Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/665 E. 2022/190 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/665 Esas
KARAR NO : 2022/190

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/08/2021
KARAR TARİHİ : 24/02/2022
YAZIM TARİHİ : 24/03/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 21-25 Nisan 2020 tarihlerinde düzenlenmesi planlanan …. Fuarı’na katılım sağlamak adına davalı şirketle Fuar Katılım Sözleşmesi imzalayarak 12.000,00-TL ödeme yaptığını, Kovid-19 pandemisi nedeniyle fuarın yapılamaması nedeniyle fuara katılım sağlanamadığını, fuarın iptal edilmesinin ardından Bursa … Noterliğinin … numaralı, 08/02/2021 tarihli ihtarnamesinin keşide edilerek müvekkili şirketin fuar katılım bedeli olarak ödediği bedelin iadesinin talep edildiğini, davalı tarafından fuar katılım bedelinin iade edilmemesi üzerine Bakırköy …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu beyanla davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın iptaline, davalının %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan fuar için müvekkili şirketin tüm hazırlıklarını yaptığını, ancak pandemi nedeniyle fuarın yapılamadığını, fuarın iptal edilmediğini, fuar sektör temsilcileri ile mutabık kalınarak bir sonraki döne olan Mayıs 2022 tarihine ertelendiğini, fuar katılım sözleşmesinin ikinci maddesinde müvekkili şirketin gerekli görmesi halinde fuar tarihini değiştirme hakkının bulunduğunu, bu durumun katılımcıya fesih hakkı vermeyeceğini, ayrıca fuarın ertelenmiş olması nedeniyle davacının fuara katılım yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığını, davacının hem ödeme yükümlülüğü hem de fuara katılım yükümlülüğün devam ettiğini, davacının fuara katılmaması halinde cezai şart talep haklarının doğacağını, beyanla davanın reddini savunmuştur.
Yapılan yargılamada taraf teşkili sağlanmış, Bakırköy …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası UYAP aracılığıyla dosyamız arasına alınmış, taraflardan Fuar Katılım Sözleşmesi istenilmiş, Bursa …. Noterliğinin … yevmiye sayılı ihtarnamesi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden, … Fuarcılık A.Ş.’nin fuar düzenleme yetkisi olup olmadığı sorulmuş ve düzenleyicisi olduğu fuarlara ilişkin 2021 yılına ait fuar takvimi getirtilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama süreci ve değerlendirmede; dava, fuar katılım sözleşmesi nedeniyle ödenen tutarın iadesine yönelik başlatılan icra takibine itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve 2017/13-515 Esas, 2019/1233 Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Taraflar arasındaki sözleşmeyi etkiler şekilde dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken meşhur ve maruf vakıalardandır. Bu vakıaların taraflar arasındaki davaya konu olan hizmet ilişkisine etkilerinin yukarıda özetlenen hukukun genel ilkeleri ve yasal düzenlemeler ışığında açılmış bulunan davada mahkemece değerlendirileceği açıktır. Ancak, söz konusu uyuşmazlığın değerlendirileceği yargılama sürecinde yine yukarıda izahı yapılan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa – Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri ile beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 2021/632 esas-2021/668 karar)
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde “Genel Olarak” madde başlığı altında “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Yeni koronavirüs (Covid-19) salgını Mart 2020 ayından itibaren ülkemizde görülmeye başlanmış ve bu kapsamda hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında olmak üzere zaman zaman ve ihtiyaç durumuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmış olup, salgının etkilerinin ve yetkili kurumlarca alınan tedbirlerin halen devam ettiği bilinmektedir.
Yaşanılan salgın hastalık sürecinin olağanüstü bir durum olduğu ve taraflarca öngörülemeyeceği açıktır. O halde genel olarak salgın hastalık sürecinin Türk Borçlar Kanunu’nun 138.maddesinde belirtilen olağanüstü durum olarak kabul edilmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen borçludan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi olarak kabul edilmesi gerekir.
Dosyanın incelenmesinde; davacı ile davalı arasında 21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan …. Fuarı için fuar katılım sözleşmesi yapılmış ise de, Kovid-19 salgınının neden olduğu hastalıklar ve bulaş oranının yüksekliği nedeniyle planlanan tarihler arasında alınan idari kararlar doğrultusunda fuarın yapılamadığı anlaşılmakta, sözleşmenin, sözleşmede belirtilen tarihlerde yerine getirilmesi borçlunun sorumlu tutulamayacağı nedenlerden dolayı imkansızlaşmıştır.
Planlanan dönemde fuarın yapılamadığı taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Davacı taraf, dosyaya sunduğu Bursa … Noterliğinin 08/02/2021 tarihli …. yevmiye sayılı ihtarnamesi ile, salgın hastalık nedeniyle alınan idari kararlar dolayısıyla 21-25 Nisan 2020 tarihleri arasında yapılması planlanan fuar yapılamadığı için, salgın hastalığın aradaki ticari ilişki bakımından mücbir sebep olarak kabul edilmesi gerektiğinden bahisle, ödemiş olduğu tutarın tarafına geri verilmesini istemiştir.
Davalı taraf, fuarın iptal edilmediğini, ertelendiğini savunmuş, fuarın sektör temsilcileri ile mutabık kalınarak mücbir sebeple bir sonraki dönem olan Mayıs 2022 tarihine ertelendiğini beyan etmiştir.
Türkiye Odalar Borsalar Birliğinden davalı firmanın 2021 ve 2022 yılları fuar takvimi sorulmuş, yazı yanıtında; davalı firmanın 2021 yılında 16 adet fuar başvurusu olduğu, aynı yıl içerisinde başvurusunu yapmış olduğu 8 fuarını iptal ettiği, bazı fuarlarının da tarihlerini de değiştirdiği, son olarak 2022 yılında davalı firmanın düzenlenmek üzere herhangi bir fuar başvurusunda bulunmadığı bildirilmiştir.
Davalı firmanın dosya arasına alınan 2021 yılı fuar takvimine bakıldığında, 18/05/2021-22/05/2021 tarihleri arasında yapılması planlanan …. Fuarının iptal edildiği, yine 21/09/2021-25/09/2021 tarihleri arasında yapılması planlanan …. Fuarının da iptal edildiği görülmektedir.
Her ne kadar somut olay özelinde imkansızlıktan söz edilecekse de, bu imkansızlığın geçici nitelikte olduğu düşünülebilir. Bu durumda kural olarak borç sona ermezse de, taraflar arasında anlaşmaya konu fuarın planlanan tarihte yapılamaması, aynı konuda yapılması planlanan iki ayrı fuarın da yine yapılamaması ve davalının savunmasının aksine Mayıs 2022 yılında planlanan fuar olmaması hep birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında anlaşılan tarihlerde fuarın yapılamamış olması, sonrasında yapılması planlanan fuarların da iptal olması, davacı açısından belirsizlik içeren bu durum olup, davacıdan sözleşmenin yerine getirilmesini beklemek doğru bir çözüm olmayacaktır. Bu durumda somut olayda davacı açısından sürekli imkansızlık hükümlerinin uygulanması daha yerinde olacaktır.
TBK’nin 136. maddesinde belirtildiği üzere karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlüdür. Davacı tarafça ifanın imkansızlaşmasına dayalı olarak sözleşmeden dönülmesi nedeniyle davalıya yapılan 12.000,00 TL’nin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince geri verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, her ne kadar dosya arasında ihtarname var ise de, ihtarnamenin davalıya ne zaman tebliğ edildiğine ilişkin bir kayıt dosyaya sunulmadığı gibi, temerrüde ilişkin takip talebinde de bir kayda rastlanmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın kısman kabulü ile davalı açısından belirlenebilir nitelikte olan alacağa davalı tarafından yapılan haksız itiraz nedeniyle davacı lehine %20 icra inkar tazminatına hükmetmek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; davalının Bakırköy …. İcra Dairesinin … Esas sayılı icra takip dosyasına itirazının asıl alacak yönünden iptali ile, takibin 12.000,00-TL asıl alacak üzerinden takip tarihinden itibaren %16,75 oranını geçmemek kaydıyla avans faizi işletilmek suretiyle devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine,
İİK’nin 67/2 maddesi hükmü uyarınca 2.400,00-TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 819,72-TL harçtan peşin alınan 207,94-TL peşin harcın indirilmesiyle geriye kalan 611,78-TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 207,94-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30-TL başvurma harcı, 8,50-TL vekalet harcı, 13,40-TL vekalet pulu, 65,60-TL posta ve davetiye gideri olmak üzere toplam 146,80-TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre 144,67-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan 11,50-TL vekalet harcı ve 18,15-TL vekalet pulu olmak üzere toplam 29,65-TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre 0,43-TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Arabuluculuk masrafı olan 1.320,00-TL’nin kabul ret oranına göre 1.300,90-TL’sinin davalıdan, geriye kalan 19,10-TL’sinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
7-Davacı kendisini davada vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı kendisini davada vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 176,22-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan avansın karar kesinleştikten sonra davacıya geri verilmesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde istinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
24/02/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır