Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/407 E. 2021/524 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/407 Esas
KARAR NO : 2021/524

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/10/2016
KARAR TARİHİ : 17/06/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/06/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu 05/10/2016 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; …….. ile ilgili olarak herhangi somut bir bilgi ya da belgeye dayanmadan, hem güvenlik hem de bu sistemin ülkemize sağladığı katkılar nazara alınmaksızın son derece kasıtlı olarak yapılan bu haber davalı gazetede yayınlanmış, bu haber defalarca ve çeşitli sosyal medya alanları ile İnternet üzerinde davalının yaptığı asılsız haber ile yayılmıştır. Tüm bu eylemler müvekkilin kişilik haklarını zedelemiş, asılsız olarak yapılan bu haber sebebi ile onur ve haysiyeti ayaklar altına alıntığını, . Yargitay Hukuk Genel Kurulu Esas: ……. Karar : ……. tarih: 01.02.2012 Kararında “Tüzel kişinin çevresinde kazandığı itibarı aşağılayan yazılı, sözlü veya görüntülü beyanlar, şu veya bu vasıflara sahip olmadığına ilişkin yayınlar, kişilik haklarından şeref ve haysiyete yönelik tecavüz olarak kabul edilmediğini, tüzel kişinin şeref ve haysiyeti yanında onun toplumsal itibarı, ticari itibarı da TMK.nun 24. maddesindeki korumadan yaralandığını, medeni Kanun ve Borçlar Kanunu, manevi tazminat isteyecek kişinin mutlaka gerçek kişi olması gerektiğini, gerçek kişilerle tüzel kişiler arasında bu konuda ayrım yapılmadığı “manevi zarar” ın tanımından da çıkarılabilir. Diğer taraftan TMK’nun 24, 25 ve BK.nun 49/1. maddelerinde açıkça”kişi” sözcüğü kullanılmış olup; bu sözcük hem tüzel kişileri hem de gerçek kişileri içerir. Gerçek kişi kavramı içinde ise mümeyyiz ve mümeyyiz olmayan insanlar yer alır. Bu nedenle; TMK’nun 25/son maddesinin, hem kişilik haklarının korunması hem de maddi ve manevi tazminat davalarını kapsadığının kabulü ile tüzel kişilerin kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davalarının davacı şirketin ikametgahı mahkemesinde de açılabileceği Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında oybirliğiyle kabul edilmiştir.” Belirtilen nedenlerle müvekkile manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili 04/11/2016 tarihli cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin yetkisine itiraz ettiğini, yetkili mahkemenin Küçükçekmece …….. Asliye Hukuk Mahkemesinin olduğunu, müvekkili …….. tarafından kaleme alınan köşe yazısı birbirini tamamlar nitelikte 4 başlıktan oluşmaktadır. Müvekkilim tarafından, ilk başlık altında, İHA (insansız hava aracı)’lar hakkında bilgi verilmiş, ikinci başlık altında, askeriye tarafından kullanıldığından, tercih edildiğinden bahsedilmiş, üçüncü başlık altında yerli araçların kullanımı desteklendiğini, davacının yazının tümü için rahatsız olması, tümü sebebiyle manevi olarak yıprandığını iddia etmesi mümkün olmadığını, gazetede yayınlanmış bir haber için, kişilik haklarının ihlal edildiğini düşünen için, tekzip metni yayınlanma hakkı tanındığını, köşe yazısı içerisinde adeta tekzip metni gibi, davacının da açıklamalarına ve iddialara karşı cevaplarına da yer verildiği için, davacı bu yolu tercih etmemiş, doğrudan dava yoluna başvurmuş ve gerçek dışı ithamlar ile fahiş miktarlı tazminat talep ettiğini, bu talepler, hak ihlalini önlemekten öte basın özgürlüğüne vurulan bir darbe olduğu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraflar arasındaki manevi tazminata konu edilen yayın nedeniyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı ve ticari itibarının sarsılıp sarsılmadığının araştırılması için bilirkişi heyeti kurulmuş, bilirkişi heyetinin raporunda özetle;
Teknik Sonuç kısmında; Davalı köşe yazısında Türkiye’nin geçmişten günümüze İHA sürecini anlatarak mevcut durumdaki İHA’larda yaşanan arızaların, yeni tip alınacak İHA’ların da bu tip arızalardan kaynaklı olarak atıl durumda kalmaması için savunma sanayi alım şartnamelerinin iyileştirilmesini talep ettiği düşünülmektedir. Söz konusu arızalı uçakların Genelkurmay Başkanlığı’nın envanterinde olduğu,
…….. hava aracının, Orta İrtifa ve Uzun Menzil sınıfı İHA konseptine uygun olarak geliştirilen ……. havadan keşif gözetleme ve hedeflerin etkisiz hale getirmesi ihtiyacı doğrultusunda Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yürütülmekte olup, İHA üretimi …….. Makina tarafından yapıldığı gözlendiği,
Habere konu edilen İHA’nın statüsü hakkında yapılan incelemede İHA’nın devlet hava aracı olduğu değerlendirilmektedir. Devlet hava araçları, açık hüküm bulunmayan hallerde 2920 kanun kapsamı dışında tutulacağı ifade edilmiştir.
İHA’ların denetlemesini şartnamelere uygun olup olmadığını belirleyen kurum Savunma Sanayii Müsteşarlığı’dır. İHA’ların uçuşunu engelleyecek bir arızanın dışardan görünmesi mümkün değildir. Bu tip büyük çaplı arızalar, periyodik bakımlarda teknisyen veya İHA’yı uçuran askeri pilot uçuş sonrası uçuş teknik logunda görülebilir. Davalı köşe yazarı bu arızayı güvenilir bir kaynaktan aldığını belirtmiştir. Ayrıca, Davalının iddia ettiği güvenilir kaynak açıklaması nereden alındığı bilgisi dosyada görülemediği,
TDK’göre skandal: “a.Büyük yankı uyandıran, utanç verici veya küçük düşürücü olay” olarak ifade edildiği,
Uçakların arızası ve yerde olması skandal ya da utanç verici bir durum değildir. Arızalı olduğu varsayılan hava aracının (İHA) uçuşa elverişlilik yönünden uçurulmaması doğru bir karar olarak düşünülmesi gerekmektedir. Geliştirme aşamasındaki projelerde arızaların çıkabileceği, bu durumun skandal olmadığı değerlendirildiği,
Haberin İtibar Kaybı Açısından Değerlendirilmesi kısmında; Söz konusu köşe yazısının başlığında kullanılan “skandal” ifadesi yazının geneli ile etimolojik açıdan bağdaşmamaktadır. Tekrarlamak gerekirse Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre Fransızca kökenli “Skandal” sözcüğü: “Büyük yankı uyandıran, utanç verici veya küçük düşürücü olay” olarak tanımlanmaktadır (………). Özetle başlıkta kullanılan söylem ile içerik birbiri ile örtüşmediği,
Yazı, bir duyum üzerine yazılmıştır. Davalı yazar, yazısında bunu şu cümlelerle ifade etmiştir: “Kuvvet Komutanlığı’nın 12 taktik insansız hava aracından 7’sinin arızalı, bunun giderilmesinin de tedarikçi firmaya ait olduğu belirtiliyor. Arızanın giderilmesinin firma yetkililerine söylenmesine rağmen yerine getirilmediğini güvenilir bir kaynaktan öğrendim.” Davalı yazarın aldığı duyum, arızalı insansız hava araçlarının bulunduğu ve bunun tedarikçi firmaya söylenmesine karşın giderilmediği yönündedir. Gazetecilikte her duyum haber değeri taşımamaktadır. Bu nedenle doğrulanması ve doğrulandıktan sonra yayınlanması gerekir. Bu amaçla konuya taraf olan mercilere, tüzel ya da özel kişilere iddiaların sorulacağı, köşe yazısında yazarın, bu konuyla ilgili duyumun doğrulanması sürecinde firma yetkililerinin kendisine ilettikleri notu da yayınladığı, Yanıt şu şekildedir: “Bu bilgiler gerçeği yansıtmamaktadır. Bunlar, milli ve özgün sistemlerin TSK envanterine girmesini çekemeyenlerin ve bu tür girişimleri engellemeye çalışanların ürettiği dedikodulardır.” Davalı yazar, duyumu doğrulatma sürecinde firma yetkililerinden söz konusu bilgilerin gerçeği yansıtmadığı yanıtını almıştır. Duyumla ilgili yanıtı almasına ve yayınlamasına karşın yazısının başlığında “skandal” ifadesini kullanmıştır ki, yazının söyleminde bu “skandal”ın ne olduğu açıklanmamıştır. İçerik, skandal kelimesine karşılık gelmediği, basında manşet, sürmanşet, haber başlıkları ve yazılarda okuyucuyu çekmesi için çarpıcı ifadeler kullanıldığı bilinmektedir. Ancak bu ifadeler bazen içerikten bağımsız kalabilmektedir. Özellikle internet gazeteciliğinin öne çıktığı son dönemlerde birçok gazete ve haber sitesi, internette “tıklanma sayısı” web sitesi trafiği için önemli olduğundan kullanıcıların habere veya yazıya tıklayarak girmesi için içerikle örtüşmeyen veya abartılı sözcükler ve ifadeler kullandıkları gözlemlendiği,
Hava araçları dahil mekanik ve elektronik her araçta arıza çıkabileceği değerlendirilmektedir. Arızaların giderilme konusu aracı satın alıp kullanan kurumlar ile arızayı gidermekte sorumlu olan firmalar arasındaki iş planı ve iş akışı çerçevesinde olduğu,
Davalı yazarın, başlıkta kullandığı “skandal” sözcüğünün içerikte neye karşılık geldiği anlaşılmamaktadır ve bu bağlamda davacı firmanın ticari itibarına zararı olabileceği kanaatine ulaşıldığı, kanaati bildirilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Manevi tazminat talebine ilişkin İlkeler;
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır. Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır. 22.06.1966 tarihli ve …….. E., ……… K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek hâkim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır (Yargıtay HGK 15.11.2018 T. 2017/4-1472 E. 2018/1715 K.).
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında basın ve ifade özgürlüğü asıl, sınırlandırılması istisna olduğundan, buna karşılık davacının kişilik haklarının da korunması gerektiğinden çatışan iki hakkın birinin diğerine üstün sayılmasına ilişkin olarak,
a) Anayasaya göre; kişilerin şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunmasını gerektirir durum bulunup bulunmadığı,
b) AİHS’ne göre, demokratik bir toplumda kişilerin şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli sınırlama bulunup bulunmadığı,
c) Haberde görünür gerçeklik şartının bulunup bulunmadığı,
d) Sınırlamanın (tazminatın) demoktarik toplum için gerekli olup olmadığı,
e) Yayında kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı,
f) Yayının devletin ya da toplumun herhangi bir kesimini inciten, gücüne giden, endişelendiren bilgi ve düşünce sınırını aşıp aşmadığı,
g) Yayında, itibarın korunmasına önem vererek ve görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak haber yapılıp yapılmadığı,
h) Gazetecilik etiğine (basın ahlak esaslarına) uygun olarak kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olup olmadıkları, yayının haber verme amacıyla yapılıp yapılmadığı,
i) Yayının belli bir dozda abartı ve provokasyon sınırını aşıp aşmadığı,
j) Basının, “kamu bekçiliği” rolü sınırını aşıp aşmadığı,
k) Normal bireylere göre daha fazla hoşgörü gösterilmesi ve eleştriye katlanılması gereken durum bulunup bulunmadığı,
l) Yayındaki ifadelerin maddi olgu veya değer yargısı niteliğinde olup olmadığı,
m) Tazminatın hedeflenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı,
Şeklindeki genel kriterlerden olaya özel kriterlerin değerlendirilerek, ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığı, kişilik hakkına saldırının davacının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda: Davaya konu köşe yazısı bir bütün olarak incelenmiş, tüm dosya kapsamı tümüyle değerlendirilmiş,
Dava konusu, …….. Gazetesinin 22 Haziran 2016 tarihli yazısında “……… , Terörle mücadele, Türkiye’ye neleri öğretmedi ki. Bunlar arasında kısa adı İHA olan insansız hava araçları da var. Bu araçlar havada uçacak, ısıya duyarlı olduğu için yerde bir canlı gördüğü zaman o görüntüyü ekrana aktaracak, buna göre güvenlik birimleri de gerekiyorsa operasyon yapacaktı. İlk araç 1988 yılında İngiltere’den alındı. Ancak bir türlü uçurulamadığı için Diyarbakır’da bir depoya kaldırıldı. Terörün yaygın olduğu ülkemizde İHA’nın artık çok önemli bir ihtiyaç olduğu anlaşıldı. İsrail’den kiralanan insansız hava aracının adı üreten firma nedeniyle “ ………. ”du. Bunlar ………. personeli tarafından uçuruluyor, “operatif” olarak nitelendirilen ve “ ……… ” olarak kullanılan araçlardan elde edilen görüntüler hangi birliğin işine yarıyorsa onlar da kullanıyordu. ASKERİN VAZGEÇİLMEZİ OLDU Kullanılan insansız hava araçları büyüklüklerine, menzillerine, havada kalış sürelerine, kamera, silah sistemlerine göre “taktik”, “operatif” ve “stratejik” olarak üçe ayrılıyor. Ülkemizde yaygın olarak “taktik” insansız hava araçları kullanılıyor. Operatiflere göre büyüklüğü, menzili, havada kalış süresi daha küçük olanlara “taktik İHA” deniliyor. Bu araçların en çok kullanıcısı ise …….. dır. İl ve ilçelerde gerçekleştirilen operasyonlarda bu araçlardan elde edilen görüntüler hayli işe yaradı. Örneğin operasyon yapacak olan bir timin, iki sokak sonrasında ne olup bittiğini bu araçlardan elde edilen görüntülerle 20.01.2021 ……..:? – …….. Gazetesihttps://www. …….. com.tr/2016/yazarlar/ ……. operasyon yapacak olan bir timin, iki sokak sonrasında ne olup bittiğini bu araçlardan elde edilen görüntülerle öğrenip buna göre önlem aldığını biliyoruz. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kullandığı insansız hava araçları daha çok 2. Ordu Komutanlığı bünyesinde… Güneydoğu operasyonunu yürüten tugay, tabur bünyesinde de bu araçlar bulunuyor. Taktik insansız hava araçları 20 kilometre ötesindeki bilgileri aktarabiliyor, bu da ihtiyacı rahatlıkla karşılıyor. İşte bu araçlar artık Silahlı Kuvvetler’in vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Dahası Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü de bunları kullanıyor. GARANTİ KOŞULLARINA UYULMUYOR MU? Bir de daha çok ABD’lilerin kullandığı uzun menzilli, silahlı, yüksek irtifada uçabilen araçlar var ki onlara da “stratejik” insansız hava aracı deniliyor. Bugün. ABD’nin kullandıkları da daha çok stratejik hava araçlarıdır. Kullanılan insansız hava araçlarının iki yıllık garantisi var. Ondan sonraki dönemde de yaptığınız anlaşmaya göre bakım garantisi kapsamında yedek parçaları da değiştirilir. Parçanın getirilmesi-takılması zaman da alıyor. O yüzden doğrusu yerli üretimin alınmasıydı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kullandığı Taktik seviyedeki insansız hava araçlarını ……… damadının da yöneticileri arasında bulunduğu …….. Makine ile birlikte 4 firma daha üretiyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kullandığı insansız hava araçlarından 12’si de …….. Makine’den alınmış. ONLARDAN 7’Sİ ARIZALI MI? Kuvvet Komutanlığı’nın 12 taktik insansız hava aracından 7’sinin arızalı, bunun giderilmesinin de tedarikçi firmaya ait olduğu belirtiliyor. Arızanın giderilmesinin firma yetkililerine söylenmesine rağmen yerine getirilmediğini güvenilir bir kaynaktan öğrendim. Böyle bir durumda ne yaparsınız? Genelkurmay Başkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan ve üretimi yapan firma yetkilisinden bilgi istersiniz. Hükümete yakın gazetelerin sorularını gece-gündüz demeden anında cevaplandıran Genelkurmay Basın Dairesi bu konuda sessiz. Çünkü, sözü edilen, ……… da yöneticisi olduğu bir firma. Üstelik de bu general 30 Ağustos’ta terfi bekliyor ve aynı görevi sürdürmek istiyor. Firma yetkilileri de bu önemli iddiaya dün saat 18.00’de kısa bir cevap gönderdi. Notta “Bu bilgiler gerçeği yansıtmamaktadır. Bunlar, milli ve özgün sistemlerin TSK envanterine girmesini çekemeyenlerin ve bu tür girişimleri engellemeye çalışanların ürettiği dedikodulardır” denildi. Şimdi aynı firma “operatif” seviyede menzili yüksek, havada 24 saat kalabilen silahlı insansız hava aracı üretimi için çalışıyor. …….. adını verdiği silahlı ve silahsız uçuş yapabilecek insansız hava araçlarının test uçuşları ise sürüyor. Bir zamanlar uçmayan hava araçları alındı. Şimdi eldeki 12 araçtan 7’sinin arızalı olduğu belirtiliyor. ……..’nın insansız hava araçlarının devreye konulmasının gecikmesi de ayrı bir soru işareti oluyor” şeklinde yayın yapıldığı görülmüştür.
Davaya konu yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek bir yoruma yer verilmediği, haber başlığında kullanılan ” “……… ? ibaresi tek başına hakaret niteliğinde bulunmadığı, haberin bir bütün olarak değerlendirildiğinde, skandal kelimesinin özellikle internet gazeteciliğinin öne çıktığı son dönemlerde birçok gazete ve haber sitesi, internette “tıklanma sayısı” web sitesi trafiği için önemli olduğundan kullanıcıların habere veya yazıya tıklayarak girmesi için içerikle örtüşmeyen veya abartılı sözcükler ve ifadeler kullandıkları gözlemlendiği, davalının yazısında ” Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kullandığı insansız hava araçlarından 12’si de …….. Makine’den alınmış. ONLARDAN 7’Sİ ARIZALI MI? Kuvvet Komutanlığı’nın 12 taktik insansız hava aracından 7’sinin arızalı, bunun giderilmesinin de tedarikçi firmaya ait olduğu belirtiliyor. Arızanın giderilmesinin firma yetkililerine söylenmesine rağmen yerine getirilmediğini güvenilir bir kaynaktan öğrendim.” şeklinde ifadeler ile güvenilir bir kaynaktan araçların arızalı olduğunu öğrendiğini belirttiği, davalının duyumu doğrulatma sürecinde davacı firma yetkililerinden söz konusu bilgilerin gerçeği yansıtmadığı yanıtını aldığı, duyumla ilgili yanıtı almasına ve yayınlamasına karşın yazısının başlığında “skandal” ifadesini kullandığı, davaya konu yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının güvenilir kaynaktan edindiği bilgiyi aktardığını yazdığı ancak yazı içeriğinde, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek bir yoruma yer verilmediği, davalının kişilik haklarına saldırı kastıyla hareket etmediği anlaşılmaktadır. Şu durumda, çatışan yararlar dengesinin davacı yararına bozulmadığı, haber başlığı ile öz arasındaki denge gözetildiğinde haber başlığındaki skandal ibaresinin daha fazla okuyucu sayısına ulaşılmak için kullanıldığının değerlendirildiği, davalı yönünden manevi tazminat şartlarından kast unsurunun bulunmadığı ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğramadığı değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM-Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 59,30TL ilam harcından peşin alınan 3.415,50TL harcın mahsubu ile bakiye 3.356,20TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 22.450,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
5-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra artan avansın taraflara iadesine,
Dair davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/06/2021

Katip ……..
¸e-imzalıdır

Hakim …….
¸e-imzalıdır

*Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında e-imza ile imzalanmıştır.