Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/44 E. 2021/688 K. 09.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/44 Esas
KARAR NO : 2021/688

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 12/07/2011
KARAR TARİHİ : 07/07/2015
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/07/2015

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl dava yönünden davacı vekili, davacı ile davalı arasında 29/03/2010 tarihli satış sözleşmesi bulunduğu, müvekkilin bu sözleşme gereğince davalıdan fatura ve irsaliye karşılığı kumaş satın aldığını, müvekkilinin ayrıca yabancı firma ile bluz dikim ve alımı yönünde anlaşması bulunduğunu, müvekkilinin yabancı firmaya ürünleri teslim ettiğini, ancak İngiltere de satışta iken üçüncü bir İngiliz firmanın ürünlerde kullanılan model ve desendeki kumaşın kendi patentli ürünü olduğu iddiasıyla talepte bulunduğunu, doğan zararın talep edildiğini ve uzlaşma karşılığı olarak 50.863,43 TL tazminat ödendiğini, tazminat ödemek durumunda kalan yabancı firmanın anlaşma gereği müvekkiline fatura ettiğini ve zararın da müvekkilince karşılandığını, müvekkilinin yabancı firmaya teslim ettiği kumaşı davalıdan satın aldığını, dolayısıyla zararın tazmini için kendisine rücu edildiğini, ihtara rağmen müvekkilince bu hususta kesilen faturaların iade edildiğini, bunun üzerine kendisi aleyhine Bakırköy ….. İcra müdürlüğünün ………… sayılı dosyasında takibe geçildiğini, davalının takibe karşı yetki ve borca itiraz dilekçesi verdiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek itirazın iptalini ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, mahkemenin yetkisine itiraz ile birlikte esasa ilişkin de davacının zararını ispat etmesi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, davalıya baskılı kumaş satımı sözleşmesi gereğince davalıdan 15.224,34 TL alacaklarının bulunduğunu, davalının sözlü talebe rağmen bu miktarı ödemediğini, ihtara verilen cevapla alacağın ikrar edildiğini, ancak tüm taleplere rağmen bu alacağının ödenmediğini, bunun üzerine davalı hakkında Bursa … İcra Müdürlüğünün …….. E sayılı takip dosyası ile itiraz ettiğini, davalının icra dairesinin yetkisine ve borca itirazının yersiz olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında mahkememizde görülen asıl dava ile bu davanın birleştirilmesini, davacıya herhangi bir borcun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Bozma ilamından önce; mahkememizin ………… esasında yapılan yargılamada; “Tarafların iddia ve savunmalarına, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgelere, tanık anlatımlarına, alınan bilirkişi rapor kapsamı ile tüm dosya kapsamına göre alıcı davacının satıcı davalıya sipariş verdiği kumaşların davalının ürün portföyünde bulunan örneğinden şeçildiği, satıcı davalının faaliyet konusu gereğince ürünlerindeki desenler üzerinde başkasına ait fikri hak bulunduğunu bilebilecek durumda bulunmasına rağmen alıcı davacıyı bu hususta uyarmadığı ve uyardığını da ispat edemediği, alıcı davacının da yine faaliyetleri itibariyle satıma konu ürünlerindeki desenler üzerinde başkasına ait fikri hak bulunduğunu bilebilecek durumda bulunmasına rağmen yurt dışındaki müşterisini bu hususta uyarmadığı ve uyardığını da ispat edemediği, her iki tarafın basiretli bir tacir gibi davranma sorumluluklarına uymadıkları, bu nedenle zararın doğmasında her iki tarafın da kusurlu bulunduğu, alınan bilirkşşi kurulu raporunda bu nedenle alıcı davacıya verilen %80, satıcı davalıya verilen %20 kusur oranının yerinde bulunduğu, toplam 38.862,90 TL zarardan davacı alıcının bu kusur oranına isabet eden miktarın düşülmesi ile davalı satıcının kusur oranına isabet eden 7.772,50 TL zarar miktarından ve 79,90 TL işlemiş faiz alacağından dolayı sorumlu tutulmasının hakkaniyete uygun sonuç olacağı, buna karşılık birleşen davada satıcı davacının davalıya satıp teslim ettiği kumaş bedelinden kaynaklanan takip miktarı 15.224,34 TL bakiye alacağı ve 139,89 TL işlemiş faiz alacağını ödemek zorunda bulunduğu sonucuna varılmıştır. Aynı husustaki ek bilirkşi raporu mahkememizce hükme esas alınmaya değer görülerek asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen dosyanın kabulüne ilişkin karar verilmiştir.
Mahkememiz kararının davacı birleşen dosya davalısı vekilince temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin …… E.- ……. K sayılı ilamı ile “Asıl dava, davacının davalıdan satın alıp ihraç ettiği ürünlerde kullanılan model ve desenlerin yabancı firmaya ait olduğundan bahisle yabancı firma tarafından davacıdan tahsil olunan tazminatın, davalıdan alınması için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine; birleşen dava ise, asıl dava konusu satım sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davalarda davalı vekilleri, davaların reddini istemişlerdir.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre; davacının satıcı davalıya sipariş verdiği kumaşların davalının ürün portföyünde bulunan örneğinden seçildiği, satıcı davalının faaliyet konusu gereğince ürünlerindeki desenler üzerinde başkasına ait fikri hak bulunduğunu bilebilecek durumda bulunmasına rağmen alıcı davacıyı bu hususta uyarmadığı ve uyardığını da ispat edemediği, alıcı davacının da yine faaliyetleri itibariyle satıma konu ürünlerdeki desenler üzerinde başkasına ait fikri hak bulunduğunu bilebilecek durumda bulunmasına rağmen yurt dışındaki müşterisini bu hususta uyarmadığı ve uyardığını da ispat edemediği, her iki tarafın da basiretli tacir gibi davranma sorumluluklarına uymayarak kusurlu bulundukları, bilirkişi raporunda belirtilen davacının % 80, davalının % 20 oranında kusur durumunun yerinde olduğu, birleşen davada da talep edilen miktarın yerinde olduğu gerekçeleriyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, birleşen davacı-asıl davalı vekilinin tüm, asıl davacı-birleşen davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddine,
2) Asıl davada davacı taraf, davalı tarafından üretilen ve yurt dışına ihraç edilen malların marka haklarının ihlal edilmesi nedeniyle ihracat yapılan yurt dışı firması tarafından reklamasyon faturası ile alacaklarından kesinti yapıldığını ve bu zararının tahsilini istemiştir. Alınan bilirkişi raporuna karşı davadaki iddiasını tekrar ederek ve gerekçelerini göstererek itirazda bulunmuştur. Bu durumda mahkemece konusunda uzman bir bilirkişi kurulu aracılığıyla davacının itirazlarını karşılayacak yeni bir rapor alınıp, hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle birleşen davacı-asıl davalı vekilinin tüm, asıl davacı-birleşen davalı vekilinin öteki temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün asıl davacı yararına BOZULMASINA,” karar verilmiştir.
Davacı birleşen dosya davalısı vekilinin kararın düzeltme başvurusu üzerine, Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin …… E.- ……. K sayılı ilamı ile; Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan davalı-birleşen davacı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE, karar verilmiştir.
Mahkememizce Yargıtay bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuş, Yargıtay bozma ilamındaki bozma gerekçesini karşılayacak şekilde gerekli bilgi belgeler toplanmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957/13-1960/5; 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtayca verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara ve dolayısı ile oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilmesini yasaklamaktadır. Dolayısıyla usuli kazanılmış hak ilkesi gereğince mahkememizce asıl dava için sadece “davacının itirazlarını karşılayacak yeni bir rapor alınması” yönünde inceleme yapılacaktır. Birleşen dava yönünden ise önceki kararın muhafazası ile yetinilecektir.
Asıl davada bozma öncesi alınan ilk raporda: davacının %80, davalının %20 kusurlu olması hasebiyle davacının ihtilafta toplam 6.298.10 TL alacaklı olduğu yönünde tespitlere yer verilmiştir. Asıl dava davacısının 7/2/2014 tarihli bilirkişi raporuna itiraz beyanında belirlenen tutarlara değil, sadece asıl dava davalısına yüklenen kusur oranına (%20) itiraz ettiği görülmüştür. Alınan ek raporda “yüklenilen %20 oranındaki kusur oranında bir değişiklik yapılması gereği duyulmamıştır.” denilmiştir. Ancak ödeme kayıtları gözetilerek tutar faizle birlikte toplam 7.852,40 TL’ye çıkarılmıştır. Davacı vekili ek rapora karşı itirazlarında da kusur oranına itiraz etmiş, kusur oranına ilişkin teknik bir açıklama yapmadan bilirkişilerin yeterliliği üzerinde durarak başka bir heyetten rapor alınması talep edilmiştir.
Karar Yargıtay tarafından bilirkişi incelemesi yönünden bozulduktan sonra yeni bir heyetten tekrar rapor alınmış, bilirkişi heyeti davacının itirazlarını da gözeterek sunduğu raporunda davalının kusur oranını %20 olarak belirlemiştir. Davacı vekili bozma öncesi mübrez raporlara itiraz dilekçelerinin içeriği ile örtüşen mahiyette itirazlarını sunmuştur. İtiraz üzerine alınan ek raporda da avalının kusur oranının %20 olduğu, bu kapsamda davalı şirketin sorumlu tutulması gereken tutarın toplam 6.298.10 TL olduğu düzenlemelerine yer verilmiştir. Mahkememizce de dosyadaki dört rapor birlikte değerlendirilmiş, İngiltere’de bilinen ve başka bir firmanın ürünü olarak yaygın olarak satıldığı anlaşılan bir deseni seçerek sipariş veren davacının satış yaptığı Warehouse Fashion firmasının %80 oranında kusurlu olduğu tespiti benimsenmiş, raporlar kusur oranı bakımından olaya uygun ve denetime elverişli olarak değerlendirilmiştir. Davalının da üretim yaptığı desenlere ilişkin daha bilinçli ve özenli olması gerekeceği kanaatiyle %20 oranında kusurlu görülmesi uygun bulunmuştur. Davacının ticari defter ve belgelerinde yapılan inceleme neticesinde davacının ispatladığı zararının 31.185,60 TL olduğu, bu tutardan %20 kusur oranı nedeniyle davalının 6.298,10 TL’lik kısmından sorumlu olduğu, takip tarihi itibarıyla 60,98 TL faiz ilave edilmesi ile alacaklı olunan tutarın 6.298.10 TL olduğu kanaati hasıl olmuştur. Ancak bu tutar ilk kararda belirlenen tutardan düşük olduğundan ve davalının temyiz nedenleri reddedilerek davacı lehine usuli müktesep hak teşkil eden ilk karardan daha düşük bir miktara hükmedilemeyeceğinden ilk karardaki tutarlar hükme dercedilmiştir.

Hüküm kısmına geçmeden önce davalının son iki duruşma için verdiği delilsiz mazeret dilekçeleri ve 2. mazeret talebinin reddi şeklindeki ara kararın gerekçesi bakımından kısa bir açıklama yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) hukuki dinlenilme hakkını düzenleyen 27. maddesi
“ (1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.”
Madde lafzında açıkça belirtildiği üzere hukuki dinlenilme hakkı mutlak bir hak olmayıp “kendi hakları ile bağlantılı olma”, “bilgi sahibi olma”, en önemlisi “açıklama ve ispat hakkı” ve “gerekçe” hakkını içermektedir.
Aynı Kanun üzerinden gitmeye devam edersek mazeret (hukuki dinlenilme) hakkını ileri süren kişinin karşısında, diğer tarafın en kısa sürede karar alma (makul sürede yargılamanın tamamlanması) hakkı vardır. Bu durum aynı Kanunun “Usul ekonomisi ilkesi” başlıklı 30. maddesinde
“(1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” şeklinde ifade edilmiştir. Binnetice yargıç dosyasında tarafların haklarını dengelemekle yükümlüdür. Mazeret hakkına mutlak bir üstünlük tanınması, aynı değerdeki başka bir hakkın görmezden gelinmesine yol açmamalıdır.
HMK’nın yukarıda anılan düzenlemeleri aslında Anayasamızın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde yer alan “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesinin ve “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” düzenlemesinin alt norm olarak yansımasından ibarettir. İlk metinde mazeret ileri süren tarafın hakkının daha çok vurgulandığı ve önemsendiği iddia edilebilir. Ancak norm hakkında Anayasa Mahkemesi yorumlarına ve uygulamalarına bakıldığı zaman durumun tam tersi olduğu anlaşılacaktır. Somutlaştırmak gerekirse Anayasa Mahkemesince 23.9.2012 – 31.12.2020 döneminde verilen ihlal kararlarının %63,3’ünü adil yargılama hakkı, bunlardan 2019 yılında %57’sini, 2018 yılında %57,7’sini makul sürede yargılanma hakkı oluşturmaktadır. Mahkememizin gayesi Yargıtay içtihatlarını görmezden gelerek bizzat Mahkememiz tarafından tarafların mağdur edilmesi değildir. Ancak Anayasa Mahkemesinin 2021 yılında mazeret beyanının kabul edilmemesine ilişkin başvuruda verdiği bir karar şu tespitleri içermektedir: yerel mahkeme, yargılamanın sürüncemede kalmaması amacıyla söz konusu mazeret talebini reddederek asilin ve müdafiinin yokluğunda hükmü açıklamıştır. Anayasa Mahkemesi hak ihlali iddiasını reddettiği kararında mazeretin geçerliliğini dahi tartışmadan deliller üzerine görüş sunma imkânı verilip verilmediği, iddiaları için zorunlu hazırlıkları yapabileceği süreye sahip olup olmadığı, dava dosyasında yer alan delillere karşı iddia ve itirazlarını ileri sürüp süremediği unsurları üzerinden değerlendirme yaparak kabul edilemezlik kararı vermiştir. (Esas: 2019/3512) Anayasa Mahkemesi kararına esas davada tarafların her zaman yeni iddia ve delil ileri sürme imkânının olduğunu da hatırlatmak gerekmektedir.
Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yorumlarının da benzer yönde olduğunun belirtilmesi gerekir; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın “makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesidir.
Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin yargısal sistemlerini AİHS’nin 6. maddesinde yer alan şartlara göre makul bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner –İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf).
Bir davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997).
Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991).
Burada şu husus da belirtilmelidir; Mahkememiz dosyasında uygulanmış basit yargılama usulü tarafların kendilerini ifade etmeleri imkanının kısıtlılığı bakımından en katı yargılama usulüdür. Nitekim HMK’nın ilgili maddelerinde
“Delillerin ikamesi
MADDE 318- (1) Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.
İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı
MADDE 319- (1) İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.
Ön inceleme ve tahkikat
MADDE 320- (1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.” düzenlemelerini haizdir. Bu maddeler kapsamında mahkememizce hüküm oluşturulurken tarafın mazereti kabul edilmiş olsaydı dahi dosyanın seyrini değiştirecek beyanda bulunulmasının usul hükümleri karşısında mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
Kısacası yargılamanın seyrini değiştirecek mahiyette bir beyanın mazeret talebinin kabul edilmemesi nedeniyle ileri sürülemediğinin somut bir şekilde ortaya konulmamasına rağmen mazeret sunan tarafın hukuki dinlenilme hakkına üstünlük tanınması, yargılamanın makul sürede tamamlanması kapsamında hak arama hürriyetini haiz diğer tarafın anayasal haklarını ihlal edebilecektir. Burada dinlenilme hakkının mutlak veya makul sürede yargılanma hakkından üstün bir hak olduğu gibi hukuki bir tartışmaya da ne doktrinde, ne da Yargıtay kararlarında rastlanılmamış iken, bu hakların dengelenmesi yöntemini inkâr eden bir yorumun Mahkememizce kabulüne olanak bulunmamıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere;
A-Asıl Dava Yönünden:
1-Davanın kısmen kabulü ile davalı borçlunun Bakırköy … İcra Müdürlüğünün ……. E sayılı takip dosyasında takip konusu asıl alacağın 7.772,50 TL’lik kısmına ile işlemiş faiz alacağının 79,90 TL’lik kısmına yaptığı itirazın iptaline, fazlaya ilişkin iptal isteğinin reddine,
Koşulları bulunmadığından icra inkar tazminat talebinin reddine,
2-Alınması gereken 530,94 TL karar harcından daha önce yatırılan 358,65 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye karar harcının davalıdan tahsil edilerek Hazineye irat kaydına,
3-Yürürlükteki AAÜT gereğince hesap edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Yürürlükteki AAÜT gereğince hesap edilen 4.294,82 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan 18,40 TL başvurma harcı ile 358,65 TL peşin harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 4.164,20 TL yargılama giderinin ret kabul oranına göre hesaplanan 889,07 TL’sinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan 613,00 TL yargılama giderinin ret kabul oranına göre hesaplanan 482,12 TL’sinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına,
B-Birleşen Dava Yönünden:
1-Davanın kabulü ile davalı borçlunun Bursa …. İcra Müdürlüğünün ……. E sayılı takip dosyasında takip konusu asıl alacak ile işlemiş faiz alacağına yaptığı itirazın iptaline,
Takip konusu asıl alacak üzerinden %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline,
2-Alınması gereken 1.040,00 TL karar harcından daha önce yatırılan 149,30 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye karar harcının davalıdan tahsil edilerek Hazineye irat kaydına,
3-Yürürlükteki AAÜT gereğince hesap edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yatırılan 18,40 TL başvurma harcı ile 149,30 TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 49,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
C-Kullanılmayan yargılama gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine,
Dair, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde mahkememize gönderilecek veya sunulacak dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, davacı-birleşen dava davalısı ve davalı -birleşen dava davacısı vekilinin yüzüne karşı açıkça okunup tefhim edildi… 09/07/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır