Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/659 E. 2022/591 K. 07.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/659 Esas
KARAR NO : 2022/591

DAVA : Muris Muvazaası Sebebiyle Hisse Devrinin İptali
DAVA TARİHİ : 28/09/2020
KARAR TARİHİ : 07/06/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH :08/07/2022

MAHKEMEMİZİN İŞ BU DOSYASI İLE BİRLEŞEN MAHKEMEMİZİN 2020/660 ESAS SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN;

DAVA : Muris Muvazaası Sebebiyle Hisse Devrinin İptali
DAVA TARİHİ : 28/09/2020
KARAR TARİHİ : 07/06/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH :08/07/2022
Davacı vekili tarafından açılan mülkiyet davasının Mahkememizde yapılan açık
yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İvedi olarak dava konusu hisse senetlerinin dava süresince, bir karar ittihaz olunana kadar üçüncü kişilere devrinin önlenmesi bakımından ihtiyat-i tedbir kararı verilmesini, Neticede, şirket ortaklarından ve bir diğer mirasçısı olan …’in muris ortak …’ya 1499 adet şirket hissesini devretmiş olduğunun ve bu hisselerin işbu devir sözleşmesi gereği muris …’ya aidiyetinin açık olması karşısında, işbu konu hisselerden …’nın mirasçısı olan müvekkili …’ya verasetleki miras payı oranında kısmının (1/3) ve ayrıca varsa bugüne kadar ilgili kısım hisse payına tekabül eden sermaye artışları neticesinde verilen hisselerle birlikte olarak aidiyetinin tespitine ve adına tesciline, Ayrıca müvekkili, muris …’nın diğer mirasçısı olan ve sonra vefat eden muris …’nın da yasal mirasçısı olduğundan, devre konu hisselerden muris …’nın verasetindeki miras payı oranında kısmının da (1/2) yasal mirasçısı olan müvekkil …’ya, varsa bugüne kadar ilgili kısım hisse payına tekabül eden sermaye artışları neticesinde verilen hisselerle birlikte olarak aidiyetinin tespitine ve adına tesciline, Konu hisselere binaen davalı tarafa ödenmiş kar payları olması halinde, ödeme tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte tahsiline, Dava ve vekalet ücreti giderlerinin davalıya tahmiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP; Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin hisselerin devri ile ilgili bile isteye hiçbir evraka imza atmamış olması, buna ilişkin hiçbir ödeme almamış olması, hissenin devredildiği iddia edilen tarihlen bu yana gerek müvekkilinin gerekse … tarafından bu yönde şirkete hiçbir bildirimde bulunulmadığını, …’nın tereke dosyasından yapılan keşif sırasında iddia edilen belgelere rastlanmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere bahsi geçen işlem üzerinden 20 yıl geçmiş olması hasebiyle iddia olunan devir işleminin zamanaşımına uğradığını, davacı …’nın aile şirketlerinde gerçekleştirdiği hukuka aykırı eylemler ile müvekkilin şirketlerdeki haklarına halel getirir eylemleri nedeniyle taraflar arasında bir çok dava bulunması hususları birlikte göz önüne alındığında davacının hukuki dayanaktan yoksun ve kötü niyetli olduğu açıkça ortada olan davanın reddinin gerektiğini, Davacı vekilinin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davasının zaman aşımı ve diğer nedenlerle reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA; Mahkememizin iş bu dosyası ile birleşen Mahkememizin 2020/660 esas sayılı dosyasında davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; müvekkil dava dışı … Turizm ve Petrol Ürünleri A.Ş in yönetim kurulu başkanı olduğunu, A.Ş yi müvekkil babası müteveffa … ile birlikte kurduğunu ve yürüttüğünü, şirketin diğer ortağının ise davalı olduğunu, … nın ölümü ile mirası müvekkili ve davalı ile dava dışı …. ya intikal ettiğini, müvekkili şirketin merkezini taşıdığı sırada davalının 18/01/2001 tarihli hisse devir sözleşmesini imzalayarak babasına verdiği ortağı olduğu şirketteki toplam 4500 adet payından 4499 payını muris … ya 44.990.000.000 TL karşılığında devrettiğini, bedelini nakden ve tamamen aldığını beyan ettiğini imzaladığını görmüş ancak hisse devrinin şirket pay defterine işlenmediği, muris … nın devir aldığı hisseler konusunda bildirimde bulunmadığı, sessiz kalarak müvekkilden mal kaçırdığı anlaşılmış bu nedenle davalının 4499 adet şirket hissesini … ya devretmiş olduğunun ve bu hisselerin işbu devir sözleşmesi gereği muris … mirasçısı müvekkile miras payının 1/3 oranında varsa bugüne kadar ilgili kısım hisse payına tekabül eden sermaye artışları neticesinde verilen hisselerle birlikte aidiyetinin tespitine ve tesciline yine … nın diğer mirasçısı olan ve sonradan vefat eden … nın da müvekkil yasal mirasçısı olduğundan miras payı oranında 1/2 hisse ile payına tekabül eden sermaye artışları neticesinde verilen hisselerle birlikte aidiyetinin tespitine ve müvekkil adına tesciline, bu hisselere binaen davalı tarafa ödenmiş kar payları olması halinde ödeme tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP; Mahkememizin iş bu dosyası ile birleşen Mahkememizin 2020/660 esas sayılı dosyasında davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde bahsedilen hisse devir sözleşmesine müvekkilinin bir imza atmadığını, davaya konu belgelerin 20 yıl öncesine ait olduğu iddia edilen belgeler olduğunu, bu tarihten sonra gerek devrettiği iddia olunun … gerekse müvekkilinin devre yönelik bir iradeleri olmadığını, bizzat … tarafından müvekkilinin genel kurullara dahil edildiğini, davacının iddiasının kötü niyetli olduğunu, belgenin bulunduğunu iddia ettikleri tarihten sonra sermaye arttırımı için müvekkile bildirimde bulunduklarını, muvazaanın şirket hisselerin devrinde uygulanamayacağı yargıtay içtihatlarında sabit olduğunu, öncelikle zamanaşımından aksi halde esastan davanın reddine karar verilsin, davacının iddia ettiği belgenin tarihinin 20 yılı geçtiğini, bu nedenle zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacı vekilinin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davasının zaman aşımı ve diğer nedenlerle reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin … esas sayılı dosyası ile bu dosya arasında bağlantı bulunduğu, davacısı …, davalısı … olan mülkiyet (tespit istemli ) davasının 28/09/2020 tarihinde açılmış olduğu, halen derdest olduğu, mahkememize ait her iki davanın aynı sebepden doğması, her iki dava arasında HMK 166/4 maddesi kapsamında bağlantı bulunduğu anlaşıldığından mahkememiz esasına kayıtlı bu dava dosyasının mahkememizin 2020/659 birleştirilmesine kararı vermek gerektiği anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, Muris muvazaası sebebiyle dava konusu şirketlerdeki hisse devrinin iptaline ilişkindir.
Mahkememizce dava konusu olan …. Turizm ve Petrol Ürünleri A.Ş ve … Holding A.Ş. tüm ticari sicil kayıtları, ana sözleşmeleri, hissedarlarına ilişkin bilgiler, karar defterleri celbedilmiş, davacı vekili tarafından sunulan dava konusu hisse devrine ilişkin belge aslı incelenmiştir.
Davacı tanığı … duruşmadaki beyanında; “Ben …. Turizm Şirketinde yaklaşık 12 yıldır yönetici olarak çalışıyorum. … şirketin kurucusuydu. Şirketin diğer ortakları murisin çocukları davacı , davalı ve dava dışı ….’dır. Şirketin merkezinin 2019 yılının 12. Ayında Sefaköy’den Yenibosnaya taşıyorduk. … beyin odasını taşırken dava konusu hisse delillerini … beyin dolabının içindeki dosyada bulduk. Ben bu hisse devrine ilişkin belgeyi davacıya verdim. Davacı … hisselerini babama devretmiş diyerek tepki verdi, babamın odasını şuanda boşaltmayın,odamdan çıkın dedi. Tanıklık ücreti istemiyorum. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından muris aşurun terekesinin tespiti için şirkete gelindi. Ancak ben bizzat keşfe katılmadım. Dava konusu belgelerin o sırada neden bulunduğu bilmiyorum. Benim adresini verdiğim ev … turizme aittir. Ancak ben kirasını ödeyerek oturuyorum. Banka kayıtlarım incelenebilir. 5 yıldır yönetici olarak çalışıyorum. 2017 yılından itibaren çalışıyorum.” demiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konularında evrak ve belgelerde imza incelemesi yaptırılmasına ve rapor alınmasına karar verilmiş, 21/04/2022 havale tarihli alınan bilirkişi raporunda özetle; Kasa No: … içerisinde; davacı …’nın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu …. Turizm ve Petrol Ürünleri A.Ş.’nin 21/10/2021 tarihli yazıları ekinde gönderilen ve itiraz edilen; İnceleme konusu, 18/01/2001 tarihli, 1500 pay karşılığı 15.000.000.000 TL. Tutarındaki sermaye hissesinin 1499 pay karşılığı 14.990.000.000 TL. tutarındaki hissenin Pay Devir Sözleşmesi aslında, İnceleme konusu,18/01/2021 tarihli “1500 adet paydan 1499 adet pay karşılığı 14.990.000.000 TL tutarındaki “hisse devrinin şirket pay defterine işlenmesi hususunda” “… Holding Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanlığına” hitaben yazılmış talep aslında, Kasa No: .. içerisinde; davacı …’nın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu … Turizm ve Petrol Ürünleri A.Ş.’nin 21/10/2021 tarihli yazıları ekinde gönderilen ve itiraz edilen; İnceleme konusu, 18/01/2001 tarihli, 4500 pay karşılığı 45.000.000.000 TL. Tutarındaki sermaye hissesinin 4499 pay karşılığı 44.990.000.000 TL. tutarındaki hissenin Pay Devir Sözleşmesi aslında, İnceleme konusu,18/01/2021 tarihli “4500 adet paydan 4499 adet pay karşılığı 44.990.000.000 TL tutarındaki “hisse devrinin şirket pay defterine işlenmesi hususunda” “… Holding Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanlığına” hitaben yazılmış talep aslında, … adına atfen atılmış olan imzaların, davalı … ‘nın eli ürünü olduğu sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Somut davada; tarafların kardeş olduğu, tarafların murisi babaları … tarafından kurulan ve vefatına kadar yönetim kurulu başkanı olduğu … Holding A.Ş. Ve ….a Turizm ve Petrol Ürünleri A.Ş. De tarafların hissedar oldukları hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf davacı vekili tarafından iddia edildiği gibi dava konusu edilen 18/01/2001 tarihli hisse devir belgelerine göre davalının dava konusu şirketlerdeki hisselerini babası …’ya devredip etmediği, …’nın bu hisse devrini şirketlere bildirmemek suretiyle davacıya karşı muvazaalı olarak mal kaçırma niyeti ile hareket edip etmediği hususlarındadır. Davalı tarafça söz konusu hisse devirleri kabul edilmemiştir.
Her ne kadar davalı tarafından zamanaşımı definde bulunulmuş ise de; Muvazaa sebebine dayanan iptal davaları bir süreye tabi değildir. Muvazaa iddiaları zamanaşımına uğramaz. Bu nedenle davalı vekilinin zamanaşımının dolması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi talebine itibar edilmemiştir.
Somut davada; davacı vekili davalının dava konusu şirketlerdeki hisselerini babasına devretmesine rağmen babasının görünüşte hisse devrini şirketlere bildirmemek suretiyle davacıdan hisse kaçırdığını iddia etmiştir. Bu nedenle muris muvazaasının açıklanması gerekmektedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 18/09/2017 tarih, 2017/2861 esas 2017/4477 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; “….İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. Maddesinde (Mevcut uyuşmazlığımız bakından uygulanması gereken 6100 Sayılı HMK’nun 19. maddesinde) düzenlenmiş ve anılan maddede, “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” hükmüne yer verilmiştir. O halde muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır. Şu halde, özellikle mevsuf (nispi) muvazaada ilke olarak görünüşteki işlemin altına saklanan ve tarafların içerik ve sonuçlarıyla birlikte gerçekleştirmek istedikleri işlem (gizli sözleşme) geçerlidir. Bu geçerliliğin, tarafların gerçek ve uygun iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklandığı ve onun, muvazaalı hukuki işlemin altına gizlenmiş olmasının, ilke olarak geçerliliğini etkilemediği her türlü duraksamadan uzaktır. Ne var ki; muvazaada, gizli işlem şekle bağlıysa ve bu gizli işleme ilişkin irade açıklamaları şekle uygun yapılmamışsa, görünüşteki işlem yapılırken yasaların öngördüğü şekle uyulmuş olması, gizli işlemdeki şekle aykırılığı gidermez. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından her hangi bir sonuç doğurmadığı gibi, gizli işlem dahi şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir. Nitekim bu ilke, 07.10.1953 gün ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında çok açık bir şekilde dile getirilmiş; tapuda kayıtlı taşınmaz malın muvazaalı satış işlemiyle miras hakkından yoksun edilen kimselerin dava hakkına ilişkin uyuşmazlığın irdelendiği 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da, tüm mirasçıların görünüşteki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri sonucuna varılmıştır. Hemen belirtilmelidir ki; taşınmaz mallar dışındaki değerlerde, eş söyleyişle taşınır mal, alacak ve haklarda, zilyetliğin geçişi yollarından olan kısa elden teslim, zilyetliğin havalesi ve hükmen teslim ile bağışlama yapılabileceği, burada özel olarak bir biçim öngörülmediği kuşkusuzdur. Nitekim 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 237/1. Maddesi “Elden bağışlama, bağışlayanın bir şeyi bağışlanana teslim etmesiyle vücut bulur.” hükmünü amirdir. Şu durumda, taşınmazların şekil şartına bağlı olmaksızın elden bağışlanabilme olanağı bulunmadığı halde; taşınır mallar ve alacakların zilyetliğinin devri konusunda bir geçerlik şekli öngörülmediğinden, hukuken taşınır eşya niteliğinde sayılan değerlerin bağışlanması ya da bağış amacıyla bedelsiz olarak devredilmesi işlemi hukuken geçerlidir. O halde; taşınır mal, alacak ve haklarda muvazaa iddiasının dinlenmesi olanaklı değildir. Anonim şirket hisse sahipliği, hak sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilir haklardan olduğu için mutlak haktır. Mutlak haklar için doktrinde yapılan mallar veya kişiler üzerindeki mutlak haklar ayrımında ise Anonim şirket hisse sahipliği mallar üzerindeki haklardan biridir. Davaya konu edilen anonim şirket hissesinin davacıların miras bırakanı adına kayıtlı iken, miras bırakan ile miras bırakanın damadı olan davalı arasında yapılan 2006, 2009, 2010 tarihlerinde 3 defa ayrı ayrı satış yapılmış ve davalı adına tescil edilmiştir.
Anonim şirket hisse(senede bağlanmamış) devrinin geçerli olmasının yazılı şekil koşuluna bağlı olduğu kuşkusuzdur. Aynı hükümler gereği hisse devrinin bağışlanmasına dair sözleşmelerin de yazılı yapılması zorunludur. Görüldüğü gibi hisse devrinin nitelikleri itibariyle mülkiyetlerinin devri taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel bir düzenleme ile yazılı geçerlilik koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak, alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince hisse senedinin mülkiyetini kazanabilecektir. O nedenle, satış ise satış, bağış ise bağış sözleşmesinin yazılı olarak düzenlenmesi sonucunda devri gerçekleşebilecektir. Eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklık varsa, gerçekte bağış yapıldığı halde görünürde geçerli olarak yazılı devir sözleşmesi ile satış gibi gösterilmişse ve gerçek iradeleri yazılı olarak düzenlenen senette birleşmemiş olması nedeniyle hisse senedine ilişkin mülkiyet de devralan alıcıya geçmeyecektir. Yanların gerçek iradeleri ile senede yansıyan görünürdeki iradeleri birleşmediğinden, geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak ve delillerin imkân vermesi koşulu ile 818 sayılı BK 18. maddesi anlamında danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesi gündeme gelecektir. Bu sonuçta işlemin iptaline neden olacaktır….” şeklinde ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
Somut davamızda davacıların babaları davalının dava konu şirketlerdeki hisselerini devir almasına rağmen dava konusu şirketlere bildirmemiştir. Söz konusu 18/01/2001 tarihli hisse devir sözleşmeleri incelendiğinde davalı tarafından bedeli alınmak suretiyle hisse devirlerinde belirtilen payların babasına devredildiği ve karşılığının nakten ve tamamen alındığı belirtilmiş ve davalı tarafından imzalanmıştır. Tarafların babalarının söz konusu hisse devri belgesinde imzası bulunmamaktadır. Ancak yükümlülük altına giren kişinin imzasının bulunması sebebiyle yazılı şekilde yapılması gereken hisse devri geçerli şekil şartlarını taşımaktadır. Dava konusu şirketteki hissedarların payları çıplak paydır ve çıplak payın devri alacağın temliki hükümlerine tabidir. Dolayısıyla davamızın konusu olan hisse devirleri yazılı şekil şartına uyulmak suretiyle yapılmış ve geçerli hisse devirleridir. Davalı tarafça imza inkarına bulunulmuş, ancak Mahkememizce imza incelemesine ilişkin yaptırılan bilirkişi incelemesinde hisse devirlerindeki imzaların davalıya ait olduğu tespit edildiğinden davalının bu yöndeki savunmalarına itibar edilmemiştir.
Somut davamızda çözülmesi gereken ihtilaf davacı tarafın muvazaa iddiası ve tarafların murisi babalarının ve davalının davacıdan mal kaçırmak amacıyla hareket edip etmediği noktasındadır. Davamızın konusu hisse devri ve bu hisse devrinin dava konusu şirketlere bildirilmemesi alışagelmiş muvazaadan farklıdır. Çünkü normal muvazaalı işlemlerde genelde muris diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket edip malvarlığını azaltacak işlemlerde bulunmaktadır. Somut olayda ise muris kızından hisse devir almış, ancak şirketlere bildirmemiş ve davalı Şirketlere hissedar olarak kalmaya devam etmiş ve tüm toplantılara katılarak oy kullanmıştır. Toplumumuzda genelde kız çocuklarından malvarlığı kaçırmak amacıyla muvazaalı işlemler yapılmakta ve erkek çocuklarına malvarlığı devredilmektedir. Dava konusu şirketlerin hisse yapısı incelendiğinde davacının % 68 hisse ile en fazla hisseye sahip olduğu ve yönetim kurulu başkanı olduğu, murisin % 2, murisin diğer çocukları davalı ve dava dışı diğer kızının % 15 daha az hisse ile şirkette hissedar olduğu görülmüştür. Murisin davacıdan mal kaçırma niyeti olması halinde davacının murisin sağlığında dahi hakim hissedar olması mümkün değildir. Davalının hisselerinin devrine ilişkin 18/01/2001 tarihinde hisse devirleri yapılmış, ancak tarafların murisi tarafından bu hisse devri işlemeye konulmamış, bu tarihten itibaren babasının sağlığında dahi davalı hissedar olmaya, toplantılara katılmaya, alınan kararlara katılmaya devam etmiştir. Bu haliyle söz konusu hisse devrine ilişkin belgelerin davalı ve tarafların murisi tarafından işleme konulmamaya ve hisse devrinden vazgeçilmesine karar verilmiştir. Tarafların iradesinin hisse devrinden vazgeçilmesine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu hisse devirlerinde tarafların murisinin imzasının olmaması, her ne kadar bedelin nakden alındığı hisse devrinde belirtilmiş ise de hisse devirlerinde belirtilen bedellerin davacıya ödendiğine dair bir belgenin dosyaya sunulmaması, ödeme yapılması durumunda davalının hissedar olmaya devam etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olması, davalının hissedar olmaya, toplantılara ve alınan kararlara katılmaya devam etmesi, davacının dava konusu şirketlerde hakim hissedar ve yönetim kurulu başkanı olması dikkate alındığında tarafların murisinin gerçek iradesinin davacıdan malvarlığı kaçırma niyetinde olmadığı, gerçek iradesinin hisseleri devir almadığı anlamına geldiği, davacının muvazaa iddiasının 4072 Sayılı TMK.nun 2. maddesindeki dürütlük kuralına aykırı olduğu hususunda Mahkememizde kanaat oluşması sebebiyle davacının muvazaa iddialarına itibar edilmemiştir. Bu nedenlerle açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)Mahkememizin iş bu … esas sayılı dosyası yönünden;
1-Açılan davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürülükte bulunan haçlar tarifesi gereğince alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının 128,00 TL peşin alınan harçtan mahsubu ile 47,30‬‬ TL bakiye harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükteki bulunan AAÜT uyarınca red edilen miktar ve tarifenin 13/1 maddesi dikkate alınarak takdir edilen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan 18,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Kullanılmayan gider avansının 6100 Sayılı HMK 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yatırana iadesine,
B)Mahkememizin iş bu dosyası ile birleşen Mahkememizin 2020/660 esas sayılı dosyası yönünden;
1-Açılan davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürülükte bulunan haçlar tarifesi gereğince alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının 384,16 TL peşin alınan harçtan mahsubu ile 303,46‬‬ TL bakiye harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükteki bulunan AAÜT uyarınca red edilen miktar ve tarifenin 13/1 maddesi dikkate alınarak takdir edilen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Kullanılmayan gider avansının 6100 Sayılı HMK 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yatırana iadesine,
7-Mahkememiz kararının kesinleşmesine müteakiben dosyamız arasında bulunan belge asıllarının ilgili kurumlara ve sunan taraflara İADESİNE,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 vd. maddeleri gereğince (5235 sayılı Kanunun 2. maddesi de dikkate alınarak) davacı vekilinin, davalının ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi İlgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen açıkça okunup usulen anlatıldı.07/06/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır