Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/456 E. 2021/689 K. 09.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/456 Esas
KARAR NO : 2021/689

DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
DAVA TARİHİ : 11/01/2016
KARAR TARİHİ : 09/07/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ile, müvekkilinin 27/09/2012 tarihinde imzaladığı pay devir sözleşmesi ile sahip olduğu hisseleri şirket ortaklarından davalı …’e yapılan devrin müvekkilinin işlem tarihinde ehliyetsiz olması nedeniyle hisse devir sözleşmesinin iptali ile müvekkilinin şirket ortağı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesi ile davacının hisse devir tarihinde tam ehliyetli olduğunu ve hisse devir bedelini aldığını, zaten kendisinin sembolik olarak şirket ortağı yapıldığını, şirketin tüm sermayesinin davalı … tarafından karşılandığını savunarak davanın reddini savunmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir dava … hakkında kesinleşmiş vasi tayini kararı uyarınca vasisi … tarafından açılmış ve TMK’nın 462/8. maddesi kapsamında vesayet makamından izin alınmış ve izin belgesi HMK’nın 54. maddesi gereği dava dilekçesi ile birlikte mahkemeye sunulmuştur.
Davaya konu ihtilaf davacının fiil ehliyeti yönünden taraflar arasındaki hisse devri sözleşmesinin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme ve değerlendirme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. madde hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine sahip olma koşuluna bağlanmış; 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca şartı olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır” hükmünü getirilmiştir. Ayırt etme gücü eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, TMK’nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu Kanun’a göre ayırt etme gücüne sahiptir” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca; ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; TMK’nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere; ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle (Kanun’da gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere) yapacağı işlemlere sonuç bağlanamaz. 11.6.1941 tarihli ve 4/21 Esas-Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere; ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, (Kanun’da gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere) yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması dahi o işlemi geçerli kılmayacaktır.
2659 sayılı Adli Tıp Kanunu’nun “İhtisas Kurulları’nın Görevleri” başlıklı 16. maddesi ile “cezai ehliyet veya bunu kaldıran veya hafifleten sebepler ile hukuki ehliyetin tespiti hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek” görev ve yetkisinin Adli Tıp Kurumu …. İhtisas Kurulu’na verildiği, aynı Kanun’un 18. maddesi ile Gözlem İhtisas Dairesi’nin görevinin, “Mahkemeler ve Hakimler’ce gözleme tabi tutulmasına karar verilenleri gözleme tabi tutmak ve gözlem sonucunu bir Rapor’la tespit etmek” olduğu hususunun düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Kurumunu ehliyetsizliğin tespiti yönünden en yüksek rapor mercii olarak gören Yargıtay kararları aşağıda sunulmuştur ve bu durum mahkememizin de bilgisi dahilindedir. Nitekim Mahkememiz de Adli Tıp Kurumundan Rapor alınmasına ilişkin usulü sonuna kadar işletmek için elindeki tüm yolları tüketmiş olmasına rağmen Adli Tıp Kurumundan rapor temin edilmesi mümkün olmamıştır.
Mahkemece, ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihlerinde murisin fiil ehliyetinin olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumu’ndan Rapor alınması gerekmektedir. [Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2016/13569 E., 2018/3696 K., 09.04.2018 T.)
Vasiyetname’nin düzenlenmesi sırasında Doktor Raporu alınmış ise; bu husus, vasiyetçinin fiil ehliyetine dair ihtilaf olması halinde dikkate alınmalıdır. Bu halde ise; vasiyetçinin fiil ehliyetine dair ihtilaf, en yetkili Sağlık Kuruluşu olan Adli Tıp Kurumu’ndan Rapor alınarak çözülmelidir. [Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2017/14130 E., 2019/993 K., 12.02.2019 T.]
Davacı tarafça Vasiyetnamenin İptali nedenleri arasında murisin Vasiyetnameyi yaptığı tarih itibariyle Vasiyetname yapma yetisine sahip olmadığı yönünde iptal nedenine dayanıldığı açık olmakla; Mahkemece murisin hukuki işlem ehliyetine haiz olup olmadığı konusunda tüm deliller toplanarak, ehliyetsiz olduğu iddia edilen murise ait doktor raporları, tıbbi belge, film grafilerinin de getirtilmesi suretiyle Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp, murisin vasiyetnameyi düzenlediği tarih itibariyle hukuki işlem ehliyetine sahip olup olmadığının tespiti suretiyle hüküm kurulması gerekirken, Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadan, sadece dinlenen tanık beyanları doğrultusunda değerlendirme yapılması suretiyle hüküm tesisi yoluna gidilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. [Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2018/1495 E., 2018/11565 K., 14.11.2018 T.]
Vasiyetname tarihinde murisin tasarruf ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda tüm delillerin toplanarak, ehliyetsiz olduğu iddia edilen murise ait doktor raporları, tıbbi belge, film grafilerinin de getirtilmesi suretiyle Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp, davacı tarafın fiil ehliyetine ilişkin iddiaları değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekmektedir. [Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2016/5336 E., 2017/16125 K., 20.11.2017 T.]
Mahkemece; varsa murise ilişkin tüm hastane kayıtları, rapor, film vs celp edilip, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek, ehliyetsizlik iddiası yönünden işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumundan rapor alınmalı, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir. [Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2016/15442 E., 2018/3450 K., 04.04.2018 T.]
Ehliyetsiz olduğu ileri sürülen mirasbırakanın vasiyetname tarihine yakın günlerde ve sonrasında tedavi görüp görmediği hususunda tarafların bilgisine başvurularak varsa doktor raporları, hasta müşahede kâğıtları ve film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi, sonrasında işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekmektedir. [Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2016/216647 E., 2018/8240 K., 10.09.2018 T.]
Dosyada davacının demans hastalığı hakkında rapor alınması hususunda ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınmaması gerekçesine ilişkin olarak özellik arz eden olaylar aşağıda sunulmuştur.
Mahkememizce öncelikle 2016 yılında Adli Tıp Kurumu Başkanlığından rapor alınmak istenilmiş ancak Başkanlık tüm tıbbi bilgileri içeren dosya ile birlikte (hareket fonksiyonlarını tamamen kaybetmiş olan) hastanın Kurul’da hazır edilmeden rapor düzenleyemeyeceğini belirtmiştir. Ancak davacının sağlık durumu nedeniyle hasta İstanbul iline sevk edilememiştir.
… Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı da rapor talebine karşılık olarak Şubat 2017’de sorulara sözlü cevap verme yeteneğini kaybetmiş hastaya ilişkin geçmişe (2012 yılına) yönelik ehliyet raporunun o dönem tedavisini düzenleyen … Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından düzenlenmesinin yerinde olacağını belirtmiştir.
Mahkememizce Haziran 2017’de hastanın yatalak şekilde ikamet ettiği … ilinde bulunan Adli Tıp İzmir Grup Başkanlığından rapor alınmak istenilmiş, ancak raporun ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığından verilebileceği belirtilerek talebimiz reddedilmiştir.
2018 yılında … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Rapor Biriminden rapor temin edilebilmiştir. Raporda hastanın ambülans eşliğinden sedye ile getirilebildiği, hastanın verbal çıkışının olmadığı, hasta ile iletişim kurulamadığı, 6/7/2018 tarihli raporda hastanın demans hastalığına ilişkin şikayetlerinin 2008 yılında başladığı, 2011 yılında unutkanlık sebebiyle nöroloji ve psikiyatri bölümlerine başvurusu olduğu ve demans tedavisine başlanıldığı (hisse devri sözleşmesinden önce), hastanın bu dönemde Alzheimer tedavisinin düzenli olarak yürütüldüğü, ve 3.7.2012 tarihli .. Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı İlaç Kullanım Raporu ile hastalığına ilişkin ilaçlarını temin ettiği, tıbbi kanaat raporunun sonuç kısmında “hastanın tedaviye yanıtının iyi olmaması ve demansiyel bulguların hızlı ilerlemesi göz önünde bulundurulduğunda; davaya konu hisse devri sözleşme tarihi olan 26.9.2012 tarihinde kişinin ayırt etme gücüne sahip olmadığı kararına varılmıştır.” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
Davalının itirazları gözetilerek 2019 yılında Adli Tıp Kurumundan tekrar rapor alınmak istenilmişse de, şahsın muayene edilmek üzere Kurullarına gönderilmemesi halinde rapor düzenlenemeyeceği hususu tekrar edilerek talebimiz yine reddedilmiştir. Aynı dönemde …. Hastanesi hastanın şehirler arası yolculuk yapmasının hasta yönünden hayati tehlike arz ettiğine ilişkin rapor düzenlemiştir. Mahkememizce muayene edilmeksizin hasta dosyası üzerinden rapor düzenlenmesi için yazılan tekit müzekkeresi de Kurum tarafından işlem yapılmadan geri gönderilmiştir.
2020 yılında hastanın tüm tıbbi kayıtları ile birlikte dosya itirazları değerlendiren rapor düzenlenmesi için tekrar … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Rapor Birimine gönderilmiş, raporda “hastanın tedaviye yanıtının iyi olmaması ve demansiyel bulguların hızlı ilerlemesi göz önünde bulundurulduğunda; davaya konu hisse devri sözleşme tarihi olan 26.9.2012 tarihinde kişinin ayırt etme gücüne sahip olmadığı mütalaaasına varılmıştır.” denilmiştir.

Netice olarak dosyada genel uygulamanın aksine davacının özel sağlık durumu sebebiyle Adli Tıp Kurumu raporu temin edilmemiştir. Bu gerekçeyle davalı tarafından Anayasamızın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde yer alan “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesinin ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 27. maddesinde yer alan
“(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” düzenlemesinin ihlal edildiği iddia edilebilir. Mahkememizce de bu düzenlemeler karar verilirken dikkate alınmış ve gözetilmiştir. Ancak Anayasamız şu hükümleri de haizdir:
“Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı
Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz… “
Mahkememiz karar verme sürecinde tarafların haklarını dengelemeye gayret ederken şu yoruma ulaşmıştır: ehliyetin tespitine ilişkin Adli Tıp Kurumu raporlarının Üniversite Adli Tıp Birimi raporlarından daha ileri ve yeni yöntemlerle oluşturulduğuna, incelemenin kapsamının daha geniş tutulduğuna ilişkin somut bilimsel bir veri veya yargı içtihadı mevcut değildir. Usul ve ispat hukuku bakımından uygulamada bazı alanlarda uygulama birliği de gözetilerek Adli Tıp Kurumu nihai rapor mercii olarak kabul edilmiştir. Ancak bahsedilen uygulama da maddi gerçeğe sadece Adli Tıp Kurumu raporu ile ulaşılabileceği düşüncesini benimsememektedir. Nitekim Adli Tıp Kurumu raporlarının güvenilirliğinin mutlak olmadığı, uygulamada bir çok dosya üzerinden alınan raporlar sayesinde anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan alınmak istenen raporun konusu davacının 9 yıl önceki ehliyet durumuna ilişkin olup hastalık hızının hastadan hastaya bu kadar farklılık arz edebildiği bir durumda hastanın olay tarihinden uzun zaman sonra bizzat muayene edilmemiş olması da Mahkememizce ağır bir eksiklik olarak değerlendirilmemiştir. Terazinin öbür kefesinde ise hastanın yaşam ve eziyet görmeme hakkı bulunmakta olup bu hak da yargının katı yorumlarına ve uygulamalarına feda edilemeyecek kadar kutsaldır. Mahkememize maddi gerçeğe ulaşmak için insanların sağlıklarını tehlikeye atma yetkisi veren bir norm da bulunmamaktadır.
Sözün kısası olarak … Üniversitesinden alınan ilk ve ikinci rapor birbiriyle tutarlı ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiş ve davacının sözleşme tarihinde fiil ehliyeti bulunmaması gerekçesiyle ve Türk Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere; ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle yapacağı işlemlere sonuç bağlanamaz kuralı gereğince hisse devri sözleşmesinin iptaline karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE, davanın tarafları arasında 27/9/2012 tarihinden itibaren hüküm ve sonuç doğuran ……. Havacılık Hizmetleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi hisse devri sözleşmesinin iptaline ve davacının şirket ortağı olduğunun tespitine,
2-Alınması gereken 751,41-TL karar harcından peşin alınan 187,85-TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 563,56-TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,,
3-Davacı tarafça sarf edilen 187,85-TL peşin harç, 44,40 TL başvurma harcı ve 6,40-TL vekalet harcı olmak üzere toplam 238,65-TL ile 24,50-TL posta-tebligat giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Yürürlükteki AAÜT gereğince 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 vd. maddeleri gereğince (5235 sayılı Kanunun 2. maddesi de dikkate alınarak) taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.. 09/07/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır