Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/237 E. 2018/496 K. 30.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/237
KARAR NO : 2018/496

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 29/03/2017
KARAR TARİHİ : 30/04/2018
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/05/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP; Müvekkillerinin … fırını ismi altında ekmek ve unlu mamüller fırını kurmuş ve işletmiş olduklarını, müvekkillerinin davalı …. Firmasından 04/02/2016 tarihinde bir adet …. katlı ekmek fırını doğal bazlı fırın aldıklarını, söz konusu fırını ayrıca leasing karşılığı kredi kullanarak edindiklerini, yine davalı … yetkilileri tarafından tüm ölçümlemeler yapılarak fırın yine bu firma çalışanları tarafından işyeri içerisine yerleştirilerek çalıştırıldığını, ancak bir süre sonra söz konusu fırının gerekli yalıtımlarının yapılmadığı, bu fırının işyerine uygun olmadığı,ve üst katlara zarar verdiğinin tespit olunduğunu, ve davalı …. firmasına haber verilerek fırının durumun bildirdiklerin aşırı ısınma ile tehlike arz ettiği bildirilmiş olup, firmaya ait ve çalışan teknik biri gelerek fırının çalışma ve tehlike durumun tespit ederek fırının değiştirilmes gerektiği yönünde rapor ve yazı sunduklarını, Büyükçekmece …. Sulh Hukuk Mahkemesinin … d.iş sayılı dosyası ile bilirkişi incelemesi yaptırılark sonuç olarka bu fırının bu işyerine ve işe uygun olmadığının taraflarınca tespit edildiğini, ancak bu işlemler yapıldğı sırada 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleştiğini ve … firmasına el konularak önce kayyuma, sonra da TMSF’ye yasal olarak devredildiğini, bu itibarla davalı olarak TMSF’ye de bildiriliğini, bu sebeplerle bugüne kadar mücekkilerinin zaralarının giderilmemiş ve çok büyük zararlar uğradıklarını, bunun belgeler ile kanıtlı olduğunu, bu nedenlerden dolayı 04/02/2016 tarihli fatura gereği verilen fırının ayıplı olması nedeniyle işyerine uygun bir fırınla değiştirilmesi, bunun mümkün olmadığı takidrde leasing ile alınan fırın dolayısıyla uğranılan bu aşamada 12.000,00 TL zararın ve tüm maddi zararın tazminine ve davalılardan tahsiline, avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
TMSF VEKİLİ CEVABINDA; Davalı şirketin fona devredilmediği gibi, kayyım da atanmadığını, fonun kayyım olarak atandığı şirketlerin tüzel kişilikleri aynen devam ettiğinden fonun davalı taraf olması ve fonun davayı davalı olarak takip etmesinin hukuken mümkün olmadığını, müvekkil fonun kamu kurumu olup görevleri yasa ile belirlendiğini, ekte sunulan müvekkil fonun görevleri dışında herhangi bir görev ve yetkisinin bulunmadığını, bu sebeplerle fon tarafından kayyım atanan şirketlerin tüzel kişiliği aynen devam ettiğinden iş bu davanın mevcut taraflrar arasında devam etmesine, müvekkil fonun varsa uyaptan ve dava dosyasından çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE YARGILAMANIN ÖZETİ;
Dava, alınan fırının ayıplı olması sebebiyle açılmış tazminat alacağına ilişkin olup dava mahkememizce Tüketici mahkememsinden görevsizlikle gelmiş olup
Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere;
Bilindiği üzere mahkemenin görevi HMK 114. maddesi gereğince dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken bir husustur.
Davacının iddiası ve davalının savunması ve dayanak belgeler ile getirtilen belge ve bilgiler dikkate alındığında , davalının gerçek kişi tacir olmadığı ve UYAP kaydında da SSK çalışanı olduğu analşılmıştır.Bu açıklamalar ışığında ilgili Sicil müdürlüklerine yazılan yazı cevabına göre davalının Bİrinci sınıf tacir kaydının olmadığı dikkate alındığında Buna göre davacının TTK anlamında tacir sıfatının bulunmadığı, esnaf boyutunda işletmesi bulunduğu ve esnaf sayıldığı gözetildiğinde dava konusu uyuşmazlığın alacak olduğu ve Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu takdir ve sonucuna varılmıştır.
Bilindiği üzere ticari iş ve ticari dava ayrı hukuki kavramlardır. Ticari iş kabul edilen bir husustan kaynaklanan her uyuşmazlık ticari dava olarak kabul edilmemiştir. Ticaret mahkemeleri ticari davalara bakmakla görevlidir. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde ticari davalar tanımlanmış ve sayılmıştır. Bu maddeye göre “her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları”, “ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri” ve “tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı maddenin (a), (b), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde sayılan davalar ticari dava sayılır. Diğer bir anlatımla bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için ya tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması; ya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması ya da açılan davanın maddede 6 bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2’nci maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Konuyla ilgili emsal İstanbul BAM 7. Hukuk Dairesinin 26/04/2017 gün ve 2017/367 E- 2017/409 K sayılı kararı ile özetle; “Davacının davalı şirketin yapımına başladığı …. adlı projeden 04/03/2012 tarihinde bir adet işyerini KDV hariç 122.000 USD bedelle harici satımla satın aldığı, davacı ile davalı şirket arasında Gayrimenkul Satış ve İnşaat Yapım Sözleşmesi (Ticari Unite) akdedildiği ve imzalandığı sabittir. Dosya kapsamında davacının gerçek kişi tacir kaydı ve gerçek kişi mükellefiyet kaydının bulunmadığı, Uyap sisteminden yapılan vergi kaydı sorgulamasında davacının potansiyel vergi numarası aldığı, potansiyel mükellef olduğu anlaşılmış olup davacının tacir sıfatı bulunmamaktadır. Davacının tacir sıfatı bulunduğuna ilişkin hiçbir kayıt ve belge mevcut değildir. Bu durumda taraflar arasındaki ilişki 6102 ve 6502 sayılı kanunların kapsamı dışında kalmaktadır. Davalı şirket ile davacı arasında akdedilen sözleşme ile davalı tarafından yapılacak binadan işyerinin davacıya satışı vaadedilmiştir. Davacının dayandığı satış sözleşmesi işyeri temlikine ilişkin bir sözleşme olduğundan bu tür uyuşmazlıklara Asliye Ticaret mahkemelerinde bakılamaz. Bu nedenle davanın Asliye Ticaret mahkemesinde değil genel mahkemede görülmesi gerekir. Görev kamu düzeninden olup yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerekir. Görev hususunda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Görevsizlik kararı verilerek davanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi gerekirken çekişmenin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmediğinden bahisle mahkeme kararı kaldırıldığı dikkate alındığında Dava 6102 sayılı TTK’dan değil gayrı menkul satış vaadi sözleşmesine dayalı genel hükümler uyarınca her iki tarafın da tacir olması gerektiği gibi her iki taraf ,için de ticari iş sayılması gerektiğinden değer kaybı zararı için genel mahkemelerde dava açılabileceğinden HMK’nın 2/1. maddesinde “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” hükmü yer almaktadır. 6335 sayılı Kanun ile 5. maddede değişiklik yapılmış ve asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk (ve diğer hukuk mahkemeleri) arasındaki ilişki, “işbölümü” ilişkisi olmaktan çıkarılıp, “görev” ilişkisine dönüştürülmüştür. Bilindiği üzere, mahkemelerin görevi, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerekir. Bu aşama anılan sebeplerle HMK.’nın Dava Şartları başlıklı 114/c maddesinde sayılan Görev hususu aynı kanunun 137 ve 138 maddeleri uyarınca ön inceleme ile dosya üzerinden karara bağlanabileceğinden Mahkememizin karşı görevsizliğine ve Bu nedenle dilekçenin görev yönünden reddi ile mahkememizin görevsizliğine, K.Çekmece Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin aşağıdaki hükmün kurulması gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın HMK 114/1-c maddesi gereğince mahkememizin görevsizliği nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
4-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
5-K.ÇEKMECE HUKUK MAHKEMESİ ile Mahkememiz arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından HUMK m.25.2, 3 uyarınca kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde dosyanın MERCİ TAYİNİ İÇİN İLGİLİ İSTANBUL BÖLGE ADLİYESİ MAHKEMESİ DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE.
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 vd. maddeleri gereğince (5235 sayılı Kanunun 2. maddesi de dikkate alınarak) tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/04/2018

Katip …
e-imzalıdır.

Hakim ….
e-imzalıdır.