Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/516 E. 2021/105 K. 16.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/516 Esas
KARAR NO : 2021/105

DAVA : Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/05/2018
KARAR TARİHİ : 16/02/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/03/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle:“…Müvekkilinin, ……. mah. …… Bulvarı No……. Bahçelievler/istanbul adresinde bulunan …… Hastanesi’nin sahibi olduğunu, müvekkili hastane ile davalı şirket arasında kadın hastalıkları ve doğum konusunda hizmet sunumu konusunda ekli Hizmet Satın Alım Sözleşmesi’nin imzalandığını, davalı bünyesinde bulunan Dr. ……. aracılığıyla kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığı hizmeti sunmayı taahhüt ettiğini, davalı şirket ile müvekkil hastane arasında bakılan hasta sayısı üzerinden gelir bölüşümü yapılması şeklinde Türk Borçlar Kanunu anlamında hizmet satın almak üzere bu sözleşmenin imzalandığını, davalı ile müvekkil hastanenin adi ortaklık şeklinde bir çalışma şekline imza atıldığını, davalının önerileri ve istediği çalışma ortamını sağlamak ve aynı zamanda suda doğum yapmayı tercih eden hastaları müvekkil hastaneye kazandırmak amacıyla sözleşme imzalandığını ve bunun için gerekli yatırımı yaptığını ve ünitenin kurulumu için ürün siparişlerini verdiğini, ancak daha sonra davalı şirket adına Uzm.Dr. ……. ekteki fesih ihbarnamesi ile hastanede çalışmaya başlayamayacağını ailevi nedenlerle sözleşmenin feshini ihtar ettiğini, müvekkilinin, yeni açılacak olan hastanesine Suda Doğum Ünitesi kurmak ve bu konuda hasta çekmek amacı ile sözleşme imza ederek yatırımı yapmış ise de, davalı şirket hekimi çalışmakta olduğu hastaneden daha iyi bir maddi kazanç teklifi geldiğinden müvekkili hastane ile olan sözleşmeyi fesh ettiğini, sözleşmenin feshinin haksız olduğunu, ayrıca, sözleşmenin 8.3. maddesi uyarınca sözleşmede öngörülen hizmet sunma taahhüdü de yerine getirilmediğinden sözleşme kapsamında 4 aylık hizmet bedeli olan 80.000,00-TL’nin 500,00- TL’sini cezai şart olarak ve yapılan masraf ve kar kaybı için 1.000,00 TL’nin ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 28/06/2018 tarihli dilekçesinde özetle; “…davacı taraf ile müvekkili arasında imzalananın sözleşme değil ön protokol olduğunu, ön protokolde cezai şartın öngörülemeyeceğini, kaldı ki ön protokolün de usulüne uygun şekilde feshedildiğini ve geçersiz hale geldiğini, eğer ön protokol olarak imzalanmamış olsa idi Sayın Mahkemenin de takdirinde olacağı üzere sözleşmenin en önemli unsurunun sözleşmede yer alacağını, kaldı ki sözleşmenin yürürlülük tarihi olmadığı gibi tanzim tarihinin dahi bulunmadığını, yürürlüğe dahi girmemiş bir ön protokole dayalı olarak ve de hastanenin yapım aşamasında iken feshedilmiş bir ön protokole dayalı olarak zarar ve cezai şart talebinde bulunulmasının hukuken mümkün olmayacağını, söz konusu protokol tarihinde davacı tarafın şubesi olan …… Hastanesinin açılmadığını, hastanenin inşaat halinde olduğunu, bu nedenledir ki taraflar arasında imzalanan ön protokolün hukuken tam bir sözleşme hükmüne amir olmadığını, bu nedenle ön protokolde tanzim tarihi ve yürülülük tarihinin olmadığını, ön protokolün konusunun……’nin var olan kadın doğum biriminde hizmet ihtiyacı durumunda görev alınmasını içermekte olup, kesin bir hizmet sözleşmesi niteliğini taşımadığını, ön protokolün 2. maddesinde konu kısmında açıkça müvekkilin “……’nin var olan kadın doğum biriminde hizmet ihtiyacı durumunda görev alacak” ifadesinin sözleşmenin ön protokol olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, asla kabul anlamı taşımamak kaydıyla eğer ön protokol yürülüğe girmiş bir sözleşme olarak kabul edilecekse, ön protokolde ….. Hastanesinde hizmet verileceğine dair bir hüküm olmadığını, ……. ile yapılan ön protokolün ……. ’nin bünyesindeki diğer sağlık kuruluşlarını da kapsadığını, (…..’ye bağlı ……. Hastaneleri vs.) ……. tarafından fesih tarihine kadar müvekkilinden herhangi bir hizmet talebi olmadığını, dolayısıyla Davacı tarafın bu ön protokole dayalı olarak…… hizmet alınmadığına dair iddia ile tazminat talep etmesinin bu ön protokol-sözleşme hükümlerine göre hukuken mümkün olmadığını, taraflarınca protokolün feshedildiğine dair ihtarname gönderildikten sonra davacı tarafın kötü niyetli olarak protokolde olmadığı halde sonradan …… ‘deki hastaneyi ortaya çıkardığını, bu hususun Medeni Kanunun 2. maddesi kapsamında herkesin hak ve yükümlülüklerini iyi niyet kuralları içinde kullanacağına ilişkin hükmüne aykırı olup, hukuken korunmasının mümkün olmadığını, kaldı ki aksinin düşünülmesi durumunda davacı tarafça müvekkil firmaya ödeme yapılması gerektiğini, ayrıca ödeme yapılmadığından davacı tarafça lehlerine cezai şart ödemesi yapılması gerektiğini, müvekkili firmadan ön protokolden sonra davacının herhangi bir talebi olmadığını, müvekilinin oyalandığını ve daha sonra ortaya çıkan ailevi sebeplerle müvekkilinin yasal süresi içinde sözleşmeyi feshettiğini, bu hususta tüm tazminat ve diğer yasal haklarını saklı tuttuklarını, …… Hastanesi’nin fesihten 4-5 ay sonra hizmete açıldığını, ön protokolün sözleşme olarak kabul görülmesi durumunda sözleşmede belirtilen 2 aylık fesih süresinin dolmuş olduğundan tazminata hükmedilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davacı … kuruluşunun Türkiye’nin en önde gelen sağlık kuruluşu iken sadece dışarıdan hizmet almayı düşündüğü kurum ve kişilerin yönlendirmesi ile yatırım yaptığına ilişkin yaklaşımın akla ziyan bir yaklaşım olduğunu, Müvekkil şirket(doktor)’in asla böyle bir yatırımın yapılmasına dair bir talebinin sözkonusu olmadığını, müvekkil şirket yetkilisinin suda doğum tekniğini bilmesinin ve kadın doğum alanında sektörün önde gelen isimlerinden biri olması karşısında davacı tarafın bunu kötü niyetli olarak kullanmasından başka bir durum olmadığını, Ön Protokolün sözleşme olarak kabul edilmesi halinde cezai şart fahiş olduğunu, 1 yıllık olarak tanzim edilen ön sözleşmede 4 aylık brüt ücret öngürüldüğünü, brüt ücretin 1/3 (giderler düşülmeden) cezai şartın amacına aykırı düştüğünü, açıklanan nedenlerle; haksız ve hukuka aykırı davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesinin arz ve talep edildiği…” görülmüştür.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, haksız fesih nedeniyle masraf, kar kaybı ve cezai şart istemine ilişkindir.
Taraflar arasında düzenlenen tıbbi hizmet alım sözleşmesinin geçerli bir şekilde düzenlenip düzenlenmediği, davalı tarafından yapılan feshin haklı nedene dayalı olup olmadığı, bu kapsamda davalı savunmaları da dikkate alınarak sözleşmede belirlenen cezai şart alacağı ile sözleşme nedeni ile yapıldığı ileri sürülen giderler ve yoksun kalınan kazancın miktarı ile bunların tahsilinin gerekip gerekmediği noktasında uyuşmazlık olduğu tespit edilmiştir.
Taraflar arasında bir protokol imzalanmış olduğu, bu protokol uyarınca davalının bünyesinde bulunan doktor ……. aracılığıyla kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığı hizmeti sunmayı taahhüt ettiği, herhangi bir hizmet talebi ve hizmet sunumu yapılmadan sözleşmenin davalı şirket tarafından çalışılacağı taahhüt edilen doktorun ailevi orunları nedeniyle çalışam ayacağı nın belirtilerek feshedildiği hususlarında taraflar arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davacının iddiası, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız olarak feshedilmiş olduğu, bu nedenle sözleşmede kararlaştırılan cezai şart tazminatı ile sözleşme nedeni ile yapılan giderler ve yoksun kalınan kazancın ödenmesi gerektiği yönündedir. Davalının iddiası ise taraflar arasında imzalanan sözleşmenin ön protokol niteliğinde olduğu, esaslı unsurları içermediği, bu nedenle kararlaştırılan cezai şart hükmünün geçersiz olduğu, sözleşmenin yapıldığı dönemde çalışılacağı iddia edilen hastanenin inşaat halinde olduğu, bu hususun da yapılan sözleşmenin bir ön sözleşme niteliğinde olduğunu açıkça gösterdiği, sözleşmenin 2. maddesinde ayrıca kadın doğum biriminde hizmet ihtiyaç durumunda görev alacak ifadesine yer verilerek yapılan sözleşmenin bir ön protokol olduğunun açıkça belirtildiği, sözleşmede belirtilen 2 aylık fesih süresinin dolması nedeniyle yapılan fesih bildiriminin hukuka uygun olduğu ve cezai şart tazminatının fahiş olduğu yönündedir.
Bu durumda taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problem; taraflar arasında imzalanan protokolün geçerli bir protokol olup olmadığı ve buna bağlı olarak yapılan fesih bildiriminin ve tazminat taleplerinin geçerliliğinin bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Ön sözleşme TBK. m. 29/1 hükmünde tanımlanmış olup bu hükme göre, “bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir”. Bir sözleşmenin ön sözleşme olarak nitelendirilebilmesi için bu sözleşmenin ileride bir başka sözleşme yapılmak üzere oluşturulmuş olduğuna ilişkin bir hüküm içermesi gerekmektedir. Dava konusu sözleşme incelendiğinde; bu sözleşmenin hiçbir yerinde taraflar arasında ileride yeni bir sözleşme oluşturulacağına ilişkin herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Tam aksine, sözleşmede gerek davacının gerekse davalının hak ve yükümlülükleri tek tek belirlenmiş, davacının vereceği hizmetlere karşılık davacının ödeyeceği ücret kararlaştırılmış ve sözleşmeye aykırılık halinde uygulanması gereken yaptırımlar açıkça öngörülmüştür. Dolayısıyla somut olaydaki sözleşmenin bir ön sözleşme olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, dava konusu sözleşmenin bütün unsurları taşıyan geçerli bir sözleşme olduğu kabul edilmiştir.
Davacı, 28.11.2017 tarihli ihtarname incelendiğinde; bu ihtarnamede, davalının, sözleşmeden kaynaklanan edimlerini ailevi nedenlerle yerine getiremeyeceğini bildirerek sözleşmeyi feshettiği görülmektedir. Fesih ihbarnamesinde, sözleşmenin feshinden davacıya atfedilebilecek herhangi bir kusura yer verilmediği gibi sözleşmenin ailevi nedenlerle yerine getirilemeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda, yapılan fesih bildiriminin haklı nedene dayanmadığının ve dolayısıyla da sözleşmenin haksız olarak feshedilmesinden kaynaklanan zararların tazmin edilmesi gerekmektedir.
Davacı taraf sözleşmenin süresinden önce fesih edilmesi nedeniyle uğramış olduğu kâr kaybı ve yatırım masrafları ile sözleşmede kararlaştırılan cezai şart tazminatının ödenmesini talep etmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde; sözleşmenin 6. maddesinde tarafların 2 ay önceden yazılı olarak ihbarda bulunması şartıyla herhangi bir tazminat ödemeksizin sözleşmeyi feshetme haklarının bulunduğu görülmektedir. Söz konusu hükümden de anlaşılacağı üzere taraflar 2 ay önceden fesih bildirimde bulunmak şartıyla her zaman sözleşmeyi feshedebileceklerinden davacının talep edebileceği kar mahrumiyetinden kaynaklanan zararı bu fesih bildirim süresine uyulmaması nedeniyle en fazla 2 ayla sınırlı olması gerektiği açıktır. Bu durumda davalının mahrum olduğu karın ispatına yönelik herhangi bir somut delil sunulmadığından ve davacı taraf herhangi bir hizmet talebinde bulunmayıp bu hizmet sonucunda bir kar elde etmiş olmadığından; davacının uğramış olduğu kâr kaybının somut olarak ispat edildiğinden söz edilemez. Bu bakımdan davacının kar kaybına ilişkin tazminat talebi yerinde değildir. Davacı taraf yapmış olduğu masraf ve yatırımlar nedeniyle de kar kaybına uğradığını iddia etmiş ve bu nedenle de oluşan zararların tazmini talep etmiştir. Ancak davacının sözleşmeye konu ürünleri teşvik kapsamında satın aldığı, bu ürünleri dava konusu sözleşmeye bağlı olarak satın almadığı, hastanenin diğer mallan ile birlikte satın aldığı ve bunları başka bir doktorla anlaşmak suretiyle kullanabileceği tespit edildiğinden, davacının yatırım ve masraflar nedeniyle de uğramış olduğu herhangi bir zarar söz konusu değildir. Dolayısıyla davacının bu yöndeki tazminat talebinin de yerinde olmadığı değerlendirilmiştir.
Davacının diğer talebi de sözleşmenin 8.3 maddesi uyarınca sözleşmenin süresinden önce fesihedilmiş olması sonucu kararlaştırılan cezai şart tazminatının ödenmesine ilişkindir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 8.3 hükmü incelendiğinde, “şirket, sözleşme uyarınca uymakla mükellef olduğu yükümlülüklerini yerine getirmediği, sözleşme hükümlerinden herhangi birine aykırı davrandığı takdirde 4 aylık hizmet satın bedeli tutarı kadar cezai şartı ayrıca herhangi bir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın öder” şeklinde bir ifadeye yer verildiği görülmektedir. Sözleşmenin 8.5 hükmünde de “sözleşmede belirtilen cezai şartların şirket tarafından ödenmesi, sözleşmenin süresinden önce feshedilmesinden kaynakların eğitim giderleri ve diğer her türlü zarar ve ziyanın şirketten talep edilmesine halel getirmez” hükmüne yer verildiği görülmektedir. Her iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda olduğu gibi sözleşmenin süresinden önce haklı bir neden olmaksızın ve iki ay önceden yazılı bildirim süresine riayet edilmeksizin sona erdirilmesi halinde sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın ödenmesi gerektiği açıktır. Dolayısıyla sözleşmenin ekinde yer alan hizmet alımı sözleşme bedelinin aylık 20.000 TL olarak belirlenmiş olduğu hususu dikkate alındığında; davalının ödemesi gereken cezai şart miktarı 80.000,00 TL olarak hesaplanmaktadır. Bu cezai şartın fahiş olduğuna ilişkin de dosya kapsamı itibariyle kanaat elde edilmemiştir.
Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda muhalefet şerhi bulunsa da hukuki nitelendirmenin mahkememize ait olduğu, dosya kapsamı itibariyle yapılan değerlendirmede; taraflar arasındaki sözleşmenin bütün unsurları içeren geçerli bir sözleşme olduğu, davalının yapmış olduğu fesih bildiriminin haklı bir nedene dayanmadığı, bu nedenle sözleşmeden kaynaklanan tazminatların davacıya ödenmesi gerektiği, davacının kar mahrumiyeti ve yapılan masraflardan kaynaklanan zararlarının ispatlanamadığı, davacının sözleşmeden kaynaklanan cezai şart alacağını talep edebileceği kanaatine varıldığı, buna göre rapordaki çoğunluk görüşüne itibar edildiği ve buna göre; davanın davacı şirket tarafından yapılan masraflar ve kar kaybına ilişkin talepler yönünden reddine, cezai şarta ilişkin talep yönünden kabulüne karar verilerek aşağıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın davacı şirket tarafından yapılan masraflar ve kar kaybına ilişkin talepler yönünden REDDİNE,
2-Davanın cezai şarta ilişkin talep yönünden KABULÜ ile 80.000,00TL cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 5.464,80TL ilam harcından peşin alınan 35,90TL harcın 1.358,00TL ıslah harcının mahsubu ile bakiye 4.070,90TL’nin davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine,
4-Davacı tarafından sarf edilen 35,90TL Başvuru Harcı, 35,90TL Peşin Harç, 1.358,00TL ıslah harcı olmak üzere toplam 1.429,80TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından sarf edilen 3300 TL bilirkişi ücreti, 181,7 TL posta masrafı olmak üzere toplam 3.481,70 TL’den kabul red oranına göre hesaplanan 3.438,71 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 11.200,00TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
7-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 1.000,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
8-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra artan avansın taraflara iadesine,
Dair davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 16/02/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

*Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında e-imza ile imzalanmıştır.