Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/349 E. 2021/690 K. 09.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/349 Esas
KARAR NO : 2021/690

DAVA : Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/04/2021
KARAR TARİHİ : 09/07/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ile davalı şirket tarafından müvekkili aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …….. Esas sayılı dosyası ile ……. sıra numaralı ve 08/10/2009 tarihli faturaya dayalı icra takibi başlatıldığını müvekkili ile davalının hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığından söz konusu faturaya ilişkin borcunun da bulunmadığını, 6098 sayılı TBK 146.maddesinde zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, müvekkili aleyhine başlatılan icra takibine dayanak faturanın 2009 tarihli olduğundan zamanaşımına uğramış olduğunu, yapılan takibin kötü niyetli olduğunu beyanla müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalının %20 kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretini davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ile müvekkili ile davalı …’nın imzalamış olduğu yapı denetim sözleşmesi ile davalıya ve hissedarlarına ait, …… İli ……… İlçesi ……. Mah., …. pafta, 0 ada, ….. parselde yer alan inşaatında yapılacak yapı denetimini üstlendiğini, müvekkili şirketin inşaatı %47 seviyesinden teslim alıp %100 seviyesine kadar denetlediğini, bu işlemlere ilişkin müvekkilinin davacıya fatura kestiğini, faturanın KDV’sinin ve vergisinin ödendiğini ancak yapı sahibinin hakediş bedelinin eksik kalan miktarını yatırmadığı için belediyeden ödeme alamadığını, bu hakedişe ilişkin seviye tespitinin 22/06/2016 tarihinde yapıldığını bu nedenle alacağın 22/06/2016 tarihinde muaccel olduğunu ve 10 yıllık zamanaşımının süresinin bu tarihten başladığını beyanla davacının açmış olduğu davanın reddini, davacının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini savunmuştur.
Alacak takip talebinden önce zamanaşımına uğramış ise, bunun herhalde ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu tarafından itirazen ileri sürülmesinde zorunluluk vardır. Aksi halde, takip tarihinden önce gerçekleşmiş olan zamanaşımına dayanılarak takibin iptali istenebileceği gibi, zamanaşımı borcun rızaen ödenmesini engellemediğinden, icrada ödenmiş olan böyle bir borcun geri alınması da dava edilemez. Başka bir ifade ile icra kovuşturmasına karşı borçlunun zamanaşımı savunmasında bulunmaması, bu itirazından vazgeçme anlamında kabulü gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.4.1972, 265/242) Aynı nedenlerle ödeme emrine karşı zamanaşımı savunmasında bulunmayan veya hiç itiraz etmeyen borçlunun artık borcun zamanaşımına uğradığından bahisle menfi tespit davası açması mümkün değildir. (Baki Kuru, İlamsız İcrada Zamanaşımının İleri Sürülmesi 1986, s.91-92) Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin güncel bir içtihadında da “zamanaşımı def’inin ise takip veya dava sırasında ileri sürülmesi gerektiği, süresinde ileri sürülmeyen hakkın yitirileceği, davacıların genel haciz yoluyla takibe itiraz süresini kaçırarak ayrı bir dava yoluyla zamanaşımı def’ini ileri süremeyeceği” vurgulanmıştır. (2020/2929E. 2021/1141 Karar) Benzer şekilde Yargıtay 22. Hukuk Dairesi de bir kararında “ödeme emri davacıya tebliğ olunmuş, itiraz edilmeyerek takip kesinleşmiştir. Davacı, aleyhinde yapılan ilamsız icra takibine karşı zamanaşımı def’inde bulunmadığından, takip kesinleşmiştir. Bundan sonra zamanaşımı def’ine dayalı olarak menfi tespit isteminde bulunulamaz.” tespitlerine yer vermiştir. (2014/29507 E., 2016/2294 Karar) Ancak bu görüşlerin olayımızda uygulanması takibin tebligatların usulüne uygun tebliğ edilememesi sebebiyle kesinleşmediği gözetildiğinde, mümkün değildir. Filhakika davacı icra takibinde zamanaşımı itirazını ileri sürme hakkını kaybetmediği gibi, bu itirazını icra müdürlüğü yerine mahkemeler nezdinde ileri sürmesini engelleyen bir hukuk kuralı da bulunmamaktadır. Bu durumda hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı yorum yapmanın mesnetsiz olacağı kanaatiyle davacının zamanaşımı itirazının esastan incelenmesine geçilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde zamanaşımı def’ini ileri sürmüştür. Davalının ise icra takibinde 8.10.2009 tarihli faturaya dayandığı görülmüştür. Faturaya dayalı alacakta tarafların sözleşmesel ilişkiyi kabul ettiği varsayılsa dahi alacak 10 yıllık zamanaşımına tabi olacaktır. Öte yandan olayda alacaklı icra takibinde alacağını sadece faturaya dayandırdığından ve menfi tespit davasında da alacağını ispatlamak için başka bir delil ileri sürmediğinden Mahkememiz sözleşmesel ilişkinin varlığının dahi ispatlanamadığı kanaatindedir. (Davalı tarafından cevap dilekçesinin ekinde ibraz edilen yapı denetim hizmet sözleşmesi 2011 tarihli olup Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …….. Esas sayılı dosyasında yargılama konusu yapılmıştır. Davalının bu davası reddedilmekle birlikte istinaf aşamasında olduğundan dava derdesttir. Her halükarda 2009 tarihli fatura ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Ceza soruşturma dosyasında bilirkişi sözleşmenin altındaki imzanın davacının el ürünü olmadığı yönünde kanaat bildirmiştir.)
Bilindiği üzere kural olarak menfi tespit davalarında ispat yükü davalı alacaklıdadır. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2010/11623 E. 2011/5184 K.) Davacı zamanaşımının kesildiğini veya durduğunu dilekçesinde doğrudan beyan etmediği gibi, Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin ……. Esas sayılı dosyası dışında zamanaşımı kesebilecek veya durdurabilecek bir vakıa iddiası da dosyada bulunmamaktadır. Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyası ve bu dosyayla bağlantılı ceza dosyası Mahkememizce celp edilmiştir. Evrakların incelenmesi neticesinde bu yargılamaya konu alacak talebinde 2009 tarihli faturadan hiç bahsedilmediği, alacağın yapı denetim sözleşmesinden kaynaklı olduğu ve 2013 yılında doğduğu anlaşılmıştır. Bu sözleşmenin altındaki imzanın sahteliğine ilişkin ceza soruşturması ve bu soruşturmada düzenlenen bilirkişi raporlarında da 2009 tarihli bir alacağa veya faturaya atıf bulunmamaktadır. Bu kapsamda alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığının belirlenmesinde bu dosyaların etkisinin olamayacağı mütalaa edilmiştir. Sonuç olarak menfi tespit davasına konu 2009 tarihli alacağın zamanaşımına uğradığı kanaati hasıl olmuştur.

Hüküm kısmına geçmeden önce davalının son iki duruşma için verdiği mazeret dilekçeleri ve 2. mazeret talebinin reddi şeklindeki ara kararın gerekçesi bakımından kısa bir açıklama yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) hukuki dinlenilme hakkını düzenleyen 27. maddesi
“ (1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.”
Madde lafzında açıkça belirtildiği üzere hukuki dinlenilme hakkı mutlak bir hak olmayıp “kendi hakları ile bağlantılı olma”, “bilgi sahibi olma”, en önemlisi “açıklama ve ispat hakkı” ve “gerekçe” hakkını içermektedir.
Aynı Kanun üzerinden gitmeye devam edersek mazeret (hukuki dinlenilme) hakkını ileri süren kişinin karşısında, diğer tarafın en kısa sürede karar alma (makul sürede yargılamanın tamamlanması) hakkı vardır. Bu durum aynı Kanunun “Usul ekonomisi ilkesi” başlıklı 30. maddesinde
“(1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” şeklinde ifade edilmiştir. Binnetice yargıç dosyasında tarafların haklarını dengelemekle yükümlüdür. Mazeret hakkına mutlak bir üstünlük tanınması, aynı değerdeki başka bir hakkın görmezden gelinmesine yol açmamalıdır.
HMK’nın yukarıda anılan düzenlemeleri aslında Anayasamızın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde yer alan “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesinin ve “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” düzenlemesinin alt norm olarak yansımasından ibarettir. İlk metinde mazeret ileri süren tarafın hakkının daha çok vurgulandığı ve önemsendiği iddia edilebilir. Ancak norm hakkında Anayasa Mahkemesi yorumlarına ve uygulamalarına bakıldığı zaman durumun tam tersi olduğu anlaşılacaktır. Somutlaştırmak gerekirse Anayasa Mahkemesince 23.9.2012 – 31.12.2020 döneminde verilen ihlal kararlarının %63,3’ünü adil yargılama hakkı, bunlardan 2019 yılında %57’sini, 2018 yılında %57,7’sini makul sürede yargılanma hakkı oluşturmaktadır. Mahkememizin gayesi Yargıtay içtihatlarını görmezden gelerek bizzat Mahkememiz tarafından tarafların mağdur edilmesi değildir. Ancak Anayasa Mahkemesinin 2021 yılında mazeret beyanının kabul edilmemesine ilişkin başvuruda verdiği bir karar şu tespitleri içermektedir: yerel mahkeme, yargılamanın sürüncemede kalmaması amacıyla söz konusu mazeret talebini reddederek asilin ve müdafiinin yokluğunda hükmü açıklamıştır. Anayasa Mahkemesi hak ihlali iddiasını reddettiği kararında mazeretin geçerliliğini dahi tartışmadan deliller üzerine görüş sunma imkânı verilip verilmediği, iddiaları için zorunlu hazırlıkları yapabileceği süreye sahip olup olmadığı, dava dosyasında yer alan delillere karşı iddia ve itirazlarını ileri sürüp süremediği unsurları üzerinden değerlendirme yaparak kabul edilemezlik kararı vermiştir. (Esas: ……….) Anayasa Mahkemesi kararına esas davada tarafların her zaman yeni iddia ve delil ileri sürme imkânının olduğunu da hatırlatmak gerekmektedir.
Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yorumlarının da benzer yönde olduğunun belirtilmesi gerekir; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın “makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesidir.
Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin yargısal sistemlerini AİHS’nin 6. maddesinde yer alan şartlara göre makul bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner –İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf).
Bir davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997).
Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991).
Burada şu husus da belirtilmelidir; Mahkememiz dosyasında uygulanmış basit yargılama usulü tarafların kendilerini ifade etmeleri imkanının kısıtlılığı bakımından en katı yargılama usulüdür. Nitekim HMK’nın ilgili maddelerinde
“Delillerin ikamesi
MADDE 318- (1) Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.
İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı
MADDE 319- (1) İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.
Ön inceleme ve tahkikat
MADDE 320- (1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.” düzenlemelerini haizdir. Bu maddeler kapsamında mahkememizce hüküm oluşturulurken tarafın mazereti kabul edilmiş olsaydı dahi dosyanın seyrini değiştirecek beyanda bulunulmasının usul hükümleri karşısında mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
Kısacası yargılamanın seyrini değiştirecek mahiyette bir beyanın mazeret talebinin kabul edilmemesi nedeniyle ileri sürülemediğinin somut bir şekilde ortaya konulmamasına rağmen mazeret sunan tarafın hukuki dinlenilme hakkına üstünlük tanınması, yargılamanın makul sürede tamamlanması kapsamında hak arama hürriyetini haiz diğer tarafın anayasal haklarını ihlal edebilecektir. Burada dinlenilme hakkının mutlak veya makul sürede yargılanma hakkından üstün bir hak olduğu gibi hukuki bir tartışmaya da ne doktrinde, ne da Yargıtay kararlarında rastlanılmamış iken, bu hakların dengelenmesi yöntemini inkâr eden bir yorumun Mahkememizce kabulüne olanak bulunmamıştır.

HÜKÜM – Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE,
2-Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün ……… Esas sayılı dosyası ile icra takibine konan 8.10.2009 tarihli ve 9.675,22 TL’lik fatura yönünden davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine,
3-Kötü niyet tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine,
4-Alınması gereken 660,91-TL karar harcından peşin alınan 165,23-TL’nin mahsubu ile bakiye 495,68-TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
5-Yürürlükteki AAÜT gereğince 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafça sarf edilen 165,23-TL peşin harç, 59,30-TL başvurma harcı ve 8,50-TL vekalet harcı olmak üzere toplam 233,03-TL ile 11,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafça yatırılan teminat ve bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
8-Davalı tarafça yatırılan 80-TL gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 09/07/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır