevcut bir borcun tediyesi amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda çekin hatır çeki ya da teminat amacıyla verilen bir çek olduğu yolundaki iddianın davacı tarafça yazılı delille kanıtlanması gerekir.
Somut olayda davacı taraf, davalı …….. ile arasında yıllardan beri süregelen para alışverişi olduğunu, bu ilişki sebebiyle davalıya verilmiş çekler ve senetler olduğunu, davaya konu çeklerinde finansman oluşturmak amacıyla davalıya hatır amaçlı verildiğini, bu yüzden dava konusu çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Davalı taraf ise; İstanbul Fatih ilçesi Sultanahmet’te bulunan kendisine ait sit arsaya yaptığı otelin mühürlenmesi sürecinde davacı ile ilişkilerinin geliştiğini, yaşanan sorunları aşmak adına davacının isteği üzerine oğlu …… adına oteli devrettiğini, bu devrin inançlı temlik mahiyetinde olduğunu, devir işlemi sırasında ……. bank ……… şubesinden otele ipotek koydurtarak devir işleminin yapıldığını, akabinde sürecin uzaması üzerine davacının oteli satın almak istediğini beyan ettiğini ve karşılığında kendisine olan borcunu 18 milyon TL olarak kabul ettiğini ve bu alacağının kendisine çek olarak ödendiğini, dava konusu çeklerin de bu çeklerden olduğunu, çeklerin verilmesi üzerine banka ipoteğinin kaldırıldığını, dolayısıyla söz konusu çeklerin gerçek bir ticari ilişki kapsamında verildiğinden bahisle davanın reddini talep etmiştir.
Dava ve takibe konu çeklerin üzerinde hatır için veya teminat amaçlı verildiğine dair ibarenin bulunmadığı gibi, taraflar arasında dava konusu çeklerin hatır için veyahut teminat amaçlı olarak verildiğine dair yazılı bir anlaşma da bulunmamaktadır.
Dosyada fotokopisi mevcut olan 06.11.2017 tarihli çek teslim ve tesellüm başlıklı el yazılı ve tarafların imzasını taşıyan fotokopi evrakında; dava konusu çeklerin davalıya “borcun karşılığı olarak” verildiği ibaresinin yer aldığı, bu belgenin dosyada aslı olmamakla beraber davacı tarafından inkar edilmediği anlaşılmıştır.
Dosyada mevcut tapu kayıtları uyarınca söz konusu otelin davalı anlatımlarında olduğu gibi 06/02/2012 tarihinde davacının oğlu ……’e devir gördüğü, akabinde banka tarafından konulan ipoteğin terkin edildiği anlaşılmıştır.

Tüm bu açıklamalar ve deliller ışığında; davacı taraf, davaya konu çeklerin hatır çeki olarak verildiğini, çeklerin bedelsiz olduğunu iddia etmiştir. Somut olayda ispat külfeti, dava konusu çeklerin hatır senetleri olduğunu iddia eden davacı taraftadır. 6100 sayılı HMK’nun 201.maddesi uyarınca, senede karşı ileri sürülen her türlü iddianın yazılı delille kanıtlanması gerekmektedir. Bu itibarla ispat külfeti kendisinde olan davacının dava konusu senetlerin hatır senedi olduğu yönündeki iddiasını yazılı delillerle kanıtlayamamış, aksine davalı taraf söz konusu çeklerin borcuna karşılık olarak aldığını delillerle ortaya koyduğundan, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ve aşağıda belirtildiği şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İspatlanamayan davanın REDDİNE,
Dosya kapsamı itibariyle davacı tarafın kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70-TL red karar harcının, mahkememiz veznesine yatırılan 59,30.-TL peşin harçtan mahsubu ile, bakiye kalan 21,40-TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından dosyada herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 291.625,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa verilmesine,
6-Bakiye avansın karar kesinleşince yatırana iadesine,

Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal sürede İstinaf Başvuru hakları olduğu hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.26/05/2022

Başkan …….
¸e-imzalıdır
Üye ……..
¸e-imzalıdır
Üye ……
¸e-imzalıdır
Katip …….
¸e-imzalıdır