Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1001 E. 2022/120 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/1001 Esas
KARAR NO : 2022/120

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/11/2021
KARAR TARİHİ : 02/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı adına Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün …. E. sayılı dosyası ile davalı/alacaklı şirket tarafından kambiyo senedine dayalı icra takibi başlatıldığını, söz konusu takip tamamen kötü niyetli ve haksız olduğunu , müvekkilinin davalı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığını, davacının, alacaklı şirkette muhasebe müdürü olarak çalışmaktayken, başka şirket çalışanları tarafından gerçekleştirilen yolsuzluk iddiası nedeniyle, hiçbir somut delil olmadan ve görevini suistimal ettiği iddiası ile haksız olarak suçlandığını ve davalı şirket yetkilileri tarafından sistematik olarak tehdit edildiğini, ortada hiçbir somut delil olmamasına rağmen davalı şirket yetkilileri davacının üzerinde sürekli bir baskı ve tehdit oluşturmaya başladığını, şirket hesaplarında yolsuzluk olduğu iddia edilerek ortaya çıkan 900.000,00TL’ lik açıktan davacıyı sorumlu tutmak istendiğini ve belirtilen miktar üzerinden davacının taşınmazına ipotek koyulması konusunda baskı uygulandığını, iddia edilen yolsuzluğa sebep olanların ortaya çıkması durumunda ipoteğin kaldırılacağını taahhüt ettiğini, bu konuya ilişkin davacının üzerindeki baskı ve tehdidin yoğunluğu Güngören Tapu Müdürlüğü’ne ait kamera kayıtlarıyla ve de ilgili müdürlük çalışanlarının beyanlarıyla ispatlanabilecek durumda olduğunu, baskı ve tehdidin boyutunun ilgili tapu memurunun aranarak tehdit edildiğini ve mesai saatlerinden sonra da işlem yapılmasını sağladıklarını, bu yolsuzluk iddiasına ilişkin hiçbir ilgi ve bilgisi olmayan aynı zamanda bu konuda kendinden emin olan davacının daha fazla bu baskı ortamında kalmaya tahammül edemediğini ve ortada bir yolsuzluk varsa gerçek suçluların ortaya çıkacağı inancıyla taşınmazına ipotek koyulmasını kabul ettiğini, ancak davalı şirketin bütün bu yaptıklarıyla da yetinmeyip, sonrasında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatacağı hususunda davacıyı tehdit ederek, davaya konu icra takibindeki 900.000,00TL’lik senedi imzalattıklarını, takibe konu senet baskı ve tehdit altında imzalanmış bir senet olduğunu ve kötü niyetli olarak takibe koyulduğunu, bu süreç içerisinde, yolsuzluk iddiasıyla bağlantılı olduğu iddia edilen kişilere de farklı dosyalardan icra takibi başlatıldığını, davalı şirketin ya tutarsa mantığıyla hareket ederek aynı alacağı birden çok dosyadan tahsil etmeye çalıştıklarını, bu nedenlerle davalı aleyhine açtıkları menfi tespit davasının kabulüne, takibe konu senedin tahsili halinde, müvekkilinin ileride telafisi imkansız maddi ve manevi zararlara uğrayacağı muhtemel olduğundan dava konusu senede ilişkin, teminatsız olarak ya da mevcut olan ipotek teminat olarak kabul edilerek, iş bu dosya kapsamında yapılacak yargılama neticesi verilecek mahkeme kararının kesinleşmesine kadar, icra takibinin durdurulması amacıyla ihtiyat-i tedbir kararı verilmesine, kötü niyetle açılan takibin durdudulmasına akabinde iptaline, …., … Mah. …. ada, …. parsel , …. arsa paylı, S Blok Kat: 3, 7 No’lu bağımsız bölüm üzerinde tesis edilen ipoteğin fekkine, kötü niyetle hareket ederek müvekkiline onarılmaz zararlar veren davalının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Derdest menfi tespit davasının konusu işçi işveren ilişkisinden doğduğundan iş mahkemelerinin görevli olduğunu, davacının arabuluculuk başvurusu olmadığından, davanın usulden – dava şartı yokluğundan – reddi gerektiğini, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 günlük yasal süresi içinde ilgili icra hukuk mahkemesinde imzaya/borca itiraz hakkı varken bu hakkı kullanmayan davacının menfi tespit davası açmasında hukuki yarar bulunmadığını, dava konusu menfi tespit davası olduğunu, davacının netice-i taleple ipoteğin fekkini talep etmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının her ne kadar dava dilekçesinde, icra takibine konu bononun baskı ve tehdit altında alındığını iddia etmiş ise de işbu iddiasının kötü niyetli olup davacının iddiasını somut delilerle kanıtlaması gerektiğini, ispatlanamayan iddianın ve davanın reddi gerektiğini, davacının, tanık dinletebilmesi için dava dosyasına yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge sunması gerekli olduğunu, dava dosya içerisinde böyle bir belge olmadığından, davacının tanık dinletme talebine muvafakatlarının bulunmadığını, davacı tarafından dava açılırken nispi harç yatırılması gerektiğini, öncelikle eksik harcın ikmali için davacıya kesin süre verilmesini, eksik harç ikmal edilmezse davacının davasının usulden reddi gerektiğini, davalı şirketin, davacıdan söz konusu davaya konu alacağının dayanağına ilişkin anlatımlarında davacının müvekkili şirketi zarara uğrattığını belirtmiş ayrıca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında koşulları oluşmayan ihtiyatı tedbir talebinin reddi gerektiğini talep ettiğini, bu nedenle davacının davasının öncelikle Görevsiz Mahkemede açıldığının kabulü ile görevsizlik kararı verilmesini, dava şartı zorunlu arabuluculuk kurumuna başvuru yapılmadığından, dava şartı yokluğundan reddine, hukuki yarar yokluğundan reddine, davacının haksız, hukuka aykırı ve ispat edemediği davasının esastan reddine, ipoteğin fekki talebinin işbu davanın konusu olmaması nedeniyle reddine, ihtiyati tedbir talebinin koşulları oluşmadığından ve gerekli teminat yatırılmadığından ayrıca icra takibini durdurucu nitelikte İhtiyati Tedbir Kararı verilemeyeceğinden, İhtiyati Tedbir Kararı Verilmesi Talebinin reddine, davacı tarafından yatırılması gerekli nispi harç tamamlanmadığından, reddine karar verilmesini, yargılama harç ve giderleri ile ücreti vekaletin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.

Bilindiği üzere 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri İş Mahkemeleri’dir. Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ise, 25.10.2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun 5. maddesinde; “İş mahkemeleri;
a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar, ” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının davalı şirkette muhasebe müdürü olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Davacı taraf icra takibine konu bonolar nedeniyle borçlu olmadığının tespitini ve taşınmazı üzerinde davalı lehine konulan ipoteğin fekkini talep etmektedir. Davacı taraf, başka şirket çalışanları tarafından gerçekleştirilen yolsuzluk iddiası nedeniyle, hiçbir somut delil olmadan ve görevini suistimal ettiği iddiası ile haksız olarak suçlandığını ve davalı şirket yetkililerinin baskı ve tehditle söz konusu zarardan sorumlu tutularak iddia edilen zarar miktarı olan 900.000,00 TL üzerinden taşınmazına ipotek koyulması konusunda baskı uygulandığını, iddia edilen yolsuzluğa sebep olanların ortaya çıkması durumunda ipoteğin kaldırılacağını taahhüt ettiğini, sonrasında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatacağı hususunda davacıyı tehdit ederek, davaya konu icra takibindeki 900.000,00TL’lik senedi imzalattıklarını iddia etmektedir. Davalı şirket ise; şirkette muhasebe ve idari işler kıdemli uzmanı olarak çalışan davacının hayali faturalar ve hayali kişilere ait cariler oluşturmak suretiyle, şirket hesabından paraların aktarılmasını sağlamış ve ayrıca müvekkil şirketten avans adı altında paraların kendi hesabına geçirilmesini sağlayarak haksız menfaat sağlayarak , müvekkil şirketi zarara uğrattığını, davacının aynı zamanda suç teşkil eden bu eylemleri sebebi ile 08/07/2021 tarihinde iş akdi derhal haklı gerekçe ile feshedildiğini davalı şirketin, davacı/borçludan söz konusu davaya konu alacağının dayanağının, davacının hayali faturalar, hayali kişilere ait cariler oluşturmak ve şirket kayıtlarını değiştirip tahrif etmek suretiyle, şirketi zarara uğratması olduğunu, bonolarını baskı ve tehditle alınmadığını savunmuştur.
Görüldüğü üzere dava konusu her ne kadar bonoya dayalı icra takibine karşı açılan menfi tespit ve ipoteğin fekki ise de, her iki taraf anlatımları ile de, söz konusu bononun taraflar arsındaki işçi işveren ilişkisi kapsamında işçinin işverene verdiği zarar karşılığında düzenlendiği ileri sürülmekte, bu halde uyuşmazlığın davacı ile davalı arasındaki işçi-işveren ilişkisinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca davanın göreve ilişkin dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle, HMK’nun 114/.1.(c).b,115. maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğundan REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli Bakırköy İş Mahkemesine gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğine, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-6100 sayılı HMK’nun 331/2 maddesi gereğince görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceğine; şayet görevsizlik kararından sonra davaya başka bir mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine mahkememizin dosya üzerinden bu durumu tespiti ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum edeceğine,

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341vd. maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 02/02/2022

Başkan …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Katip ….
e-imzalıdır.