Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/78 E. 2019/829 K. 19.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/78 Esas
KARAR NO : 2019/829

DAVA : Tazminat (Alacak)
DAVA TARİHİ : 06/06/2013-01/04/2015
KARAR TARİHİ : 20/01/2017-19/09/2019
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/09/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı asıl davada verdiği dava dilekçesinde özetle; …… A.Ş de toplam 4 adet münferit hesabı olduğu, şirketin faaliyetine BDDK tarafından son verildiğini, 2001 yılından beri şirketin tasfiye halinde olduğu, tasfiyenin süresinde tamamlanmadığını, kasıtlı olarak uzatıldığını, kendisine ödenmesi gereken paranın ödenmediğini ileri sürerek tasfiyenin sona erdiğinin tespitini, tasfiye memurlarının TTK’dan kaynaklanan sorumluluklarını ifa etmeyerek kendisine zarar verdiklerinden dolayı şimdilik 2.000,00 TL’nin tasfiye memurlarından tahsilini talep ve dava etmiştir.
Dava, Bakırköy …..Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esasında görülürken Asliye Ticaret Mahkemelerinin tek hakimliğe dönüşmesi sonucu Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esasına kaydedilmiş, burada yargılama devam ederken Bakırköy …….Asliye Ticaret Mahkemesinin mahkememizle birleşmesi sonucu yukarıdaki esasa kaydı yapılmış ve bu esas üzerinden yargılamaya devam olunmuştur.
Asıl davada davacı; 02/07/2014 tarihli dilekçe ile davasını ıslah etmiş, sonuç olarak tasfiye sürecini, tasfiye memurlarının görevlerini yerine getirmemelerinden kaynaklı olarak 2.000,00 TL tazminatın 14 yıllık gecikme faizi ile birlikte tasfiye memurlarından müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davacı; Bakırköy …..Asliye Ticaret Mahkemesinin…. Esas sayılı dosyasında ise, davalılar aleyhine açtığı davada, tasfiye memurlarının genel kurulda alınan kararlarını ihlal ettiklerini ileri sürerek, 4 hesabından dolayı 1.293,00 USD ile 2.878,57 Euro’nun tahsilini talep etmiş, açılan bu dava Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/04/2015 tarihli birleştirme kararı ile mahkememiz dosyası ile birleştirilmiş, mahkememiz dosyası üzerinden yargılamaya devam olunmuş, 04/06/2015 tarihli celsede davacı, birleşen dava yönünden asıl davalı gösterdiği kişilerin … ile şirket olduğunu bildirmiştir.
Asıl davada davalılar …, …, …, … ve … vekili cevaplarını sunarak husumete ve usule ilişkin itirazlarda bulunmuş, sonuç olarak davanın reddini istemiştir.
Asıl davada diğer davalılara yapılan tebligata rağmen davalılar bir cevap vermemiştir.
Birleşen dava yönünden davalı … vekili cevap vermiş, yine usule itirazlarda bulunmuş ve sonuç olarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen dava yönünden davalı şirket vekili cevabında; davacının tek başına dava açamayacağını, derdestliğin ve kesin hükmün bulunduğunu ileri sürmüş, sonuç olarak davanın reddini istemiştir.
DELİLLER
Dava ve Cevap dilekçeleri, bilirkişi raporları, Bakırköy … ATM’nin…. ve …. karar sayılı ilamı, işbu dosyadan alınan Dr. ….. ve ….. tarafından hazırlanan 25/01/2019 tarihli bilirkişi raporu, ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLİNDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava hukuki niteliği itibariyle, tasfiye memurlarının sorumluluğuna dayalı tazminat ve kar ve zarara katılma sözleşmesinden doğan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememizin …. esas ve …. karar sayılı ilamı ile asıl ve birleşen davanın reddine karar verildiği, davacı tarafın istinaf talebi doğrultusunda dosyanın İstanbul BAM…. Hukuk Dairesinince incelendiği ve bu dairenin 27/12/2018 tarih, ….. Esas, …. Karar sayılı ilamı ile mahkememiz kararının kaldırılarak, dosyanın geri gönderilmesi neticesinde mahkememizin…. Esas sayılı numarasına kayıt yapılmıştır. Mahkememizce kaldırma kararına uygun olarak yargılamaya devam olunmuştur.
Asıl davaya ilişkin yapılan değerlendirmede; Davacı taraf asıl dava ile davalı …’nin tasfiye sürecinin bitmediğinin tespiti ile borca batıklığının tespit edilerek iflas hükümlerine göre tasfiyesine karar verilmesini talep ettiği, ayrıca tasfiye memurlarının kusurlu davranışları nedeni ile zarara uğratıldığını bu sebeple 2.000,00 USD zararının davalı tasfiye memurlarınca giderilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafın davalı Tasfiye Halindeki …… Kurumu’nun borca batıklığına ilişkin talebi hususunda; Bakırköy ….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin…. esas ve…. karar sayılı dosyasında aynı talepte bulunduğu ve bu talebi hakkında red kararı verildiği, red kararının da Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği tespit edilmiştir. Bu sebeple bu talebine ilişkin olarak kesin hüküm nedeni ile davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı tarafın tasfiye memurlarının sorumluluğuna ilişkin talebi hususunda yapılan incelemede ise öncelikle dava şartlarından olan husumet sorununun ele alındığı, buna göre davalılardan … ve …..’in şirketin tasfiye memurluğunu üstlendiği dolayısıyla diğer davalılar …, …, …, … ve …’ın tasfiye memurluk görevlerinin bulunmadığı bu sebeple bu kişilere karşı husumetin yöneltilemeyeceği taktir ve sonucuna varılarak, bu kişiler yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiştir
Davacının tasfiye memuru olan davalılar ….. ve ….’na yönelik sorumluluk davasına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede: Mahkememizce davacı tarafın bu iddiasına ilişkin olarak bozma öncesi teknik bilirkişiler eliyle incelemeler yaptırıldığı ve hazırlanan raporların dosya içerisine alındığı anlaşılmıştır. Aynı hususta Bakırköy …. ATM’nin…. Esas ve …. Karar sayılı dosyasından alınan Dr. ….. ve ….. tarafından hazırlanan 25/01/2019 tarihli bilirkişi raporu da dosya içerisine celp edilmiş ve söz konusu raporun mahkememizce alınan raporlar ile uyumlu olduğu ve hüküm vermeye elverişli oldukları anlaşılmıştır. Bilirkişiler tarafından yapılan bu tespitler dikkate alındığında; davacının iddialarının yerinde olmadığı, davalıların işlemleriyle davacının herhangi bir zararının oluşmadığı, dolayısıyla da davalıların sorumluluğu şartlarının gerçekleşmediğini bildirdikleri görülmüştür.
Somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın anonim şirketlere ilişkin hukuki sorumluluk hükümleri, TTK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının sonunda, onbirinci bölümde m. 549 ilâ 561 arasında toplu olarak düzenlenmiş ve m. 549-555 de sorumluluk halleri altı başlık altında toplanmış bulunmaktadır. Sorumluluk hallerinin özel olarak sayıldığı başlıklarda, sorumluluğun konusu, sorumlular ve sorumluluk şartları ile sorumluluğun hukuki sonucu gösterilmiştir. Böylece, TTK m. 555 ilâ 561 de düzenlenen ve ortak hüküm niteliği taşıyan, şirketin zararına, müteselsil sorumluluğa, ibraya, zamanaşımına ve yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin de limited şirkette uygulanmasına imkân verilmiştir.
Yönetim kurulunun hukuki sorumluluğu esas itibariyle TTK’nun 553 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde organa özgü sorumluluğu, müdürlerin, yöneticilerin, tasfiye memurlarının sorumluluğu yanında, kurucuların sorumluluğunu da içerecek şekilde hüküm altına almıştır.
Tasfiye memurlarının denetim ve gözetim görevi ile ortaklara eşit işlemde bulunma, şirkete karşı rekabette bulunmama, şirketle işlem yapmama, özen ve bağlılık yükümünün yerine getirilmemesi bir zarara yol açmışsa, bunlara aykırılık tasfiye memurlarının sorumluluğuna yol açacaktır.
İşte tasfiye memurlarının işlem ve eylemleri nedeniyle zarara uğrayan şirkete, meydana gelen zararın giderimini sağlamak için kanunda hukuki sorumluluk halleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu çeşitli durumlara göre farklılıklar gösteren hallerde, şirkete veya ortaklar ile şirket alacaklılarına uğradıkları zararları yönetim kurulundan veya diğer sorumlulardan talep etme hakkı vermektedir.
Ancak belirtmek gerekir ki, tasfiye memurlarının hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, ortada somut bir zararın bulunması gereklidir. Zira zarar tehlikesi sorumluluk için yeterli değildir. Ayrıca meydana gelen zararın tasfiye memurlarının kanuna ve esas sözleşmeye aykırı kusurlu davranışları, yani uygun illiyet bağı sonucu meydan gelmesi şarttır.
Tasfiye memurlarına (organa) özgü genel sorumluluk hallerini düzenleyen, TTK m. 553, 6762 sayılı TTK m. 336 dan farklı olarak, ayrı ayrı hangi hallerin sorumluluk doğuracağını belirtmemiş, genel ve kapsayıcı bir şekilde tasfiye memurlarının kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlâl edip şirketin zarar görmesine sebep olmaları hallerine hasretmiştir. Maddede belirtilen kanun ifadesi, sadece TTK’nun değil, diğer kanunlardaki yükümlülükleri de kapsar şekilde anlaşılmalıdır.
Madde anlamındaki yükümlülük, tasfiye memurlarının kanunlardaki veya esas sözleşmede bir görev veya yetki bağlamında öngörülen hususlardaki yapma ve yapmama zorunluluğunu ifade eder. Bu bağlamda ilk olarak tasfiye memurlarının TTK’nın 369 ncu maddesi anlamında özen ve bağlılık yükümü ile rekabet yasağına aykırı davranması, eşit işlem ilkesini ihlâl etmesi açıkça yükümlülük ihlâli olarak tespit edilebilir. Yükümlülükler, tasfiye memurlarının anonim şirketi, ortakları ve alacaklıları korumaya yönelik görev ve yetkilerdir. Yükümlülüklerin kusurlu olarak ihlâli nedeni ile tasfiye memurlarının sorumlu olabilmesi için, ihlâl sonucu, şirketin, ortakların ya da alacaklıların bir zarara uğraması gereklidir. Yükümlülüğün ihlâline rağmen ortada bir zarar yoksa tasfiye memurlarının sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
Anonim şirket tasfiye memurlarının hukuki sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, hem TTK m. 553/1 de hem de 557 de açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle yükümlülüğün ihlâlinde kusur olmadan tasfiye memurlarının sorumlu tutulması mümkün değildir. Hatta şirketin zarar etmiş olması veya beklenen gelişmeyi göstermemesi tasfiye memurlarını sorumlu tutmak için yeterli değildir. Buna karşılık tasfiye memurları kendilerine kanun ve esas sözleşmenin yüklediği görevlerden birisini kusurlu olarak yerine getirmeyerek bir zarara neden olmuşlarsa, sorumlu olacaklardır. TTK m. 553/1, 6762 sayılı TTK m. 336 ve İsviçre BK m. 754 den farklı olarak, “kasten veya ihmal” kavramı yerine, kusur kavramını kullanmıştır. Bu çerçevede zararın kasıt veya ihmalle gerçekleşmiş olması, tasfiye memurlarının sorumluluğuna gidilmesi açısından önem taşımayacaktır. Kusur oranı hükmedilecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
6102 sayılı TTK da değişiklik yapan 6335 sayılı Kanun, m. 553’ü ilk haline dönüştürerek, önceden olduğu gibi kusurun ispatını davacıya yüklemiştir. Buna göre meydana gelen zararın oluşmasında tasfiye memurlarının kusurlu olduğu davacı tarafından ispat edilecektir.
Yeni TTK kusurun niteliğini, İsviçre hukukundaki gelişmelere uygun olarak, objektifleştirmiştir. Objektifleştirilmiş kusura göre, sorumlu olan kişi aynı olayda, bilinçli ve mantıklı bir kişinin aynı şartlar altında göstermesi gereken özeni göstermiş olmalıdır. Bu nedenle hakkında sorumluluk davası açılan tasfiye memurunun kendi işinde göstermesi gereken özeni gösterdiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulması mümkün olmadığı gibi, tecrübesizliği ve yeterince bilgi sahibi olmadığını ileri sürerek sorumluluktan kurtulması da mümkün değildir.
Hâkim, tasfiye memurları aleyhine açılan sorumluluk davalarında, özen borcunun kapsamını dikkate alarak, onların kusurlu olup olmadığını, kendilerine yüklenen özen borcunu yerine getirip getirmediklerini araştıracaktır.Tasfiye memurlarının söz konusu kararı verirken, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olup olmadığı, gerekli dokümanların toplanıp toplanmadığı, konu hakkında uzman kişilerden görüş alınıp alınmadığı özen borcu kapsamında incelenecektir. Hâkim, tasfiye memurlarının karar verdikleri konuya vakıf olup olmadıklarını, verdikleri kararın bilincinde olup olmadıklarını ve şirketin çıkarlarına yabancı hususların karara etkisinin bulunup bulunmadığını, TTK m. 369’da benimsenen özen ölçüsünde araştıracaktır. Bir karar alınmadan önce gerekli araştırmanın yapıldığı, şirket çıkarına yabancı etkilerin söz konusu olmadığı bir kararın özen borcuna aykırı olamayacağı ve tasfiye memurlarının sorumlu tutulamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bu durumda tasfiye memurlarının tercihine saygı duyulmalı,kararın yerinde olup olmadığı tartışılmamalıdır. Zira tasfiye memurları, kanunun kendileri için getirdiği objektif özeni göstermiş ve bu kararı almıştır.
TTK m. 553/1 göre, meydana gelen zarardan şirket, ortaklar ve alacaklılar doğrudan zarara uğramışlar ise bunlar, tasfiye memurlarına karşı doğrudan sorumluluk davası açabileceklerdir. Bu nedenle TTK ortakların ve şirket alacaklılarının doğrudan uğradıkları zararlar nedeni ile tasfiye memurlarına karşı dava hakkına sahip olduklarını açıkça hüküm altına almıştır.
Doğrudan zararlar şirketin zarar görmesinden dolayı değil, ortak ve alacaklıların şirketten bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Bu dava sonucu elde edilen tazminat davayı açan kişilere verilir.
Buna karşılık şirketin zarara uğradığı hallerde, şirketin yanında ortaklar da, tazminatın şirkete ödenmesini istemeleri şartıyla dava hakkına sahiptirler (TTK m. 555). Bu maddeye göre, şirket ya da pay sahipleri zarara neden olan tasfiye memurlarına karşı sorumluluk davası açabileceklerdir. Ayrıca bu davanın ortak tarafından açılmış olması halinde, TTK m. 555/2’de bir yenilik olarak dava masrafları rizikosu, davacı lehine kolaylaştırıcı hüküm getirmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, tasfiye memurları aleyhine sorumluluk davası açma hakkı öncelikle anonim şirketindir. Davanın şirket tarafından açılmaması veya açılamaması halinde şartlar mevcutsa, ortakların veya alacaklıların da bu davayı açma hakları vardır (TTK m. 555- 556).
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, yapılan işlemler sonucunda bir zararın oluşması hâlinde, bu zarar nedeniyle tasfiye memurlarının sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan tasfiye memurlarının kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanması gerekir. Bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalılar tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerekir. Aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi ticari işletmenin kâr edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimâlinin de bulunması, özelliğiyle de bağdaşmaz.
Davacının iddiası, tasfiye sürecinin yavaş ilerlediği, ödenmesi gereken alacakların ödenmediği yönündedir. Ancak bilirkişi raporları ile de tespit edildiği üzere davacının iddialarının yerinde olmadığı, davalıların işlemleriyle davacının herhangi bir zararının oluşmadığı, dolayısıyla da davalıların sorumluluğu şartlarının gerçekleşmediği anlaşıldığından davacının bu yöndeki talebinin de reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
Bakırköy ….. ATM’nin …. esas sayılı birleşen dosyasına ilişkin yapılan değerlendirmede; Davacı taraf davalı tasfiye memurunun alınan genel kurul kararına muhalif olarak ödeme sırasını ihlal ettiklerinin tespiti ve söz konusu alacak kalemlerinin ödenmesi talebine ilişkindir.
Mahkememizce davacı tarafın bu iddiasına ilişkin olarak bozma öncesi teknik bilirkişiler eliyle incelemeler yaptırıldığı ve hazırlanan raporların dosya içerisine alındığı ve söz konusu raporların mahkememizce alınan raporlar ile uyumlu olduğu ve hüküm vermeye elverişli oldukları anlaşılmakla hükme esas alınmıştır. Buna göre; tasfiye halindeki davalı şirketin 03.08.2001 tarihindeki oloğanüstü genel kurulda alınan geri ödeme planındaki karar doğrultusunda ödemelerin gerçekleştiği, bu ödeme planının 3. Sırasındaki alacakların ödenmesinin tamamlandığı, davacının bulunduğu 4. Sıradaki alacakların ödenmesinin ise devam ettiği, yapılan ödemelerde davacının iddiasının aksine bir usulsüzlük tespit edilmemiştir. Bu dava ile talep edilen hususun sonuç olarak yöneticinin sorumluluğuna dayandığı, bu hususunda yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı ve davalıların herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı anlaşılmakla iş bu davanın da reddine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Esas ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine,
2- Asıl dava yönünden,
a) Alınması gereken 44,40 TL harçtan peşin alınan 34,20 TL harçtan mahsubu ile fazla 10,20-TL harcın karar kesinleşince talep halinde davacıya iadesine,
b) Yaptığı masrafın davacı üzerinde bırakılmasına,
c) Kendisini vekil ile temsil ettiren davalı şirket ile …, …, … …. lehine 2.725,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
d) Bakiye gider avansının karar kesinleşince yatırana iadesine,
3-Birleşen dava yönünden,
a) Alınması gereken 44,40-TL harçtan peşin alınan 190,75 TL harçtan mahsubu ile fazla 146,35-TL harcın karar kesinleşince talep halinde davacıya iadesine,
b) Yaptığı masrafın davacı üzerinde bırakılmasına,
c) Kendisini vekil ile temsil ettiren davalılar lehine 2.725,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
d) Bakiye gider avansının karar kesinleşince yatırana iadesine,
Dair davacı asilin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal sürede İstinaf Başvuru hakları olduğu hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.19/09/2019

Başkan …
¸E-imzalı
Üye …
¸E-imzalı
Üye …
¸E-imzalı
Katip …
¸E-imzalı