Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1018 E. 2022/210 K. 22.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/1018 Esas
KARAR NO : 2022/210

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/10/2020
KARAR TARİHİ : 22/02/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/03/2022
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin uzun yıllardır İnegöl’de faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin geçmiş yıllarda olduğu gibi davalı …… Ş’ nin düzenlemiş olduğu ……. Fuarı için davalı ile 05.02.2020 tarihinde Fuar Katılımcı Sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin iş bu sözleşme uyarınca ilk peşinatı, 09.03.2020 tarihinde 35.408,56 TL olarak davalıya ödediğini, müvekkili firmanın her yıl fuar sayesinde dünyanın çeşitli ülkelerinden yeni müşteriler ile tanışma ve ürünlerini sergileme imkanı bulduğunu, ancak Covid-19 salgını sebebiyle yurtdışı uçuşların hala açılmamış olması, fuara katılımın yine pandemi sebebiyle amacına ulaşamayacağını, hatta fuarın belirtilen 19-24 Ocak 2021 tarihinde düzenlenip düzenlenmeyeceğinin belirsiz oluşu ve yine Covid-19 salgını sebebiyle davacının finansal yapısında oluşan bozukluklar gibi mücbir sebeplerle; …… fuarına müvekkilin katılamayacağı Bursa ……. Noterliğinin 16.07.2020 tarih ve ……. Yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalıya bildirildiğini, yine aynı ihtarname ile mücbir sebeplerle fuara katılamayacağını ve sözleşmenin iptalini bildiren müvekkili davacının ödemiş olduğu peşinat miktarı olan 35.408,56-TL’yi de davalıdan talep ettiğini, davacının ödediği bedelin iadesi talebi, arabuluculuk aşamasında da davalı tarafından reddedildiğinden dava açma zarureti hasıl olduğunu, bu nedenlerle fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla, davacı müvekkilinin ödemiş olduğu 35.408,56 TL’nin ihtarname tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı, her ne kadar huzurda görülen davayı İstanbul …. Asliye Ticaret Mahkemesinde açmış ise de, işbu davada yetkili mahkemelerin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, şöyle ki, HMK’nın 6. Maddesinde “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” düzenlemesi yer aldığını, davalı müvekkili şirketin yerleşim yerinin …… fuar merkezi ……. Karşısı Yeşilköy / Bakırköy olduğundan mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, sözleşme hükümleri kapsamında davacının ödediği bedelin iadesini talep edemeyeceğini, fuarın iptal edilmeyip ertelendiğini, sözleşmenin 2. Maddesi de dikkate alındığında fesih hakkı vermediğini beyanla haksız davanın reddini talep etmiştir.
Dosya yetkisizlik kararı ile mahkememize gönderilerek işbu esas sırasına kaydedilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında imzalanan fuar katılım sözleşmesinin sona erdiği iddiası ile ödenen fuar katılım bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca tahsili için açılan alacak davasıdır.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve 2017/13-515 Esas, 2019/1233 Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “ …..” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “…..” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Taraflar arasındaki sözleşmeyi etkiler şekilde dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken meşhur ve maruf vakıalardandır. Bu vakıaların taraflar arasındaki davaya konu olan hizmet ilişkisine etkilerinin yukarıda özetlenen hukukun genel ilkeleri ve yasal düzenlemeler ışığında açılmış bulunan davada mahkemece değerlendirileceği açıktır. Ancak, söz konusu uyuşmazlığın değerlendirileceği yargılama sürecinde yine yukarıda izahı yapılan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa – Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri ile beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 2021/632 esas-2021/668 karar)
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde “Genel Olarak” madde başlığı altında “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Yeni koronavirüs (Covid-19) salgını Mart 2020 ayından itibaren ülkemizde görülmeye başlanmış ve bu kapsamda hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında olmak üzere zaman zaman ve ihtiyaç durumuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmış olup, salgının etkilerinin ve yetkili kurumlarca alınan tedbirlerin halen devam ettiği bilinmektedir.
Yaşanılan salgın hastalık sürecinin olağanüstü bir durum olduğu ve taraflarca öngörülemeyeceği açıktır. O halde genel olarak salgın hastalık sürecinin Türk Borçlar Kanunu’nun 138.maddesinde belirtilen olağanüstü durum olarak kabul edilmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen borçludan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi olarak kabul edilmesi gerekir.
Dosyanın incelenmesinde; davacı ile davalı arasında 19-24 Ocak 2021 tarihlerinde düzenlenecek fuar için fuar katılım sözleşmesi yapılmış ise de, Covid-19 pandemisinin 2. Dalgası kapsamında fuarın yapılıp yapılmayacağı hususu belirsiz hale gelmiş, fuarın 03-08 Ağustos 2021 tarihine ertelendiği, belirtilen tarihlerde ifası konusunda borçlunun sorumlu tutulamayacağı değerlendirilmiştir.
Davacı tarafından, Bursa …… Noterliğince 16/07/2020 tarih …… yevmiye numarası ile aralarında mevcut sözleşmenin sona ermesi ve ücretin iadesi konulu ihtarın davalıya gönderildiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı her ne kadar, fuarın iptal edilmeyip, ertelendiğini ve davacı ile müvekkili arasında imzalanmış olan Fuar Katılım Sözleşmesi dördüncü maddesi incelendiğinde zaten müvekkilinin gerekli görmesi halinde fuar tarihini değiştirme hakkı olduğunu, bu durumun katılımcıya fesih hakkı vermeyeceğinin görüleceğini, Fuar Katılım Sözleşmesi’nin 2. Maddesi uyarınca sözleşmeyi imzalayan katılımcıların, sözleşmenin imzalanmasından sonra ilgili fuara katılmayı reddetmeleri halinde dahi katılımcıların sözleşmeden doğan maddi ve manevi sorumlulukları devam ettiğini, bu durum müvekkilin fuarlar ile ilgili yapacağı iptal dahil her türlü değişiklik hallerinde dahi geçerli olduğunu, Fuar Katılımcı Sözleşmesini imzalamakla davacının bütün bu koşulları kabul ettiğini, sözleşme yükümlülükleri aynen devam ettiğini belirtmiş ise de, dosyaya ibraz edilen sözleşme içeriğinde bu yönde maddelerin bulunmadığı görülmüştür.
Kaldı ki, her ne kadar imkansızlık geçici nitelikte olup, kural olarak borcu sona ermesine neden olmaz ise de, bu hususta tarafların farazi iradeleri esas alınmalıdır. İfanın muayyen bir zamanda yapılacak olması veya ifa zamanının alacaklı için önem taşıdığı hallerde borcun sona ermesi sonucunu doğurduğu kabul edilmelidir.
Somut olayda, davacı, ocak ayında yapılan ve kış aylarında ölgünleşen mobilya piyasasında hatırı sayılır bir hareketlilik yaratması sebebiyle fuarın tercih edildiğini, müvekkilinin iş yoğunluğunun zaten fazla olduğu yaz mevsiminde bu fuara katılmanın davacıya hiçbir faydası olmayacağı gibi aksine yaratacağı yükle müvekkilini zora sokarak zarara uğratacağını ve müvekkilinin bu fuara katılmakta menfaati kalmayıp, fuarın amacının müvekkili yönünden imkansızlaştığını beyan etmiş olup, davacının, iptal edilen tarihin kendisi için taşıdığı öneme dair iddiaları samimi bulunmuş ve borcun sona erdiği kabul edilmiştir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde de belirtildiği üzere karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlüdür.
Davacı tarafça ifanın imkansızlaşmasına dayalı olarak sözleşmeden dönülmesi nedeniyle davalıya yapılan toplam ‭35.408,56 TL’nin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 27/07/2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile; 35.408,56TL’nin 27/07/2020 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 2.418,75TL ilam harcından peşin alınan 604,69TL harcın mahsubu ile bakiye 1.814,06TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesine göre alınan 1.320,00TL arabulucu ücretinin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Davacı tarafından sarf edilen 98,00TL posta masrafı, 54,40TL başvuru harcı, 604,69TL peşin harç, olmak üzere toplam 757,09TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 5.311,284TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra artan avansın taraflara iadesine,
Dair davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.22/02/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır