Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/569 E. 2019/84 K. 23.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/569
KARAR NO : 2019/84

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali)
DAVA TARİHİ : 21/06/2017
KARAR TARİHİ : 23/01/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/02/2019

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirket ortağı olduğunu, müvekkilinin şirket hissedarı olmasına rağmen bu güne kadar kendisine temettü ödenmediği gibi alınan kararlarda söz hakkı tanımadığını, sekiz yılda iki kez genel kurulu toplantısı yapıldığını ve müvekkilinin gereken bilgileri edinemediğini, bilgi edinme taleplerinin ret edildiğini, şirket yetkililerinin sadece sözlü beyanda bulunduklarını ve belgeleri incelemesine izin verilmediğini, şirketin büyük hissedarına borçlu olduğu ve bunun kaynağının da büyük hissedarın şirkete sattığı taşınmazlar olduğunu, büyük hissedarın sermaye artışına gidebileceği, bunun da müvekkilinin hissesinin verdiği hakları kaybetmesine yol açacağını, bunun üzerine müvekkilinin şirket genel kurulunu 04/02/2017 tarihinde olağanüstü toplantıya çağrılması talebinde bulunduğunu, davalı şirketin bu talebini kabul etmediğini ve 2017 yılında olağan genel kurul toplantısı yapılacağını ve görüşülmesi istenen gündem maddelerinin de bu toplantının gündemine ekleneceğinin bildirildiğini, şirketin 2016 yılı faaliyetlerinin görüşüldüğü 28/03/2017 tarihli genel kurulda müvekkilinin inceleme hakkını kullanmasının ret edildiğinden yeterince tedfterleri inceleyemediğini, bu nedenle gündemin 3,4,5,6 ve 7. maddelerine şerh koyduğunu, gündemin 3. maddesiyle faaliyet raporlarının görüşüldüğünü, ancak müvekkiline inceleme hakkı tanınmadığından dürüstlük kuralına aykırılık bulunduğunu, gündemin 4. maddesiyle 2008-2015 yıllarına ilişkin bilançoların bir anda oylanmasının da doğru olmadığını, gündemin 5. maddesiyle müdürün ibra edildiğini, ancak müdür ortağın bu oylamada oy kullanmaması gerekirken oy kullandığını ve bu oyun ibra kararında etkili olduğunu, bu nedenle ibraya ilişkin kararın iptali gerektiğini, gündemin 6. maddesiyle alınan kar dağılmamasına ilişkin kararın da şirketin hiç kar payı dağıtmaması nedeniyle iptali gerektiğini, gündemin 7. maddesiyle aylık 15.000,00 TL huzur hakkı verilmesine ilişkin kararın da şirket menfaatleri ile örtüşmediğini ve iptali gerektiğini ileri sürerek 28/03/2017 tarihli ortaklar genel kurul toplantısının ve alınan tüm kararların iptal edilmesine, şirketin borçlandırılmasına ilişkin tüm işlemlerin dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren durdurulmasına, müvekkilinin zararının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, 2016 yılı toplantısı için ilanların yapıldığını ve inceleme için pay sahiplerine şirket merkezinde hazır bulundurulacağı ilan edilmesine rağmen davacının inceleme talebinde bulunmadığını, buna rağmen bu iddia ile dava açmanın kötüniyet göstergesi olduğunu, tedbir talebinin reddi gerektiğini, davacının evli olup Ankara’da oturduğunu, şirket ile ilgili bilgi istemediğini, davacının kendisine sunulan tüm ortaklık kararlarını imzaladığını, kendisinin aynı zamanda müvekkili şirketin sigortalı çalışanı olduğunu, kendisine yönelik bir engelleme yapılmadığını, davacının 26/07/2016 tarihli ve öncesi genel kurul kararlarının iptali için de dava açtığını, bu davanın Bakırköy … ATM’nin … E sayısında görüldüğünü, özel denetçi atanmasına ilişkin ise Bakırköy … ATM’nin … E sayılı dava dosyası ile dava açtığını, davacının görüşülmesini istediği tüm hususları gündeme eklediklerini, alınan kararların yasanın ve ana sözeşmenin öngördüğü salt çoğunlukla alındığını, ibrada oy kullanan müdürün kullandığı oyun kararda etkisinin olmadığını, diğer ortağın oy oranın davacıdan daha fazla olduğunu, kar payı ödeme koşullarının bulunmadığından bu yönde karar alındığını, şirket müdürüne 2016 yılına kadar huzur hakkı ödenmesine ilişkin karar alınmadığını, son genel kurulda alınan kararında bir önceki yılda alınan huzur hakkı ödeme kararının 2017 yılı temmuz ayına kadar geçerli olmasına ilişkin bulunduğunu savunarak haksız ve kötüniyetle açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava, limited şirket genel kurul kararının iptali isteğine ilişkindir.
Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgeler, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere;
Davalı şirketin sicile kayıtlı adresinin mahkememiz yetki alanında kaldığından mahkememizin yetkili ve uyuşmazlığın niteliğine göre mahkememizin görevli olduğu saptanmıştır.
Davacının davalı şirketin pay sahibi ortağı bulunduğu belirlenerek tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri incelenmiş ve bu yönde bir eksiklik bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Zira, davacının davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan dava konusu genel kurul toplantısına katıldığı, bu genel kurul toplantısında gündemin 3,4,5,6 ve 7. maddeleri ile alınan kararlara olumsuz oy kullandığı ve muhalefetini tutanağa yazdırdığı, davanın da TTK’nın 622. maddesi göndermesi gereğince uygulanması gereken TTK 445. maddesinde ön görülen karar tarihinden itibaren işlemeye başlayan yasal 3 aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı saptanmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların yasa, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı bulunup bulunmadığı, kararların TTK 622. maddesi gereğince uygulanması gereken TTK 445. maddesi gereğince iptal koşullarının var olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tarafların bildirdikleri deliller toplanmış; iddia ve savunmalarının irdelenip değerlendirilmesi bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu alınmıştır.
Bilirkişi kurulu 08/08/2018 havale tarihli raporlarında özetle:” dava konusu genel kurul toplantısının çağrı usulünde ve usulüne uygun yapıldığı, toplantıya tüm pay sahiplerinin asaleten veya vekaleten katıldıkları, gündemin 6. ve 7. maddesi ile alınan kararların iptali koşullarının oluştuğu, diğer kararlar yönünden iptal sebeplerinin ise oluşmadığı” bildirilmiştir. Bilirkişi raporuna itiraz üzerine bilirkişi kurulundan ek rapor alınmış ve bilirkişi kurulu 30/11/2018 tarihli ek raporunda özetle: “Davalı şirketin 2016 yılında kar değil zarar ettiği, bu nedenle pay dağıtımı yapılamayacağı ve yedek akçe de ayrılamayacağı” bildirilmiştir.
Dava konusu genel kurul toplantısının çağrı usulüne uygun olarak yapıldığı ve toplantı ve karar nisaplarının bulunduğu saptanmıştır. Zaten taraflar arasında bu hususta herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Davacının dava konusu yaptığı kararlara gelince:
Bilindiği üzere; şirketler hukukunda yokluk ve butlan hallerinin yanı sıra genel kurul kararlarının hükümsüzlük hallerinden birisi de iptal edilebilirliktir. Bu bakımdan dava konusu yapılan genel kurul kararlarının bu yönüyle incelenmesi gerekir.
Dava konusu genel kurul toplantısının çağrı usulüne uygun olarak yapıldığı ve toplantı ve karar nisaplarının bulunduğu saptanmıştır. Zaten taraflar arasında bu hususta herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Davacının dava konusu yaptığı kararlara gelince:
a) Faaliyet raporunun ve bilançonun onaylanmasına ilişkin 3 ve 4 nolu kararlar;
Gündemin üçüncü maddesine göre şirketin faaliyet raporu ve dördüncü maddesiyle de bilanço ve gelir gider hesapları genel kurul onayına sunulmuş yapılan oylama sonucunda ortaklardan davacının temsilcisinin ret oyuna karşılık diğer ortakların kabul oyu ile oyçokluğu kabul edildiği saptanmıştır.
Davacı, şirket bilançoları ile hesaplarının gerçeği yansıtmadığı iddiasıyla iptalini talep etmiş ise de gerek kararların alınmasındaki nisaplar ve gerekse içerikleri yönünden usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gibi bilirkişi kurulunca da davacının bu yöndeki iddiasını ispata yönelik veri bulunmadığı yönündeki görüşü dikkate alındığında bu kararların iptalini gerektiren bir husus olmadığından bu kararlara yönelik talep yerinde görülmemiştir.
b) Şirket müdürün ibrasına ilişkin gündemin 5. maddesiyle alınan karar:
Gündemin beşinci maddesine şirket müdürünün ibra edilmesi hususu genel kurul onayına sunulmuş yapılan oylama sonucunda ortaklardan davacı ortağın temsilcisinin ret oyuna karşılık diğer ortakların kabul oyu ile oyçokluğu kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere ibra, genel kurulun yönetim kurulu üyelerine karşı karar şeklindeki bir irade açıklamasıdır. Genel kurul bu kararı ile, yönetim kurulu üyelerinin söz konusu dönemdeki işlemlerini hukuka ve ortaklık açısından işin gereğine uygun bulduğunu beyan etmektedir. Genel kurul ibra kararı ile, yönetim kurulu üyelerini ilgili dönemdeki faaliyetleri sebebiyle sorumlu tutmayacağını açıklamaktadır. Bu açıdan ibra bir menfi borç ikrarı niteliği taşır (Zühtü Aytaç. Anonim Ortaklıklarda İbra» Ankara 1982» s. 8; Ersin Çamoğlu, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2010, s. 223; Necla Akdağ Güney, Yönetim Kurulu, 2 Bası, İstanbul 2016, s. 413 vd.). Hükmün amacı, genel kurulun yönetim kurulu üyelerine güvenini ve faaliyetlerinden dolayı sorumlu tutmayacağını ifade eden ibra kararında, bu faaliyetlerin yerine getirilmesine iştirak etmiş olan pay sahiplerinin oy kullanmak suretiyle çelişkili bir irade açıklamasının ortaya çıkmasına engel olmaktır (Mustafa Çeker, Anonim Ortaklıkta Oy Hakkı ve Kullanılması, Ankara 2000, s 204; Teoman, s. 122)
Ancak ibra, ortaklık dışındakilere etkisi olmayan tümüyle ortaklık içi bir hukuki işlemdir. Bu nedenle, ibra, İsviçre-Türk Hukukunda, sadece ortaklığı ve belli şartlarda bazı pay sahiplerini bağlar (Akdağ Güney, Necla, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2008, s. 157).

Genel kurul tarafından ibra kararı “açık” veya bilânçonun onaylanması suretiyle “zımni” olarak verilebilir, hesapların onaylanmasından bağımsız olarak ve genel kurulun gündeminde açıkça yer verilmek suretiyle alınan kararları “açık ibra”, bazı şartların gerçekleşmesi halinde ibra sonucunu doğuran hesapların onaylanmasıyla alınan kararları ise “zımni ibra” şeklinde ifade etmek mümkündür (Akdağ Güney, s. 159), Huzurdaki davada bir açık ibra söz konusudur. Zira ihtilâf konusu genel kurul toplantı gündeminde ibra” ayrı bir madde halinde yer almaktadır. Dosyanın incelenmesinden, davalı şirketin ibrayı ayrı bir gündem maddesi olarak oylayıp karara bağladığı dolayısıyla açık ibra yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı bu gündem maddesi bakımından TTK md. 436’ya aykırılık nedeniyle yokluk veya iptal talebinde bulunmaktadır. TTK.nun 436/1. maddesi:””Pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz.”
TTK m. 436/1 ile kanun koyucu, pay sahibinin, kendisi ya da belirli yakınları ile anonim ortaklık arasında çıkacak menfaat uyuşmazlıklarında tarafsız kalamayacağını ve bundan ortaklığın zarar görebileceğini düşünerek, bu gibi durumlarda oy hakkının kullanılmasını kabul etmemiştir. Görüldüğü gibi bu madde ilk planda ortaklığı korumak amacı ile konulan bir hüküm olup, pay sahibinin kendi kişisel menfaatini gözeterek oy vermesini önlemek istemektedir Bu madde emredici bir kuraldır (Ömer Teoman, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından Yoksunluğu, İstanbul 1983, s 87).
TTK.nun 436/2 maddesi ise “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.”şeklindedir. TTK.nun 436/2 maddesindeki yasak, genel kuruldaki ibra oylamalarına ilişkindir.
Belirtmek gerekir ki, Türk Ticaret Kanunu’nun 436. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen oydan yoksunluk, açık veya örtülü olması önem taşımaksızın, yönetim kurulu üyelerinin ibrası sonucunu doğuran her türlü genel kurul kararı bakımından geçerli olacaktır.
Dosyanın incelenmesinden, anılan gündem maddesinde her ne kadar yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanmadıkları belirtilmişse de ibra bakımından sadece yönetim kurulu üyesinin kendisi hakkındaki ibrada değil, yönetime dahil diğer üyelerin de ibrasında oy kullanma yasağı bulunup onların da ibra oylamasında oy kullanmamaları gerekmektedir. Geçerli bir ibradan bahsedebilmek için TTK md. 436 (2)’de yer alan koşullara uygun yapılması gerekir. Bununla birlikte Yargıtay’ın yerleşik uygulaması; yönetimde görevli kimselerin oyları düşüldükten sonra geriye kalınan oyları ibra için yeterliyse aykırılığın iptale yol açmayacağı yönündedir.
İptali talep edilen 5. Gündem maddesi bakımından müdür olan ortağın kendi ibrasında oy kullanmadığı, davacının 12,5 ayına karşı diğer ortak Tuğba Salman’ın 13,5 oranındaki oyuyla ibra edildiği dikkate alındığında geriye kalan oyların ibra bakımından yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu ibra kararının bu açıdan da iptali koşulu oluşmadığından ibra kararına yönelik isteğin reddi gerekmiştir.
c)Kâr dağıtımı yapılmamasına ilişkin gündemin 6. maddesiyle alınan karar:
Gündemin altıncı maddesine göre şirketin geçmiş yıl kârlarının dağıtılıp dağılmaması hususu genel kurul onayına sunulmuş yapılan oylama sonucunda ortaklardan davacının ret oyuna karşılık diğer ortakların kabul oyu ile oyçokluğu kabul edildiği saptanmıştır.
Kârın dağıtılıp dağıtılmayacağı ve dağıtılacaksa ne ölçüde dağıtılacağı hususunda genel kurulun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Gerçekten genel kurul dağıtılabilir kârdan TTK. m. 523/2 hükmüne göre yedek akçe ayırabileceği gibi, belirli şartlar altında bu karın esas sermayeye eklenmesine de karar verebilir. Ancak genel kurul bu yetkilerini kullanırken bazı sınırlamalara tabidir. Kârdan yapılacak ayırımlar konusunda öncelikle emredici kanun hükümlerine riayet etmek gerekir. Bu kapsamda vergi, fon, kanuni yedek akçe gibi emredici kanun hükümleriyle belirlenmiş ayırımların yapılması kaçınılmazdır. İkinci olarak, esas sözleşme hükümleriyle kâr dağıtımı konusunda bazı prensipler belirlenmişse genel kurul bunları da bertaraf edemez. Örneğin esas sözleşmede belirli oranda kârın dağıtılması öngörülmüş ise, pay sahipleri bakımından güçlü bir müktesep hak oluştuğu için genel kurul bu dağıtımı yapmak zorundadır. Üçüncü olarak, gerçek anlamda genel kurulun takdirine bırakılan ayırımlar konusunda da (TTK. m. 523/2-3), genel kurulun takdir hakkını sınırlayan ilkeler söz konusudur. Bunlar, kanun ve esas sözleşmede belirlenenlerden daha fazla miktarda yedek akçe ayrılmasının geniş anlamda objektif iyi niyet kuralları ile şirketin devamlı gelişmesi ve istikrarlı kâr dağıtımı bakımından gerekli olmasıdır. Söz konusu ayırımlara ve kâr dağıtımına ilişkin genel kurul kararlarının iptali istenmesi halinde mahkeme bu kriterleri uyulup uyulmadığını araştıracaktır (Güzin Üçışık/Aydın Çelik, Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kar Dağıtımı, İstanbul 2018, s. 399-400).
Yukarıda açıklandığı üzere, genel kurul kararlarının iptalinin nedenlerinden birisi de, alınan kararın objektif iyi niyet kuralına aykırı olmasıdır. Söz konusu olan objektif iyi niyet, MK. m. 2 hükmünde öngörülen dürüstlük kuralıdır. Genel kurulda çoğunluğu oluşturan belli bir grup pay sahibinin yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle, ortaklık dışı özel veya ortaklık ile ilgili kişisel çıkarlarının korunmasına yönelik olarak, azınlıktaki pay sahiplerinin menfaatlerine aykırı bir şekilde aldığı kararlar dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmektedir. Ancak kararın dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilmesi için her zaman özel ve şahsi menfaat elde edilmesi zorunlu değildir. Eşit hukuki durumda bulunan pay sahipleri hakkında eşit uygulamalara gidilmemesi suretiyle eşitlik ilkesinin ihlali de, dürüstlük kuralına aykırılığın tespitinde ölçüt olarak kabul edilmektedir. Objektif iyi niyet kuralına aykırılığı, ortaklığın geleceği, işleyişi ve yönetimi bakımından önemi göz önünde tutularak, yersiz şekilde genişletmemek ve ancak ciddi etken sebeplerin varlığı halinde kabul etmek gerekir. Bu bakımdan ancak, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak ve dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde, ortaklığa ve diğer pay sahiplerine zarar vermek için kasıtlı olarak alınan bir genel kurul kararının, iyi niyet kuralına dayanarak iptali istenebilir (Üçışık/Çelik, AO, s. 358). Dolayısıyla somut olayda kârın hiç dağıtılmamasına ilişkin kararın objektif iyiniyet kuralına da aykırı olmaması gerekir.
Kâr payının dağıtılıp dağıtılmaması hususunun takdiri genel kurula ait olmakla birlikte bu yetkinin kullanılması keyfiyete bağlı değildir. Gerçekten de Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “Her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Başka bir deyişle “anonim şirket kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulur” (TTK’nın 271) ve kâr elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yönelir ve bu yolda çaba harcar. Ortaklığın bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. İşte, şirketin kâr elde etmek ve dağıtmak nihai amacından doğan kâr payı, bir vazgeçilmez haktır. (TTK 385). (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu-Ortaklıklar ve Koop. Hukuku 8.bası s.487) Ortaklığın hiç kâr payı dağıtmaması yasaya aykırı olup, kârın ihtiyari nitelikteki kısmının dağıtılmaması ise müktesep hakkın ihlâli sayılamaz. Mahkemece mecburi temettü dışında kalan kısım için kâr dağıtım kararı alınmayarak yedek akçeye ayrılmasının yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı, kanunda öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yararlı olup olmadığı ve kalan kısmın yedek akçeye ayrılmasının afaki iyiniyet kurallarına uygun olup olmadığının tespit edilmesi gerekir.”(Yüksek Yargıtay 11 nci Hukuk Dairesi’nin 17/03/2016 gün ve 2015/6354 esas ,2016/3021 karar sayılı ilamı)

Kâr payının hangi gerekçelerle tam olarak dağıtılmadığı hususunun somut bir şekilde davalı tarafından ortaya konulması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nda ise esas itibariyle, sermaye şirketlerinde yıllık kâr dağıtımı bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. TTK’nun 507 nci maddesine göre her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre, pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış “Net Dönem Kârına” payları oranında katılma hakkına sahiptir.
Bunun yanında TTK’nun 523 ncü maddesine göre genel kurul; a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir.
Bilirkişi kurulunun kök rapordaki görüşünün aksine ek rapordaki davacı şirketin kar etmeyip zarar ettiğine ilişkin görüşü dikkate alındığında genel kurulun kâr dağıtılmamasına yönelik kararı kanuna, esas sözleşmeye ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı olmadığından bu maddenin iptaline ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir.
d)Şirket Müdürüne huzur hakkı verilmesine ilişkin gündemin 7. maddesiyle alınan karar:
Gündemin 7. maddesiyle şirket müdürüne aylık brüt 15.000,00 huzur hakkı verilmesi hususu oylanmış ve davacının ret oyuna karşı oyçokluğu kabul edilmiştir
Bilindiği üzere, şirket müdürlerine genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenmesinde yasaya aykırı bir durum yoktur. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır.Müdür için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir. Şirket yöneticilerine verilecek yüksek miktarlı huzur hakkı ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların payları oranında kâr payı alma haklarının zayıflatıldığı, belli ortaklara örtülü kâr dağıtılması sonucunu doğuracağı bir gerçektir.
Somut olayda davacı şirket müdürü için anılan genel kurulda belirtilen miktarda huzur hakkı ödenmesinin objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmesini talep etmiş ve bilirkişi kurulu da belirlenen ücretin fazla olduğu ve iptali gerektiği hususunda görüş bildirmiştir. Mahkememizce yapılan araştırma neticesinde benzer yapıdaki şirketlerde belirlenen ücretler ile davalı şirket müdürüne verilen ücret kıyaslandığında bu miktarın yüksek olduğu,ayrıca şirketin mali yapısı, ortaklara kar payı dağıtılmaması, şirket ortağı müdür ile diğer ortaklar arasındaki eşitliği bozması karşısında bu ücretin objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu anlaşıldığından bu maddeye ilişkin iptal talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacı yukarıda incelenen kararlar yanında dava konusu genel kurulda alınan tüm kararların da iptalini talep etmiştir.
TTK 622. maddesi göndermesiyle limited şirketlerde de uygulanması gereken Anonim Şirketlerde Genel kurul kararlarına karşı iptal davasını açma hakkını düzenleyen TTK. m. 446 hükmüne göre:
“a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,
b)Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri, … iptal davası açabilir”.
Söz konusu hükümden de açıkça anlaşıldığı üzere, kural olarak pay sahiplerinin iptal davası açabilmeleri için toplantıda hazır bulunmaları, iptale konu ettikleri karara karşı olumsuz oy kullanmaları ve bu muhalefetlerini tutanağa yazdırmaları gerekir.
Toplantıda hazır bulunan, karara muhalif olan ve keyfiyeti zapta geçiren pay sahiplerinin açmış oldukları iptal davasının kabul edilebilmesi için ayrıca bu kararların yasaya, esas sözleşmeye veya iyiniyet kuralına aykırı olduklarının da kanıtlanması gerekir (TTK. m. 445).
Yapılan davete rağmen toplantıya katılmayan ve muhalefet şerhini tutanağa yazdırmayan bir pay sahibi ancak,
a)Usulüne uygun toplantı davetinin yapılmamış olması, gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması,
b)Genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları,
c)Müktesep hakların ihlal edilmiş olması,
Hallerinden birinin varlığı ve bu aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu kanıtlaması durumunda, iptal davası açabilir.
Bu hükümler gereğince yapılan değerlendirmede, davacının davalı şirketin şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan dava konusu olağan genel kurul toplantısına katıldığı, bu genel kurul toplantısında gündemin 3,4,5,6 ve 7. maddeleri ile alınan kararlara olumsuz oy kullandığı ve muhalefetini tutanağa yazdırdığı halde aynı genel kurul toplantısında gündemin diğer maddelerine (8,9,10 ve 11) ilişkin muhalefet şerhi koymadığından diğer maddelere yönelik olarak iptal isteğinde bulunamayacağından, bu maddelere yönelik butlanı ve iptali gerektiren başka bir neden de olmadığından diğer maddelere yönelik talep dava şartı eksikliği nedeniyle usulden ret edilmiştir.
Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamına yukarıda açıklanan iptal nedenleri dışında dava konusu kararların iptalini gerektiren başka bir neden olmadığından davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 28/03/2017 tarihli genel kurulunda gündemin 7. maddesi ile alınan şirket müdürüne huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın yasaya, ana sözleşmeye ve afaki iyiniyet kurallarına aykırılığı nedeniyle iptaline, aynı genel kurulda 3,4,5,6 nolu gündem maddeleri ile alınan kararlara ilişkin iptal isteğinin reddine, aynı genel kurulda 8,9,10,11 nolu gündem maddeleri ile alınan kararlara ilişkin iptal isteğinin ise dava şartı eksikliği nedeniyle reddine,
2-Alınması gereken 44,40 TL karar harcının daha önce yatırılan 31,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
3-Yürürlükteki AAÜT gereğince hesap edilen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yatırılan 31,40 TL başvurma harcı ile 31,40 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

5-Yürürlükteki AAÜT gereğince hesap edilen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü yapılan 2.265,00 TL yargılama giderinin ret- kabul oranına göre takdiren 1.132,50 TL’sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü yapılan 51,85 TL yargılama giderinin ret- kabul oranına göre takdiren 25,92 TL’sinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına,
8-Kullanılmayan gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341vd. maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere hazır taraf vekillerinin yüzünde verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 23/01/2019 11:06

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

YARGILAMA MASRAFLARI
DAVACI DAVALI
10 Tebligat – 160,00 TL 4 Tebligat – 51,85 TL
1 Müzekkere – 5,10 TL
Bilirkişi Ücreti – 2.100,00 TL
Toplam = 2.265,00 TL