Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/466 E. 2021/933 K. 30.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/466 Esas
KARAR NO : 2021/933

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/09/2015
KARAR TARİHİ : 30/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 20/12/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;davalılardan …… GAZETECİLİK’in sahibi bulunduğu …… Gazetesinin 25/07/2015 tarihli basımında diğer davalı … tarafından yazılmış olan müvekkili ……. ŞİRKETLER grubunu hedef alan bir yazı yayınlandığını, dava konusu yazının gerçeğe aykırı olduğunu, kişilik haklarını ihlal ettiğini, haberin gerçeğe aykırı olmasının başlı başına bir kişilik hakkı ihlali olduğunu,dava konusu yazıda …… ŞİRKETLER gurubu aleyhine yer verilen ifadeler ve ithamların gerçeği yansıtmadığı gibi yazı tarihi itibariyle o anda ve görünürde var olan gerçeğe de aykırı olduğunu, yazının ……. ŞİRKETLER grubunun itibarını müşteri ve tedarikçilerinin nezdinde olumsuz etkilediğini, bu suretle müvekkilini maddi zarara uğrattığını belirterek yazının ……. ŞİRKETLER grubunun kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunun tespitine, davalılar tarafından müvekkili şirketi, müvekkili şirketin ticari itibarını ve hukuka uygun bir şekilde 24/02/2012 tarihinde gerçekleştirmiş olduğu hisse alım anlaşmasını kötüleyici ve karalayıcı nitelikte yazılı , görsel ve işitsel iletişim araçları vasıtasıyla yapılan beyanların hukuka aykırı olduğunu ve müvekkili şirketi ve müvekkili şirketin ticari itibarının zedelediğinin tespitine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000TL maddi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, müvekkilinin manevi zararlarının telafi edilmesi amacıyla 10.000TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, dava sonucunda verilecek kararın …… GAZETESİNDE ve dava konusu yazının yayınlandığı ve aynı sayfada yayınlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;yazının görünen gerçekliğe uygun haber verme maksadı ile yayınlandığını, 29/06/2015 tarihinde …… Gazetesinde ……. ‘nin Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ……. ile yaptığı röportaj ” bürokrasi yorgun, kimse risk almıyor ” başlığı ile yayınlandığını, aynı röportajın devamında ……. ‘in kendisine yöneltilen “…… dışında başka haksız rekabet unsurları var mı ” sorusuna verdiği açıklama sonrasında müvekkili tarafından yağ sanayisinde ciddi sorunların yaşandığı, bu alanda bazı çalışanların mağdur edildiğinin tespitine varıldığını, neticede kamu ilgisine haiz ve güncel bir konu olması sebepleri ile ” …… ” başlıklı yazının yayınlandığını, müvekkilinin soyan soyana başlıklı yazıyı okuyan ve yağ sanayisinde sorunlar nedeni ile mağdur olmuş bir yağ sanayicisinin de yağ sanayisi piyasasında yaşanan problemleri bizzat gördüğü ve edindiği bilgileri müvekkili ile paylaştığını , müvekkilinin de gazetecilik mesleğini yerine getirerek söz konusu anlatımları 25/07/2015 tarihinde “……. ” başlıklı yazısı ile yayınlandığını , yazıda müvekkilinin hiçbir şekilde kendi kişisel duygu ve düşüncesine yer vermediğini , haberin yapıldığı tarih itibariyle görünen gerçekliğe uygun bir yazı olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, haksız rekabetten kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
…… Gazetesinde davalı … tarafından kaleme alınan “…… ” başlıklı yazı nedeniyle davacı grup şirketlerinin kişilik haklarına saldırı olup olmadığı ve bu şirketlerin haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi zarara uğrayıp uğramadıkları noktasında uyuşmazlık olduğu tespit edilmiştir.
Buna göre; söz konusu yazının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığı ve haksız rekabet teşkil edip etmediği, buna göre maddi ve manevi zararın olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır. Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır. 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek hâkim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır (Yargıtay HGK 15.11.2018 T. 2017/4-1472 E. 2018/1715 K.).
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında basın ve ifade özgürlüğü asıl, sınırlandırılması istisna olduğundan, buna karşılık davacının kişilik haklarının da korunması gerektiğinden çatışan iki hakkın birinin diğerine üstün sayılmasına ilişkin olarak,
a) Anayasaya göre; kişilerin şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunmasını gerektirir durum bulunup bulunmadığı,
b) AİHS’ne göre, demokratik bir toplumda kişilerin şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli sınırlama bulunup bulunmadığı,
c) Haberde görünür gerçeklik şartının bulunup bulunmadığı,
d) Sınırlamanın (tazminatın) demoktarik toplum için gerekli olup olmadığı,
e) Yayında kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı,
f) Yayının devletin ya da toplumun herhangi bir kesimini inciten, gücüne giden, endişelendiren bilgi ve düşünce sınırını aşıp aşmadığı,
g) Yayında, itibarın korunmasına önem vererek ve görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak haber yapılıp yapılmadığı,
h) Gazetecilik etiğine (basın ahlak esaslarına) uygun olarak kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olup olmadıkları, yayının haber verme amacıyla yapılıp yapılmadığı,
i) Yayının belli bir dozda abartı ve provokasyon sınırını aşıp aşmadığı,
j) Basının, “kamu bekçiliği” rolü sınırını aşıp aşmadığı,
k) Normal bireylere göre daha fazla hoşgörü gösterilmesi ve eleştiriye katlanılması gereken durum bulunup bulunmadığı,
l) Yayındaki ifadelerin maddi olgu veya değer yargısı niteliğinde olup olmadığı,
m) Tazminatın hedeflenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı,
Şeklindeki genel kriterlerden olaya özel kriterlerin değerlendirilerek, ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığı, kişilik hakkına saldırının davacının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2018/4-346 Esas 2018/1586 Karar sayılı kararında “…Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaçla, kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayımın hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon amaçlı yayım yapmak, hukuka aykırıdır” denilmiştir. Yine aynı kararda “…basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için haberin görünür gerçekliğe uygun olması gerekir. Bu durumda, haberin iddiadan öteye geçmemesi ve gerçeklik unsuru taşımaması nedeniyle davacıyı yıpratmaya ve hedef göstermeye yönelik olduğunun kabulü gerekir. Yayında kullanılan bu sözler amacı ne olursa olsun başlı başına kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğundan manevi tazminata hükmedilmesi gerekir” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/4-1321 Esas 2019/415 Karar sayılı kararında “…Basın, yaptığı yayımlarda gerek Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler bölümünde yer alan ve gerekse TMK’nun 24 ve 25.maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır. Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli, olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır. Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaçla, kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayımın hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon için yayım yapmak hukuka aykırıdır. Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki, basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayımın haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayımın hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi ancak açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı halinde mümkündür. Yapılan bir yayım bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 tarihli ve 2014/4-33 E., 2015/1504 K., 08.05.2013 tarihli ve 2012/4-1162 E., 2013/631 K.sayılı kararları).Öte yandan haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule imkan sağlar. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yaptığı yayımdan dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayımın hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayımdaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır…Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi tarafından gazetecilere tanınan özgürlük, gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlamak için iyi niyetle hareket etmeleri şartıyla sınırlıdır. Bu nedenle algı da yaratılmaması gerekir. Basının üçüncü kişiler hakkında ileri sürdüğü, şeref ve itibarlarını zedeleyici nitelikteki olgusal isnatların doğruluğunu araştırma yükümlülüğü vardır…” şeklinde karar vermiştir.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya bakıldığında; davalı tarafça yayınlanan gazete haberinde, “……” başlıklı yazı olup söz konusu yazının Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ile yapılan röportajlar kapsamında edinilen bilgilere göre hazırlandığı, davacıların kişilik haklarına saldırı amacının bulunmadığı, davalının “………” başlıklı yazısı sonrası bu haberin yayınlandığı, davalının güvenilir kaynaktan edindiği bilgiyi aktardığı yazıda davacının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek bir yoruma yer verilmediği, davalının kişilik haklarına saldırı kastıyla hareket etmediği değerlendirilmiştir. Mahkememizce alınan bilirkişi ve ek raporunda maddi tazminat hesaplaması yapılmış, eylemin haksız rekabet oluşturacağı ancak zarar tespitini 2015 yılı sonrası ciro kaybına göre hesaplandığı anlaşılmıştır. Ancak şirket ciro kaybı ile uğradığı maddi zararın bu haberden kaynaklandığının ispatının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Ceza dosyasında da; köşe yazısı belirlemelerinin haksız rekabet mahiyetinde olmadığı kanaatiyle unsurları oluşmayan suçtan sanık …’in CMK’nun 223/2-a maddesi gereğince beraatine karar verilmiştir. Bu durumda, çatışan yararlar dengesinin davacı yararına bozulmadığı, haber başlığı ile öz arasındaki denge gözetildiğinde; davalı tarafça yapılan yayının görünür gerçeğe uygunluk ölçütü ile yine ölçülülük (biçimle öz arasında denge) ölçütüne aykırı olmadığı, haber içeriğinin haksız rekabete sebep olacak nitelikte ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı, buna göre maddi ve manevi zararın da oluşmadığı değerlendirilmekle davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafın diğer taleplerinin reddine,
3-Harçlar Kanunu’na göre belirlenen 59,30TL ilam harcından peşin alınan 341,55TL harcın mahsubu ile bakiye 282,25TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra artan avansın taraflara iadesine,
6-Maddi tazminat ve diğer talepler yönünden, davalı … Matbaa A.Ş. kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 5.100,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren bu davalıya verilmesine,
7-Manevi tazminat yönünden, davalı … Matbaa A.Ş. kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 5.100,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren bu davalıya verilmesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.30/11/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır