Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/214 E. 2021/109 K. 16.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/214 Esas
KARAR NO : 2021/109

DAVA : Menfi Tespit (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/03/2020
KARAR TARİHİ : 16/02/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/03/2021
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “…Davacı …… İnşaat’ın …… mahalleside, ……. isimli konut ve işyerinden oluşan projede A Blok cephe kaplama, alüminyum doğrama işinin tam işçilik ve malzemeli olarak yapımı ile ilgili olarak …….. Alüminyum şirketi ile 07/03/2018 tarihli sözleşmenin yapıldığını, sözleşmenin imza tarihinde 300.000,00-TL çek ile ödeme yapıldığını, bakiye ödemenin 3+1 180m2 daire olarak barter ile ödeme yapılacağı konusunda anlaşma sağlandığını, davalı …….. Alüminyum tarafından daha ilk günden itibaren sözleşme edimlerinin yerine getirilmediğini, yerine getirilen kısımların dahi eksik ve kusurlu olduğunu, örneğin sözleşmeye göre ……. marka yapılması gereken doğramaların merdiven altı kendi üretimleri olduğunu, sözleşme gereği fesih hakları olmasına rağmen 2 ay daha beklenildiğini, bu süre zarfında irtibat kurulamaması üzerine Bakırköy …… Noterliğinin …… ve ….. numaralı ihtarnamelerinin keşide olunduğunu, diğer davalı ……… ve ……. imzalı 13/09/2018 tarihli belge ile işin tamamının 22/09/2018 tarihine kadar yapılacağı beyan edildiği halde, hiçbir şey yapılmadığını, bunun üzerine eksik ve kusurlu olan işlerin …… ve …’e yaptırıldığını, durum bu haldeyken d avalı tarafından Küçükçekmece …. İcra Dairesinin ……. Esas sayılı dosyasından alınan talimatla Büyükçekmece …… İcra Müdürlüğünün ……. Talimat dosyası ile müvekkili şirketin Beylikdüzü şantiyesinde 20/11/2019 tarihinde haciz işlemine gelindiğini, haciz baskısı ile alacaklı vekiline 20.000-TL nakit ve ayrıca 123.600,00-TL bedelli çek verilmek zorunda kalındığını, Davalı …….. Alüminyum şirketinin, …’a alacağın temliki ve sözleşme nedeniyle örnek 7 ödeme emrinin kesinleşmesi ile haciz işlemi yapıldığının anlaşıldığı, oysa bu temlikin hukuka aykırı olduğunu, muvazaalı olduğunu SGK’lı çalışan birinin kardeşlerinin sahibi olduğu bir şirketten 650.000,00-TL alacaklı olamayacağını, 25/11/2019 tarihinde bir uygulanan diğer bir haciz işlemi uygulaması baskısı ile 200.000,00-TL’ lik bono verilmek zorunda kalındığını, bunlar yetmediği gibi, bankalara haciz yazıları ve haciz ihbarnameleri (89/1) gönderildiğini, açıklanan nedenlerle, davanın kabulü ile borçlu olmadıklarının tespitine, Küçükçekmece …… icra Müdürlüğünün ……. E.sayılı takibin iptaline, mahkeme masrafları ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesinin talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; “…davacının dava dilekçesinde her ne kadar takip dışı …….. Alüminyum’un sözleşme edimlerini yerine getirmediğini, sözleşmede belirtilenleri eksik ve kusurlu olarak yerine getirdiğini iddia etmişse de bu hususların davanın konusunu oluşturmadığını, bu sebeple iş bu dava ile ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, yinelemekle birlikte müvekkili …….. Alüminyum ‘ un sözleşme edimlerini gereği gibi yerine getirdiğini, üzerine düşen yükümlülükleri özenle yerine getirdiğini, bu edimler yerine getirildiği için davacıların sözleşmede belirtilen ücretin bir kısmının hiçbir itirazı kayıt olmaksızın müvekkiline ödendiğini, davacı tarafından her ne kadar sözleşmede belirtilen hususların eksik ve hatalı yapıldığı belirtilerek keşif talep edilmişse de bu hususların bu davanın konusu olmadığını, müvekkili …….. Alüminyumun bu davanın tarafı olmadığını hukuken de icra takibinin tarafı olmayanın menfi tespit davasının da tarafı olmayacağını bu sebeple davacının buna yönelik iddiaları dinlenemeyeceğinden keşif yapılmasına da gerek bulunmadığı kanaatinde olduklarını, öncelikle dava şartı yokluğu nedeni ile davanın usulden reddine, takibin konusu olmayan müvekkil …….. Alüminyum Ltd.Şti.ne işbu davanın yönetilmesinin mümkün olmayacağı sebebi ile müvekkili …….. Alüminyum Ltd.Şti.için husumet sebebi ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, bono nedeniyle davacıların borçlu olmadıklarının tespiti istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki sözleşmede davalılar tarafından yapılan imalatın eksik ve ayıplı olup olmadıkları öyle ise davacıların alacağının bulunup bulunmadığı ve bono nedeniyle alacağın bulunup bulunmadığu noktasında uyuşmazlık olduğu tespit edilmiştir.
Mahkememizce tanıklar dinlenmiş ve ticari defter ve belgeler üzerinde inceleme yapılmıştır. Alınan bilirkişi raporunda; davacı defterlerine göre; davacı şirketin borçlu olmayıp aksine 222.282,00 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir.
Davanın konusunu 200.000,00 TL bedelli bono oluşturmakta olup ticari defter kayıtları değil bono içeriği esas alınarak borcun bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir. Ayrıca davacı taraf eksik ve ayıplı işten bahsetmişse de bu hususun tespiti ancak ayrı bir davayla talep edilebileceği gibi işbu davanın konusunu bono oluşturmaktadır. O halde; öncelikle söz konusu bononun zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunın 21.6.2000 Tarihli, ……. Esas, ……. Karar tarihli ilamında; “Yargıtay ……. Hukuk Dairesinin 28.12.1999 gün ve …… sayılı ilamı ile; “… takip dayanağı bonolarda tanzim tarihinin 30.2.1997 olarak yazılı olması nedeniyle gerçeği yansıtmadığı ve bunun TTK.nun 688/6. maddesine aykırı bulunduğundan bahisle takibin iptal edildiği görülmektedir. Tanzim tarihinin 30.2.1997 olarak yazılmış olması halinde bu durumun belgenin bono olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmek aşırı bir şekilcilik olup, hakkın zayiine neden olur. Her ne kadar Şubat ayının 30. günü söz konusu olamaz ise de, tanzim tarihinin bu şekilde gösterildiği hallerde bunun yanılgıdan kaynaklandığının ve bu eksikliğin bononun niteliğini etkilemediğinin ve tanzim tarihinin Şubat ayının son günü olarak yazıldığının kabulü gerekir.” denilmekte olup davaya konu bonoda da ödeme tarihi 30/02/2020 olarak gösterilmişse de bu husus bono vasfını etkilememektedir ve bononun zorunlu unsurlarında bir eksiklik bulunmamaktadır.
TTK’nın 677/ç maddesinde “bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte imzaları,hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan yada adlarına imzalanmış kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez” hükmü bulunmaktadır. Belirtilen hüküm uygulamada imzaların istiklali olarak adlandırılmaktadır. Yargıtay 19 Hukuk Dairesinin 2016/7002 esas 2017/3183 karar sayılı 19/4/2017 günlü içtihadında da belirtildiği üzere davaya konu bononun kambiyo senedi vasfını taşıyıp kayıtsız şartsız borç ikrarı içerdiği gibi nakden de düzenlenmiş olduğu, bu konularda ihtilaf bulunmadığı kambiyo senetlerinin vasıfları gereğince mücerretlik ilkesi gereğince tanzim edenleri bağlayacağı kuralı bulunmaktadır.
Senetlerin kıymetli evrak niteliği gereği kambiyo senetlerinin sebepten mücerret olduğu, avans veya teminat olduğunu ispat külfetinin davacı tarafta olduğu, ticari defterler üzerinde yorum yapılarak avans veya teminat olarak verildiğinin kabulünün mümkün olmadığı, bu hususların yazılı delil ile ispat etmesi gerektiği, ayrı bir protokolün sunulmadığı, senedin bedelsiz kaldığını gösteren başkaca bir emarenin de bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacı tarafın muvazaa iddiası da bulunmaktadır. Muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları hâlde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa). Yanlar, salt bir görünüş yaratmak için veya başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla sözleşme yapsalar da görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşme de şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen BK’nın l8. maddesinde (TBK.19) ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb’an dava açan kişi Medeni Kanun’un 6. maddesi gereğince bu iddiasını isbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı Kanun’un 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille isbat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
HMK’nin ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, “Kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.” düzenlemeleri mevcut olup ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
İcra takibinin tarafı olmaması nedeniyle …….. Alüminyum San. Tic. Ltd. Şti açısından husumet itirazı bulunsa da talebin bono nedeniyle menfi tespite ilişkin olduğu, icra takibinin tarafı olmayan kişiye yönelik açılmasında da hukuki engel bulunmadığı anlaşıldığından …….. Alüminyum San. Tic. Ltd. Şti. yönünden de esastan reddine karar verilmiştir.
Ayrıca davacı tarafın dava açmakta kötüniyetli olduğu tespit edilemediğinden kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalıların kötüniyet tazminat talebinin REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 59,30TL ilam harcından peşin alınan 3.415,50TL harcın mahsubu ile bakiye 3.356,20TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 22.450,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
6-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra artan avansın taraflara iadesine,
Dair davacılar vekili ile davalılar vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 16/02/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

*Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında e-imza ile imzalanmıştır.