Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/664 E. 2020/618 K. 07.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/664 Esas
KARAR NO : 2020/618

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 12/11/2009
KARAR TARİHİ : 07/12/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/12/2020
Davacı tarafından mahkememizde açılan davada yapılan yargılama sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin 12.11.2009 harç tarihli dava dilekçesinde özetle : Tarafların işyerlerinin devri konusunda 30.06.2003 tarihli sözleşme ile anlaştıklarını, tarafların söz konusu işyerinin devri konusunda 125.000 TL bedelle anlaştıklarını, iş bu paranın 2006 yılında 25.000 TL, 2007 yılında 50.000 TL ve kalan kısmın ise 2008 yılında ödeneceğini 30.06.2003 tarihli satış sözleşmesi ile belirlediklerini, borçlu tarafından hiç bir ödeme yapılmaması üzerine Büyükçekmece …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, borçluya ödeme emrinin 23.10.2008 tarihinde tebliğ edilmesine karşın davalının borca itiraz ettiğini, bu nedenlerle Büyükçekmece …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına itiraz eden borçlu davalının itirazının iptali ile takibin devamına, söz konusu paranın yasal faizi ile hüküm altına alınmasına, itiraz suiniyetli yapıldığından %40 tan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalının 17.12.2009 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava konusu alacak iddiasına mesnet olarak gösterilen satış sözleşmesi tarafınca tanzim ve imza edilmediğini, sözleşme altındaki imzanın kendisine ait olmadığını, sözleşmede satıcı olarak gösterilen …. Nalburiye Hırdavat ve Yapı Malzemeleri sözleşme tarihinde yani 2003 yılında kurulu bile olmadığını, satış sözleşmesinin sözleşme konusu altındaki maddesinin A fıkrasındaki … 2005 yılında davacının eşi …. tarafından kurulmuş olduğunu ve halen işletilmekte olduğunu, bu nedenlerle tamamiyle hayal ürünü, gerçeklerden uzak, imzası kendisine ait olmayan belgeye dayalı olarak açılan davanın reddini talep etmiştir.

Taraf delilleri toplanmış, Büyükçekmece ….İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası celp edilmiştir. Celp olunan Büyükçekmcme … icra müdürlüğünün … sayılı dosyasında icra takibinin 15.12.2008 tarihinde başlatıldığı, 15.12.2008 tarihli ödeme emrinin borçlu …’ye 23.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği ve borçlu tarafından ödeme itirazının 23.12.2008 tarihinde yapıldığı ve itiraz dilekçesinin 23.12.2008 tarihinde icra müdür yardımcısı … tarafından havale edilmek sureti ile icra dosyasına konulduğu, süresinde yapılan itiraz nedeni ile takibin durduğu, takibe itirazdan sonra alacaklının 4 Kasım 2008 tarihinde icra dosyasına dilekçe vererek borçlunun menkul ve gayri menkullerinin haczine karar verilmesini talep ettiği, buna ilişkin dilekçe verdiği ve 4 Kasım 2008 tarihi itibari ile takibe borçlu tarafından itiraz edildiğini öğrendiği, buna göre 4 Kasım 2008 öğrenme tarihinden itibaren İİK 67 maddesine uygun olarak bir yıllık yasal süre içersinde davanın açılmadığı, alacaklının 04.11.2008 tarihli açtığı haciz talebi ile itirazı öğrendiği ve öğrenmeden itibaren bir yıllık süre içerisinde itirazın iptali davasının açılmadığı, bir yıllık süre dolduktan sonra 12.11.2009 tarihinde itirazın iptali davası açıldığı, davanın açılma tarihi itibari ile öğrenme tarihinden itibaren İİK 67 maddesinde yer alan 1 yıllık süre geçirildikten sonra davanın açıldığı anlaşılmakla davacı davasının süre yönünden reddine karar verilmiş, iş bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay ….HD. …esas … karar sayılı ilamı ile itirazın iptali davasının açılması için öngörülen sürenin itirazın tebliğinden itibaren başlayacağı, borçlunun itirazı alacaklıya tebliğ edilmiş olmadıkça sürenin işlemeye başlamayacağı, bu nedenlerle işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararını bozmuştur.
Büyükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı dosyasının celp ve tetkikinde; davacı tarafından davalı aleyhine 30/06/2003 tarihli satış sözleşmesine istinaden faizli bakiye olarak 176.040-YTL üzerinden icra takibi yaptığı, davalı tarafın süresinde takibe itiraz ederek, takibin durmasına sebebiyet verdiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafın alacağına dayanak yapmış olduğu 30/06/2003 tarihli satış sözleşmesindeki imzanın davalıya ait olup olmadığı ve sözleşmenin hazırlanış itibariyle borç ikrarını içerir belge niteliğinde olup olmadığı hususu yönünde dosya bilirkişi heyeti … ve arkadaşlarına tevdi edilmiş, bilirkişi heyeti düzenlemiş oldukları 12/02/2020 tarihli raporlarında; ” 30/06/2003 tarihli satış sözleşmesi aslında … adına atfen atılmış olan imzaların, davalı …’nin eli ürünü oldukları, bununla birlikte;
a)Yeterli alan olmasına rağmen sadece satıcı … adına atılmış imzanın değil, … adına atılmış olan iki imzanın da üzerindeki ad, soyad yazılarından mesafeli olarak yapılandırılmış olmaları;
b)Sadece bir şahsın değil, iki şahsın imzalarını da alt kısımlarından kağıdın dışına taşırmış olmaları;
c)İsim yazılarının, imzalara kıyasla oldukça derin fulaj izinin haiz olması;
d)İsim yazılarının mürekkep renginin imzalardan farklı tepkime vermesi;
e)Satış sözleşmesinin düzenlenmiş olduğu kağıdın günlük hayatta dosya kağıdı olarak da isimlendirilen standart A4 boyutlarında ve ağırlığında olmaması gibi alışılagelmişin dışında birçok unsurun tek belgede bir araya gelmelerinin hayatın olağan akışına uygun olmadığını ” teknik kanaatleri olarak belirtmişlerdir.
Düzenlenen bilirkişi raporundaki ayrıntılı tespitler, devir bedeli olarak yazılan miktarların rakam ile milyon olarak yazıldığı halde, yazı ile yazılan aynı miktarların milyar olarak yazılması, belgede yeterli mesafe bulunduğu halde imzaların tamamının belge üzerinde yer almadığı, imzaların alt kısmının muhtemelen kesilen kağıt parçasında kaldığı, bu bağlamda davacı tarafın alacağına dayanak yapmış olduğu satış sözleşmesinin alacağın varlığını kanıtlayacak nitelikte belge olmadığı mahkememizce değerlendirilmiştir.
Her ne kadar bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda 30/06/2003 tarihli satış sözleşmesindeki imzanın davalı borçlu …’ye ait olduğu tespit edilmiş ise de; öncelikle imza incelemesinin bütünlük arz eden tam bir imza üzerinden yapılması gerektiği, oysa ki belgedeki imzanın tam bir imza şeklinde olmayıp, alt tarafının kesik olduğu, bilirkişi heyeti tarafından belge ile ilgili tespit edilen diğer hususlar ve devir bedeli ile ilgili belgede yer alan çelişkiler hep birlikte değerlendirildiğinde söz konusu belgenin kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir belge niteliğinde olmadığı mahkememizce kabul edilmiştir.
Duruşmada HMK 169/1 ve 171/1.maddeleri gereğince beyanına başvurulan davacı … ifadesinde; önce sözleşmeyi davalı ile birlikte hazırlayıp imzaladıklarını beyan ettiği halde bilhare sözleşmenin emlakçılık yapan … isimli şahıs tarafından hazırlandığını, davalı …’nin isminin hangi nedenle iki kez yazıldığını ve imzanın alt kısmının neden eksik ve kesik olduğunu hatırlayamadığını ifade ettiği, bu bağlamda davacının dava konusu yapılan satış sözleşmesi ile ilgili beyanlarının da kendi içinde çelişkili olduğu anlaşılmıştır.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafın icra takibine konu ettiği 30/06/2003 tarihli sözleşmenin bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda da ayrıntılı ve gerekçeli olarak belirtildiği üzere sözleşmede tespit edilen aykırı durumların aynı belgede, aynı anda var olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, belgede borçlu olarak ismi yer alan davalı …’ye ait imzaların iki ayrı yerde ve bir bütünlük arz etmeden alt kısımlarının kesik ve eksik olduğu, bu bağlamda söz konusu imzaların tam bir imza şeklinde atılmadığı dikkate alındığında davalı yönünden borç yaratacak bir irade beyanı olarak da değerlendirilemeyeceği, rakamla 125.000.000-TL, yazı ile yüzyirmibeşmilyar ( olması gereken125.000.000.000-TL ) TL’lik bir devir sözleşmesinin bu denli özensiz ve birbiri ile çelişkili hususlar içermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tarafların kardeş olduğu da dikkate alınarak davacı tarafın davalı kardeşinden alacaklı olmadığını bildiği halde muhtemelen farklı bir belgeden üretilen satış sözleşmesine dayalı olarak icra takibi yapması nedeniyle kötü niyetli kabul edilmesi gerektiği, dava konusu sözleşmenin davalı yönünden kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir belge niteliğinde olmadığından açılan itirazın iptali davasının reddine, takip tarihi dikkate alındığında davacının davalı aleyhine kötü niyetli olarak icra takibi yapmış olması ve davalının da kötü niyet tazminat istemi bulunduğu dikkate alınarak davalı lehine takip konusu asıl alacak üzerinden %40 kötü niyet tazminatına hükmetmek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM-Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Sabit görülmeyen davacının davasının REDDİNE,
2-Takip tarihi dikkate alınarak dava konusu asıl alacağın %40’ı üzerinden hesaplanan 50.000-TL kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-Peşin alınan 1.496,40-TL harçtan, 54,40-TL ilam harcının mahsubu ile, bakiye 1.442-TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından sarf edilen 38,00-TL posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı yönünden usulü kazanılmış hak kapsamında Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 15.012,42-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
7-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra artan avansın taraflara iadesine
Dair tarafların yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay nezdinde Temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
07/12/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır