Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/85 E. 2020/241 K. 11.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/85
KARAR NO : 2020/241

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 23/06/2014
KARAR TARİHİ : 11/03/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 24/03/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin %17 hisseye sahip ortağı olduğunu, davalı şirketin 28/04/2014 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulu toplantısına katılıp alınan kararlara itirazı kayıt koyduğunu, bundan önce aynı toplantının 27/03/2014 tarihinde yapılması için çağrı geldiğini, müvekkilinin isteği ve talebi ile toplantının ertelendiğini, 28/04/2014 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulu toplantısında TTK 420. maddesinin öngördüğü hususlarda müvekkilinin sorularına açıklama yapılmadığını, şirketin karlılığının ve iş haminin azalmasının müvekkilinde şüphe uyandırdığını, ayrıca toplantıda alınan huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın fahiş miktarda olduğunu ve iptali gerektiğini ileri sürerek huzur hakkını 70.000,00 TL ‘ye çıkarılmasına ilişkin kararın icrasının dava sonuna kadar durdurulmasına, dava sonunda iptaline, 28/04/2014 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulun iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili, davacının iddialarının 28/04/2014 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulu toplantısının iptalini sağlayacak nitelikte bulunmadığını, davacının sahip olduğu hisseler üzerinde diğer şirket ortağı … ile ihtilaflı olduğunu, davacının bu ihtilafı şirkete sirayet ettirerek şirketi zarara uğratmak için iş bu davayı açtığını, davacıya toplantıda gerekli finansal açıklamaların yapıldığını, huzur hakkına ilişkin miktarın şirketin hacmine göre uygun bir ücret olduğunu, kar dağıtılmamakla birlikte kar karşılığı ortaklara bedelsiz hisse verildiğini, davacının da bunu bildiğini, 2013 yılındaki kar düşüklüğünün nedeninin ülkede yaşanan konjoktürel ve siyası gelişmeler olduğunu savunarak davanın reddini ve Bakırköy …. ATM’nin …. E sayılı dava dosyasının bekletici mesele yapılmasını istemiştir.
Dava, Şirket genel kurul kararının iptali davasıdır.
Taraflar arasındaki davanın daha önce yapılan yargılaması sonunda davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen mahkememizin 30/09/2015 gün ve … E-…. K sayılı kararın temyizi üzerine Yargıtay …. H.D.sinin 29.05.2017 tarih gün ve …. E- … K sayılı kararı ile onanmasına karar verilmiş; bilahare karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay …. H.D.sinin 07/11/2019 gün ve …. E- … K sayılı kararı ile özetle: Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır.
Davalı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava, anonim şirket genel kurulunda alınan kararın iptali istemine ilişkindir. Davacı vekilince davalı şirketin 28.04.2014 tarihinde gerçekleşen olağan genel kurul toplantısında alınan huzur hakkının artırılmasına ilişkin 7. maddenin iptali talep edilmiştir.
6102 sayılı TTK’nun 446. maddesi genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir.
Somut olayda, davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen huzur hakkının artırılmasına ilişkin 7. maddeye yönelik olarak daha karar alınmadan önce karşı çıktığı, peşin muhalefette bulunduğu, bu şekildeki muhalefet öneriye karşı çıkma olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği anlaşıldığından huzur hakkının artırılmasına dair 7 nolu gündem maddesi ile ilgili kararın iptali isteminin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece anılan husus nazara alınmadan 7 nolu maddenin iptaline karar verilmesi doğru olmamış, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir. ” gerekçesiyle ve oy çokluğu ile bozulmuştur.
Yargıtayın bozma kararı üzerine tarafların Yargıtay bozma kararına karşı beyanları alınmış; davacı vekili önceki kararda direnilmesine, davalı vekili ise bozma kararına uyulmasını istemiştir. Mahkememizce aşağıda belirtilen gerekçeyle bozma kararına karşı önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Mahkememiz ile Yargıtay özel dairesi arasındaki görüş ayrılığı davacının TTK’nın 446/1. maddesinde ön görüldüğü şekilde dava şartı niteliğindeki “Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten ” koşulunun somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği noktasındadır. Mahkememiz adı geçen dava ön şartının somut olayda gerçekleştiği, Yargıtay özel dairesi ise gerçekleşmediği görüşündedir.
Yargıtay özel dairesi bu kabulüne “Davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen huzur hakkının artırılmasına ilişkin 7. maddeye yönelik olarak daha karar alınmadan önce karşı çıktığı, peşin muhalefette bulunduğu, bu şekildeki muhalefet öneriye karşı çıkma olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı alınan kararlara muhalif kalma koşulunun yerine getirilmediğini” gerekçe yapmıştır.
TTK 446/1. maddesinde yer alan hüküm ” “Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten ” şeklindedir. Bu hüküm dikkate alındığında TTK 446/1. maddesine dayanılarak açılacak iptal davalarındaki bu hüküm özel bir dava ön şartı niteliğindedir. Bu dava şartının gerçekleşmesi için kanun üç koşul aramıştır. Bunlardan birincisi, “dava konusu yapılan genel kurul toplantısına” katılmaktır. Genel kurul toplantısına katılabilmek için pay sahibi olmanın gerektiği de açıktır. İkinci koşul ise dava konusu alınan karara karşı ” olumsuz oy” vermektir. Olumsuz oy verenin, alınan karara önceden karşı çıkılmış olması da gerekmez. Toplantıda söz almayan ve alınacak karara karşı herhangi bir fikir beyan etmeyen pay sahibi olumsuz oy kullanabileceği gibi, alınacak kararı destekleyecek nitelikte beyanda bulunan pay sahibinin de oylamada fikir değiştirip olumsuz oy kullanması pek ala mümkündür. Kanun koyucunun burada aradığı tek husus alınan karara karşı olumsuz oy kullanılmış olmasıdır. Hemen belirtilmelidir ki bu hususta olumsuz oy veren pay sahibinin, olumsuz oy verme gerekçesini de açıklaması aranmamıştır. Üçüncü koşul ise “bu muhalefetini tutanağa geçirten” koşuludur. Burada ikinci ve üçüncü koşulların birbirine bağlı oldukları hususuna dikkat edilmek gerekir. Maddede ” bu muhalefetini” şeklindeki ifade “olumsuz oy kullandığını” şeklinde anlamak gerekir. Çünkü, maddedeki “bu” ifadesi ile anlatılan cümlenin bir önce sırasında ifade edilen ” olumsuz oy” ifadesidir. Burada “muhalefet” sözcüğünün sözlükteki anlamına bakmak da gerekir. Muhalefet ” bir görüşe, bir eyleme, bir tutuma vb karşı olma durumu, aykırılık” şeklinde ifade edildiği gibi karşı görüşte olan, karşı tutumda olan kimseler topluluğu da bu kelime ile ifade edilir. Olumsuz oy vermek, alınan karara karşı çıkmak, başka bir anlatım ile muhalefet etmek veya muhalif olmaktır. Dolayısı ile konumuzda olduğu gibi bir görüşe, bir tutuma, bir karara karşı çıkmak muhalefet etmektir. Somut olayda davacının genel kurulca görüşülmekte olan ve huzur hakkını artıran maddeye karşı olduğu, yani muhalefet ettiği toplantı tutanağından anlaşılmaktadır. Bir kimsenin alınan karara karşı başlangıçta muhalefet etmesine rağmen oylamada olumlu oy kullanması da pek ala mümkündür. Bu durumda olumsuz oy kullanmadığından muhalefet ettiğini açıklamasına rağmen iptal davası açamayacaktır.
Bilindiği üzere AŞ genel kurul toplantılarında bir karar alınırken çoğu kez kimin olumlu, kimin olumsuz oy verdiğine yer verilmeksizin genel bir ifade ile ” …. olumsuz, şu …. olumlu oy ile oy çokluğu ile kabul edildi veya edilmedi” şeklinde tutanağa yazılmaktadır. Böyle bir durumda kimin olumsuz oy kullandığı belli olmadığından olumsuz oy kullanan pay sahibinin olumsuz oy kullandığını, yani alınan karara karşı çıktığını ( muhalefet ettiğini) tutanağa yazdırmak suretiyle iptal davası açabilmeyi mümkün kılması gerekecektir. Yani, toplantı tutanağından kimin olumsuz oy kullandığı ve bu şekilde alınan karara muhalif kaldığı (karşı çıktığı) anlaşılmakta ise artık bu kişinin karar sonrası olumsuz oy kullandığını ve bu şekilde alınan karara muhalefet ettiğini tekrar tutanağa yazdırması gerekmez.
Az yukarıda açıklandığı üzere TTK 446/1. maddesindeki “olumsuz oy kullanan ve bu muhalefetini tutanağa geçirten” ifadesinin ” olumsuz oy kullanan ve bu karşı çıkmasını tutanağa geçirten” veya “olumsuz oy kullanan ve olumsuz oy kullandığını tutanağa geçirten” biçiminde anlaşılması gerekir.
Burada yeri gelmişken değinilmesi gereken başka bir husus da şudur. Yargıtay özel dairesi bozma kararı gerekçesinde ifadesini bulunan “bu şekildeki muhalefet öneriye karşı çıkma olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı” görüşün hukuka uygunluğunun tartışılması gerekir. Yukarıda da açıklandığı üzere kanun koyucu muhalefetin, yani karşı çıkmanın gerekçesini aramamaktadır. Karara karşı olunduğunun ve bu nedenle olumsuz oy kullanıldığının toplantı tutanağından anlaşılması yeterlidir. Bu nedenle zaten karşı olma demek, muhalefet etme demek olup karadan önce veya sonra da açıklanabilir. Bu açıklama gerekçeli veya sadece olumsuz oy kullanma şeklinde de gerçekleştirilebilir. Olumsuz oy verenin bunun gerekçesini açıklaması gerekmez. Dolayısı ile “öneriye karşı çıkma, alınan karara karşı çıkma anlamına gelmez” şeklindeki anlayış kanuna uygun değildir. Öneriye karşı çıkan, yani muhalefet eden zaten karar aşamasında da alınacak karara olumsuz oy kullanmak suretiyle karara muhalefet ettiğini bildirmektedir. Kanunun burada aradığı tek husus olumsuz oy kullanıldığının, yani karara muhalefet edildiğinin toplantı tutanağından anlaşılmasıdır. sonuç olarak muhalefetin alınacak karardan sonra açıklanması, yani tutanağa geçirtilmesinin aranması kanun koyucu tarafından ön görülmeyen bir husustur. Sonuç olarak denebilir ki, görüşülen gündem maddesindeki öneriye olumsuz oy kullanan kimsenin alınan veya alınacak karara muhalefet ettiği hususu olumsuz oy kullanılması ile birlikte kendiliğinden doğan bir sonuç olup, bu hususun toplantı tutanağından anlaşılması yeterlidir. Dolayısı ile bu pay sahibinin TTK 446/1. maddesine dayalı olarak iptal davası açması için muhalif olduğunu ve olumsuz oy kullandığını ayrıca tutanağa geçirtmesine gerek bulunmadığının kabulü gerekir.
Yargıtay bozma kararına muhalif kalan üye …’ın da muhalefet gerekçesinde belirtildiği üzere “Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkemece yapılan yargılamada delillerin değerlendirilerek varılan sonucun usul ve yasaya aykırı bulunmamasına, genel kurul toplantı tutanağında gündemin 7. maddesinin görüşmeleri sırasında davacının eleştirilerini açıkça gösterip oylamada da ret oyu kullanması nedeniyle TTK’nın 446/1. maddesinde öngörülen koşulların sağlanmış bulunmasına, anılan maddede açıkça muhalefet şerhinin görüşme sonunda verileceği yönünde bir koşul bulunmamasına göre ” mahkememizin bozmaya konu kararının yerinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Bu durumda Yargıtay bozma kararı mahkememizce usul ve yasaya uygun bulunmadığından önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgeler, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere;
Davacının davalı ….’nin ortağı bulunduğu, davacı şirketin 28/04/2014 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulu toplantısına katılıp alınan kararlara itirazı kayıt koyduğu, bundan önce aynı toplantının 27/03/2014 tarihinde yapılması için çağrı geldiği, davacının isteği ve talebi ile toplantının ertelendiği, 28/04/2014 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulu toplantısında TTK 420. maddesinin öngördüğü hususlarda davacının sorularına açıklama yapılmadığı, şirketin karlılığının ve iş hacminin azalmasının kendisinde şüphe uyandırdığı, ayrıca toplantıda alınan aylık 70.000,00 TL huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın fahiş miktarda olduğu ve iptali gerektiği ileri sürerek iş bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Tarafların bildirdikleri deliller toplanmış; delilleri ile iddia ve savunmaların irdelenip değerlendirilmesi bakımından bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda özetle: ” 2015 yılında Vergi Öncesi 2.038.551,46 TL tutarında kâr açıklanmıştır. Vergi sonrası net kâr olan 1.465.726,86 TL’nin ise dağıtılmamasına karar verilmiştir. Buna karşılık, yönetim kurulu üyelerine 70.000 X 3= 210.000 TL aylık huzur hakkı verilmesi kararlaştırılmıştır. Böylelikle yıllık net 2.520.000 TL huzur hakkı verilecektir. Çoğunluk burada kendisine dolaylı kar dağıtmakta ve küçük pay sahibine kar vermemeyi amaçladığı anlaşılmaktadır. Buradaki kötüniyet açıktır. Bu kararın iptali gerekir.” denmektedir. Gerçekten de huzur hakkına ilişkin olarak alınan karar davalı şirketin mali yapısıyla, afaki iyiniyet kuralları ile bağdaşır nitelikte görülmediğinden bu husustaki bilirkişi görüşü mahkememizce de yerinde bulunmuştur.
Her ne kadar davacı, dava konusu genel kurul toplantısının iptaline ilişkin talep de bulunmuş ise de genel kurul toplantısının iptalini gerektirecek yasal nedenler bulunmadığından bu yöndeki talep yerinde bulunmayarak ret edilmiştir.
Hal böyle olunca davanın kısmen kabulüne ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Yargıtay bozma kararına karşı mahkememizin bozmaya konu 30/09/2015 gün ve …. E-…. K sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
2-Davanın kısmen kabulü ile dava konusu davalı şirketin 28/04/2014 tarihinde yapılan 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan huzur hakkının arttırılmasına ilişkin 7.maddesinin kanuna, ana sözleşmeye ve afaki iyi niyet kurallarına aykırı olması nedeniyle iptaline, aynı genel kurul toplantısının iptaline ilişkin talebin reddine,
3-28/04/2014 tarihinde yapılan 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan huzur hakkında ilişkin 7. maddesinin yürürlüğünün ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına,
4-Alınması gereken 54,40 TL karar harcından daha önce yatırılan peşin harcın mahsubu ile bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
5-Yürürlükteki AAÜT gereğince hesap edilen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yatırılan 25,20 TL başvurma harcı ile 25,20 TL peşin harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü yapılan 1.771,40 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
8-Kullanılmayan yargılama gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine,
Dair, hazır taraf vekillerinin yüzünde Yargıtay ilgili hukuk dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 11/03/2020 10:39

Başkan …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Katip …
e-imzalıdır.

YARGILAMA MASRAFLARI
DAVACI
25 Tebligat – 252,90 TL
2 Müzekkere – 18,50 TL
Bilirkişi Ücreti – 1.500,00 TL
Toplam = 1.771,40 TL