Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/594 E. 2021/806 K. 19.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/594 Esas
KARAR NO : 2021/806

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/06/2017
KARAR TARİHİ : 19/10/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/11/2021
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili hakkında Bakırköy ……. Asliye Ticaret Mahkemesinin …… D.İş esas ve ….. karar nolu ihtiyati haciz ilamına dayanarak, Bakırköy ….. İcra Müdürlüğünün …… esasında infaza konan borcun asıl ve ferileriyle birlikte müvekkiline ait olmadığını, dayanak çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığını, çek vasfının sona erdiğini, senedin adi senet konumunda olduğunu belirterek menfi tespit talebinin kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;Davacı/borçlu dava dilekçelerinde imzaya itiraz etmiş ancak borca itiraz etmediğini, ayrıca sahtecilik nedeniyle de herhangi bir şikâyette de bulunmadığını, takibe konu çek incelendiğinde davacı/borçluya ait kaşe/ ünvan bulunduğunu, müvekkille yapılan görüşmede çeklerin borçlusunun kardeşi olan ……. tarafında imzalandığı belirtildiğini, (imza atan ……. kendisini işletme sahibi olarak tanıtmıştır.) davacı/borçlu kardeşi ……. imzaladığı çeklerden sorumlu olduğunu, çeklerdeki imzaların davacıya ait olmadığı ancak kardeşi tarafından imzalanan birçok çekin tahsil edildiğini, izah edilen nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davacının %20 tazminata mahkûm edilmesine ve %10 para cezasına mahkûm edilmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesine, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, takip konusu çek nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Takip konusu çekteki keşideci imzasının davacıya ait olup olmadığı, değil ise cevap dilekçesinde ileri sürülen olgular dikkate alınan çekin temsilci sıfatı ile ……. tarafından imzalanıp imzalanmadığı, cevap dilekçsinde ileri sürülen daha önce aynı şekilde imzalanan çeklerin ödendiğinin savunulması karşısında başka kişi tarafından temsilen imza atılmış ise imzanın davacı açısından bağlayıcı olup olmadığı noktasında uyuşmazlık olduğu tespit edilmiştir.
Taraflar takibe konu çekteki imzaların davacıya ait olmadığını kabul etmektedirler. Burada çözümlenmesi gereken husus; aynı imza ile ibraz edilen çok sayıda çekin ödenmesi nedeniyle bu kez ödemeden kaçınılmasının TMK’nun 2. Maddesi gereğince iyiniyet kuralına aykırı olup olmadığı hususudur.
Takibe konu çekteki imzanın davacıya ait olmadığının anlaşıldığı, TTK.’nın 730/3 maddesi yollamasıyla çeklerde uygulanması gereken 589. maddesi uyarınca sahte imza sebebiyle çekteki diğer imzaların sıhhatine halel gelmez ise de sahte imzanın atfedildiği kişinin sorumluluğundan söz edilemeyeceği, Borçlar Kanunu 38. maddesinde başkası adına işlem tesis eden kişinin temsil yetkisi yoksa ya da sınırlarını aşmışsa yetkisiz temsil söz konusu olup yapılan işleme icazet verilmedikçe temsil olunan alacaklı veya borçlu olamayacağı düzenlenmiş ise de 3 yıl gibi uzun süren işlemler nedeniyle davacının, temsilcinin işlemlerinden haberdar olmadığını iddia etmesinin TMK’nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralı ile bağdaşmadığı da ortadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2. Maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M. / Sarı, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı, İstanbul 2011, s. 226-227).
Dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekâlı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır (Dural/Sarı, s. 225).
TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir (Dural/Sarı, s. 225). Ancak hakkın kötüye kullanılması yasağı, sadece hakların kötü kullanılması hâlinde söz konusu olur. Buna karşılık dürüstlük kuralı, sadece hakların kullanılmasında değil, borçların ifasında da uyulması gereken; hukuksal işlemlerin ve kanunların tamamlanmasında ve yorumlanmasında önemli işlevlere sahip bir genel kural olarak çok daha geniş bir uygulama alanına sahiptir (Kavak, Y.: Medeni Hukukta Dürüstlük Kuralı ve İyiniyetin Korunması, İstanbul 2019, s. 135-136).
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I hükmü herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanım ölçütünü TMK’na göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 24.06.2020 tarihli ve 2016/22(7)-603 E., 2020/462 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Mahkememizce ödenen ve ödenmeyen çeklerdeki imzaların aynı kişiye ait olup olmadığının tespiti açısından bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmişse de ödenen çek asıllarının bir kısmının temin edilememesi, taraf vekillerinin çekteki keşideci imzasının davacıya ait olmadığını kabul ettikleri, gelen müzekkere cevapları da dikkate alınarak imza incelemesinden vazgeçilmiştir. ….. bank tarafından gönderilen yazı cevabında da …… seri nolu 27.000,00 TL bedelli çekin ödendiği belirtilmiştir.
Yargıtay’ın içtihatlarına göre; “daha önce de bu tür kambiyo taahhütleri yapıla gelmiş ve teamül halini almışsa burada da zımni kabulün varlığı söz konusu olur ki, bu durumda da adına işlem yapılan şirketin sorumluluğunun kabulü gerekir.” (19.10.2011 tarih ve 2011/12-549E – 2011/644K sayılı Yargıtay kararı)
Kaldı ki, dava dışı …….’nın davacının kardeşi konumunda olduğu ve daha önce aynı şekilde imzalanan çeklerin ödenmesi nedeniyle ticari teamül halini aldığı, bu durumun aksinin takip başlatıldıktan sonra iddia edilmesinin iyiniyet kurallarına aykırı olduğu, bu durumda imzaya itirazın da kötüniyetli olduğu, söz konusu çek keşide tarihi ile takip tarihi arasında 3 yıllık zamanaşımı süresinin dolmaması nedeniyle davacı vekilinin senedin adi yazılı senet haline dönüştüğüne ilişkin iddialarına da itibar edilmemesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle iyiniyetin korunması gerektiğinden davanın reddine, davalı tarafın kötüniyetli hareket ettiğine dair kanaat edinildiğinden kötüniyet tazminatına hükmedilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı tarafın kötüniyet tazminat talebinin kabulü ile %20 oranında olmak üzere 10.000,00TL tazminatın davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
3-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 59,30TL ilam harcından peşin alınan 853,88TL harcın mahsubu ile bakiye 794,58TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından sarf edilen 57,85TL posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 7.300,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
7-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra artan avansın taraflara iadesine,
Dair davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/10/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır