Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/551 E. 2018/844 K. 05.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/551 Esas
KARAR NO : 2018/844

DAVA : İtirazın İptali (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/06/2018
KARAR TARİHİ : 05/09/2018
GEREKÇELİ KARAR YAZIM
TARİHİ : 06/09/2018

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı borçlu arasında 19/08/2011 tarihli protokol gereği dava tarafı finansman kuruluşu ile işleri organize etmek için aldığı ücretin %50′ sinin fatura karşılığını müvekkili şirkete ödenmsi konusnuda anlaşıldığını, yapılan anlaşma akabinde davalı taraf, müvekkilinin aracılığıyla görüştüğü dava dışı bulunan … Oto. Şirketi ile sözleşme imzalamış olduğunu ve söz konusu dava dışı şirketin davalıya olan borcunu ödememeleri nedeniyle, davalı tarafından icra takibi başlatıldığını, akabinde müvkekili şirket tarafından davalı tarafa; aralarındaki anlaşma gereği ödeme yapması için ihtarname gönderildiğini ancak davalı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığını bu nedenle müvekkili lehine Küçükçekmece …. İcra Müdürlüğü’ nün …. sayılı icra dosyası ile icra takibi başlatıldığını ancak başlatılan icra takibine, davalı tarafından itiraz edilerek icra takibinin durdurulduğunu, bu nedenle yapılan itirazın kaldırılarak davalı borçlu aleyhine alacağın %20′ sinden az olmamak koşulu ile icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusunu oluşturan icra takibinin yetkisiz icra müdürülüğünde açıldığını, davanın usulden reddinin gerektiğini ve davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, müvekkilinin delil listesinde sunulan protokolden kaynaklanan bir borcu bulunmadığını, müvekkili danışmanlık yaptığı şirketlerdne hak ve kazandığı ücreti alamadığından ve haları için dava açmak zorunda kaldığını, bu sürede davacı şirket yetkilileri müvekkilin alacağını almak konusunda destek vermek yerine, müvekkilin davayı geri almasını istediğini, davacının müvekkilinden talep edilebilecek kesinleşmiş bir meblağın bulunmadağını, bu nedenle asıl davanın Yargıtay inclemesi sonuçlanana kadar bu davanın bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, davacı şirketin hukuka aykırı şekilde anapara haricinde kalan faiz ve icra inkar tazminatı kalemlerinde de hak iddia etmekte olduğunu, davacının kötü niyetli hareket ettiğini, ve nedenle davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yetkili mahkemelerin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri olmasını sebebiyle yetkisizlik verilmesine karar verilmesini talep etmişitir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Bilindiği üzere mahkemenin görevi HMK 114. maddesi gereğince dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken bir husustur.
Davacının iddiası ve davalının savunması ve dayanak belgeler ile getirtilen belge ve bilgiler dikkate alındığında ,taraflar yönünden İTSM’den gelen cevaba göre davalının gerçek kişi tacir olmadığı gibi ,Vergi dairesinden gelen cevaba göre davalının 2.sınıf tüccar olduğu ve işletme hesabına göre defter tuttuğu belirtilmiştir.
Bilindiği üzere ticari iş ve ticari dava ayrı hukuki kavramlardır. Ticari iş kabul edilen bir husustan kaynaklanan her uyuşmazlık ticari dava olarak kabul edilmemiştir. Ticaret mahkemeleri ticari davalara bakmakla görevlidir. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde ticari davalar tanımlanmış ve sayılmıştır. Bu maddeye göre “her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları”, “ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri” ve “tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı maddenin (a), (b), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde sayılan davalar ticari dava sayılır. Diğer bir anlatımla bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için ya tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması; ya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması ya da açılan davanın maddede 6 bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez. Cari hesaptan kaynaklı alacaktan kaynaklanan her uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2’nci maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Bu durumda eldeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesince görülüp karara bağlanabilmesi için uyuşmazlığın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve bu bağlamda tarafların her ikisinin birden tacir olması zorunludur. (Yargıtay ….. H.D.sinin 04.12.2017 gün ve … E- … K. sayılı kararı)
Davalının gelen cevaplara göre Bu durumda davalının esnaf olduğunun kabulü gerekir.
Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 22.09.2008 tarih ve … E., …. K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; TTK’nın 11. madde (6102 sayılı TTK 11.madde) hükmüne göre, ticarethane veya fabrika (md.12), yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler (md.13) ticari işletme sayılır. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir (md.14) (6102 sayılı TTK 12.m). Esnaf’ın tanımı 17. maddede yapılmış ve bunların tacir olmadıkları vurgulanmıştır. Esnaf’ın yaptığı işin hacim ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve mahiyeti verdiği taktirde, bu müessesenin de ticari işletme sayılacağı 13. maddede hüküm altına alınmıştır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticari işletmenin, ticaret siciline kayıtlı olmaması, diğer anlatımla esnaf odasına kayıtlı olması, bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez ve tacir olmamanın kesin bir kanıtı da değildir. Vergi mükellefi olup olmamak da tacir-esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak değerlendirilmez.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3’üncü maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tâbi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir.
19.02.1986 tarih ve 19024 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararına göre; Vergi Usûl Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinde “Birinci Sınıf Tüccarlar” sayılmış olup bu maddedeki birinci sınıf tacirlerle ilgili şartları taşımayanlar ise ikinci sınıf tacir sayılırlar. İkinci sınıf tacirler ise ticari işletme hesabına göre defter tutarlar. Gelen vergi dairesi kayıtlarına göre davalı 2. Sınıf tüccar olup işletme hesabına göre defter tutumaktadır.
Gerçek kişi olan davalının faaliyetinin daha çok bedeni çalışmalara dayandığı, esnaf sayılması gerektiği, öngörülen ölçekte bilançosunun da bulunmadığı ve TTK anlamında tacir sıfatının bulunmadığı, dava konusu uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hukuk davası (nispi ticari dava) niteliğinde bulunmadığı ve Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu takdir ve sonucuna varılmıştır. Bu nedenle dilekçenin görev yönünden reddi ile görevsizlik verilerek mahkememizin görevsizliğine, Bakırköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin aşağıdaki hükmün kurulması gerekmiştir.(Yargıtay …. HD … esas ve …. karar sayılı ilamı)
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın HMK 114/1-c maddesi gereğince mahkememizin görevsizliği nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-HMK 20. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurulması halinde dava dosyasının görevli BAKIRKÖY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE gönderilmesine,
3-İki haftalık süre içerisinde dosyanın gönderilmesi talebinde bulunulmadığı takdirde davanın açılmamış sayılacağının ihtarına,
4-HMK’nun 20 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesine tevzi edilmek üzere GÖNDERİLMESİNE,
5-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
6-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 vd. maddeleri gereğince (5235 sayılı Kanunun 2. maddesi de dikkate alınarak) davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinden karar verildi. 05/09/2018

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır