Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/906 E. 2021/623 K. 23.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/906 Esas
KARAR NO : 2021/623

DAVA : İtirazın İptali (Ticari İşletmenin Ortaklarının Yükümlülüklerini İfa Etmemesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/09/2020
KARAR TARİHİ : 23/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali (Ticari İşletmenin Ortaklarının Yükümlülüklerini İfa Etmemesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili … ile davalılar … ve …’ın bir araya gelerek … Makina Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti.’yi kurduklarını, söz konusu şirketin 11/06/2013 tarihinde … sicil numarasıyla Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne tescil olduğunu, anasözleşme gereği şirketin sermayesinin 100.000 TL olduğu, sermayenin 100 paya ayrıldığını, 22/08/2013 tarihinde şirketin 2013 yılı olağanüstü genel kurul toplantısının gerçekleştiğini, toplantıda alınan 3 nolu karar gereğince müvekkilinin, şirket müdürlüğü görevine getirildiğini, yine aynı toplantıda alınan 5 nolu karar gereğince de şirketin kendi ihtiyaçlarını karşılayacak duruma gelinceye kadar üretim aşamasında tüm giderlerin davalı … tarafından karşılanacağı, buna karşılık buluşu davacıya ait olan …. dosya sayılı ”….” adındaki patentin, davacı tararından … Makina Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti.ne devredileceği konusunda tüm taraflarca anlaşmaya varıldığını, müvekkilinin anlaşma gereği üzerine düşen edimi yerine getirip adına kayıtlı olan …. nolu patenti şirkete devretmişse de, davalılarca anlaşma gereğinin yerine getirilmediğini, şirketin üretime geçinceye kadar davalı … tarafından karşılanması gereken masraflarının hiçbirinin karşılanmadığı gibi şirket merkezindeki makinalar, bilgisayarlar ve büro malzemeleri ile şirketteki tüm bilgi ve verilerin müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında kötü niyetle şirketten kaçırıldığını, şirketin üretime geçemeden kapanmasına rağmen muhasebeci tarafından fesih bildirilmediğinden şirket üzerinden vergi borcu çıktığını ve şirket müdürü konumundaki müvekkilinin aleyhine işlem yapıldığını, müvekkilinin ödemek zorunda kaldığı iş bu vergi borcunun öncelikle davalı …’tan tahsil edilerek müvekkiline iadesinin gerektiğini belirterek, Konya …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına yapılan haksız ve kötü niyetli borca, faize, vb. tüm itirazların iptaline ve icra takibinin devamına, takip konusu borcun takip dosyasında belirtilen faiziyle birlikte öncelikle tüm borcun ve ferilerinin davalı …’tan tahsil edilmesine imkan verecek şekilde …’ın itirazının iptali ile icra takibinin tamamının … aleyhinde devamına, mahkeme aksi kanaatteyse tüm borç ve ferilerinin davalıların hisseleri oranında tahsil edilmesine imkan verecek şekilde davalıların itirazının iptali ile icra takibinin davalılar aleyhinde devamına, davalı borçluların takibe kötü niyetli olarak itiraz etmesi nedeniyle alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatını ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … ve … cevap dilekçeleri ile dava konusu şirketin 11/06/2013 yılında kurulduğunu, şirketin 100.000-TL olan sermayesinin 100 pay üzerinden 50’si …’e 25’i …’ye ve 25’i …’a pay edildiğini, …’in … makinenin mucidi olduğunu, bu makinelerin fuarlarda sergilendiğini, …’in en son makineleri …’ya götürdüğünü ve bir daha ne makinalara ne de kendisine ulaşılamadığını, şirket merkezinde bulunan makinalara ait yazılımların pahalı olan malzemelerin de … tarafından alındığını beyanla davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkememizce icra dosyası celp edilerek incelenmiştir. İnceleme neticesinde takip talebinde ve ödeme emrinde borcun sebebinin davacı tarafından şirket adına ödenen vergi borçları olduğu, davalılar tarafından verilen borca itiraz dilekçelerinde yetkiye de itiraz ettikleri görülmüştür.
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, itirazın iptali davasını gören mahkemenin, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı öncelikle incelemesi gerekir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması, bu sonuca etkili değildir. Eş söyleyişle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırmalıdır ( HGK’nın 28.03.2001 gün ve 2001/19-267 E. 2001/311 K.; 20.03.2002 gün ve 2002/13-241 E.,2002/208 K. ).
Kaldı ki, itirazın iptali davasını görme yetkisi, takibin yapıldığı yer mahkemesine aittir. O nedenle, mahkemenin, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı incelemesi doğaldır. Bu yetki itirazının incelenmesi sonucunda, mahkeme, kendisinin yetkili olup olmadığını da belirlemiş olacaktır (Üstündağ, S: İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995, 6. Bası, s. 101-102)” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 27.11.2013 gün ve 2013/13-372 E., 2013/1606 K. sayılı kararı).
Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelere yer verdikten sonra ilâmsız icra takibi ve bu takipteki yetki kurallarının açıklanmasında yarar vardır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’ nun 42. maddesinde, bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan cebri icralar takip talebi ile başlar ve haciz yolu ile veya rehnin paraya çevrilmesi yahut iflas sureti ile de cereyan edeceği belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 50/1. maddesine göre, para ve teminat borçlarına ilişkin icra takiplerinde yetkili icra dairesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle belirlenir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 6. maddesine göre, genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.
Aynı Yasanın “Sözleşmelerden doğan davalarda yetki” başlıklı 10. maddesinde ise, sözleşmeden doğan davaların, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’ nun 73. maddesinde borcun ifa edileceği yer düzenlenmiştir. Buna göre;
“Borcun ifa edilmesi lazım gelen yer, iki tarafın sarih veya zımni arzusuna göre tayin edilir. Hilafına bir şart mevcut olmadığı surette aşağıdaki hükümler tatbik olunur:
1 – Borç bir miktar paradan ibaret ise tediye alacaklının verme zamanında mukim bulunduğu yerde vuku bulur.
2 – Borç muayyen bir şeye taalluk ediyorsa bu şey akdin inikadı zamanında bulunduğu yerde teslim olunur.
3 – Bunlardan başka her borç doğumu zamanında borçlunun mukim bulunduğu yerde ifa edilir. Alacaklının ikametgâhında tediye edilmesi lazım gelen bir borcun ifası borcun doğumundan sonra alacaklının ikametgâhını değiştirmesi sebebiyle ehemmiyetli bir surette güçleşmiş ise borç alacaklının evvelki ikametgâhında ifa olunabilir.”
Elinde borçlusuna karşı alınmış olan bir mahkeme kararı bulunan alacaklının, bu kararı icra takibine koyarak başlattığı takip türüne ilâmlı icra takibi denilmektedir.
“ İİK, ilâmlı icradan başka, yalnız para (ve teminat) alacakları için, ilâmsız icra yollarını kabul etmiştir. İlâmsız icrada, alacaklının alacağının bir mahkeme ilâmı ile tespit edilmiş olması şart değildir. Yani alacaklı, para alacağı hakkında daha önce mahkemede dava açıp bir ilâm (hüküm) elde etmeye mecbur olmaksızın, para alacağına kavuşmak için, doğruca icra dairesine başvurup, bir (ilâmsız) icra takibi yapabilir (m.58).
İlâmsız icrada, doğruca icra dairesine başvuran alacaklının icra takibi yapabilmesi için elinde bir ilâm bulunmasına gerek olmadığı gibi, alacaklının alacağının bir senede (yazılı belgeye) bağlı olması da gerekli değildir. Alacağı hakkında bir senedi (yazılı belge) bulunmayan alacaklı da, ilâmsız icra yoluna gidebilir; ancak, bu hâlde ilâmsız icra takibinin başarı ile sonuçlanabilmesi için, borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi gerekir. Borçlu ödeme emrine itiraz ederse, alacaklı için mahkemede dava açmaktan (m.67) başka çare yoktur.
Şu hâlde, konusu para olan alacakların cebri icra yolu ile takip edilebilmesi için, bunların daha önce bir mahkeme ilâmı ile hüküm altına alınmış olmasına gerek yoktur. Para alacakları için de, mahkemede dava açarak alınacak, ilâm ile ilâmlı icra takibi yapmak şüphesiz mümkündür.
Fakat, İİK, para alacaklarının icrası için bir mahkeme ilâmı alınmasını şart kılmamış, bunlar için “ilâmsız icra” isimli ayrı bir yol kabul etmiştir. Bu yolda alacaklı, elinde bir mahkeme ilâmı olmadan icra dairesine başvurup (m.58), ilâmsız icra usulüne göre alacağına kavuşabilir.
İlâmsız icra, yalnız para alacakları içindir. Para alacakları dışındaki alacaklar için, bir ilâm olmaksızın icra dairesine başvurulamaz. Fakat İİK, kira bedelinin ödenmemesi ve kira süresinin bitmesi hâllerinde, kiralanan taşınmazların ilâmsız icra yolu ile tahliye edilebileceğini, istisnaî olarak kabul etmiştir. Bu istisna dışında, ilâmsız icra, yalnız para alacakları içindir” (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2017, s:24) .
Kısaca özetlemek gerekirse, HMK’daki yetki kuralları ilâmsız icra takiplerinde kıyasen uygulanır. İtirazın iptali davalarında icra takibinin yapıldığı icra dairesinin yetkisine yönelik itirazlar da öncelikle incelenmelidir. HMK’ nın 6. maddesine göre ilâmsız icrada genel yetkili icra dairesi borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesi iken, sözleşmeden doğan para borçlarının takibi için başlatılan takipte sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesi de yetkili kılınmıştır. Takibin konusu sözleşmeden kaynaklı para borcu olduğunda sözleşmede aksine bir şart konulmamış ise para borçları alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ödeneceğinden, ifa yeri de alacaklının yerleşim yeri olacaktır. Böyle bir durumda alacaklı kendi yerleşim yerinde bulunan icra dairesinde de takip yapabilecektir.
Dava konusu olayda ise tarafların hiçbirinin ikametgahı icra takibinin yapıldığı Konya İli olmadığı gibi, merkezi İstanbul olan şirkete ilişkin genel kurulda belirlenen edimlerin ifa edilmemesinden kaynaklı bir davanın veya sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir davanın İstanbul’da açılması gerektiği açıktır. Bu aşamada HMK m19(2) uyarınca davalıların yetki itirazında yetkili icra müdürlüğünü göstermemiş olmaları hasebiyle, yetkinin kesin olmadığı takipteki yetki itirazlarının geçersiz olduğu ileri sürülebilecekse de, buradaki yetki itirazının sui generis yapısı ve dava şartı olması nedeniyle; nasıl ki dava şartı niteliğinde olan bu mahiyetteki yetki itirazında HMK m20 uyarınca gönderme hükmü kurulması anlamsızsa, HMK m19(2)’deki şartların aranmasının da anlamsız olduğu ve borçluların mülkiyet hakkına ilişkin bir hususta hak arama hürriyetlerinin kıyas yoluyla kısıtlanamayacağı değerlendirilmiştir. Bu nedenle icra takibinin yetkisiz Konya İcra Müdürlüğü’nde yapıldığı kabul edilerek davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerekir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın ihtilafta dava şartı niteliğinde olan yetkisizlik nedeniyle HMK m.114 ve m115/2 gereğince usulden reddine,
2-Alınması gereken 59,30-TL karar harcından peşin alınan 249,78-TL harcın mahsubu ile bakiye 190,48-TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Arabuluculuk masrafı olan 1.360,00-TL’ nin davalıların arabuluculuk görüşmelerine katılmadıkları nazara alınarak 6325 sayılı Kanunun 18(A) maddesinin 11. ve 13. fıkraları uyarınca davalılardan alınarak Hazineye irad kaydına,
4-Davacı tarafça sarf edilen 192,25-TL yargılama giderlerinin ve 59,30-TL karar harcının ve 54,40-TL başvurma harcının davalıların arabuluculuk görüşmelerine katılmadıkları nazara alınarak 6325 sayılı Kanunun 18(A) maddesinin 11. fıkrası uyarınca davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının talep halinde davacıya iadesine,
Dair, tarafların yüzlerine karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.23/06/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır