Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/537 E. 2020/536 K. 07.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/537 Esas
KARAR NO : 2020/536

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 12/09/2014
KARAR TARİHİ : 07/10/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 5/11/2020
Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde ÖZETLE; Davalılar tarafından Almanya başta olmak üzere birçok ülkede yüksek faiz garantisi ve paraların her istediği an geri çekilebileceği sözü verilerek adeta bir banka gibi binlerce insandan cami, kahvehane gibi yerlerde mevduat toplanmış ve bu paralar karşılığında yüksek oranlarda faiz dağıtılacağı vaad edildiğini, davacının da davalı şirket ve çalışanları tarafından verilen bu garantilere inanarak davalı şirkete 9.600.-DM tutarında bir yatırım yaptığını, bu para karşılığında davacıya üzerinde ……. Holding ibaresi bulunan teslim tesellüm belgesi adlı makbuz niteliğinde bir belge verildiğini, davacının yatırdığı parayı çekmek istediğinde paranın iade edilmediğini, haksız şekilde para iadesini reddeden ……. Holding A.Ş ve davacının doğan ve doğacak olan tüm zararlarından davalı şirket ile aynı şekilde sorumluluğu bulunan şirket yönetim kurulu başkanı … hakkında dava açtıklarını, davanın davalı şirket adına yurt dışında yapılan para toplama faaliyetine ilişkin olup bu nedenle milletlerarası niteliği sahip olduğunu, Milletlerarası niteliğe sahip uyuşmazlıklarda Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ( MÖHÜK ) 40.maddesi uyarınca mahkememizin milletlerarası yetkisi iç hukuk kuralları yani HMK ilgili hükümleri uyarınca tespit edileceğini, davalı şirketin merkezi ile diğer davalı …’ in ikametgahının İstanbul olup mahkememizin yetki alanında bulunduğunu, davaya konu olayda davalıların davacıyı kandırarak kendisinden doğru olmayan beyanlarla para tahsil ettiklerini bu durumda açılan davanın bir yanı ile haksız fiile dayanan tazminat davası olup a MÖHUK. 34/1 maddesi uyarınca Alman Hukukunun uygulanması gerektiğini, yürütülen faaliyetler Alman kanunlarına aykırı olduğunu, Alman Kanunları uyarınca davacının kandırılması sonucu davalıların sebepsiz zenginleştiklerini, Alman Borçlar Kanununun 823/II, 831/I ve 840 ile Alman Ceza Kanunu 263.maddesi uyarınca yürütülen faaliyetlerin hukuka aykırı olup doğan zararın sorumlular tarafından karşılanması gerektiğini, davalı şirket ve yetkilileri tarafından yürütülen faaliyetlerin usulsüz olduğu resmi kurumlar tarafından yayınlanan belgeler ile sabit olduğunu, davacının para yatırdığı yıl olan 1999 yılında davalı şirketin bağımsız bir denetimden kaçınması üstüne üstlük şirket yetkililerine ulaşılamaması şirket kayıtlarının denetimden geçirilmek istenmemesi dolayısıyla da saklanması anlamına geldiğini ve şirket kayıtlarındaki muhtemel usulsüzlüklerin göstergesi olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu başkanı …’ in de davacının zararından doğrudan doğruya kendi malvarlığı ile sorumlu olduğunu, mal kaçırma tehlikesi bulunduğundan davalıların tüm mal varlıkları üzerine alacak miktarı kadar tedbir konulmasına, MÖHUK ilgili düzenlemeleri uyarınca dava için Alman Hukukunun Uygulanmasına, davacıdan tahsil edilen 9.600.-DM ( 4.908,40 Euro ) karşılığı 12.147,31.-TL nin tahsil edildiği tarihten itibaren işletilecek en yüksek faiz ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafın vekili aracılığı ile vermiş olduğu davaya cevap dilekçesinde özetle; Davanın hak düşürücü zamanaşımı süreleri geçtikten sonra açıldığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının dayandığı belgenin tarihinin 13/11/2000 olduğunu davanın ise 30/12/2011 tarihinde açıldığını, davanın en uzun zamanaşımı süresi olan 10 yıl geçtikten sonra açıldığını, davalılardan …’e husumet yönetilmesinin mümkün olmadığını, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, davacı ile davalı arasında ki ilişkinin sözleşmeye dayalı olduğunu, davacının aldatılması ya da kandırılmasının söz konusu olmadığı gibi mümkün de olmadığını, davacı ve diğer şirket ortaklarının şirkette pay sahibi olmalarının tamamen Türk Hukuk Mevzuatına uygun bir şekilde gerçekleştiğini, davacıların hiç bir şekilde yanlış yönlendirilmediğini, kurulacak şirketin kar etmesi durumunda elde edilecek kardan ortakların da kar payı alacağının açık olduğunu, ancak yaşanan ekonomik kriz nedeni ile davalı şirketin ortaklara kar payı dağıtmak bir yana ayakta kalmasının dahi güçleştiğini, davacıların ellerinde bulunan hamiline yazılı hisse senetleriyle şirketin ortakları olduğunu, davacının sunduğu teslim tesellüm belgesi ile pay senetlerini teslim aldıklarını davalı şirkete ortak olduklarını, her iki tarafın serbest iradesiyle gerçekleştirilmiş bir işlem olduğunu, bu sebeple davacının iddiasının yersiz olduğunu, uygulanan sistemin icap kabul sistemi olduğunu, davalı şirketin SPK mevzuatına tabi olan şirket olup pay senedi çıkardığını, üçüncü kişilerede bu durumu ilan ettiğini, üçüncü kişilerin de bildirilen değerler üzerinden istedikleri miktarda pay senedi alma hakkını kullandıklarını, bütün şekil şartları ile yasaya uygun gerçekleştirilen bu işlemi bir kısım kanun maddelerini dolanmak ve olaya hukuki açıdan değil kişisel açıdan yaklaşarak batıl saymanın mümkün olamayacağını, davacının hisse değerindeki ortaklığının halen devam ettiğini, şirket kar etmiş ise kardan ortağın faydalanması kadar tabii bir durumun olmayacağını ancak zarar eden şirketin ortaklarına kar dağıtmasının da düşünülemeyeceğini, ortağı olduğu şirket hakkında sahip olduğu ortaklık haklarını kullanmak yerine ortağı olduğu şirkete tazminat davası açmasının yasaları hiçe saymak olduğunu ve davacının kötü niyetli olduğunu, 6102 sayılı yeni TTK.379-387 maddeleri ile getirilen değişiklikle davacının bu davayı açmasında hiç bir hukuki menfaatinin kalmadığını, davalı şirketin yaşanan tüm ekonomik krizlere rağmen direnerek halen ticari faaliyetlerine devam ettiğini, davalının bütün kayıtlarının hem devletin yetkili kurumlarının hem de ortakların incelenmesine açık olduğunu ancak ekonomik kriz nedeniyle kar payı alamayan davacının bu nedenle asılsız bir kısım itham ve iddialara dayalı mutazarrır ettiğini, iddiaların tamamının asılsız olduğunu, hiçbirinin geçerli bir tarafının bulunmadığını, dava dilekçesinde belirtildiği üzere davacının davalı şirketten hamiline yazılı hisse senedi aldığını ve bu hisse senedinin ortaklık pay defterine kaydedildiğini, davacın faiz talebinin de yerinde olmayıp fahiş olduğunu, şirketin Türkiye’de kurulduğunu, Türkiye’ de faaliyet gösterdiğini ve tamamen Türk kanunlarına tabi olduğunu, davanın öncelikle yapılan ilk itiraz yönünden reddine, hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan davanın esas yönünden de reddine, yerinde olmayan faiz talepleri ile fahiş faiz taleplerinin de reddine, davacı hakkında tazminat davaları açma haklarının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, davalıların var olduğu ileri sürülen haksız ve hukuka aykırı fiilleri sonucu davalı şirkete yatırılan paranın davalılardan tahsiline ilişkin bir tazminat davasıdır.
Dosyanın yapılan incelemesinde; İş bu davanın 30/12/2011 tarihinde açılarak mahkememizin …… esasına kaydedildiği, yapılan yargılama sonucunda davanın zamanaşımı süresinde açılmadığından reddine karar verildiği, bu kararın davacı vekilince temyiz edildiği, Yargıtay …… HD’ nin …… esas, ……. karar sayılı kararıyla temyiz incelemesi sonucunda davalının zamanaşımı def’inin reddiyle uyuşmazlığın esasına girilmek suretiyle karar verilmesi gerektiği kanaati ile mahkememiz kararının bozulduğu, mahkememizce bozma ilamına uyulduğu, dosyanın mahkememizin …… Esasına kaydedilerek yargılamaya devam olunduğu yapılan yargılama sonucunda şirket ortağı olan davalı …’in şahsen davalı şirket de işlemleri gerçekleştiren şirket olması ve haksız para alımını gerçekleştirmesi sebebile sorumlu oldukları gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildiği bu kararın davalı tarafça temyiz edildiği, Yargıtay …… HD’nin ……. esas, …… karar sayılı kararıyla temyiz incelemesi sonucunda davacının davalı şirkete ortak olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ve eksik incelemeye dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı kanaati ile dosyanın bozulduğu, mahkememizce bozma ilamına uyularak dosyanın mahkememizin ……. esasına kaydedildiği, yargılama sırasında davacı tarafın vefat ettiği davaya mirasçıların dahil edilerek taraf teşkilinin sağlandığı, dosyada bilirkişi raporu alındığı, yargılama sırasında 05.12.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7194 Sayılı Kanunun 41. maddesine eklenen geçici 4. maddesi ile “31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” düzenlemesinin getirildiği, getirilen bu kanunu düzenleme ile Yargıtay ……. HD’nin son bozma kararınında belirttiği husustaki eksikliğin tamamlandığı değerlendirilerek , emsal Antalya BAM ….. HUKUK DAİRESİ’nin …… Esas, ….. Karar numaralı ilamı , emsal Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ’nin 2019/3482 Esas, 2020/1967 Karar sayılı ilamı da dikkate alınarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın, 7194 Sayılı Kanunun 41. maddesine eklenen geçici 4. maddesi uyarınca davanın esası hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 54,40 TL harcın, peşin olarak yatırılan 180,40 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 126,00 TL harcın davacıya iadesine, (Bozma öncesi kararda eksik 649,39. TL harcın tahsili için Vergi Dairesine harç tahsil müzekkeresi yazılmış olmakla, ilgili harç tahsil edilmemişse müzekkerenin iptaline, harç tahsil edilmiş ise tahsil edilen tarafa iadesine,)
Davacı tarafça yapılan 790,75 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafça yatırılan gider avansından arta kalanın talebi halinde davacıya iade edilmesine,
Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, bakiye avansın davalı tarafa iadesine,
Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesap edilen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,

Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Y. …… HD’ne temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 07/10/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır