Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/532 E. 2021/108 K. 03.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/532
KARAR NO : 2021/108

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 26/04/2019
BİRLEŞEN (BAKIRKÖY 3. ATM 2019/333 E )DAVADA

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 10/05/2019
KARAR TARİHİ : 03/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/02/2021
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin aile şirketi niteliğinde bulunan davalı şirketin ortaklarından olduğunu, davalı şirketin 07/02/2019 tarihinde genel kurul toplantısı yaptığını, bu genel kurulda gündemin 2. maddesiyle alınan şirketin 1.500.000,00 TL olan sermayesinin 10.500.000,00 TL artırılarak 12.000.000,00 TL’ye çıkarılmasına oy çokluğu ile karar verildiğini, müvekkilinin bu maddeye muhalefet şerhi koyduğunu, alınan sermaye artış kararının TTK 457/2. maddeside öngörülen iç kaynağın varlığına ilişkin yönetici ortaklarının garanti verilmemesinin iptal nedeni olduğunu, ayrıca alınan kararının dilekçede belirtilen nedenlerle TTK 445. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına da aykırı olduğunu ileri sürerek dava konusu genel kurulda 2 nolu gündem maddesiyle alınan sermayenin artırılmasına ilişkin kararın iptaline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iddialarının yerinde olmadığını, toplantı için usulüne uygun çağrı yapıldığını ve toplantının usulüne uygun yapıdığını, sermaye artışına davacının gerekçe bildirmeksizin muhalif kaldığını, ortaklara rüçhan haklarını kullanmaları için gerekli bildirimlerin yapıldığını, sermaye artış kararının usulüne göre alınıp tescil ettirildiğini, yönetim kurulunun TTK 457. madde beyanının bulunduğunu, gerekli görülmesi halinde İTSM’den istenebileceğini, yedek akçede bulunan hiç bir kalemin sermaye artışına konu edilmediğini, şirketin sermaye artırmaya ihtiyacının bulunduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 02/05/2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan kararların 6102 saydı TTK’nm 447nci maddesi 1.nci fıkrasında düzenlenen hüküm çerçevesinde batıl ve geçersiz olduğunun tespiti, iptalini, taleplerinin kabul görmezse, gündemin 2, 3,4,5, 6, 7, 8 ve 9 numaralı maddeleriyle alınan kararların kanuna, ana sözleşmeye ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı olmaları nedeniyle ayrı ayrı iptalini, 02/05/2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısı sonucunda alınan genel kurul kararlarının yürütmesinin geri bırakılmasını ve yargılama giderleri ve avukatlık parasının davalı şirkete yüklenmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava, davalı şirketin sermaye artıranına ilişkin 07.02.2019 tarihli genel kurulunda alınan 2 numaralı kararın iptali istemine ilişkin olup; davacının, davalı şirketin hissedarı olduğu, davacının dava konusu genel kurula katılarak sermayenin artırımına ilişkin alınan 2 numaralı kararlara muhalif kaldığı ve muhalefet şerhini tutanağa yazdırdığı, genel kurul tarihinden itibaren de üç aylık süre içerisinde işbu davayı açtığı hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problem; genel kurulda alınan kararın iptal şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Birleşen dava, davalı şirketin 02/05/2019 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan kararların batıl olduğunun tespiti, olmadığı takdirde anılan genel kurulda gündemin 2, 3,4,5, 6, 7, 8 ve 9 nolu maddeleri ile alınan kararların iptali istemine ilişkin olup; taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının davalı şirketin 02.05.2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına alınmamasının haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığı, genel kurula katılmasına izin verilmemesinin haklı sebebe dayanmadığının kabulü halinde alınan kararların batıl olup olmadığı, yapılan genel kurulun yetkili kişi yada kişiler tarafından toplantıya çağrılıp çağrılmadığı, davalı şirketin 02.05.2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan kararların kanuna, esas sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Genel Kurul Kararlarının Yoklukla Malul Olması;
İptaledilebilirlik ve butlan hallerinin yanı sıra, genel kurul kararlarının hükümsüzlük hallerinden birisi de yokluktur. Genel kurul kararlarının yokluğu, bir kararın meydana gelmesi için kanunun öngördüğü unsur ve şartların hiçbirisinin mevcut olmaması durumunda gerçekleşen sakatlık halidir. Bir başka deyişle, bir kararın doğabilmesi için uyulması gerekli bulunan kurucu-şekli nitelikte emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde söz konusu olan durumdur. Bu sakatlık hali şekil ve usul hakkındaki emredici hükümlere aykırı kararlar hakkında uygulanmakta ve bu şekilde alman kararlar “yok” sayılmaktadır. Kurucu unsurlar olan “kurul” ve “karar”ın birlikte bulunmadığı bir genel kurul kararının, artık genel kurulca alınmış bir karar niteliğinde değil, ancak orada bulunan paysahiplerindeki “hakim fıkir”in belirlenmesi niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. Bir başka deyişle, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir. İlk olarak genel kurul toplantısının yapılması, ikinci olarak da toplantıda karar alınmasıdır. Bunlardan birisinin eksik olması halinde, karar baştan itibaren yoktur. Genel kurul toplantıya davet edilmeden karar alınmış ise, çağrısız genel kurul toplantısında bütün paysahipleri hazır olmadığı halde karar alınmış ise, genel kurul toplantısına sadece belirli paysahipleri çağrılmış ise, toplantıya davette toplantı yeri yanlış gösterilmiş ise, bir genel kuruldan sözedilemeyeceği için karar da yoktur. Ayrıca toplantıya yeterli paysahibinin katılmaması sebebiyle toplantı veya karar yeter sayılarının (şeklen, görüntüde dahi) oluşmadığı hallerde de alınan kararlar açısından yokluk durumu söz konusu olur (Güzin Üçışık/Aydın Çelik, Anonim Ortaklıklar Hukuku, C. I, Ankara 2013, 336-337).
Buna karşılık, karar alındığı sırada hak sahibi olup olmadığı tespit edilemeyen bir takım kişilerin, aslında genel kurula katılma veya oy hakkından yoksun bulunmalarına karşın, genel kurul sırasında bu husus anlaşılmadığından bunların karara katıldığı hallerde alınan kararların iptal davasına konu edilmesi gerekir. Çünkü bu halde görüntüde şekli kurucu unsurları bulunan bir kararın varlığı söz konusudur. Aynı şekilde toplantıya davet, yetkisiz kişiler tarafından yapılmışsa ya da davet usulüne uygun yapılmamışsa, bir başka deyişle usulsüz de olsa bir davetin varlığından sözedilebiliyorsa alınan genel kurul kararlarının hukuki sonucu iptaledilebilirliktir (Üçışık/Çelik, s. 337-338).
Yine genel kurul kararlarının butlanına ilişkin TTK. m. 447 hükmüne göre: “(1) Genel kurulun, özellikle;
a) Pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran,
b) Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran,
c) Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan, kararlan batıldır”.
Görüldüğü üzere konusu itibarıyla bâtıl olan genel kurul kararları, bazı niteliklere sahip paysahipliği haklarım kaldıran veya sınırlandıran, anonim şirketin temel yapısını bozan ve sermayenin korunması ilkesine aykırı olan kararlara özgülenmiştir. Bunun dışındaki bâtıl genel kurul kararlarının tespitinde ise butlanın ikincilliği ilkesi uygulanır. Bu ilke, özel sebepler dolayısıyla iptal etmenin yeterli ve tatmin edici bir yaptırım oluşturmadığı hallerde hukukun genel hüküm ve ilkelerine göre butlana karar verilmesi anlamını taşır. Sakınma ilkesinin özellikle şekli sebeplerin (eksiklik ve aksaklıkların) butlana yol açtığı hallerde gözetilmesi gerekir (Üçışık/Çelik, s. 342).
TTK m. 447/1-a hükmünde belirtilen batıl genel kurul kararları, belirtilen hakları düzenleyen Kanun hükümlerini kaldırmayı ve değiştirmeyi amaçlayan genel kurul kararlarıdır. Belirtilen hakların somut bir olayda ihlal edilmesi butlan sonucunu doğurmaz. Genel kurula daveti düzenleyen TTK. m. 414 hükmünde öngörülen şartların tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayan genel kurul karan butlanla sakattır. Örneğin bu hükümde yer alan iki haftalık süreyi üç güne düşüren bir genel kurul karan butlanla sakat olur. Buna karşılık iki haftalık süreye uyulmaksızın toplantı gününden sadece üç gün önce yapılan bir davet üzerine toplanan genel kurulda alman kararlar batıl değil iptaledilebilir kararlardır. Yine paysahiplerinin asgari oy hakkını ortadan kaldıran bir genel kurul kararı butlan sonucunu doğururken bir veya birden fazla paysahibinin oyunun kullanılmasına engel olunması veya kullandıkları oyların geçersiz sayılması halinde alman genel kurul karan iptal edilebilir bir karardır (Üçışık/Çelik, s. 342-343).
Yukarıda da ifade etmiş olduğumuz üzere, paysahibinin genel kurula katılma, asgari oy kullanma, dava açma hakkı gibi kanundan kaynaklanan vazgeçilmez nitelikteki temel haklarının sınırlandırılması veya ortadan kaldırılması sonucunu doğuran genel kurul kararları batıldır (TTK. m. 447/1-a). Anonim şirketin tanımına, paysahiplerinin haklarına ve borçlarına ve organsal yapısına aykırı kararlar temel yapıya aykırıdır. Temel yapı ile kastedilen, anonim şirketi taşıyan ana kolonlardır. Bu hakları ortadan kaldıran veya sınırlandıran genel kurul kararları, belirtilen hakları düzenleyen kanun hükmünü kaldırmayı veya değiştirmeyi amaçlayan genel kurul kararlarıdır. Bu ve bu gibi hallerde kanunun emredici hükümlerine aykm karar alınması halinde genel kurul kararı batıldır. Buna karşılık belirtilen hakların somut bir olayda ihlal edilmesi butlan sonucunu doğurmaz. Örneğin her pay ortağa bir oy hakkı verir bu oy hakkı kanunun emredici hükümlerinden doğan bir haktır. Bu hakkı genel olarak ortadan kaldıran veya sınırlandıran genel kurul karan batıldır. Buna karşılık bir veya birden fazla paysahiplerinin oyunu kullanmasına engel olunması veya kullandıkları oyların geçersiz sayılması halinde alman genel kurul kararlan iptaledilebilir kararlardır (Üçışık/Çelik, s. 343).
Türk Ticaret Kanunu m. 446/1-b hükmünde, “toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri(ne) ” anılan kararlar aleyhinde iptal davası açma hakkı tanımak suretiyle, belirtilen ihlallerin genel kurul kararının butlan veya yokluk sonucunu doğurmadığını belirtmiş olmaktadır (Üçışık/Çelik, s. 343-344). Yargıtay TTK. m. 414 hükmünü emredici nitelikte bir hüküm olarak kabul ettiği halde, bu hükme aykm bir davet üzerine toplanan genel kurulda alınan kararların iptaledilebilir kararlar olduğunu ifade etmiştir (Y.ll.HD’nin 10.11.1989 tarih ve E. 89/6155, K. 89/6157 sayılı kararı -YKD, C. XVI, S. 3, s. 390 vd.). Kararın eleştirisi için bkz.; Moroğlu, Davet Merasimine Aykırılık, s. 50 vd.-. Ayrıca bkz.; Y.l l.HD’nin 10.12.2002 tarih ve E. 2002/7827, K. 2002/1447 sayılı kararı).
Genel Kurul Kararlarının İptali;
Yokluk ve butlan hallerinin yanı sıra genel kurul kararlarının hükümsüzlük hallerinden birisi de iptaledilebilirliktir. Genel kurul kararlarına karşı iptal davasını açma hakkını düzenleyen TTK. m. 446 hükmüne göre: “a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, b) Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri, … iptal davası açabilir”.
Söz konusu hükümden de açıkça anlaşıldığı üzere, kural olarak paysahiplerinin iptal davası açabilmeleri için toplantıda hazır bulunmaları, iptale konu ettikleri karara karşı olumsuz oy kullanmaları ve bu muhalefetlerini tutanağa yazdırmaları gerekir. Toplantıda hazır bulunan, karara muhalif olan ve keyfiyeti zapta geçiren paysahiplerinin açmış oldukları iptal davasının kabul edilebilmesi için ayrıca bu kararların yasaya, esas sözleşmeye veya iyiniyet kuralına aykırı olduklarının da kanıtlanması gerekir (TTK. m. 445).
Yapılan davete rağmen toplantıya katılmayan ve muhalefet şerhini tutanağa yazdırmayan bir pay sahibi ancak; usulüne uygun toplantı davetinin yapılmamış olması, gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları, müktesep hakların ihlal edilmiş olması, hallerinden birinin varlığı ve bu aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu kanıtlaması durumunda, iptal davası açabilir (Üçışık/Çelik, s. 366 vd.).
Sermaye Arttırımı;
Sermayenin artırılıp arttırılamayacağı ve artırılacaksa ne ölçüde artırılacağı hususunda genel kurulun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Gerçekten genel kurul dağıtılabilir kârdan TTK. m. 523/2 hükmüne göre yedek akçe ayırabileceği gibi, belirli şartlar altında bu kârın esas sermayeye eklenmesine de karar verebilir. Ancak genel kurul bu yetkilerini kullanırken bazı sınırlamalara tabidir. Kârdan yapılacak ayırımlar konusunda öncelikle emredici kanun hükümlerine riayet etmek gerekir. Bu kapsamda vergi, fon, kanuni yedek akçe gibi emredici kanun hükümleriyle belirlenmiş ayırımların yapılması kaçınılmazdır, ikinci olarak, esas sözleş­me hükümleriyle sermaye artırımı konusunda bazı prensipler belirlenmişse genel kurul bunları da bertaraf edemez. Üçüncü olarak, gerçek anlamda genel kurulun takdirine bırakılan ayırımlar konusunda da (TTK. m. 523/2-3), genel kurulun takdir hakkını sınırlayan ilkeler söz konusudur. Bunlar, kanun ve esas sözleşmede belirlenenlerden daha fazla miktarda yedek akçe ayrılmasının geniş anlamda objektif iyi niyet kuralları ile şirketin devamlı gelişmesi ve istikrarlı kâr dağıtımı bakımından gerekli olmasıdır. Söz konusu ayırımlara ve sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararlarının iptali istenmesi halinde mahkeme bu kriterleri uyulup uyulmadığını araştıracaktır (Güzin Üçışık/Aydm Çelik, Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kar Dağıtımı, İstanbul 2018, s. 399-400).
Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, genel kurul kararlarının iptalinin nedenlerinden birisi de, alınan kararın afaki iyi niyet kuralına aykırı olmasıdır. Söz konusu olan afaki iyi niyet, MK. m. 2 hükmünde öngörülen dürüstlük kuralıdır. Genel kurulda çoğunluğu oluşturan belli bir grup pay sahibinin yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle, ortaklık dışı özel veya ortaklık ile ilgili kişisel çıkarlarının korunmasına yönelik olarak, azınlıktaki pay sahiplerinin menfaatlerine aykırı bir şekilde aldığı kararlar dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmektedir. Ancak kararın dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilmesi için her zaman özel ve şahsi menfaat elde edilmesi zorunlu değildir. Eşit hukuki durumda bulunan pay sahipleri hakkında eşit uygulamalara gidilmemesi suretiyle eşitlik ilkesinin ihlali de, dürüstlük kuralına aykırılığın tespitinde ölçüt olarak kabul edilmektedir. Objektif iyi niyet kuralına aykırılığı, ortaklığın geleceği, işleyişi ve yönetimi bakımından önemi göz önünde tutularak, yersiz şekilde genişletmemek ve ancak ciddi etken sebeplerin varlığı halinde kabul etmek gerekir. Bu balamdan ancak, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak ve dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde, ortaklığa ve diğer pay sahiplerine zarar vermek için kasıtlı olarak alınan bir genel kural kararının, iyi niyet kuralına dayanarak iptali istenebilir (Güzin Üçışık/Aydm Çelik, Anonim Ortaklıklar Hukuku, C. T, Ankara 2013, s. s. 358).
Sermayenin artırılıp arttırılmaması, kar payının dağıtılıp dağıtılmaması hususunun takdiri genel kurala ait olmakla birlikte bu yetkinin kullanılması keyfiyete bağlı değildir. Gerçekten de Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “Her ticaret ortaklığı gibi anonim şirketlerin de nihai amacı kar elde edip ortaklarına dağıtmaktır.
Pay sahiplerinin yeterli oranda kar payı üzerinde müktesep hakları vardır. Kar payı dağıtımı ancak şirketin inkişafı ve sürekli kar dağıtabilir durumda tutulması için istisnai olarak sınırlanabilir. Kar payı dağıtmamanın uysun ve faydalı olduğunu şirket ispat etmek durumdadır.
Sermaye artırımın hangi gerekçelerle yapıldığının tam olarak somut bir şekilde davalı tarafından ortaya konulması gerekmektedir. İspat yükü davalıdadır. Yukarıda da ifade etmiş olduğumuz üzere, genel kurul kararlanma iptalinin nedenlerinden birisi de, alman kararın afaki iyi niyet kuralına aykın olmasıdır. Söz konusu olan afaki iyi niyet, MK. m. 2 hükmünde öngörülen dürüstlük kuralıdır. Genel kurulda çoğunluğu oluşturan belli bir grup pay sahibinin yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle, ortaklık dışı özel veya ortaklık ile ilgili kişisel çıkarlarının korunmasına yönelik olarak, azınlıktaki pay sahiplerinin menfaatlerine aykırı bir şekilde aldığı kararlar dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmektedir. Ancak kararın dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilmesi için her zaman özel ve şahsi menfaat elde edilmesi zorunlu değildir. Eşit hukuki durumda bulunan pay sahipleri hakkında eşit uygulamalara gidilmemesi suretiyle eşitlik ilkesinin ihlali de, dürüstlük kuralına aykırılığın tespitinde ölçüt olarak kabul edilmektedir. Objektif iyi niyet kuralına aykırılığı, ortaklığın geleceği, işleyişi ve yönetimi bakımından önemi göz önünde tutularak, yersiz şekilde genişletmemek ve ancak ciddi etken sebeplerin varlığı halinde kabul etmek gerekir. Bu bakımdan ancak, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak ve dürüstlük kuralına aykın bir şekilde, ortaklığa ve diğer pay sahiplerine zarar vermek için kasıtlı olarak alınan bir genel kurul kararının, iyi niyet kuralına dayanarak iptali istenebilir (Üçışık/Çelik, s. 358). Dolayısıyla somut olayda sermaye artırım karanının bir ihtiyaç sonucu değil de davacıya zarar vermek kastıyla alınmış olduğunun tespit edilmesi halinde iptal edilmesi gerektiği açıktır.
Bilirkişi Raporları;
Asıl davada alınan bilirkişi kök raporunda özetle; mali inceleme bölümünde, yer alan “davalı şirketin özet bilançosundan ve öz kaynak detay tablosundan da görüleceği üzere şirketin geçmiş yıl zararlanmn fazlalığı şirketi sürekli olarak öz kaynak sıkıntısına sokabileceği, şirketin finansal borçlanmn öz kaynaklarının yılsonuna göre yaklaşık 11 katı olduğu görülmektedir. Bu durumun sürdürülebilir olmayacağı, Türkiye deki genel şirket ortalamasında bu oranın 3 ila 5 katı civarında olduğu göz önüne alındığında öz kaynakların artırılmasının elzem olduğu görülmektedir. Aksi durumda şirketin bir süre sonra borca batık duruma gelebileceği mali tablolardan görülebilmektedir. Şirketlerin öz kaynaklarını ya kar elde ederek ya da sermaye ilave ederek artırılmasından başka bir durum söz konusu değildir. … Şirketin aynı dönem gelir tablosundan da görüleceği üzere şirket faaliyet karı yaratmasına rağmen dönem kan yaratmakta güçlük çektiği görülmektedir. Bunun esas nedeni finansman giderleri ile kambiyo giderlerindeki artış olduğu görülmektedir. Şirketin operasyonlan finansman yükünü karşılayamadığından bu kaynakların öz kaynaklar ile karşılanması bunun içinde sermaye artışının yapılarak şirketin daha uygun bir forma girmesi sağlanmalıdır. Şirket dönem kan elde edemediğinden öz kaynaklan güçlendirecek bir etki yaratmamaktadır. …. Şirketin yıllar itibariyle öz kaynaklan ve net satışlan analiz edildiğinde de şirketin 2017 yılı hariç kar yaratamadığı öz kaynaklann yine 2017 yılı dışında sürekli olarak azaldığı da görülmüştür. Bu durum işletmenin devamlılığı ilkesine uymamaktadır” yönündeki tespitler dikkate alındığında; sermaye artırımı kararının keyfi olarak değil bir ihtiyaçtan ve zorunluluktan dolayı alındığı, dolayısıyla da alman karann iptali şartlanma oluşmadığı sonucuna varıldığı,
Esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca özgülenmemiş yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar sermayeye dönüştürülerek sermaye iç kaynaklardan artırılabileceği (TTK. m. 462/1), mali inceleme bölümünde tespit edildiği üzere, bu yönde fonların bulunduğu ve iç kaynaklardan sermaye arttırımının bu fonlardan yapıldığının görüldüğü, sermayenin artırılan kısmının, iç kaynaklardan karşılayan tutarın şirket bünyesinde gerçekten varolduğu, onaylanmış yıllık bilanço ve “yönetim kurulunun” vereceği açık ve yazılı bir beyanla doğrulandığını, bilanço tarihinin üzerinden altı aydan fazla zaman geçmiş olduğu takdirde, yeni bir bilanço çıkarılması ve bunun “yönetim kurulu” tarafından onaylanmış olması şart olduğu, (TTK. m. 462/2), somut olayda, mali inceleme bölümündeki tespitler dikkate alındığında, bu şartın da yerine getirildiğinin görüldüğü, bütün pay sahiplerinin sermaye payları oranında yapılan iç kaynaklardan sermaye artırımından yararlandığı hususu da dikkate alındığında; iç kaynaklardan sermaye artırımına ilişkin kararın iptali şartlarının da oluşmadığının kabulü gerektiği sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Davacı vekilinin bilirkişi raporuna karşı itirazlarının değerlendirilmesi için ek rapor alınmış, alınan ek raporda özetle; Pay sahipleri İslam Kaya ve Hasan Kaya yönünden, ortaklar cari hesabındaki tutarların sermayeye eklenmesi konusunda, adı geçen ortakların şirketten alacağı konusundaki dayanak belgelerin bulunup bulunmadığı yönünden yapılan incelemede; davalı tarafın ortaklar cari hesabında bulunan ve banka aracılığıyla şirket hesabına yapılan transferlere ait dekontlar mevcut olup şirketin kayıtları ile de uyumlu olduğunun görüldüğü,
Bu anlamda adı geçen ortakların şirketten olan alacaklarının gerçek bir alacak olup olmadığı yönünden yapılan incelemede; davalı tarafından şirket hesaplarına gönderilen nakit ödemelerin bir alacak olacağı genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri, Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Usul kanunu açısından alacak olarak kabul edilmekte olduğu, aksini ispat edecek bir delil var ise bunun davacı tarafından dosyaya ibrazının gerektiği,
İslam Kayanın şirketin artırımdan önceki sermayesinden daha fazla tutarı şirkete nasıl borç olarak aktardığı, bu meblağların kaynağının ne olduğu, yoksa İslam Kaya’nın kağıt üzerinde mi şirketten alacaklı göründüğü yönünden yapılan incelemede; Gerek Türk Ticaret Kanununda gerek ise Kurumlar Vergisi kanununda ortakların şirkete borç vermesini engelleyen bir kanun maddesi bulunmadığı, bu sebeple ortakların şirkete borç vermesinde herhangi bir yasal engel bulunmadığı, ortakların bu ödemelerinin kaynağının nasıl oluştuğu ise bilirkişi heyetinin tespit edebileceği bir husus olmadığı,
Şirket yönetiminde kaynakların etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığı, şirketin (sözde) yatırımlarının, yenilenen fabrika binasının ve bunlar için yapıldığı iddia olunan büyük ödemelerin yapılıp yapılmadığı yönünden yapılan incelemede; şirketin tüm kaynaklarının etkin kullanılıp kullanılmadığını denetimi özel bir denetim şekli olup sadece kısıtlı mali tablolara bakılarak ölçülecek bir durum olmadığı, ancak bahsi geçen fabrika binasına 2015 yılında başlandığı ve 2019 yılında tamamlanarak şirket aktiflerine 22.465.761,83 TL tutarla Bina hesaplarına alındığının görüldüğü, bina için yapılan harcamaların tutarları yıllar itibariyle belli olduğu, dosyada bulunan Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi dökümünden Şirketin 2012-2013-20142015 yıllarına ait Genel Kurul toplantılarının 10.10.2016 tarihinde yapıldığı ve bu tarihte davacı …’nın toplantıya katıldığı bu dönemlere ait yönetimin ibra edildiği, Gelir Tablosu ve Bilanço üzerinde müzakere edilerek oy birliği ile tasdik edildiğinin görüldüğü, Harcamaların büyük bir kısmının (yaklaşık %76) 2015 yılı ve öncesi olduğu görüldüğünden yapılan bu harcamalara davacının onay verildiğinin görüldüğü,
Davacının diğer bir itirazı da “yatırımların gerçekleşme maliyetinin ne olduğu; defter kayıtların da bina maliyetinin 22.465.761,83 TL olduğu bu değerin gerçek değer olup olmadığı” yönünde olduğu, ancak bu husus bilirkişinin uzmanlık alanı dışında kalmakla birlikte, yukarıda tespit edildiği üzere, davacının genel kurula katılarak ibra yönünde karar verdiğinden ibra kararından önceki işlemleri sorgulama hakkını yitirdiğinin açık olduğu, kök rapordaki görüş ve kanaatlerinde herhangi bir değişiklik oluşmadığı görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Birleşen dosyada alınan bilirkişi raporunda özetle; Her şeyden önce davalı şirketin dört hissedardan oluşan bir aile şirketi olduğu, şirketin 1.200.000 adet hisseden oluştuğu, davacının bu hisselerden 154.534 adet hisseye sahip olduğu, dava konusu genel kurul toplantısı davetinin, son genel kurulda tek başına yönetim kurulu başkanı seçilen …’nın seçim kararının esas sözleşmeye aykırı olduğu gerekçesiyle ticaret sicili müdürlüğünce tescil edilmemesi nedeniyle, eski yönetim kurulu üyeleri tarafından yapıldığı, davetin ayrıca tescil ve ilan edildiği, iadeli taahhütlü olarak davacının adresine gönderildiği, dolayısıyla davacının toplantıdan haberdar olarak genel kurula temcilci gönderdiği hususlarında bir ihtilaf bulunmadığı, taraflar arasında itilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel problemlerin; yapılan davetin usulsüz olup olmadığı ve buna bağlı olarak alınan kararların hükümsüzlük şartlarının gerçekleşmiş gerçekleşmediği, yine davacının temsilcisinin toplantıya alınmaması nedeniyle alınan kararların hükümsüzlüğünün ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı noktalarında toplandığı;
Toplantıya davette yetkili ve görevli organlara ilişkin TTK. m. 410/1 hükmüne göre: “Genel kurul, süresi dolmuş olsa bile, yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabileceği, tasfiye memurlarının da, görevleri ile ilgili konular için, genel kurulu toplantıya çağırabileceği, son genel kurulda tek başına yönetim kurulu başkanı seçilen İslam Kaya’nm seçim kararının esas sözleşmeye aykırı olduğu gerekçesiyle ticaret sicili müdürlüğünce tescil edilmemesi nedeniyle, eski yönetim kurulu üyelerinin davet yapmaya yetkili olduğunun kabulünün gerektiği,
Yine TTK. m. 414/1 hükmüne göre: “Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrıldığı, bu çağrının, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılması gerektiği, pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilmesi gerektiği, dava konusu genel kurul toplantısına ilişkin davetin ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği, ayrıca adresleri bulunan pay sahiplerine ve davacıya iadeli taahhütlü olarak gönderildiği anlaşıldığından, toplantıya davetin usulüne uygun olduğunun kabulü gerektiği,
Somut olayda, şeklen de olsa bir genel kurul toplantısı ve bu toplantıda alınarak açıklanan kararlar bulunduğundan, genel kurulun yokluğu şartlarının oluşmadığı, yine toplantıya davet yapıldığından TTK. m. 446/1-b hükmü dikkate alınarak butlan şartlarının da bulunmadığı sonucuna varıldığı, bu durumda dava konusu genel kurul kararlarının iptal şartlarının bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerektiği,
Davacının, davalı şirkette 154.534 adet paya sahip ortak olduğu tartışmasız olduğundan, her pay sahibi sadece bir paya sahip olsa dahi en az bir oy hakkını haiz olduğundan (TTK. m. 434/2), davacının sahip olduğu pay adediyle sınırlı olarak toplantıya katılmasına ve oy kullanmasına izin verilmesi gerektiği, bu konuda, yönetmelik hükmünün gerekçe gösterilerek davacının oy hakkının engellenmesi, TTK. m. 434/2 hükmüne aykırılık oluşturduğu, ancak bu durumda, alman kararların iptalinin sağlanabilmesi için, davacının, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına izin verilmemesinin genel kurul kararlarının alınmasına etkili olduğunu ispat etmesi gerektiği, (TTK. m. 446/1-b), somut olayda, davalı şirketin hisselerinin 1.200.000 adet olduğu, davacının bu hisselerin sadece 154.534 adedine sahip olduğu, davacının sahip olduğu hisse sayısının azınlık haklarını kullanmasına dahi yetmediği, dava konusu genel kurul kararlarının tümünün diğer hissedarların tamamının olumlu oylarıyla alındığı hususları dikkate alındığında; davacının, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına izin verilmemesinin genel kurul kararlarının alınmasına etkili olmadığı, dolayısıyla alınan kararların iptali şartlarının oluşmadığı sonucuna varılmakta olduğu,
Yine, yukarıda ifade etmiş olduğumuz üzere, davetin usulüne uygun olarak yapılmaması, davacının toplantıya alınmaması gibi hususlar davacı açısından, sadece olumsuz oy kullanıp muhalefet şerhini tutanağa yazdırma yükümlülüğünden kurtarmakta ve davacıya iptal davası açma hakkı sağlamakta olduğu, dava konusu kararların iptalinin sağlanabilmesi için, alınan kararların yasaya, esas sözleşmeye veya iyiniyet kuralına aykırı olduklarının da ispat edilmesi gerektiği, (TTK. m. 445). dolayısıyla anılan kararların iptalinin sağlanabilmesi için bu kararların kanun, anasözleşme veya afaki iyiniyete aykırı olması da gerektiği, bir başka deyişle sadece bir takım usuli eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle alınan kararların iptalinin sağlanamayacağı, gerçekten de Yargıtay’ın vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirdiği: “…TTK.nun 381 maddesinde yazdı olduğu üzere toplantıda alınan kararların yasaya, anasözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğu iddia ve ispat edildiği takdirde iptale karar verilmesi mümkün bulunmaktadır. Sadece usulsüz çağrıya dayanılarak açılan davada iptal kararı verilemiyeceğinden davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir… ” (Y. 11. HD.’nin E. 1991/6466, K. 1993/563 sayı ve 01.02.1993 tarihli kararı).
Genel Kurul toplantı tutanağı incelendiğinde davalı şirketin hisselerinin 1.200.000 adet olduğu, davacının bu hisselerin sadece 154.534 adedine sahip olduğu, davacının sahip olduğu hisse sayısının azınlık haklarını kullanmasına dahi yetmediği, dava konusu genel kurul kararlarının tümünün diğer hissedarların tamamının olumlu oylarıyla alındığı, herhangi bir usulsüzlüğe rastlanmadığı, mali tablo ve raporların denetime açık tutulduğu, davacının dava konusu genel kuruldan önceki genel kurula kadar yönetim kurulu üyesi olmakla zaten bütün mali defter ve kayıtları inceleme yetkisinin de bulunduğu hususları dikkate alındığında; dava konusu kararların iptali şartlarının bu nedenle de oluşmadığı sonucuna varıldığı sonuç ve kanaati bildirmiştir.
Tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller, mahkememizce itibar edilen bilirkişi raporları bir arada değerlendirildiğinde; yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı asıl dosya yönünden sermaye artırımı kararının keyfi olarak değil bir ihtiyaçtan ve zorunluluktan dolayı alındığı, dolayısıyla alınan kararın iptali şartlarının oluşmadığı, birleşen dosya yönünden dava konusu genel kurul kararlarının butlan veya yokluk şartlarını taşımadıkları, davacının, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına izin verilmemesinin genel kurul kararlarının alınmasına etkili olmadığı, dolayısıyla alınan kararların iptali şartlarının da oluşmadığı, davalı şirketin hisselerinin 1.200.000 adet olduğu, davacının bu hisselerin sadece 154.534 adedine sahip olduğu, davacının sahip olduğu hisse sayısının azınlık haklarını kullanmasına dahi yetmediği, dava konusu genel kurul kararlarının tümünün diğer hissedarların tamamının olumlu oylarıyla alındığı, herhangi bir usulsüzlüğe rastlanmadığı, mali tablo ve raporların denetime açık tutulduğu, davacının dava konusu genel kuruldan önceki genel kurula kadar yönetim kurulu üyesi olmakla zaten bütün mali defter ve kayıtları inceleme yetkisinin de bulunduğu hususları dikkate alındığında; dava konusu kararların iptali şartlarının bu nedenle de oluşmadığı anlaşılmakla asıl davanın ve birleşen davanın reddine ilişkin aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere;
1- Asıl davanın reddine,
A-Alınması gereken 59,30 TL karar harcının peşin alınan harçtan mahsubu ile bakiyesinin davacıdan tahsiline,
B-Yürürlükteki A.A.Ü.T. gereğince hesap edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
2- Birleşen Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında açılan davanın reddine,
A-Alınması gereken 59,30 TL karar harcının peşin alınan harçtan mahsubu ile bakiyesinin davacıdan tahsiline,
B-Yürürlükteki A.A.Ü.T. gereğince hesap edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
3-Asıl ve birleşen davalarda davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Asılı ve birleşe davalarda davacı tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 03/02/2021 11:11

Başkan …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Katip …
e-imzalıdır.