Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/135 E. 2023/539 K. 13.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/135 Esas
KARAR NO : 2023/539

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/02/2021
KARAR TARİHİ : 13/06/2023
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 13/07/2023

Davacı vekili tarafından açılan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının Mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkinin 1998 yılından itibaren devam ettiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2013 yılında sözleşme imzalanmak suretiyle devam ettiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olduğunu, kendilerinin sözleşme kapsamında davalının tek satıcısı olduğunu, davalının ürünlerinin Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki satışını ve satış sonrası montaj, bakım ve servis hizmeti verdiklerini, kendilerinin davalı ürünlerinin tanınırlığını arttırıp pazar payını büyüttüklerini, kendilerinin üzerine düşen tüm edimleri yerine getirmesine ve bir sorun olmadan ticari ilişkinin devam etmesine rağmen davalı tarafından sözleşmenin haklı neden olmaksızın feshedildiğini, davalının sözleşmeye aykırı olarak kendileri tek satıcı olmasına rağmen başka bir firma ile sözleşme imzaladığını, söz konusu ticari ilişki kapsamında başarılı bir satış ağı ve müşteri portföyü kurduklarını, davalı için pazar payı ve müşteri kitlesi yarattıklarını, kendilerinin oluşturduğu bu pazar payı ve müşteri portföyü davalının yeni sözleşme imzaladığı firmaya sunulmak zorunda kalındığını, sözleşmenin haksız feshedilmesi sebebiyle kendilerinin zarara uğradıklarını, bu sebeple davalının portföy tazminatı ve haksız fesihten doğan tüm zararları ödemesi gerektiğini, haksız fesihten dolayı portföy tazminatı ve haksız fesihten doğan tüm zararların tespiti ile dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesinin talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında 13/08/2013 tarihli ana/çatı sözleşme ve distribütörlük sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmenin haklı sebeple kendileri tarafından feshedildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 15. maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlıkların halli için tahkim şartı öngörüldüğünü ve tahkim yerinin Londra, tahkim dilinin İngilizce olduğunu, davacının tahkim yoluna başvuru yapmadan dava açamayacağını, sözleşmenin 15. Maddesi uyarınca İngiliz Hukukuna göre yorum yapılacağı ve 16. Maddesine göre İngiliz Hukukunun uygulanacağının hüküm altına alındığı, dolayısıyla mevcut uyuşmazlıkta Türk Hukuku ve Türk Ticaret Kanunun uygulanamayacağını, usulüne uygun olarak arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediğini, arabuluculuk için kendilerine tebligat yapılmadığını, ulaşıldığı iddia edilen mail adresinin de arabuluculuk son tutanağında yer almadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, TTK’nun 122. Maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, dava konusunun belirlenebilir nitelikte olduğunu, dava konusu olayda portföy tazminatı şartlarının gerçekleşmediğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 5. Maddesinde de belirtildiği üzere sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olmadığını, sözleşme kapsamında verilen hakların münhasır olmadığını, sözleşmenin dava dilekçesinde belirtilen sebeplerle haklı sebeple feshedildiğini, davacının dava dilekçesindeki iddialarının doğru olmadığını, kendilerinin davacı ile çalışmadan önce de alanında bilinen bir marka ve kendi müşteri portföyünü oluşturmuş bir marka olduğunu, müşteri çevresinin davacı tarafından gerçekleştirildiği iddialarının doğru olmadığını, kendilerinin bir çok markaya sahip olduğunu, davacının tescilini yaptığı markalardan önce kendi markalarının tescilli olduğunu, taraflar arasında kendilerinin sözleşmeyi feshettiğinin ihtilaf konusu olmadığını, TTK’nun 18/3. maddesinde belirtilen usullerin geçerlilik şartı olmayıp, ispat şartı olduğunu, davacının mahrum kaldığı iddia edilen iş hacminin denkleştirme tazminatı hesabında dikkate alınamayacağını, Yargıtay kararlarına göre de denkleştirme tazminatı hesabının davacının son 5 yılda elde ettiği karın ortalaması dikkate alınarak yapılacağının, bu sebeple iş hacminin söz konusu hesaplamada dikkate alınamayacağını, davacı tek satıcı konumunda olmadığından kendilerinin başka firmalar ile çalışmasının sözleşmenin ihlali niteliğinde olmadığı, kaldı ki davacının … şirketi ile yapıldığını iddia ettiği sözleşmenin kendileri ile yapılmadığını, … ve … şirketi arasında yapıldığını, marka ihlali yapıldığı iddialarının doğru olmadığını, davacının iddialarının hiç birisinin doğru olmadığını, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesinin talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; taraflar arasındaki 13/08/2013 tarihli sözleşme kapsamında davalının sözleşmeyi haksız feshettiği iddiası ile uğranılan zararın tazminine ilişkindir.
Türk Patent ve Marka Kurumu Hukuk Müşavirliği’nden gelen müzekkere cevabında; 26/02/2007 tarihli ve …. sayılı ” teknoline şekil ” ibareli …. Marka sahibi, bu marka üzerindeki tüm hak ve yetkilerini, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulu, … Mah. … Sok. No:2 Arnavutköy İstanbul adresinde yerleşik …. Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye devrettiğini, 20/11/2013 tarih ve …. sayılı, başvuru numaralı “….” ibareli …, …. marka sahibi, bu marka üzerindeki tüm hak ve yetkilerini, tüm hukuki vecibeleri ile birlikte, …, …, …. ABD adresinde yerleşik …ne devrettiğini, tesciller üzerinde başkaca devir ve lisans kaydı bulunmadığı bildirilmiştir.
Mahkememizce davacının ba-bs formları, sgk kayıtları, ticaret sicil kayıtları celbedilerek incelenmiştir.
Somut davada; davacı vekili, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 1998 yılından itibaren devam ettiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2013 yılında sözleşme imzalanmak suretiyle devam ettiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olduğunu, kendilerinin sözleşme kapsamında davalının tek satıcısı olduğunu, davalının ürünlerinin Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki satışını ve satış sonrası montaj, bakım ve servis hizmeti verdiklerini, kendilerinin davalı ürünlerinin tanınırlığını arttırıp pazar payını büyüttüklerini, kendilerinin üzerine düşen tüm edimleri yerine getirmesine ve bir sorun olmadan ticari ilişkinin devam etmesine rağmen davalı tarafından sözleşmenin haklı neden olmaksızın feshedildiğini, davalının sözleşmeye aykırı olarak kendileri tek satıcı olmasına rağmen başka bir firma ile sözleşme imzaladığını, söz konusu ticari ilişki kapsamında başarılı bir satış ağı ve müşteri portföyü kurduklarını, davalı için pazar payı ve müşteri kitlesi yarattıklarını, kendilerinin oluşturduğu bu pazar payı ve müşteri portföyü davalının yeni sözleşme imzaladığı firmaya sunulmak zorunda kalındığını, sözleşmenin haksız feshedilmesi sebebiyle kendilerinin zarara uğradıklarını, bu sebeple davalının portföy tazminatı ve haksız fesihten doğan tüm zararları ödemesi gerektiğini, haksız fesihten dolayı portföy tazminatı ve haksız fesihten doğan tüm zararların tespiti ile dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, taraflar arasında 13/08/2013 tarihli ana/çatı sözleşme ve distribütörlük sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmenin haklı sebeple kendileri tarafından feshedildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 15. maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlıkların halli için tahkim şartı öngörüldüğünü ve tahkim yerinin Londra, tahkim dilinin İngilizce olduğunu, davacının tahkim yoluna başvuru yapmadan dava açamayacağını, sözleşmenin 15. Maddesi uyarınca İngiliz Hukukuna göre yorum yapılacağı ve 16. Maddesine göre İngiliz Hukukunun uygulanacağının hüküm altına alındığı, dolayısıyla mevcut uyuşmazlıkta Türk Hukuku ve Türk Ticaret Kanunun uygulanamayacağını, usulüne uygun olarak arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediğini, arabuluculuk için kendilerine tebligat yapılmadığını, ulaşıldığı iddia edilen mail adresinin de arabuluculuk son tutanağında yer almadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, TTK’nun 122. Maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, dava konusunun belirlenebilir nitelikte olduğunu, dava konusu olayda portföy tazminatı şartlarının gerçekleşmediğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 5. Maddesinde de belirtildiği üzere sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olmadığını, sözleşme kapsamında verilen hakların münhasır olmadığını, sözleşmenin dava dilekçesinde belirtilen sebeplerle haklı sebeple feshedildiğini, davacının dava dilekçesindeki iddialarının doğru olmadığını, kendilerinin davacı ile çalışmadan önce de alanında bilinen bir marka ve kendi müşteri portföyünü oluşturmuş bir marka olduğunu, müşteri çevresinin davacı tarafından gerçekleştirildiği iddialarının doğru olmadığını, kendilerinin bir çok markaya sahip olduğunu, davacının tescilini yaptığı markalardan önce kendi markalarının tescilli olduğunu, taraflar arasında kendilerinin sözleşmeyi feshettiğinin ihtilaf konusu olmadığını, TTK’nun 18/3. maddesinde belirtilen usullerin geçerlilik şartı olmayıp, ispat şartı olduğunu, davacının mahrum kaldığı iddia edilen iş hacminin denkleştirme tazminatı hesabında dikkate alınamayacağını, Yargıtay kararlarına göre de denkleştirme tazminatı hesabının davacının son 5 yılda elde ettiği karın ortalaması dikkate alınarak yapılacağının, bu sebeple iş hacminin söz konusu hesaplamada dikkate alınamayacağını, davacı tek satıcı konumunda olmadığından kendilerinin başka firmalar ile çalışmasının sözleşmenin ihlali niteliğinde olmadığı, kaldı ki davacının …. şirketi ile yapıldığını iddia ettiği sözleşmenin kendileri ile yapılmadığını, …. ve …. şirketi arasında yapıldığını, marka ihlali yapıldığı iddialarının doğru olmadığını, davacının iddialarının hiç birisinin doğru olmadığını, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili tarafından her ne kadar Türk Hukukunun uygulanması halinde arabuluculuk dava şartına usulüne uygun olarak başvurulmadığı ve yürütülmediği savunmasında bulunmak suretiyle davanın arabuluculuk dava şartı eksikliği sebebiyle reddine karar verilmesi talep edilmiş ise de, Türk Hukukunun uygulanması halinde Türk Hukukuna göre davacı vekili tarafından arabuluculuk dava şartı yoluna başvuru yapıldığından ve dava şartı yerine getirildiğinden davanın bu sebeple reddi karar verilmesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili tarafından her ne kadar Türk Hukukunun uygulanması halinde davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını ve bu sebeple hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi talep edilmiş ise de; Türk Hukukunun uygulanması halinde Türk Hukukuna göre dava tarihi itibariyle davacının zararının tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olmadığından ve davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararı bulunduğundan davanın bu sebeple reddine karar verilmesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili tarafından taraflar arasında akdedilen 13/08/2013 tarihli ana/çatı sözleşme ve distribütörlük sözleşmesinin 15. maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlıkların halli için tahkim şartı öngörüldüğünü ve tahkim yerinin Londra, tahkim dilinin İngilizce olduğunu, davacının tahkim yoluna başvuru yapmadan dava açamayacağını, tahkim ilk itirazı sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Gerçekten de taraflar arasında akdedilen dava konusu 13/08/2013 tarihli sözleşmenin 15. maddesinde; taraflar arasındaki sözleşmenin ihlalinden veya bunlarla ilgili herhangi bir ihtilaf veya talep olması durumunda bunların çözümü için tahkim şartı öngörülmüştür. 6100 sayılı HMK’nun 116/1-b maddesinde uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği ilk itiraz olarak düzenlendiği, yine aynı Kanunun 117/1 maddesinde İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorunda olduğu, aksi hâlde dinlenemeyeceği, 117/3 maddesinde ilk itirazlar, ön sorunlar gibi inceleneceği ve karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. Davalı vekili tarafından tahkim ilk itirazının cevap dilekçesinde ve süresinde ileri sürüldüğü, taraflar arasında akdedilen ihtilaf konusu sözleşmede tahkim şartının öngörüldüğü, uyuşmazlığın tahkime elverişli olduğu ve tahkim şartının geçerli olduğu, davacının takim yoluna gitmeden dava yoluna gittiği anlaşılmakla tahkim ilk itirazı sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili duruşmadaki beyanında taraflar arasındaki sözleşmenin sadece İngilizce akdedildiğini, Türkçe örneğinin olmadığını, sözleşmenin 805 sayılı Kanuna aykırı düzenlenmesi sebebiyle geçersiz olduğunu, dolayısıyla tahkim şartının da geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Ancak 6100 Sayılı HMK’nun 412/4 maddesi uyarınca tahkim sözleşmesine karşı, asıl sözleşmenin geçerli olmadığı veya tahkim sözleşmesinin henüz doğmamış olan bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu itirazında bulunulamayacağından davacı vekilinin bu yöndeki iddialarına Mahkememizce itibar edilmemiş ve davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin tahkim ilk itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nun 116/1-b maddesi uyarınca davanın tahkim ilk itirazı sebebiyle usulden REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 179,90-TL maktu karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 59,30-TL harcın mahsubu ile 120,60-TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince tarifenin 13/2 maddesi dikkate alınarak takdir edilen 1.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-7155 Sayılı Kanun ile değişik 6325 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanunun 18/A maddesinin 14. fıkrası uyarınca arabulucuk ücreti olan 1.320,00 TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
7-Kullanılmayan gider avansının 6100 Sayılı HMK 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yatırana iadesine,

Dair, davacı vekilinin ve davalı vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi İlgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/06/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır