Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1097 E. 2023/558 K. 16.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/1097 Esas
KARAR NO : 2023/558

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan), Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/12/2021
KARAR TARİHİ : 16/06/2023

Mahkememizin iş bu dosyası ile birleşen Mahkememizin …. esas sayılı dosyasında;

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/01/2022
KARAR TARİHİ : 19/01/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH :21/07/2023
Davacı vekili tarafından açılan alacak davasının Mahkememizde yapılan açık
yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili asıl dosyada verilen dava dilekçesinde özetle; ” Müvekkilinin eczacı olduğunu, davalının ise tıbbi ürünler alım satımı ile iştigal eden bir şirket olduğunu, “…..” adını taşıyan ürünü Covid-19 virüsünün bulaşması ve yayılmasını engelleyen özellikler taşıdığını belirten tanıtım ve reklam yaparak müvekkiline teklif ettiğini, ürün hakkında davalının “FDA” onaylı ve “CE” belgeli olduğuna müvekkilini ikna ettiğini, toplam satış bedelinin 445.003,20 TL olmasına karşın davalı tarafından müvekkiline sadece 300.003,20 TL fatura kesildiğini, kalan 150.000 TL için davalının fatura kesmediğini, ürünlerin satışına başladığında müvekkilinin hem ürünlerin kendi üzerinde hem de paket üzerinde bulunan logolarda hatalar tespit ettiğini, bunun üzerine müvekkilinin davalıya ihtarname gönderdiğini, bu ihtarname ile sözleşmeden geri döndüğünü yatırdığı paranın ve bononun iadesini talep ettiğini, davalının bu ihtarnameye aynı gün dönüş yaparak, kendisinin ürünün ithalatçı olmadığı için ilgili iddiaların muhatabı olmadığı yönünde bir beyanla müvekkilinin taleplerini reddettiğini, davalının sunduğu iki belge ürünlerin ne FDA onayının ne de CE sertifikasının olmadığını, dolayısı ile dava konusu olayda hem esaslı yanılma hem de aldatmanın söz konusu olduğunu, bononun protestoya verilmemesi ya da protestonun Merkez Bankası’na bildirilmemesi ve bononun davalı tarafından ciro edilmemesi, icraya konulmaması, tahsile konulmaması, icranın durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesini” talep ve dava etmiştir.
Davalı …. yetkilisi tarafından asıl dosyada verilen cevap dilekçesinde özetle; kendilerinin ithalat şirketi olmadıklarını, imalat ve ticaret şirketi olduklarını, davacı tarafından ileri sürülen belgelerin tanzim eden kuruluştan veya üretici şirketten taraflarınca temin edilmediğini, bu belgelerin üretici şirket tarafından ithalatçı şirkete, ithalatçı firma tarafından kendilerine sunulduğunu, dava konusu ürünlerin davacının iddia ettiği belgeler ile Ülkemize ithalatına izin verilmesinin ürünün sorusuzca satılabileceği hususunda şirketlerince kuşkulu bulunmadığını, yakın arkadaşı olan ve farklı ilaç müstahzarları üreten Dr….. ‘ın ürettiği ilaç ve tıbbi malzemeleri piyasaya süren ilaç mümessili …. tarafından kendilerinden ürün talep ettiğini, talep edilen …. ürünleri ile ilgili ithalatçı firma tarafından bize iletilen bütün teknik dosyalar ve ürün numuneleri satış işlemi öncesinde incelenmesi için mümessil kişilere ve bu kişiler tarafından davacıya verildiğini, bu yönden eksiklik söz konusu olmadığını, davacı eczacı olması hasebi ile işine daha bir ciddiyet ile eğilerek sahte ve/veya geçersiz olduğunu öne sürdüğü bu evrakları ürün ambalajında üretici tarafından yapılan baskı hatalarını satış öncesinde inceleyerek daha sonra ticarete karar vermesi mesleki bir gerçeklik olduğunu, davacı, en başından ürünleri her yönü ile inceleme ve araştırma imkanına sahip olduğunu, Ülkemizin Gümrüğüne beyan edilerek resmi izin ile ithalatı yapılmış ürünlerin ticaretini yaparak suç işlediklerinin öngörülmesi Hukuken mümkün olmadığını, ayıplı yada sahte bir ürün satmadıklarını, ithalatçı firma tarafından şirketlerine satılan ve gerek nakdi gerekse davacı tarafındane kendilerin verilen senet ile ödemelerini yapmış oldukları ürünlerin ticaretini yapmak dışında bir eylemlerinin olmadığını, davacı tarafından ileri sürülen tüm iddialar ile açılan davanın satış stratejisi hataları sonucu ürünleri satamamış olmaktan dolayı iade etmek amacı ile yol arama ve zaman kazanma girişimi olduğunu, ticari kuruluşların kuruluş mantığı, üretici, ithalatçı veya toptancı şirketlerden satın aldıkları ürünleri piyasaya arz etmek olduğunu, arz edilen ve satılan ürünün iadesi ,ancak ürünün yasal süre içerisinde satıcı şirkete bildirilmesi ile mümkün olduğunu, bu sürenin davacı tarafından aşıldığını, davacı mesleğinin üzerine yüklediği kamusal sorumlulukla bugün ki iddialarına dayanak olması için satış işlemi gerçekleşmeden önce bugün dile getirdiği hususlarda gerekli incelemeyi yaptıktan sonra, uygun görmesi halinde bu ticareti yapması gerektiğini, ürünün bütün yönleri ile mümessiller tarafından açık biçimde kendisine sunulduğunu, davacı en baştan ürünleri görüp incelediğini, kendi hür ve özgür iradesi ile mümessiller aracılığı ile ürün talep ettiğini ve ticaretini gerçekleştirdiğini beyan etmiştir.
Mahkememizin işbu dosyası ile birleşen Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dosyasında davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; “Davacının eczanesinin olduğu davalının ürünü olan yaka kartını virüsü engellediğini ve FDA onaylı ve CE Belgeli olduğunu belirterek ürünü sattığını ancak CE Belgesi olmadığı görüldüğü, davacının 450.000,00 TL tutarında 15.000 adet ürün sipariş ettiği, 225.000,00 TL sini nakit kalan 225.000,00 TL’yi vadesi 11/01/2022 olan bono senedi düzenleyerek verdiğini bir müddet sonra belgelerin gerçek olmadığı anlaşılınca senedin iptali için dava açıldığını, CE belgesi olarak sunulan aslında olmayan bu belgede davalının kaşesi bulunduğunu belirterek davacı vekili ihtiyati tedbir kararı verilmesi ile davanın kabulü ve yargılama, vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını” arz ve talep etmiştir.
Mahkememizin iş bu dosyası ile birleşen Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dosyasında davalı ….. İnşaat Makine Endüstriyel vekili cevap dilekçesinde özetle; ” Müvekkilinin korona virüs pandemi başlangıcında ticari gelir elde etmek amacıyla pandemi dönemlerinde ve pandemi boyutuna ulaşmamış virüs kaynaklı hastalıklar sırasında yaygın olarak kullanılan ve dezenfektan özelliğini taşıyan bir malzeme ithal ederek toptan ve perakende satışa sunduğunu, ürünlerin ithal edildiği günden itibaren faturalı olarak farklı adetlerde farklı işletmelere ve online alışveriş sitelerinde doğrudan perakende satışının yapıldığını, müvekkilinin sattığı ürünlerin sıradan bir dezenfektan olduğu, davacı tarafın ürünün niteliğinde yanıltıldığına dair beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, davacının ödemelerini tamamladığını, Normal dezenfektanlardan daha kullanışlı olması, boyun askısı ile gün içinde sürekli olarak kullanımı gibi kolaylıkları olması nedenlerinden ötürü ürünün piyasada tutacağını düşünen ve çevresinin geniş olduğunu müvekkili firmaya bildiren diğer davalının ürünleri bizden aldıktan sonra kime ne bedelle ve kaç adet satacağı konuları tamamen diğer davalının ticari yeteneğiyle ilgili olduğunu, bu ticaretin sonrasında gelişen olayların diğer davalı ile davacı arasında olduğunu, davacının mesleği gereği ürünün niteliğini bilen yahut bilmesi kendisinden beklenen kişilerden olduğunu, ürünleri satın almadan önce kendisine sunulan numuneler üzerinde de diğer tüm ürünlerde olduğu gibi ithalatçı firma olan müvekkilinin ünvan, adres, telefon bilgileri yer aldığını, ürünlerin ne bedelle satıldığı, ürün ile kendisine sunulan belgelerin ne olduğu konularına ilişkin soruları doğrudan müvekkili firmaya sorma imkanının olduğunu, bu imkanların hiçbirini kullanmayıp yalnızca piyasadan ürün toplamayı ve topladığı bu ürünlerle ilgili alanda piyasada tekel olmayı amaçlayan davacı, ürünleri istediği hızda ve adette satamayınca kandırıldığı iddiasıyla kötü niyetli olarak borçtan kurtulmayı hedeflediğini” beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava, taraflar arasında akdedilen dava konusu ürünlerin satışına ilişkin sözleşmenin davacının davalı tarafından aldatılması sebebiyle geçersiz olduğunun tespiti ve sözleşme gereği ödenen bedelinin iadesi ve sözleşme kapsamında verilen bono sebebiyle borçlu olmadığının tespiti ve bononun istirdatı talebine ilişkindir.
Birleşen dava, keşidecisi davacı …, lehtarı …. San. Tic. Ltd. Şti. olan ve davalı … San. ve Tic. Ltd. Şti. ciro edilen 225.000,00-TL bedelli 11.01.2022 vade tarihli ….bank …. şubesinde tahsile verilmiş olan senedin hamilinin kötü niyetli hamil olması ve söz konusu bonodan dolayı borçlu olmamaları sebebiyle borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesi talebine ilişkindir.
Mahkememizce tarafların vergi kayıtları, ba-bs formları, ticaret sicil kayıtları celbedilerek incelenmiştir.
Davacı tanığı … talimat Mahkemesi aracılığı ile alınan beyanında; Ben davacı tarafı ilaç mümessili olmam sebebi ile yaklaşık 15 yıldır tanırım davaya konu …..isimli yaka kartının tanıtımı ve pazarlamasını davacıya ben yaptım, uzun süreli ilişkimiz olması nedeni ile davacı ….. bey de bana güvenerek söz konusu ürün için davalı tarafla anlaştı, davalı …. şirketi yetkilisi … bana anlaşması yapılan ürüne ilişkin olarak USA Sağlık örgütü, FDA, CE Avrupa Güvenlik Belgesi, gibi kurumların onaylarını içeren belgeleri de bana gönderdi akabinde belgeler de gönderilince bir güven oluştu, davacı da bu güvene istinaden 15000 adet …satın almıştır, fakat satın alırken ürünlerin satılmaması halinde iadesi şartıyla bahsi geçen ürünleri davacı almıştır. Davacı alınan ürünlerin hiç birini satamamıştır. Davacı satın alınan ürünlerin bedelinin % 50 si olan 225.000,00 TL yi banka havalesi ile gönderdi, ayrıca 14/01/2022 vadeli 225.000,00 TL bedelli bonoyu davalı …. şirketi yetkilisine verilmek üzere bana vermiştir. Ben de bonoyu … şirketi yetkilisi …’a İstanbul’da teslim ettim, teslim ederken kefil olarak senette benim imzamı da almıştır. Daha sonra internette aynı ürünün daha düşük bedelle satışa sunduğunu gördüm bu yüzden satış yapamadık, ve ürünler davacının elinde kaldı, davalı … şirketi yetkilisi ….’a aynı ürünlerin internetteki satış fiyatının daha düşük olma sebebini sorduğumda söz konusu ürünlerin sahte olması nedeni ile bedelinin daha düşük olduğunu söyledi, oysa öğrendiğim kadarıyla aynı ürünleri kendisi internete daha düşük bedelle satışa sunmuştur. Ayrıca yukarıda bahsettiğim bonoyu teslim için gittiğimde bizi normal bir iş yerinde değil de oto lastikçi de karşılamıştır, bu da bende ta o zamandan beri bir takım soru işaretleri oluşturmuştur, ayrıca ürünlerin de lastikçide depo edildiğini gördüm, ayrıca USA Sağlık örgütü, FDA, CE Avrupa Güvenlik Belgesi gibi garantilerin Akşehirde Eczacı bir arkadaşla birlikte yaptığımız sorgusunda belgelerin de sahte olduğunu gördük, davalı … şirketi yetkilisi hem aldığı parayı iade etmedi, hem de senedi iade etmedi, senedin ne yapıldığı hususunda da herhangi bir bilgi sahibi değilim benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir.” demiştir.
Davacı tanığı … talimat Mahkemesi aracılığı ile alınan beyanında; “Ben davacı …’in kardeşi olurum aynı eczanede birlikte çalışırız, davaya konu … isimli yaka kartını davalı … şirketinden satın aldık, davalı … şirketi yetkilisi … bize satılan ürüne ilişkin olarak USA Sağlık örgütü, FDA, CE Avrupa Güvenlik Belgesi, gibi kurumların onaylarını içeren belgeleri gönderdi, biz de bu belgelere güvenerek önceden tanıdığımız ….’in de anlatımı dikkate alınarak 15000 adet …. satın aldık, ancak satın aldığımız ürünlerin hiç birisini satamadık, satılmadığında geri iade garantisi ile anlaşmamıza göre ürünleri almıştık, satın alınan ürünlerin bedelinin % 50 si olan 225.000,00 TL yi banka havalesi ile gönderdik, ayrıca 14/01/2022 vadeli 225.000,00 TL bedelli bonoyu davalı … şirketi yetkilisine verilmek üzere …. aracılığıyla gönderdik, ancak ürünler iade garantili olarak alınmasına rağmen satılmayan ürünler davalı …. şirketi tarafından iade alınmamış, ödenen bedel ile verilen bono da geriye iade edilmemiştir. Diğer taraftan ürünlerin garantili olduğu hususunun da daha sonra gerçek olmadığını öğrendik, ürünlerin ve ürün üzerindeki yazılı ifadelerin tamamı sahteymiş, bu durum daha sonra ortaya çıkmıştır, ayrıca … şirnketi yetkilisi …..’un aynı sahte ürünleri bize sattığı fiyatın çok altında bir fiyatla internet ortamından satışa sunduğunu da belirledik, bu hususla ilgili görüşmek istediğimizde kendisi görüşme talebini kabul etmedi, ayrıca yukarıda bahsi geçen senet de ürünün kabının arka sayfasındaki …. şirketine tahsili için cirolanıp verilmiştir benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir.” demiştir.
Davacı tanığı ….. talimat Mahkemesi aracılığı ile alınan beyanında; “Ben davacı ….’in arkadaşı ve aynı zamanda ilaç mümessilliği yaparım hali hazırda ise ecza deposunda çalışmaktayım, davaya konu ürünün alım aşamasında davacı … Antalya’daki depodan beni aradı, davaya konu ürünü alacaklarını söyledi ve ürünün üzerinde USA Sağlık örgütü, FDA, CE Avrupa Güvenlik Belgesi, gibi kurumların onaylarını içeren belgeler olduğunu söyledi ben de kendisine bu durumun pek mümkün olmayacağını söyledim daha sonra Konya’ya geldim, konuşmamız sırasında tanık olarak dinlenen …. de vardı, söz konusu belgelerin istenilmesi halinde davacıya getirileceğini davalı … şirketi yetkilisi tarafından söylendi, en kötü ihtimal ürünlerin satılamaması halinde geriye iade alınacağı söylendi, buna güvenerek davacı söz konusu ürünleri aldı ancak satamadı, satamama nedeni de aynı ürünlerin internet ortamında daha düşük fiyatla satışa sunulmuş olmasıydı, bu husus … şirket yetkilisine sorulduğunda internetteki ürünlerin sahte davacının satın aldığı ürünlerin ise orjinal olduğu söylendi. Buna rağmen satın alınan ürünler satılamadı, davacı ürünlerin orjinal olmadığını öğrenince piyasaya sürüp vatandaşı da yanıltmak istemedi, bildiğim kadarıyla satın alınan ürünlerin yarısının ödemesi nakden yapıldı yarısı için ise senet verildi. Davacı tarafından satın alınan söz konusu ürünler halen bir depoda bekletilmektedir, ayrıca davacı benim de yanında olduğum halde bir kaç defa davalı … şirketi yetkilisini aradı ancak kendisine ulaşamadı, benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir.” demiştir.
Davacı tanığı ….. talimat Mahkemesi aracılığı ile alınan beyanında; ” Ben davacı …’ e ait … eczanesinde çalışırım, davaya konu … isimli yaka kartını davalı … şirketinden satın aldık, davalı … şirketi yetkilisi …. bize satılan ürüne ilişkin olarak USA Sağlık örgütü, FDA, CE Avrupa Güvenlik Belgesi, gibi kurumların onaylarını içeren belgeleri gönderdi, işverenim de bu belgelere güvenerek önceden tanıdığımız ….in de anlatımı dikkate alınarak 15000 adet … satın aldık, ancak satın aldığımız ürünlerin hiç birisini satamadık, satılmadığında geri iade garantisi ile anlaşmamıza göre ürünleri almıştık, satın alınan ürünlerin bedelinin % 50 si olan 225.000,00 TL yi banka havalesi ile gönderdik, ayrıca 14/01/2022 vadeli 225.000,00 TL bedelli bonoyu davalı … şirketi yetkilisine verilmek üzere … aracılığıyla gönderdik, ancak ürünler iade garantili olarak alınmasına rağmen satılmayan ürünler davalı … şirketi tarafından iade alınmamış, ödenen bedel ile verilen bono da geriye iade edilmemiştir. Diğer taraftan ürünlerin garantili olduğu hususunun da daha sonra gerçek olmadığını öğrendik, ürünlerin ve ürün üzerindeki yazılı ifadelerin tamamı sahteymiş, bu durum daha sonra ortaya çıkmıştır, ayrıca … şirnketi yetkilisi ….’un aynı sahte ürünleri bize sattığı fiyatın çok altında bir fiyatla internet ortamından satışa sunduğunu da tespit ettik bu hususla ilgili kendisi ile görüşmek istenildiğinde görüşme talebini kabul etmedi, ayrıca ödenen bedeli ve yukarıda bahsi geçen senedi de iade etmedi, senedin davalı … şirketine tesliminden sonra senedin kime verildiği hususunda ben bilgi sahibi değilim, satın aldığımız ürünlerin sahte olduğu ortaya çıkınca işverenim … hem tüketicileri yanıltmama adına hem de ürünlerin herhangi bir fayda vermeyeceği kanaatiyle ürünleri satışa sunmamıştır, bahsi geçen ürünler halen bir depoda beklemektedir, ayrıca ürünler geldiğinde kolilerin yıpranmış olduğunu ve gelen ürünlerin de eksik olduğunu gördük, benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir.” demiştir.
Tarafların edimleri, tarafların edimlerinin gereği gibi yerine getirip getirmediği, davalı … tarafından davacıya satılan dava konusu ürünlerin vaad edilen şartları taşıyıp taşımadığı, taşıması gereken şartların neler olduğu, FDA onaylı veya CE belgeli olup olmadığı, davacıya vaad edilen şartları taşımaması halinde bu hususun basiretli bir tacir olması gereken ve eczacı olan davacı tarafından yapılan kontrol ile anlaşılabilir. olup olmadığı, aldatma ve hile koşullarının oluşup oluşmadığı, dava konusu senedin davalı …’ye hangi sebeple verildiği dava konusu senedin davacı ve davalıların ticari defter ve kayıtlarında kayıtlı olup olmadığı, aldatma koşullarının varlığı halinde davacının talep edebileceği alacak miktarı, faiz başlangıç tarihi ve tarafların tüm iddia ve savunmaları hususlarında rapor alınmasına karar verilmiş, 21/02/2023 havale tarihli alınan bilirkişi raporunda özetle; Davacı … 2021 yılı Ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK. İlgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu, Davalı …’lar tarafından ticari defterlerin incelemeye sunulmamış olduğu, Davacı … incelenen 2021 yılı ticari defterlerinde, dava tarihi olan 24/12/2021 tarihi itibariyle, davacı … davalı … 75.000,- TL Borçlu oldukları, Davacı … tarafından mail ile gönderilmiş 2022 yılı cari hesap ekstresine göre, davacı … tarafından davalı …….Ltd.Şti ne verilmiş 11.01.2022 vadeli 225.000,-TL senedin “2021 YILINDA YAZILMAYAN 11/01/22 VD. VERİLEN SENET” açıklaması ile 01.07.2022 tarihinde davalı … hesabına borç kaydedilmiş olduğu, işbu senedin davalı … borç kaydedilmesinden sonra davacı … davalı … 150.000,-TL Alacaklı olduğu, Dosya beyanlarında davacı … 15.000,-Adet ürün için 445.003,2 TL’lık sipariş vermiş olduğu, davalı tarafından 10.000,-Adet ürün için fatura düzenlenmiş olduğu, ancak beyanlarda siparişin tamamının teslim edilmiş olduğuna ilişkin tarafların beyanları olduğu, Davacıya satılan ürünlerin üzerinde yer alan ve yapılan yazışmalarla … tarafından gerçek olduğu iddia edilen ürünlerin FDA onayının ve CE sertifikasının sahte olduğu, aldatmaya ilişkin TTK. m. 36/1 hükmü dikkate alındığında, davacının ödemiş olduğu bedelin iadesine ve dava konusu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespitine yönelik talebinin yerinde olduğu, Davacı tarafından ödemiş olduğu bedelin iadesini 26.11.2021 tarihinde üç günlük mehil süresi vererek talep ettiğinden, ödenen bedele ilişkin davalının temerrüdünün 29.11.2021 tarihi itibariyle oluştuğu, talebe bağlılık ilkesi gereği, ödenmiş olan 225.003,20 TL’ye anılan tarihten itibaren en yüksek avans faizi uygulanabileceği, Davacı … 225.003,20 TL alacak tutarı için dava tarihine kadar hesaplanmış faiz tutarının 2.581,37 TL, işlemiş faiz dahil alacak tutarının (225.003,20 TL42.581,37 TL) 227.584,57 TL olarak hesaplanmış olduğu, sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Somut davada; davacı vekili, asıl davada davacının eczacı olduğunu, davalıdan satın alınan dava konusu ürünlerin davalı tarafça kendilerine FDA onaylı ve CE belgeli olduğu söylenmesine rağmen yaptıkları incelemede bunların doğru olmadığını ve hile ve aldatma ile ürünlerin davacıya satıldığını, ayıp hükümlerine dayanmadıklarını, aldatma ve hile ile sözleşmenin feshedildiğini ve bu nedenle ödenen bedelin iadesi ve davalı tarafa verilen bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespitine ve iptaline, bono bedelinin ödenmesi halinde bedelin istirdatına karar verilmesinin talep edildiği, birleşen davada asıl dosyanın tarafları arasındaki sözleşme uyarınca davalı … Sağlık’a verilen 225.000,00-TL lik bononun davalı …’ye ciro edilmesi sebebiyle bononun bedelsiz kalmasından dolayı dava konusu bono sebebiyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … yetkilisi ve vekili, davacı tarafın iddialarının doğru olmadığı, dava konusu ürünleri kendi talepleri üzerine satın aldıklarını, davacı tarafın dava konusu ürünleri inceleyerek satın aldıklarını, kendilerinin ithalatçı şirket olmadıklarını, imalatçı ticaret şirketi olduklarını, davacı tarafın davasını dayandırdığı ve doğru olmadığını söylediği belgelerin kendileri tarafından temin edilmediğini, söz konusu belgelerin belgeleri düzenleyenler veya üretici şirketten kendilerine verilmediğini, ithalatçı şirket tarafından kendilerine verildiğini, dava konusu ürünlerde ayıp olmadığını ve süresinde yapılmış bir ayıp ihbarı da olmadığını, eczacı olan davacının mesleği gereğince işine daha bir ciddiyet ile eğilerek sahte ve/veya geçersiz olduğunu öne sürdüğü bu evrakları ürün ambalajında üretici tarafından yapılan baskı hatalarını satış öncesinde inceleyerek daha sonra ticarete karar vermesi mesleki bir gerçeklik olduğunu, davacı, en başından ürünleri her yönü ile inceleme ve araştırma imkanına sahip olduğunu, kendilerinin kimseyi aldatmadığını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili, davacı ile aralarında ticari ilişki bulunmadığını, dava konusu ürünlerin kendileri tarafından diğer davalıya satıldığını ve ürüne ilişkin tüm evrakların diğer davalıya verildiğini, söz konusu ürünlerin diğer davalı tarafından davacıya satıldığını, söz konusu ürünün doğrudan koruma gibi bir özelliğinin olmadığını, maske, el dezenfektanı, sabun gibi ürünlerin koruma etkisi kadar etkiye sahip olduğunu, eczacı olan davacının ürünün niteliğini bilmesi kendisinden beklenen kişi olduğunu, bu kadar ucuza satılan ürünün doğrudan virüsü engeller nitelikte olamayacağını, davanın reddine karar verilmesinin talep etmiştir. Taraflar arasında dava konusu ürünün davalı … tarafından davacıya satılıp teslim edildiği, davacı tarafından bedelinin ödendiği, dava konusu bononun davalı … tarafından davalı …’ye ciro edildiği hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf; davacının dava konusu sözleşmeyi davalı …’nun aldatması/ hilesi ile ve esaslı yanılma ile akdedip akdetmediği, sözleşmeden dönmesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı, dava konusu bononun yetkili hamili davalı …’nin bonoyu kötü niyet ile iktisap edip etmediği noktalarında toplanmaktadır.
6098 Sayılı TBK’nun “Yanılmanın hükümleri” başlıklı 30. maddesinde; “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.” hükmünün düzenlendiği, yine aynı Kanunun Yanılma halleri açıklamada yanılma başlıklı 31. Maddesinde; “Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır:
1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa.
2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.
3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.
4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.
5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa.
Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.” hükmünün düzenlendiği, yine aynı Kanunun ” Saikte yanılma” başlıklı 32. maddesinde; “Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.” hükmünün düzenlendiği, yine aynı Kanunun “Yanılmada dürüstlük kuralları” başlıklı 34. Maddesinde; “Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez.” hükmü düzenlenmiştir.
6098 sayılı TBK’nun “Aldatma” başlıklı 36. Maddesinde; Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.” hükmü düzenlenmiştir.
6098 Sayılı TBK’nun “İrade bozukluğunun giderilmesi” başlıklı 39. maddesinde; “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz. Hükmü düzenlenmiştir. Davalı tarafından dava konusu ürünlerin faturalarının düzenlenme tarihleri ve davacıya teslim tarihleri dikkate alındığında davanın 1 yıllık hak düşürücü sürede açıldığı anlaşılmıştır.
6098 Sayılı TBK’nun 30 ve devamı maddelerinde düzenlenen yanılma (hata); ya irade beyanının istenmeyerek arzuya uygun olmaması veya arzunun (iradenin) oluşmasına etki eden bir hususta düşüncenin gerçek duruma uygun olmamasıdır. Birinci halde açıklamada yanılma, ikinci halde arzunun oluşmasına yol açan saikte yanılma söz konusudur. Fakat her yanılma sözleşmenin geçersizliğini etkilemez. Ancak TBK’nun 30. maddesinde açıklandığı üzere sözleşme yapılırken düşülen esaslı bir yanılma sözleşmenin geçerliliğine etki eder. (Prof Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler cilt-1 18. Bası, s. 97) Bu açıklamalar ışığında somut olayımıza baktığımızda; davacı vekili davalının dava konusu ürünlerin “FDA” onaylı ve “CE” belgeli olduğuna kendilerini ikna ederek sözleşme akdetmelerine neden olduğu ve kendilerinin esaslı olarak yanıldıklarını iddia etmiştir. Ancak yanılmanın tanımı ve TBK’nun yukarıda belirtilen esaslı yanılma halleri dikkate alındığında davacının esaslı yanılma ile sözleşme akdettiğinden bahsedilemez. Eczacı olan davacı ürünleri görerek ve isteyerek davalıdan satın almış ve karşılığında ödeme yapmıştır. Sözleşmenin kurulmasında ve saikte yanılma söz konusu değildir. Bu sebeple davacı vekilinin bu yöndeki iddialarına Mahkememizce itibar edilmemiştir.
6098 Sayılı TBK’nun 36. Maddesinden düzenlenen aldatma; bir kimsenin, davranışı ile diğer şahsı irade beyanında bulunmaya yönlendirmek için o şahısta yanlış bir fikrin doğumuna veya doğrulmasına yasa devamına kasten yol açılması ve bir kişinin kasten saik hatasına düşürülmesidir. Aldatma sebebiyle sözleşmenin balayıcı sayılmaması gereken şartlar ise; birinci, bir taraf, sözleşme yapma hususunda aldatılmış, yani karşı tarafın davranışı ile yanıltılmış olmalıdı.r İkincisi, karşı tarafı yanıltan davranış kasten yapılmalıdır. Üçüncücü, aldatma teşkil eden davranış sözleşmenin tarafı veya sözleşmenin yapılmasında yardımından yararlandığı bir kimse tarafından yapılmış olmalıdır. (Prof Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler cilt-1 18. Bası, s. 114-117)
Bu açıklamalar ışığında somut olayımıza geldiğimizde; davacı taraf, davalının dava konusu “… ” isimli yaka kartı şeklinde ürünün “FDA onaylı” ve “CE belgeli” olduğunu beyan ederek ürünün Covid-19 virüsünün bulaşması ve yayılmasını engelleyen özellikler taşıdığını belirten tanıtım ve reklam yaparak davacıya ürünün satışını teklif ettiğini, ancak ürünün dış paketinin ön yüzünde bir ABD bayrağı ile beraber “…..” (ABD Kalite ve Güvenlik Yeterlilik Garantisi) ibaresinin olduğu, ürününün arka yüzünde: Yine ABD bayrağı ile beraber “….” (….) ibaresinin bulunduğu, Sağlık Bakanlığı’na karşılık gelen, “….” (Birleşik Devletler Sağlık ve İnsani Hizmetler Departmanı) yazılı bir logonun olduğu, ABD “Food and Drug Agency” (FDA-Gıda ve İlaç Dairesi) logosu bulunduğu, “…..” (…..) logosu bulunduğu, “CE” sertikalı olduğunu ima etmesi adına “CE” logosu olduğu görüldüğünü, paketin içinden çıkan ürünün arka kısmına bakıldığında: ABD bayrağı ile beraber “….” (……) ibaresinin bulunduğu, ABD “Food and Drug Agency” (FDA-Gıda ve İlaç Dairesi) logosu bulunduğu, “…..” (…..) logosu bulunduğu, “CE” sertikalı olduğunu ima etmesi adına “CE” logosu olduğu görüldüğü, davalının bu ibareleri barındıran ürünün “FDA” onaylı ve “CE” belgeli olduğuna davacıyı ikna ettiğini, ancak davacı ürünleri satışa başladıktan sonra dikkatle incelediğinde hem ürünlerin kendi üzerinde hem de paket üzerinde bulunan logolarda hatalar tespit ettiğini, Dünya Sağlık Örgütü logosunda “World” kelimesi yerine “….” ibaresi olduğunu farketmiştir. Hem üründe hem paketinde aynı hatanın tekrarlanması şüphe uyandırdığını, Sağlık Bakanlığı’na karşılık gelen, “….” (Birleşik Devletler Sağlık ve İnsan Hizmetler Departmanı) yazılı bir logoyu dikkatle incelediğinde logoda “…” kelimesi yerine “….” yazıldığını görmesi şüphelerini pekiştiğini ve araştırmalarını derinleştiren müvekkilimiz, internet üzerinde yaptığı aramada ürünler için, davalı’nın beyanlarının ve ürün üzerindeki logoların ifade ettiğinin aksine bir “FDA onayı” olmadığını tespit ettiğini ve sözleşmeden döndüğünü ve davalı tarafa ihtarname gönderdiğini ve davalının davacıyı aldatarak sözleşme akdetmesine sebep olduğunu iddia ederek sözleşmeden haklı sebeple dönüldüğü ve ödenen bedelin iadesini ve dava konusu bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davacı taraf dava konusu ürünleri covid-19 pandemisi sebebiyle davalıdan satın almıştır. Covid-19 hastalığı Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11.03.2020 tarihinde pandemi olarak ilan edilmiştir. Covid-19 hastalığının tüm dünyada ve ülkemizde ne kadar ağır sonuçları olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Söz konusu hastalık ile başa çıkılmak için tüm dünyada ve ülkemizde bir çok ilaç ve aşı üretilmiş ve önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ancak buna rağmen tüm dünya ve ülkemizde çok ağır kayıplar yaşanmıştır. Bu hususların eczası olan davacının kabulünde olduğu ve bilindiği aşikardır. Eczacı olan davacı bu kadar ağır sonuçları olan ve aşı ve ilaçlar ile dahi engel olunamayan bir virüse engel olunması için dava konusu yaka kartı şeklindeki ürünü davalıdan satın almış ve müşterilerine arz etmiştir. Orta zekalı her insanın dava konusu yaka kartının bu derece yıkıcı olan virüse engel olmayacağını bilmesi gerektiği aşikardır. Nitekim tüm dünya ve ülkemizdeki bir çok insan virüse engel olan ve ülkelerin yasal olarak uyguladığı aşılara dahi itibar etmeyerek aşı olmamış ve verilen ilaçları kullanmamıştır. 4721 sayılı TMK’nun 2. maddesi uyarınca herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Yargıtay içtihatları ve teoride dürüst davranma, bir hakkın sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani, dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticelerini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi olarak tanımlanmıştır. Eczacı olan ve bu hususları çok iyi bilmesi gereken davacı bu kadar basit bir ürünün virüse engel olacağını düşünerek satın alıp kendi müşterilerine arz etmiştir ve talep görmeyince aldatıldığını iddia ederek dürüstlük kuralına aykırı olarak sözleşmeden dönmüştür. Davacı vekili dava dilekçesinde söz konusu ürünlerin satışından sonra ürünlerin ve paketlerinin davacı tarafından incelendiğini ve “FDA onayı” ve “CE” belgeli olmadığını tespit ettiğini beyan etmiştir. Söz konusu ürünler satın alınırken basit bir inceleme ile dahi söz konusu ürünlerin “FDA onayı” olmadığı ve “CE” belgesi olmadığı tespit edilecek bir husustur. Ancak Eczacı olan ve mesleği gereği bu hususları çok bilmesi ve insan sağlığı ile ilgili ürünleri satın alırken titizlikle davranması gerekirken bu hususlara dikkate etmeyerek ürünleri satın alıp kendi müşterilerine arz etmiştir ve talep görmeyince aldatıldığını iddia ederek dürüstlük kuralına aykırı olarak sözleşmeden dönmüştür. Taraflar arasında sözleşme kurulurken söz konusu hususların eczacı olan davacı tarafında çok iyi bilinmesi gereken ve basit bir inceleme ile tespit edilecek olan hususlar olması dikkate alındığında davacının davalı tarafından kasten aldatılmasından bahsedilemez. Davacı mesleği gereği söz konusu ürünlerin çok ağır sonuçları olan bir virüse engel olamayacağını öngörmesi gerekirken bunu öngörmemiş yada öngörmesine rağmen insanların söz konusu ürünü satın alacaklarını düşünerek özgür iradesi ile davalıdan satın almıştır. Dolayısıyla davalının kasten davacıyı aldatarak sözleşme yapmasına sebebiyet verdiğinden ve esaslı yanılmasından söz edilemez. Bu sebeplerle davacının ve davacı tanıklarının iddialarına ve bu yöndeki bilirkişi raporuna Mahkememizce itibar edilmemiştir. Davacı haklı sebeple sözleşmeden dönmemiştir ve ödenen bedelin iadesi talebi ve ifa için verilen bonodan dolayı borçlu olmadığı ve bedelinin istirdadı talebi yerinde değildir. Her ne kadar hukuki nitelendirme Mahkememize ait ise de; davacı tarafından dava dilekçesinde özellikle ayıp iddiasına dayanılmadığının belirtildiği ve taleplerinin esaslı hata ve aldatma hukuki sebep çerçevesinde değerlendirilmesi talep edildiğinden Mahkememizce ayıp hukuksal kurumuna ilişkin detaylı açıklama ve değerlendirme yapılmamıştır. Zaten ayıp iddiasına dayanılmış olsa idi dahi, davalı tarafça kendilerine ayıp ihbarının yapılmadığı savunulmuş ve iddia edilen ayıpların açık ayıp olduğu dikkate alındığında ve davacı tarafından alınan ürünler alındığı sırada kontrol edilip ayıp bulunması halinde davacıya TTK’da belirlenen yasal sürelerde ihbarda bulunulması gerekirken süresinden sonra mail atılıp, ihtarname gönderildiğinden ayıp ihbarı da süresinde yapılmamıştır. Dolayısıyla davacının ayıp hükümlerine dayanarak talepte bulunması da söz konusu değildir. Bu sebeplerle asıl davanın reddine karar verilmiştir. Davacı aynı gerekçeler ile dava konusu bononun bedelsiz kaldığını iddia ederek asıl dosya davalısı ve birleşen dosya davalısına menfi tespit davası açmıştır. Ancak yukarıda açıklandığı üzere sözleşme bedeli olarak verilen bono bedelsiz kalmadığından ve davalının kötü niyeti de ispat edilmediğinden birleşen dosya yönünden de davanın reddine karar verilmiştir. Davacı haksız olduğu halde dava açmış ve ihtiyati tedbir talep etmiştir. Davacının talebi üzerine Mahkememizce hem asıl dosyada hemde birleşen dosyada ihtiyati tedbir kararı verilmiştir. İhtiyati tedbir kararı verilmesinden dolayı davalılar alacaklarını almada geciktiğinden ve 2004 Sayılı İİK’nun 72/4 maddesi uyarınca talep dahi gerekmediğinden davalılar lehine kötü niyet tazminatına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)Mahkememizin iş bu … esas sayılı asıl dosyasında;
1-Açılan davanın REDDİNE,
-2004 Sayılı İİK’nun 72/4 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararı sebebiyle alacağını geç alan davalı lehine asıl alacak olan 225.000,00 TL’nin % 20 si oranında kötü niyet tazminatı takdiri ile takdir edilen tazminatın davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
2-Karar tarihinde yürülükte bulunan haçlar tarifesi gereğince alınması gereken 179,90TL maktu karar harcının peşin alınan 7.684,93 TL harçtan mahsubu ile 7.505.03 TL bakiye harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı … davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükteki bulunan AAÜT uyarınca red edilen miktar üzerinden hesaplanan 66.000,44TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalıya verilmesine,
6-Kullanılmayan gider avansının 6100 Sayılı HMK 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yatırana iadesine,
7-7155 Sayılı Kanun ile değişik 6325 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanunun 18/A maddesinin 14. fıkrası uyarınca arabulucuk ücreti olan 1.320,00 TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
8-Davacı tarafından yatırılan teminatın 6100 sayılı HMK’nın 392/2’nci maddesi uyarınca asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması hâlinde yatırana İADESİNE,
9-Mahkememiz kasası … kasa nolu sırasında bulunan dava konusu senet aslının Mahkememiz kararı kesinleştiğinde sunan tarafa İADESİNE,
10-Mahkememiz kasası …. kasa nolu sırasında bulunan dava konusu ürünün Mahkememiz kararı kesinleştiğinde Mahkememiz dosyasında delil olarak saklanmasına ve dosya arasına alınmasına,
B)Mahkememizin iş bu dosyası ile birleşen Mahkememizin ….. esas sayılı dosyasında;
1-Açılan davanın REDDİNE,
-2004 Sayılı İİK’nun 72/4 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararı sebebiyle alacağını geç alan davalı lehine asıl alacak olan 225.000,00 TL’nin % 20 si oranında kötü niyet tazminatı takdiri ile takdir edilen tazminatın davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
2-Karar tarihinde yürülükte bulunan haçlar tarifesi gereğince alınması gereken 179,90TL maktu karar harcının peşin alınan 3.842,44 TL harçtan mahsubu ile 3.662,54 TL bakiye harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı … davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükteki bulunan AAÜT uyarınca red edilen miktar üzerinden hesaplanan 34.500,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalıya verilmesine,
6-Kullanılmayan gider avansının 6100 Sayılı HMK 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yatırana iadesine,
7-Davacı tarafından yatırılan teminatın 6100 sayılı HMK’nın 392/2’nci maddesi uyarınca asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması hâlinde yatırana İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin, davalı … şirket yetkilisinin ve davalı … vekilinin ve davalı … vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi İlgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen açıkça okunup usulen anlatıldı.16/06/2023

Katip ….
e-imzalıdır

Hakim ….
e-imzalıdır