Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/786 E. 2021/1091 K. 29.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/786 Esas
KARAR NO : 2021/1091

DAVA : İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/09/2021
KARAR TARİHİ : 29/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP;Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket fuar organizasyon şirketidir. Davalı şirketin 21-24 Ekim 2020 tarihleri arasında tarafından düzenleneceği belirtilen … fuarına müvekkil şirketin de katılımı için müvekkil şirket ile davalı şirket arasında sözleşme imzalandığını, sözleşme şartlarına uygun olarak davacı tarafından davalı şirket namına, katılım bedeline karşılık 31.10.2020 keşide tarihli … numaralı 25.960,00TL. Bedelli çek keşide edildiğini, iş bu çek 28.01.2020 tarihinde davalı şirkete teslim edildiğini, çek belirtilen keşide tarihinde davacı şirket tarafından ödendiğini, davalı tarafından 21-24 Ekim 2020 tarihinde düzenlenecek fuar etkinliği , 2019 yılı sonlarında Dünya genelinde başlayıp 2020 yılı Mart ayından itibaren Türkiye’de de görülen ve pandemiye dönüşen Corona Virüs gerekçe gösterilerek 01-04.Eylül.2021 tarihine ertelenmiştir. Ertelemeye ilişkin bildirim davacı şirkete 06.10.2020 tarihinde mail ile yapıldığını, erteleme tarihindeki mevcut koşullar gereği, erteleme davacı şirket yetkilileri tarafından makul karşılandığını, bu defa 30.07.2021 tarihinde davalı tarafından davacı şirkete gönderilen mail ile fuar tarihinin 01-04.Aralık 2021 tarihine ertelendiği belirtilip yine pandemi şartları gerekçe gösterildiğini. belirtilen gerekçe ile fuar tarihinin ertelenmesini davacı tarafından kabul edilmediğini, zira diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de aşılama süreci başlamış ve hızlı bir şekilde devam etmektedir. Mevcut koşullarda 01-04.Eylül.2021 tarihinde fuar etkinliği hukuken ve fiilen yapılabilecek iken ertelenmesi kabul edilir olmadığından sözleşmeyi fesih ile davacı şirketin yaklaşık 1 yıl önce ödediği 25.960,00TL. Fuar katılım ücretinin davacıya iadesini talep etmek gerektiğini belirterek davacı vekili

davanın kabulü ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını arz ve talep etmiştir.
CEVAP;Davalı vekili cevap dilekçemizde özetle; Söz konusu …, …. Fuarı (“….”) 21-24 Ekim 2020 tarihleri arasında gerçekleştirilmek üzere planlanlandığını, davalı şirket tarafından gerekli başvurular yapıldığını ve fuarın bu tarihte gerçekleştirilmesi için gerekli tüm hazırlıkların tamamlandığını ancak Covid 19 Pandemisinin ortaya çıkması ile birlikte ülkemizde alınan önlemlerin ilk başında fuarcılık faaliyetlerinin durdurulması geldiğini, Ticaret Bakanlığı tarafından alınan karar ile ülkemiz genelinde yapılacak olan tüm fuarlar 16 Mart 2020 tarihinden 01 Eylül 2020 tarihine kadar durdurulduğunu, fuar bu tarihler arasında aynı koşullarda gerçekleştirileceğini, Ticaret Bakanlığının kararı yalnızca yaz dönemi kapsamına rağmen, yaz döneminde yapılacak olan fuarlar kış dönemine ertelendiğinden ve STK’lar ve sektör temsilcileri ile yapılan görüşmelerde uyuşmazlığa konu olan fuarın bir sonraki dönemde yapılmasında mutabakat sağlandığından dolayı, fuar ertelenmiştir. Davacı vekilinin dilekçesinde belirttiğinin aksine Fuar iptal edilmediğini, söz konusu Fuar sektör temsilcileri ile de mutabık kalınarak pandemi sebebiyle bir sonraki dönem olan 1-4 Aralık 2021 tarihine ertelendiğini belirterek davalı vekili davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını arz ve talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;

İş bu dava istirdat davası olup yapılan yargılama neticesinde;
Taraflar arasında 21-24 Ekim 2020 tarihlerinde düzenlenecek olan …. ,…. Fuarınailşkin fuar katılım sözleşmesi akdedildiği,
Davacının iş bu sözleşme kapsamında 31/10/2020 keşide tarihli 25.960,00TL bedelli çeki davalı yana verdiği ve de çekin ödendiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı taraf süresinden sonra cevap dilekçesi ibraz etmekle yetki itirazı nazara alınmayarak,davalı yan fuarın iptal edilmediğini 1-4 Aralık 2021 tarihine ertelendiğini ve de sözleşmenin 2.maddesi uyarınca fuar tarihini değiştirme hakkı olduğunu savunmuştur.
21-24 Ekim 2020 tarihinde gerçekleştirilmesi planlanan fuarın Covid-19 Pandemi sebebi ile ertelendiği ,ilkin 01-04 Eylül 2021 tarihinde ertelenen fuarın 2.kez 01-04 Aralık 2021 ertelendiği ,il ertelenen tarihin davacı tarafından makul karşılandığı ancak fuarın yapılmadığı ikinci ertelen tarihi de davacının kabul etmediği anlaşılmıştır.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne yazılan müzekkere uyarınca 01-04./09/2021 tarihleri arasında İstanbul ‘da fuar düzenlenmesine engel bir durum olmadığı bilgisi verilmiştir.,
…. Bankasına yazılan müzekkere uyarınca dava konusu çekin ödendiğini anlaşılmıştır.
Taraflar arasında sözleşme serbestisi ilkesi gereğince akdedilen sözleşmeden kaynaklı edimini davacının yerine getirdiği ancak davalının covid-19 pandemi sebebi ile edimini yerine getirmediği /getiremediği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davalı yan sözleşmenin 2.maddesi uyarınca fuar katılım tarihinde değişiklik yapma hakkına sahip ise de bu maddenin sözleşmenin ifası -ifa imkansızlığı-mücbir sebep konuları ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.
“Türk Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesinin 2. Fırkasında;”Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.”
Türk Borçlar Kanunu’nun 177. Maddesinde; “Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır. Aksine sözleşme veya yerel adet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür.” hükümleri bulunmaktadır.
Yargıtay HGK 2017/90 esas ve 2018/1259 karar sayılı kararında; Mücbir sebebi şu şekilde tanımlamıştır: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcunun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, ön görülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”
Yargıtay 13 Hukuk Dairesi 2013/16898 esas ve 2014/18895 karar sayılı kararında; “…tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi yapmalarına neden olan şartlar daha sonra çok önemli surette, çarpıcı ve öngörülmez bir biçimde adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse taraflar artık o akitle bağlı tutulamazlar. Değişen bu koşullar karşısında TMK 2. Maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesi zorunluluğu doğar.”
Dava konusu somut uyuşmazlığın temeli Covid-19 salgını nedeniyle iptal edilen fuar ve bu kapsamda ödenen bedelin iadesidir. Söz konusu küresel salgın sürecinde en çok değerlendirme bulacak ihtimallerden birisi aşırı ifa güçlüğüdür.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (…. ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (…. -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (…. -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve 2017/13-515 Esas, 2019/1233 Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (…..).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (…..).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Taraflar arasındaki sözleşmeyi etkiler şekilde dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken meşhur ve maruf vakıalardandır. Bu vakıaların taraflar arasındaki davaya konu olan hizmet ilişkisine etkilerinin yukarıda özetlenen hukukun genel ilkeleri ve yasal düzenlemeler ışığında açılmış bulunan davada mahkemece değerlendirileceği açıktır. Ancak, söz konusu uyuşmazlığın değerlendirileceği yargılama sürecinde yine yukarıda izahı yapılan sözleşmeye bağlılık (….) ve sözleşme serbestliği ilkeleri ile beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir.T.C.SAKARYABÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. HUKUK DAİRESİDOSYA NO: 2021/1099KARAR NO : 2021/1259 KARAR TARİHİ: 17/12/2021

Taraflar arasında fuar katılım sözleşmesi akdedildiği ve belirlenen zamanda küresel salgın sebebi ile yapılamadığı açıktır.,Bu itibarla işlem temelinin çökmesi kavramının uygulanabilmesi için, sonradan meydana gelen değişikliklerin önceden teşhis ve tahmin edilememiş olması şartının, bir başka deyişle öngörülemeyen dış bir olayın meydana gelmesi olgusunun gerçekleştiği ve borçludan kaynaklanmamış olduğu, bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olduğu, dolayısıyla işlem temelinin çöktüğü, ayrıca sözleşmenin aynı koşullarla ifası mümkün bulunmadığına göre,birinci kez erteleme tarihi davacı tarafça kabul edilmiş ve davalı tarafından herhangi bir engel olmamasına rağmen yapılmadığı ,ikinci kez erteleme tarihinin de davacı tarafça kabul edilmediği ,kaldı ki kabul etmesinin de davacıyı sözleşmeyle bağlı tutmanın mümkün ve hakkaniyete uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar taraflar arasındaki sözleşmede davalı yana fuar tarihini değiştirme/yeniden düzenlenme imkanı sağlanmış ise de,mevcut durum şartları değerlendirildiğinde küresel salgın sebebi ile beklenmeyen hal kavramının gerçekleştiği ve de davalının ediminin aşırı ifa güçlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği bu hali ile davacının sözleşmeden dönme ve ödediği bedeli geri isteme talebinin yerinde olduğu, her ne kadar imkansızlık geçici nitelikte olup, kural olarak borcu sona ermesine neden olmaz ise de,ifanın muayyen bir zamanda yapılacak olması veya ifa zamanının alacaklı için önem taşıdığı hallerde borcun sona ermesi sonucunu doğurduğu kabul edilmeli alacaklı taraf aksi hale mahkum edilmemelidir.
Davacı taraf 25/08/2021 tarihli ihtarname ile davalı taraf sözleşmeden dönme ödediği bedeli geri istemli talebini aynı tarihte davalı tarafa tebliğ edilmekle iş bu temerrüd tarihi itibari ile davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM;Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜNE,
2-25.960,00 TL nin 25/08/2021 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
3-492 Sayılı Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 1.773,33 TL karar harcı peşin alınan 443,34- TL harcın mahsubu ile 1.329,99- TL bakiye harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-6100 sayılı HMK’nın 326/1 maddesi gereğince davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı, 443,34- TL peşin harç ve 8,50 TL vekalet harcı olmak üzere 511,54-TL toplam harç nedeniyle yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-6100 sayılı HMK’nın 326/2 maddesi gereğince davacı tarafından yapılan tebligat ve müzekkere, ücreti olmak üzere toplam 26,30- TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT. hükümleri uyarınca 5.100,00 TL- vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Arabuluculuk masrafı olan 1.320,00-TL’ nin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 vd. maddeleri gereğince (5235 sayılı Kanunun 2. maddesi de dikkate alınarak) davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.

29/11/2021

Katip ….
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır