Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/581 Esas
KARAR NO : 2021/663
DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 30/07/2019
KARAR TARİHİ : 08/07/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/07/2021
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …, İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü’nün …… sicil numarasına kayıtlı olarak faaliyet göstermekte olup, piyasada “……. Grubu” olarak bilinen, hastaneden kozmetik ve ilaç satışına, inşaattan araç kiralamaya, diyaliz merkezinden kreş-anaokulu işletmeciliğine kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteren şirketler topluluğu içinde yer alan bir şirket olduğunu, davacıların ise davalı şirketin kuruluşundan bu yana 2.000’er adet hissesinin sahibi olarak bulunduklarını, davalı şirketin hakim hissedarları olan şirket yöneticileri, diğer pay sahiplerinin ve genel kurulun hak ve yetkilerini hiçe sayarak, yapılan tüm bildirim ve ihtarlara rağmen yıllardır genel kurulu olağan toplantıya çağrılmadıklarını, davalı şirkette, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girdiğinden dava konusu genel kurul toplantısına kadar hesap ve işlemlerin incelendiği hiçbir olağan genel kurul toplantısı yapılmadığını, Davalı şirkette son olarak 23.07.2013 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılıp sonrasında şirket yöneticileri olağan genel kurulu toplantıya çağırmadığından davalı şirkete gönderilen Beşiktaş …… Noterliği’nin 2 Eylül 2013 tarihli, …… yevmiye numaralı ve Beyoğlu ……. Noterliği’nin 18 Mayıs 2016 tarihli, …… yevmiye numaralı ihtarnameleriyle, şirketin 2012 yılından itibaren faaliyet dönemlerine ait çalışmalarla ilgili faaliyet raporunun, mali tabloların ve bilançoların birer örneğinin gönderilmesi; şirketin 2012 yılı ve devam eden yılları faaliyet ve işlemlerinin görüşüleceği genel kurulun toplantıya çağrılması ihtar edildiğini, davalı şirket, ihtarnamelere cevap vermediği gibi istenilen bilgi ve belgeleri de müvekkillere teslim etmemiş ve davaya konu edilen 30.11.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısına kadar genel kurulu toplantıya çağırmadığını, davalı şirkette 2012 yılından 30.04.2019 tarihine kadar olağan genel kurul toplantısı yapılmamış, olağan genel kurul toplantısında alınması gereken kararlar alınmamış, şirketin faaliyetleri hakkında şirket ortaklarına hiç bilgi verilmemiş, müdürler şirketin mali durumuna ilişkin hesap vermemiş, hatta şirketin mali durumu ve finansal yapısı ortaklardan gizlendiğini, davalı şirketin 30.04.2019 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda alınan 3 ve 4 numaralı kararlarının ayrı ayrı iptallerine, davalı şirketin 30.04.2019 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda alınan 5 ve 7 numaralı kararlarının batıl, kesin hükümsüz olduğunun tespitine, aksi durumda ayrı ayrı iptallerine, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ……. İlaç Sanayi Sağlık ve Bilişim Teknoloji Hizmetleri Ticaret Ltd. Şti.’nin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün …… sicil numarasına kayıtlı olarak faaliyet göstermekte olduğunu, ……790.000,00 TL sermaye sahibi, …… 1100.000,00 TL sermaye sahibi,…… 50.000,00 TL sermaye sahibi, …… 10.000,00 TL sermaye sahibi, … 10.000,00 TL sermaye sahibi, … 10.000,00 TL sermaye sahibi olduğunu, davacıların şirkete koydukları sermaye oranındaki ortaklık paylarının toplamda %2’lik kısma tekabül ettiğini, Uygulamada holding olarak tanımlanan grup şirketlerinin, kanunda şirketler topluluğu olarak tanımlandığını, müvekkili şirketin ortaklık yapısı ile bahsi geçen grubun ortaklık yapısının birbirinden farklı olduğunu, aralarında herhangi bir organik bağ bulunmadığını, grup şirketi için gerekli olan hiçbir işlem bulunmadığını, 2012 yılında yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu ile limited şirketlerin, anonim şirketlerde olduğu gibi yılda bir kez olağan genel kurul toplantısı yapma mecburiyeti getirildiğini, ancak tescile tabi işlem olmadığı sürece yapılan olağan genel kurul toplantılarının ticaret sicil memurluklarınca tescil ve ilan edilmediğini, ayrıca kanunda olağan genel kurul toplantısının zamanında ya da hiç yapılmaması veya şirket ortaklarının toplantıya çağrılmaması hali için herhangi bir cezai müeyyide öngörülmediğini, dolayısıyla iptale konu edilebilmesinin mümkün olmadığını, buna rağmen müvekkili şirket tarafından gerektikçe olağanüstü genel kurul toplantısı yapılarak alınan kararların tescil ve ilan ettirildiğini, ayrıca yıllık faaliyet raporlarının da her yıl hazırlanmış ve ortakların talep etmesi halinde finansal tablolar ile birlikte ilgililerin incelemelerine açık olarak şirket merkezinde muhafaza edildiğini, Müvekkili şirketin 2012 yılı dahil en son 2018 faaliyet dönemine kadar yıllık olağan genel kurulu bugüne kadar yapmadığını, bunun nedeninin pay sahiplerinden herhangi bir bilgi saklamak olmadığını, şirkete masraf çıkarmamak adına izlenen bir yolun seçilmesinden kaynaklandığını, yapılacak her genel kurul için ilan ve masraftan sakınarak tasarruf etmek maksadı taşıdığını, dolayısıyla müvekkili şirketin olağan genel kurul yapmamasında kanuna aykırı bir durum olmadığını, uygulamada yer alan süre içinde genel kurulun toplandığını,
3 ve 4 no.lu kararlarda, davacı yanın iddiasının aksine, sunulan mali tablo, faaliyet raporları ve bilançonun kanunun aradığı şartları ihtiva ettiğini, herhangi bir eksiklik bulunmadığını, ilgili kayıtların yasada belirtilen asgari şartları taşıdığını ve tüm ayrıntıların yer aldığını, dolayısıyla bu noktada fiktif kayıttan ya da başkaca bir usulsüzlükten bahsedilebilmesinin mümkün olmadığını,
5 no.lu kararda, müdürlerin ibrasının yine kanunda öngörülen şekilde yapıldığını, davacılar vekilinin müdürlerin ibrasını engelleyici nitelikte bir delil sunamadığını, her ne kadar bu noktada uzun süre genel kurul yapılmadığı gerekçesi öne sürülse de, müvekkili şirkete ait tüm kayıtlar denetlenebilir olduğundan bu iddianın kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını,
7.no.lu kararda, müdürlere gerekli iznin verilmesine karar verildiğini, yasaya aykırı bir karar alınmadığını, müdürlerin başka bir şirkette ortak veya müdür olmasının, şayet müvekkili şirketin amacına zarar vermiyorsa, rekabet yasağı kapsamında değerlendirilmeyeceğini, dolayısıyla kanun lafzına aykırı bir karardan söz edilebilmesinin mümkün olmadığını, İşbu dava konusu genel kurulda şirket ortaklarının haklarına zarar getirecek herhangi bir karar alınmadığını, Ayrıca, dava dilekçesinde her ne kadar müvekkili şirketin 2013 yılında yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararın, Bakırköy …… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.11.2015 tarihli, ……. E. ve …… K. sayılı ilamıyla iptal edildiği ileri sürülse de, işbu davanın henüz kesinleşmediğini, Yargıtay incelemesinde olduğunu ve sonucunun beklendiğini, işbu davanın ikamesinin müvekkili şirketi zarara uğratma ihtimali olduğunu ayrıca, muhtemel zararlara karşı davacıların teminat göstermesine karar verilmesini,
Tüm bunlarla birlikte müvekkili şirket tarafından 30.04.2019 tarihinde saat 16:00’da şirketin 2012-2013-2014-2015-2016-2017 ve 2018 yılları olağan genel kurul toplantısının yapılmasına karar verildiğini, (davacılar dahil) ortaklara usulüne uygun olarak davet tutanağı gönderildiğini,
İlgili kayıtlarda davacı … ve (dava dışı) ……. ’ya ilişkin asılsız ithamlarda bulunulmadığını, kayıtlarda yer alan hususların gerçeği yansıttığını,
30.04.2019 tarihli genel kurulda alınan ve işbu davaya konu edilen kararların, ilgili kanun hükümleri gereği usulüne uygun olarak alındığını ve iptale konu edilebilir nitelikte olmadığını, kaldı ki dava dilekçesinde bahsi geçen kararların iptali için somut deliller ileri sürülemediğini, şirketin tüm kayıtlarının usule ve kanuna uygun olduğunu, davacıların işbu davayı açmadaki amacının şirketi zarar uğratma, zor durumda bırakma ve kişisel hırsları olduğunu, açıklanan bu nedenle hukuki gerekçesi olmayan bu davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER:
Gelir İdaresi Başkanlığı Beşiktaş Vergi Dairesinin yazı cevabı, ….. yazı cevapları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İş bu dava, 30.04.2019 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda alınan 5 ve 7 numaralı kararlarının batıl olduğunun tespiti talebi ve 3 ve 4 numaralı kararlarının ise iptalleri talebine ilişkindir.
Uyuşmazlık, 30.04.2019 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda alınan 5 ve 7 nolu genel kurul kararları bakımından butlanına neden olacak bir hukuka aykırılık bulunup bulunmadığı, söz konusu kararlar açısından butlan sebepleri yok ise bu kararların iptal edilebilir nitelikte olup olmadığı ve 3 ve 4 nolu genel kurul kararlarının iptal edilebilir nitelikte olup olmadığına ilişkindir.
Somut olayda davalı şirket bir limited şirket olduğundan, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TK) 622. maddesi hükmü uyarınca anonim şirketlerin genel kurul kararlarının butlanı ve iptaline ilişkin hükümler kıyasen uygulanacaktır.
Anonim şirketlerde genel kurul kararlarının butlanı TTK m. 447 hükmünde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, (i) pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, (ii) pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, (iii) anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan genel kurul kararları batıldır. TTK m. 447 hükmünde yer alan butlan sebepleri, madde metninde yer alan “özellikle” ifadesinden de açıkça anlaşıldığı üzere sınırlı sayıda değildir. Bir genel kurul kararının butlan ile malul olması halinde, karar hiç geçerlilik kazanmamış olacağından karara karşı açılacak olan dava hukuken bir tespit davası niteliğindedir. Butlanın tespiti davasının açılabilmesi için genel kurula katılmak, muhalefet şerhi koymak, pay sahibi olmak gibi şartlar bulunmamakta, menfaatini ispat eden herkesin bu davayı ikame edebileceği kabul edilmektedir. Butlanın tespitine ilişkin açılacak olan dava hakkında kanunda herhangi bir sınırlama getirilmemiş olup, bu davanın herhangi bir süreye tabi olmaksızın açılabilmesi mümkündür.
Bu açıklamalar ışığında huzurdaki davada, dava konusu 30.04.2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 5 ve 7 nolu genel kurul kararlarının butlanının tespiti talep edilmektedir. 5 nolu genel kurul kararı, davalı şirket müdürlerinin ibrasına ilişkindir. 7 nolu genel kurul kararı ise TTK m. 626 uyarınca müdürlerin şirket ile rekabet etmeme yükümlülüğünün kaldırılmasına ilişkindir.
Müdürlerin ibrası hakkındaki 5 nolu karara ilişkin yapılan değerlendirmede; davacıların iddia ve talepleri incelendiğinde, davalı şirket müdürleri hakkında verilen ibra kararında şirket müdürlerinin de oy kullanmasının kanunun emredici hükümlerine aykırı olmasından bahisle kararın batıl olduğunun iddia edildiği görülmektedir.
Limited şirket ortaklarının genel kurulda oydan yoksunluğu TK m. 619 hükmünde düzenlenmiştir. TK m. 619/1 hükmü uyarınca herhangi bir şekilde şirket yönetimine katılmış bulunanlar, müdürlerin ibralarına ilişkin oy kullanamazlar.
Somut olayda butlanının tespiti talep edilen karar alınırken, 800 olumsuz oya karşılık 39.200 adet olumlu oy ile müdürlerin ibra edildiği görülmektedir. Davalı şirkette toplam 40.000 adet oy hakkı bulunduğu da dikkate alınarak, 39.200 adet olumsuz oyun içerisinde şirkette müdür olarak görev yapan ……ve ……. ’ın oylarının da bulunduğu anlaşılmaktadır.
TTK m. 446/1-b hükmünde genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları halinde toplantıya katılmış olsun ya da olmasın her pay sahibinin iptal davası açma hakkı bulunduğu düzenlenmektedir. Ancak aynı hükmün devamında, söz konusu hukuka aykırılığın kararın alınmasında etkili olması gerektiği düzenlenmektedir. TTK m. 446/1-b hükmünde yer alan düzenlemeden de anlaşılabileceği gibi, oy hakkından yoksunluğa ilişkin hükmün ihlali genel kurul kararının butlanına yol açmayacaktır. Ancak bu hukuka aykırılık kararın alınmasında etkili olmuş ise, kararın iptal edilebilirliğinden söz edilebilecektir. Şu durumda söz konusu hukuka aykırılığın kararın alınmasında etkili olup olmadığını değerlenmek icap etmektedir. Davalı şirkette tüm ortakların toplam oy sayısı 40.000 adettir. Şirket müdürü olan …… ve …….’ın sahip oldukları oy sayıları düşüldüğünde geriye 4.000 adet oy hakkı kalmaktadır. Yani davalı şirket müdürlerinin ibrası hakkında kullanılabilecek toplam oy sayısı 4.000 adettir. Huzurdaki davaya konu edilen ibra kararına bu 4.000 adet oydan 800’ü olumsuz oy kullanmış, 3200’ü ise olumlu oy kullanmıştır. Bir başka deyişle, şirkette aynı zamanda müdür sıfatına sahip olan ortaklar TK m. 619 uyarınca gerçekten oy kullanmamış olsalardı dahi sayısal olarak ibra kararı alınmış olacağından, bu hukuka aykırılığın etkili olmaması sebebiyle bu sebepten butlanı talebi yerinde bulunmamıştır.
Son olarak belirtmek gerekir ki, şirket hakkında ortaklara yeterli bilgi vermeyen ve şirkete karşı özen borcunu gereği gibi yerine getirmeyen müdürlerin ibra edilmesinin kararın butlanına yol açtığı şeklindeki davacı iddiaları söz konusu hukuka aykırılıklar butlana yol açacak nitelikte aykırılıklar olmadığından yerinde bulunmamıştır.
Bununla beraber, mali müşavir bilirkişi eliyle yapılan incelemede davalı şirketin borca batık olduğu, limited şirketlerin borca batık olması durumunda müdürlerin iflas bildirimi yapmakla yükümlü olduğu ve bu yetkinin devredilmez ve vazgeçilmez yetkiler arasında sayıldığı, hatta İİK m. 345/a uyarınca bu yükümlülüğün ihlalinin suç olarak nitelendirildiği de ifade edilmişti. Somut olayda 2012-2017 faaliyet dönemlerinde davalı şirket borca batık olmasına rağmen herhangi bir şekilde bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen, hatta İİK m. 345/a hükmü kapsamında suç işleyen şirket müdürlerinin ibra edildiği görülmektedir. Alınan ibra kararı, esas itibariyle herhangi bir kanun hükmünü ya da esas sözleşme hükmünü ihlal etmemektedir. Hal böyle olmakla birlikte, borca batıklık halinde kanunun kendisine yüklediği vazifeyi yıllarca yerine getirmeyen, şirket genel kurulunun toplanması için yıllarca çağrı yapmayan ve şirketin mali durumu hakkında pay sahiplerine bilgi aktarmayan müdürlerin ibra edilmesi dürüstlük kuralına aykırıdır. Açıklanan nedenlerle iş bu hükmün iptaline karar vermek gerekmiştir.
Müdürlerin rekabet yasağını kaldıran 7 nolu karara ilişkin yapılan değerlendirmede;
Bilindiği üzere TTK m. 626/2 hükmü uyarınca limited şirket müdürleri şirketle rekabet oluşturan bir eylemde bulunamazlar. Müdürlerin tabi olduğu bu rekabet etmeme yükümlülüğü emredici olarak düzenlenmiş değildir. Gerçekten de anılan hükümde rekabet etmeme yükümlülüğünün ortadan kalkacağı haller özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre şu üç halde müdürlerin rekabet etmeme yükümlülüğü ortadan kalkar: (i) şirket sözleşmesinde aksi kararlaştırılmış ise, (ii) tüm ortaklar tarafından yazılı olarak izin verilmişse, (iii) şirket sözleşmesinde imkan tanıyan bir hükme dayanarak şirket genel kurulu bu konuda bir karar almış ise.
Dava konusu uyuşmazlığa konu edilen kararlardan birisi de müdürlerin rekabet etmeme yükümlülüğünün ortadan kaldırılmasına ilişkin olarak alınan 7 nolu karardır. TTK m. 626 hükmünde açıkça düzenlendiği üzere müdürlerin rekabet etmeme yükümlülüğünün ortadan kalktığı hallerden biri de şirket sözleşmesinde imkan tanıyan bir hükme istinaden şirket genel kurulunun bu konuda bir karar almasıdır (Şener, Limited Ortaklıklar Hukuku, s. 768). Bir başka deyişle, şirket sözleşmesinde rekabet etmeme yükümlülüğünün genel kurul kararıyla kaldırılmasına izin verilmemiş ise, genel kurulun bu konuda karar alma yetkisi bulunmamaktadır. Genel kurulun yetkisi olmayan bir konu hakkında karar alması ise TK m. 447 hükmü kapsamında şirketin temel yapısını bozacak nitelikte bir karar olduğundan bu kararın batıl olduğu sonucuna varmak gerekecektir.
Davalı şirketin sözleşmesinde rekabet etmeme yükümlülüğünün genel kurul kararı ile kaldırılmasına izin veren bir düzenleme bulunmadığından, genel kurulun bu konuda almış olduğu 7 nolu genel kurul kararının butlan ile hükümsüz olduğunun tespitine karar vermek gerekmiştir.
3 ve 4 nolu genel kurul kararlarının iptal edilebilirliğine ilişkin yapılan değerlendirmede;
TTK m. 445 hükmü uyarınca pay sahipleri, yönetim kurulu ve kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içerisinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler. Somut olayda her iki davacı da davalı şirkette pay sahibi olduğundan aktif taraf sıfatına haizdir ve dava dilekçeleri 30.07.2019 tarihli olduğundan üç aylık hak düşürücü süre içerisinde davayı açtıkları görülmektedir.
Genel kurula katılan pay sahibinin karara karşı iptal davası açabilmesi için ayrıca karara karşı olumsuz oy kullanması ve muhalefet şerhini toplantı tutanağına işletmesi gerekmektedir. Somut olayda iptali talep edilen 3, 4, 5 ve 7 nolu genel kurul kararların tamamına davacıların olumsuz oy kullandığı ve muhalefet şerhini tutanağa işlettiği görülmektedir. Şu halde davacıların iptal davası açması için TTK 445’de öngörülen tüm ön şartları sağladığı sonucuna varılmıştır.
Genel kurul kararlarının iptali müessesesi TK m. 445 hükmünde düzenlenmiş olup, bu hükme göre bir genel kurul kararının iptal edilebilmesi için kararın kanuna, esas sözleşmeye ya da dürüstlük kuralına aykırı olması gerekmektedir.
Bilanço ve kar/zarar hesaplarının onaylanmasına ilişkin 3 nolu karar hakkında yapılan değerlendirmede;
Davacılar, Davalı şirketin 2012 yılından itibaren borca batık olduğunu, şirketin faaliyet raporlarında bundan hiç bahsedilmediğini, şirket müdürü ve ortağı olan …….’ın şirkette kendi lehine fiktif alacak yarattığını ifade ederek bilançonun ve kar/zarar hesaplarının onaylanması kararının kanuna, esas sözleşmeye, dürüstlük kuralına aykırı olduğunu beyan etmektedir.
Davalı şirketin mali durumuna ilişkin olarak mali müşavir eliyle yapılan inceleme neticesinde; şirket müdürü ve ortağı olan …….’ın şirketten olan alacağına ilişkin olarak banka ve şirket kayıtlarının birbiriyle uyumlu olduğu, …….’ın banka üzerinden şirkete 2012, 2013 ve 2014 yıllarında toplam 2.190.000,00 TL para gönderdiği, söz konusu miktarların gönderildiği tarihlerde de bu işlemlerin şirket kayıtlarına işlendiği tespit edilmiştir. Mevcut şartlarda şirket ortağı ve müdürü olan …….’ın kendi lehine gerçekte olmayan, fiktif bir alacak yarattığını ortaya koyan bir delil bulunmadığından, kararın iptal edilebilir olup olmadığı değerlendirmesinde davacıların bu iddiasına yer verilmesi mümkün gözükmemektedir.
Davacılar tarafından iptal sebebi olarak ileri sürülen hususlardan bir diğeri olan şirketin borca batıklığına ilişkin olarak yapılan mali incelemelerde; şirketin 2012-2017 dönemlerinde gerçekten borca batık olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte, şirket müdürü ve ortağı olan …….’ın 30.12.2018 tarihi itibariyle 2.685.026,10 TL miktarındaki alacağından feragat etmesi neticesinde şirketin öz kaynaklarının pozitife döndüğü tespit edilmiştir.
Bilançonun ve kar/zarar hesaplarının onaylanması kararının iptal edilebilir olup olmadığı değerlendirilirken, karara konu edilen faaliyet yıllarının bir kısmında şirketin borca batık durumda olduğunun tespiti önemlidir. Limited şirketlerin borca batık olması halinde TTK m. 633 hükmünde yapılan atıf gereği anonim şirketlere ilişkin TTK m. 376 hükmü uygulama alanı bulacaktır. TTK m. 633 ve TK m. 376/1 hükümleri uyarınca şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa müdürler, şirket aktiflerinin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde müdürler, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. Meğerki, iflas kararının verilmesinden önce, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklarının sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasını yazılı olarak kabul etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliği, müdürler tarafından iflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olsun. Borca batıklık durumunda mahkemeye yapılacak bildirime ilişkin müdürlere yüklenen bu görev, TTK m. 625/1-h uyarınca müdürlerin devredilmez ve vazgeçilmez yetkileri arasındadır. Hatta 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 345/a uyarınca bu bildirimin yapılmaması halinde alacaklıların şikayeti üzerine şirket yöneticilerinin hapis cezası ile cezalandırılacağı da öngörülmüştür.
Huzurdaki uyuşmazlık bakımından davalı şirket 2012 ilâ 2017 yıllarında borca batık olmasına rağmen, ilgili dönemlerde müdürler TK m. 376 çerçevesinde herhangi bir ara bilanço çıkarmadığı gibi, bu kapsamda mahkemeye de herhangi bir bildirimde bulunulmamıştır. TK m. 376 hükmünün devamında yer alan ve iflas bildiriminde bulunma yükümlülüğünün bir nevi istisnasını teşkil eden, “borca batıklıktan çıkaracak tutarda borcun alacaklılarının, diğer alacaklıların sırasından sonraki sıraya geçmeyi kabul ettiğine dair” de mahkemeye herhangi bir başvuru yapılmamış, bu konuda bilirkişilerce herhangi bir inceleme yapılmamıştır.
şirket ortağı ve müdür olan …….’ın alacaklarından feragat etmesi neticesinde dava konusu kararın alındığı tarih itibariyle şirketin borca batık olmadığı tespit edilmiş olsa da, feragat işleminin yapıldığı tarih olan 30.12.2018 tarihine kadar borca batıklığa ilişkin herhangi bir işlem yapılmamış olması karşısında, ilgili dönemlere ilişkin bilançoların ve kar/zarar hesaplarının onaylanması kararının hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu bağlamda belirtmek gerekir ki, borca batıklık halinin 30.12.2018 tarihi itibariyle sonra erdirilmiş olması, kararın iptal edilebilir niteliğini değiştirmemektedir. Zira, alınan karar, Davalı Şirket’in borca batık durumda olduğu 2012 ilâ 2017 yıllarını da kapsamaktadır. Davalı Şirket’in borca batık durumda olduğu yıllara ait finansal tabloların onaylanmasının hukuka uygun addedilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, her döneme ait bilanço ve kar/zarar hesapları ayrı ayrı onaylanmış olsaydı, 2018 yılının sonunda borca batıklık hali sona ermiş olduğundan, 2018 yılına ait finansal tabloların onaylanması kararı hukuka uygun olabilirdi. Ancak dava konusu olayda geçmiş yıl bilanço ve kar/zarar hesaplarının tamamı bir bütün halinde onaylandığından, bu karar hukuka aykırı olup iptaline karar vermek gerekmiştir.
Faaliyet raporlarının onaylanmasına ilişkin 4 nolu karar hakkında yapılan değerlendirmede;
Limited şirketlerde yıllık faaliyet raporunun hazırlanması yükümlülüğü TTK m. 625/1-f uyarınca müdürlerin devredilmez yetkilerindendir. Müdürler tarafından hazırlanan faaliyet raporunun onaylanması ise TTK m. 616/1-e uyarınca şirket genel kurulunun devredilmez yetkilerindendir.
Yıllık faaliyet raporu kavramı, “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik”te tanımlanmıştır. Yönetmelik m. 3/g hükmü uyarınca yıllık faaliyet raporu limited şirketlerde müdürler tarafından Kanun’a ve mezkur Yönetmelik’e göre düzenlenen, şirketin ilgili yıla ilişkin faaliyetlerinin akışı ile her yönüyle finansal durumunun doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtıldığı, şirketin gelişiminin ve karşılaşılması muhtemel risklerin belirlendiği rapor olarak tanımlanmıştır.
Faaliyet raporunun ne şekilde hazırlanacağı ve hangi hususları içereceği limited şirketler hakkında özel olarak düzenlenmemiştir. TTK m. 610 hükmü uyarınca, anonim şirketlerde yıllık faaliyet raporuna ilişkin birtakım düzenlemeler içeren TTK m. 516 vd. hükümleri limited şirketlere de uygulanacaktır. TK m. 516/1 hükmü uyarınca yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, şirketin, o yıla ait faaliyetlerinin akışı ile her yönüyle finansal durumunu, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtmalıdır. Kanun’da belirlenen bu çerçeve, Yönetmelik m. 4 hükmünde biraz daha netleştirilmiştir. Bu hükme göre,
i. Yıllık faaliyet raporu, şirketin ilgili hesap dönemine ait iş ve işlemlerinin akışını, her yönüyle finansal durumunu, şirketin hak ve yararını da gözetecek şekilde, doğru, eksiksiz, dolambaçsız, gerçeğe uygun ve dürüst bir şekilde yansıtır.
ii. Yıllık faaliyet raporunda, yanıltıcı, abartılı ve yanlış kanaat uyandırıcı, gerçeğe aykırı ifadelere yer verilemez.
iii. Yönetim organı, yıllık faaliyet raporunu, ortakların şirketin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiye tam ve doğru bir şekilde ulaşmasını sağlayacak ayrıntıda hazırlar.
iv. Yıllık faaliyet raporunda mümkün olan en basit kavram ve terimler kullanılır, tereddüde neden olabilecek belirsiz ifadelerden kaçınılır. Teknik terim kullanılması gereken yerlerde, herkesin kolayca anlamasına imkan verecek şekilde açıklamalar yapılır.
v. Şirketin, finansal performansı ile finansal durumunun genel özellikleri ve karşı karşıya bulunduğu temel riskler yıllık faaliyet raporunda değerlendirilir. Şirketin finansal durumuna ilişkin bu değerlendirmeler finansal tablolara dayandırılır. Ayrıca finansal olmayan risklere de faaliyet raporunda yer verilir.
Davacılar, dava dilekçesinde, müdürler tarafından hazırlanan ve uyuşmazlık konusu genel kurulda onaylanan faaliyet raporunun yönetmelik gereği bulunması zorunlu olan asgari şartları taşımadığını, ayrıca içerik itibariyle de gerçeği yansıtmadığını iddia ederek, faaliyet raporunun onaylanması hakkındaki 4 nolu genel kurul kararının iptalini talep etmektedir.
Yıllık faaliyet raporunun taşıması gereken en önemli özellik TTK m. 516/1 ve ilgili Yönetmelik’te açıkça ifade edildiği üzere; bu raporun mutlak olarak gerçeğe uygun olarak, eksiksiz ve dürüst bir şekilde düzenlenmesidir. Davalı şirket müdürleri tarafından hazırlanan faaliyet raporunun incelenmesi neticesinde, şirketin 2012-2017 dönemlerinde borca batık olduğuna ilişkin olarak bilgi verilmediği tespit edilmiştir. Şirketin işleyişi ve mevcudiyeti için en temel meselelerden birisine faaliyet raporunda yer verilmemiş olması şüphesiz ki söz konusu raporu TTK’ya ve anılan yönetmeliğe aykırı hale getirecektir. Hukuka aykırı şekilde hazırlanmış olan yıllık faaliyet raporunun onaylanması kararı da TTK m. 445 hükmü çerçevesinde kanuna aykırı olacağından, söz konusu kararın da iptaline karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile,
30/04/2019 tarihli olağan genel kurulunda alınan 3-4-5 nolu kararların iptaline, 7 nolu kararın ise butlan ile hükümsüz olduğunun tespitine,
492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL karar harcından mahkememiz veznesine yatırılan 44,40-TL peşin harcın mahsubu ile eksik kalan 14,90-TL karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Davacı tarafça yatırılan 44,40-TL başvurma harcı, 44,40-TL peşin harç ile dosyada yapılan 4000.-TL bilirkişi ücreti ve 165,00-TL posta gideri olmak üzere toplam 4.254,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 4.080,00TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
Bakiye avansın karar kesinleşince yatırana iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal sürede İstinaf Başvuru hakları olduğu hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.08/07/2021
Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır