Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/358 E. 2021/941 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/358 Esas
KARAR NO : 2021/941

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 27/05/2013
KARAR TARİHİ : 21/10/2021
YAZIM TARİHİ : 19/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, davalının sahip olduğu franchise restoran zincirine müvekkilini haricen ortak etmek konusunda önce sözlü sonra ise noter e tespit edilen memorandum ile ifade ettiğini, davalının ortak almasını tabi olduğu sözleşmenin yasakladığını, müvekkilinin ekli belgelerle davalıya ödemeler yaptığını, bilahare ortaklığın bitirilmesine karar verildiğini ve bunun da noterce düzenlenen sözleşme ile saptandığını, bu sözleşme ile kararlaştırılan geri ödemenin ilk taksitinin ödenmediğini, firmasının sahip olduğu işletmeleri sattığının ve ABD’den ayrıldığının öğrenildiğini, davalının mal kaçırabileceğini ileri sürerek davalının Türkiye’deki malları üzerine ihtiyati tedbir konulmasına ve ödenmeyen 106.000 USD’nin muaccel olduğu tarihten itibaren en yüksek USD mevduat faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, Türk Mahkemelerinin yetkisiz olduğunu, Türk mahkemelerinin yetkili olması halinde Gaziantep mahkemelerinin yetkili olduğunu, ayrıca davanın Asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğini, davalının yaptığı ödemelerin kendisine iade edildiğini, ancak TL talep edilebileceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Dava alacak davasıdır.
Taraflar arasındaki davanın daha önce mahkememizde yapılan yargılaması sonunda daha önce mahkememizce davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen 09/09/2011 gün ve … E-… K sayılı kararın temyizi üzerine Yargıtay …. H.D.sinin 07.02.2013 gün ve … E- … K sayılı kararı ile özetle:”Davacı vekili, davalının müvekkili ve üçüncü bir şahsı sahip olduğu franchise restoran zincirine haricen ortak etmek konusunda sözleştiklerini, tarafların bu sözlü anlaşmayı 28/11/2006 tarihinde noterde memorandum (mutabakat mektubu) şekline getirdiklerini, 13/10/2007 tarihli noter onaylı yazılı sözleşme ile müvekkilinin haricen sahip olduğu 1/3 hisseyi davalıya 106.000,00 USD karşılığında sattığını, ancak davalının bu bedeli ödemediğini ileri sürerek, 106.000,00 USD’nın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacıya ödeme yapmış olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüyle, 106.000,00 USD’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, ayrıca 14.10.2011 tarihli ek karar ile tedbirin kalkmış olması nedeniyle, teminatın iadesine dair talebin de reddine karar verilmiştir.
Mahkemece verilen asıl karar ile ek kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
1.Dava, anonim şirket hisse devri nedeniyle ödeneceği kararlaştırılan bedelin ödenmemesi nedeniyle alacağın tahsili istemine ilişkin olup, davacı dava dışı şirkete 1/3 nispetinde haricen ortak olduğunu, bu payını 106.000,00 USD karşılığında davalıya devrettiğini ve davalının devir bedelini ödemediğini iddia etmiştir. Davalı da taraflar arasındaki sözleşmeyi inkâr etmemiş, hisse devir bedelini ödediğini savunmuştur. Tarafların iddia ve savunmaları ile delil olarak ibraz edilen taraflar arasındaki 13/10/2007 tarihli sözleşme hükümleri değerlendirildiğinde; davacı hisse devreden, davalı ise hisse devralandır. Buna rağmen mahkemece davalının hisse devrettiği, davacının hisse devri karşılığında davalıya bedel ödemeyi taahhüt ettiğinden hareketle uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir. Bu durumda mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda HMK.’nın 297. maddesine uygun olarak hüküm oluşturulmak üzere, mahkemece verilen kararın resen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2. Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin asıl karara yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.
3. Davalı vekili, ayrıca mahkeme veznesine depo etmiş olduğu teminat mektubunun iadesini talep etmiş olmasına rağmen, mahkemece bu talebin reddedildiğini ileri sürerek, mahkemenin 14/10/2011 tarihli ek kararını temyiz etmiş ise de, HUMK’nun 427/1. maddesinde kural olarak nihai kararların temyiz edilebileceği öngörülmüş olduğundan ve teminatın iadesi taleplerine ilişkin kararın temyiz edilmesine olanak veren istisnai bir kanun hükmü de bulunmayıp, bu kararın temyiz kabiliyeti olmadığından, davalı vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle bozulması üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda yeniden davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen 18/07/2013 gün ve … E- … K sayılı kararın temyizi üzerine Yargıtay … H.D.sinin 02/12/2014 gün ve … E- … K sayılı kararı ile özetle:”Davacı vekili, davalının müvekkili ve üçüncü bir şahsı sahip olduğu franchise restoran zincirine haricen ortak etmek konusunda sözleştiklerini, tarafların bu sözlü anlaşmayı 28/11/2006 tarihinde noterde memorandum (mutabakat mektubu) şekline getirdiklerini, 13/10/2007 tarihli noter onaylı yazılı sözleşme ile müvekkilinin haricen sahip olduğu 1/3 hisseyi davalıya 106.000,00 USD karşılığında sattığını, ancak davalının bu bedeli ödemediğini ileri sürerek, 106.000,00 USD’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacıya ödeme yapmış olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce re’sen bozulmuş, bozmaya uyulmuş, davacının dava dışı şirkete 1/3 nispetinde haricen ortak olduğunu, bu payını 106.000,00 USD karşılığında davalıya devrettiğini ve davalının devir bedelini ödemediğini iddia ettiğini, davalının da taraflar arasındaki sözleşmeyi inkâr etmediği, hisse devir bedelini ödediğini savunduğu, dava konusu bedelin davacıya ödediğini davalının usulünce ispat edemediği, davalı tarafından sunulan çekin keşide tarihinin taraflar arasındaki sözleşmeden önceki bir tarih olduğu, bu nedenle bu ödemenin dava konusu alacağa mahsuben ödendiğinin kabul edilmediği gerekçesiyle davanın bir kez daha kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve davalının yetki itirazının süresinde olmadığının anlaşılmasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, hisse devir sözleşmesine dayalı alacağın tahsili istemine ilişkin olup, Devletler Hususi Hukuku Kaideleri, yabancılık unsuru taşıyan (Milletlerarası unsur) belirli bir olaya ve ilişkilere hangi devletin maddi hukuk hükümlerinin uygulanacağını gösterir. Bu kaideler bir uyuşmazlığı bizzat çözümlemezler. Sadece, onu çözümleyecek olan yetkili maddi hukuk kurallarını belirtmekle yetinirler. Buradaki hukuk, mahalli hukuk veya yabancı bir hukuk olabilir. Devletler Hususi Hukuku Kaideleri iç hukuk kaideleri olduğundan her devletin kendine özgü bir Devletler Hususi Hukuku vardır. Devletler Hususi Hukuku, Maddi Özel Hukuk gibi, bireyler arasındaki adaleti kurmayı amaçlar.
Milletlerarası Medeni Usul Hukuku ise; yabancı unsurlu olay ve ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, diğer konular yanında, özellikle Türk mahkemelerinin davaya bakmaya yetkisi olup olmadığını belirleyen kaidelerin bütünüdür.
12.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren, 27.11.2007 günlü 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun; Devletler Hususi Hukukumuzun ana kaynağını oluşturur. Bu kanun “Milletlerarası Özel Hukuk” ile “Milletlerarası Usul Hukuku” olarak iki bölümde düzenlenmiştir.
Milletlerarası bağlantıları bulunan (Yabancı Unsurlu) olay ve ilişkilerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda, mahkemelerin milletlerarası yetkilerini düzenleyen kaideler Usul Hukukunu meydana getirir. 5718 sayılı Yasa, milletlerarası yetkiye ilişkin hükümleri ile (Md.40-49) Türk mahkemelerinin Devletler hukuku anlamında haiz oldukları yargı yetkisini hangi ölçüler içinde kullanacaklarını belirler.
5718 sayılı yasanın yabancı hukukun uygulanması başlıklı 2’inci maddesi “Hâkim, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku re’sen uygular. Hâkim, yetkili yabancı hukukun muhtevasının tespitinde tarafların yardımını isteyebilir.” hükmünü haiz olup, anılan kanunun sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukuk başlıklı 24’üncü maddenin 4. bendi de “Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur.” şeklinde düzenlemeyi içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olayda gelince, davanın taraflarının aynı zamanda ABD vatandaşı oldukları, davaya konu edilen şirketin ABD’nde bir şirket olduğu, davaya dayanak sözleşmenin bu ülkede düzenlendiği, tarafların uzun süre bu ülkede yaşadıkları, davacının dava dilekçesindeki adresinin dahi ABD’ndeki adresi olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın yabancı unsur içermesi bağlamında çekişmenin esası hakkında uygulanacak hukukun re’sen belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukukun denetlenebilir şekilde tartışılmak ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken bu yöndeki savunmaya rağmen yazılı şekilde hüküm kurulması eksik incelemeye dayalı olup doğru görülmemiş, hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin uyuşmazlığın esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkememizce Yargıtay bozma kararına uyulmasına karar verilerek yargılama sürdürülmüştür.
Bozma kararı üzerine dosya Mahkememizin …Esasına kayıt edilerek bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuş, Mahkememizce, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüyle, 106.000,00 USD’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Mahkememizce verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay …. Hukuk Dairesinin 02/05/2019 tarih ve … E- … K sayılı ilamı ile onanmış, davalı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay …. Hukuk Dairesinin 03/02/2021 tarih, …. E-…. K sayılı ilamı ile; taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanacak Illionis Business Act isimli kanunun 7.10.maddesi uyarınca, taraflar arasında imzalanan …. Şirketinin 1/3 hissesinin davalıdan davacıya devrini öngören 28.11.2006 tarihli sözleşmenin geçersiz olduğu bu hususta taraflar arasında bir görüş ayrılığı bulunmadığı gibi, hisselerin tekrar davacı tarafından davalıya devrini öngören 12.12.2010 tarihli ikinci sözleşmenin de geçersiz olduğunu kabul etmek gerektiği, bu durumda, geçersiz ilk sözleşmeden dolayı davacının sözleşmede yer alan 666.000 USD şirket borçlarından, davalının da davacıya geçersiz ikinci sözleşmeden kaynaklanan 106.000 USD borçtan sorumlu tutulamayacağı ancak davacının geçersiz ilk sözleşme doğrultusunda davalıya ödediği miktarı talep edebileceğinin kabulü gerektiği, o halde Mahkemece, geçersiz ilk sözleşme ilişkisi çerçevesinde dosyadaki ödeme belgelerine göre davacının davalıya ödediği meblağ tespit edilerek ve davalının da bu uğurda ödeme savunması üzerinde durularak henüz istirdadı gerçekleşmeyen miktara hükmedilmesi gerekirken, geçersiz ikinci sözleşmedeki miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı ve bu nedenle davalı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile 28/03/2017 tarih …. E- …. K sayılı onama kararının kaldırılarak hükmün mümeyyiz davalı lehine bozulmasının gerektiği bildirilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama süreci ve değerlendirmede; davacı dava dışı şirkete 1/3 nispetinde haricen ortak olduğunu, bu payını 106.000,00-USD karşılığında davalıya devrettiğini ve davalının devir bedelini ödemediğini iddia ettiği, davalının da taraflar arasındaki sözleşmeyi inkar etmediği, hisse devir bedelini ödediğini savunduğundan, taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı tarafından devir bedelinin davacıya ödenip ödenmediği noktasında toplanmıştır.
Davalı savunmalarında, dava konusu bedeli davacıya ödediğini ileri sürmüş ise de, bu iddiasını usulünce kanıtlayamamıştır. Davalı 14.000,00-USD ödeme yaptığına ilişkin çek örneği sunmuş ise de çekin keşide tarihinin taraflar arasındaki sözleşmeden önceki bir tarih olduğu anlaşıldığından bu ödemenin dava konusu alacağa mahsuben ödendiği kabul edilememiştir. Bu durumda davalının dava konusu alacağı ödediğini usulen ispat ettiğini kabul etmek mümkün olmamıştır.
Davalı taraf dilekçesinde, taraflar arasında yapılan sözleşme gereğince karşılıklı bir ilişki olduğunu, ancak sözleşme sonucunda taraflar yükümlülüklerini yerine getirmediklerinden ortaklığın gerçekleşmediğini, davacı tarafın yapmış olduğu ödemelerin kendisine iade edildiğini, taraflar arasında yapılan sözleşme gereğince bir ödeme planı yapıldığını ve bu plan dahilinde davacıya ödeme yapıldığını, bu hususta ABD bankalarında kayıtların bulunduğunu savunmuştur. Davalının dilekçesinde işaret edilen 13/10/2007 tarihli sözleşmeye göre; 1. ödeme olarak 40.000,00-USD’nin 15/12/2007 tarihine kadar, 2. ödeme olarak 20.000,00-USD’nin 31/01/2008 tarihine kadar, 3. ödeme olarak 20.000,00-USD’nin 15/04/2008 tarihine kadar, 4. ödeme olarak 26.000,00-USD’nin 15/06/2008 tarihine kadar olmak üzere toplam 106.000,00-USD’nin davalı tarafından davacıya ödeneceği hüküm altına alınmıştır. Ancak, söz konusu bu sözleşme tarihinden sonra davalı tarafından davacıya yapılmış bir ödeme dosyaya yansımamıştır. Diğer yandan, ilk sözleşme (Mutabakat Mektubu-Memorandum Of Understanding) tarihi olan 28/11/2006 tarihinden önce üç tanesi 04/09/2005 keşide tarihli (20.000,00-USD, 20.000,00-USD, 15.000,00-USD) ve bir tanesi 17/06/2005 tarihli (10.000,00-USD) olmak üzere davacının taraflar arasındaki ilişki çerçevesinde davalıya toplam 65.000,00-USD tutarında çek verdiği, 14/09/2005 tarihinde 57.832,67-USD tutarında virman yaptığı dosya arasındaki belgelerden ve davalı tarafın yukarıda değinilen beyanından anlaşılmaktadır. Bunun yanında, davalının davacıya 20/09/2007 tarihli 14.000,00-USD tutarında çek verdiği ve 29/09/2005 tarihinde 2.832,67-USD tutarında çek verdiği de dosyaya yansımaktadır. Yani, davacının davalıya toplam da 122.832,67-USD verdiği, buna karşılık davalının da davacıya 16.832,67-USD verdiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından davalıya verilen tutardan, davalının davacıya verdiği tutar çıkarıldığında taraflar arasında yapılan sözleşmede belirlenen ödeme planındaki tutar olan 106.000,00-USD elde edilmektedir. Değinildiği gibi, ödeme planının yer aldığı 13/10/2007 tarihli sözleşmeden sonra davalı tarafından ödeme planı doğrultusunda davacıya yapılan bir ödemeye rastlanmamıştır. Her ne kadar Kıroğlu Inc tarafından keşide edilen çek ile davacı 19/11/2007 tarihinde 14.000,00-USD tahsilat yapmışsa da, bu çek ödeme planından önce 20/09/2007 tarihinde keşide edilen ve ödeme planından önce davacıya verilen çek olup, öncesinde verildiği için ödeme planına çekin dahil edilmediği anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamında alınan 14/06/2016 tarihli rapor ve 12/01/2017 tarihli ek raporda özetle, “Tarafların iddia ve savunmalarına göre taraflar arasındaki hisse devir sözleşmesinin varlığı, geçerliliği ve doğuracağı haklar ve borçlar yönünden yetkili hukukun ABD İllinois Hukukunun olduğu, İllinois Hukukunda yürüylükte olan 1983 tarihli business Corparation ACT hükümleri ve evrensel hukuk gereğince davalının sözleşmenin geçersizliği iddiasının hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceği ve dinlenemeyeceği, davalının sözleşmede belirtilen 106.000,00 USD’yi ödediğini ispat edemediği sürece bu bedeli ödemekle yükümlü olduğu” belirtilmiştir. Bilirkişi raporu ve ek rapor, gerekçelerine ve tarafların karşılıklı iradelerinin uyuştuğu sözleşmeler kapsamında davacının davalıya ödeme yapması, buna karşılık daha sonra davalının bir kısım iade ödemesi yapması, taraflar arasında ödeme planı yapılmasına göre, aksi durum dürüstlük kuralları ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olacağından, kabule değer bulunarak hükme esas alınmıştır.
Davacı muacceliyet tarihinden itibaren faiz istemiştir. Davalı davadan önce temerrüte düşürülmediğinden ancak dava tarihinden itibaren faiz isteyebilir. Diğer yandan davacı davalıya USD olarak ödeme yaptığından ve taraflar arasındaki sözleşmeye göre davacı alacağın USD ile ödenmesini isteyebilir.
Hal böyle olunca tarafların iddia ve savunmaları, İllinois hukuku, hükme esas alınan bilirkişi kurulu rapor ve ek raporları göz önüne alındığında, davalının 106.000,00-USD’yi davacıya ödemesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle bozma ilamına uyulmamış, önceki kararda direnilerek, davalının davacıya 106.000,00-USD’yi ödediğini kanıtlayamamış olmasına ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere:
1-Yargıtay …. Hukuk Dairesinin 03/02/2021 tarihli, …- … Esas-Karar sayılı bozma ilamına karşı mahkememizin 28/03/2017 tarihli, …. Esas …. Karar sayılı kararında direnilmesine,
2-Davanın kısmen kabulü ile; 106.000-USD alacağın, dava tarihinden itibaren kamu bankalarının aynı cins bir yıl vadeli mevduatlara uyguladığı faiz oranında, faiz uygulanmak suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla faize ilişkin talebin reddine,
3-Alınması gereken 8.914,45-TL karar harcından peşin alınan 1.761,80-TL peşin harcın indirilmesi ile geriye kalan 7.152,65-TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davacı kendisini davada vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 16.347,50-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan 14,00-TL başvurma harcı, 2,30-TL vekalet harcı ve 1.761,80-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından aşağıda dökümü yapılan 4.569,20-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-Taraflarca yatırılan avansların kullanılmayan kısımlarının karar kesinleştikten sonra yatıran tarafa geri verilmesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
21/10/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır

YARGILAMA MASRAFLARI
DAVACI
26 Tebligat – 199,50 TL
4 Müzekkere – 20,00 TL
Yargıtay’a dosya gönderim ücreti: 49,70 TL
Bilirkişi Ücreti – 4.300,00 TL
Toplam = 4.569,20 TL