Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/497 E. 2018/99 K. 31.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/497
KARAR NO : 2018/99

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 31/05/2017
KARAR TARİHİ : 31/01/2018
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 19/02/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette pay sahibi olduğunu, diğer pay sahibinin de müvekkilinin ağabeyi … olduğunu, şirketin sermayesinin 2006 yılında 300.000,00 TL’ye yükseltildiğini, bunun yanında müvekkili ile ağabeyinin … .ltd.şti. Adlı şirketerde de fiilen ortaklıkları bulunduğunu, müvekkilinin ağabeyi …’ın “kağıt üzerinde olmasa da her şirketin ve malın yarı yarıya ortak olduğu”şeklindeki sözüne itimat ettiğini, zamanla ağabeyi …’ın davalı şirketin gelirleriyle yapılan yatırımları kendi üzerine yapmaya başladığını, müvekkilinin istemesine rağmen kar dağıtımı yapmadığını, müvekkilinin ağabeyinin ikna edici sözleri üzerine çalışmaya devam ettiğini, ancak şirket muhasebecisinin son zamanlarda kendisine çok sayıda evrak imzalatmaya başlaması üzerine, durumu sorgulamaya başladığını, fiktif işlemlerle şirketin sermaye artırım kararları aldığını ve kendi hissesinin %5 seviyesine düşürüldüğünü tespit ettiğini, durumu ağabeyinden soran müvekkiline şirketin kapısının gösterildiğini, her şeyden önce şirketin hiç bir toplantısının usulüne uygun bulunmadığını, müvekkilinin kendisine getirilen evrakı duyduğu güven ve sadakat nedeniyle imzaladığını, 2010 yılında şirketin özel fon hesabında tutulan paranın … ‘a ait gibi sermayeye eklendiğini, Ağustos 2016 yılında ise 795.000,00 TL olan sermayenin 4.000.000,00 TL’ye yükseltildiğini, Eylül 2016 tarihinde de 6.000.000,00 TL’ye yükseltildiğini bildirerek şirketin kendi kaynaklarından olan fondan yapılan sermaye artırımın hisseleri oranında dağıtılmamasının sermayenin korunması ilkesine aykırı olduğunu, fonun diğer ortak tarafından oluşturulduğu kabul edilse bile müvekkiline sermaye artırımına katılıp katılmayacağı sorulmadığından bu durumun da sermayenin korunması ilkesine aykırı olduğunu, ayıraca fondaki paranın da gerçekte var olup olmadığının belli olmadığını, diğer ortağın fiktif işlemler yaptığını, müvekkilinin toplantıya usulüne uygun çağrılmadığını ve toplantıya da katılmadığını ileri sürerek davalı şirketin 17/03/2010 tarihli ve 15 numaralı 05/08/2016 tarih ve 28 numaralı, 09/09/2016 tarih ve 29 numaralı ortaklar kurulu kararlarının ve bu kararlara istinaden yapılan işlemlerin kanunun emredici hükümlerine aykırı bulunması, şirketin temel yapısını bozması ve sermayenin korunması ilkesine aykırı olması sebebiyle batıl olduğunun tespiti ile şirket sermayesi ve paylarının batıl işlemlerden önceki duruma döndürülmesi ve şirkete yönetim kayyımı atanmasını istemiştir.
Davalı vekilinin, davada husumetin eksik yöneltildiğini, diğer ortağa da husumet yöneltilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülen hususların soyut ve genel geçer ifadeler olduğunu, şirketin içinin boşaltıldığı iddiasının doru olmadığını, sermaye artışlarının kanuni zorunluluktan kaynaklandığını, şirkete kayyım atanmasının mümkün bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Dava, Şirket genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti veya iptali isteğine ilişkindir.
Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere;
Davacının davalı şirketin pay sahibi ortağı bulunduğu, şirketin merkez adresinin de mahkememiz yargı alanında kaldığı anlaşılmaktadır.
Davacı vekili, davalı şirketin hiç bir toplantısının usulüne uygun bulunmadığını, müvekkilinin kendisine getirilen evrakı duyduğu güven ve sadakat nedeniyle imzaladığını, ancak davalı şirketin 17/03/2010 tarihli ve 15 numaralı, 05/08/2016 tarih ve 28 numaralı, 09/09/2016 tarih ve 29 numaralı ortaklar kurulu kararlarının ve bu kararlara istinaden yapılan işlemlerin kanunun emredici hükümlerine aykırı bulunması, şirketin temel yapısını bozması ve sermayenin korunması ilkesine aykırı olması sebebiyle batıl olduğunun tespiti amacıyla iş bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Davacı vekili dava konusu yapılan 17/03/2010 tarihli ve 15 numaralı, 05/08/2016 tarih ve 28 numaralı ve 09/09/2016 tarih ve 29 numaralı ortaklar kurulu kararlarındaki müvekkiline atfen atılan imzaların müvekkiline ait olduğunu bildirmiş; bilahare bu beyanının sehven olduğunu bildirerek davacı asilin bu konuda beyanının alınması istemiştir. Davacı asil ile dava konusu bu kararlardan 17/03/2010 ve 15 nolu karar ile 09/09/2016 tarihli ve 29 nolu ortaklar kurulu kararlarındaki imzanın kendine ait olduğunu, ancak 05/08/2016 tarihli ve 28 nolu karardaki imzanın ise kendine ait olmadığını bildirmiştir. Hemen belirtilmelidir ki her üç karar da ortaklar kurulu kararı olup, çağrı merasimine uyulmadan yapıldığı karar içeriğinden anlaşılmaktadır.
Diğer yandan dava konusu yapılan iş bu ortaklar kurul kararlarının hepsinin sermaye artışına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davacının dava konusu yaptığı ilk sermaye artışına ilişkin 17/03/2010 tarihli ve 15 numaralı ortaklar kurulu kararındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. Bu karardan bir sonraki karar ise 05/08/2016 tarih ve 28 numaralı ortaklar kurulu kararıdır ve bu karar da sermaye artışına ilişkin olup, 2010 tarihli karar ile artışı yapılan sermayenin yeniden artırılmasına ilişkindir. Dava konusu 29 nolu karar da bir önceki ortaklar kurulu kararı ile artırılan sermayenin yeniden artırılmasına ilişkin bir karardır. Her ne kadar 28 nolu karardaki imzanın davacıya ait olmadığı kabul edilse dahi bir önceki ve bir sonraki kararlarda davacının imzası bulunduğundan ve imza inkarı yapılmadığından tüm kararlara icazet vermiş durumdadır. Bir önceki ve son sermaye artırım kararına olur veren davacının sonradan bir önceki karar aleyhine dava açması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde kabul edilmiştir. Bu nedenle imza incelemesine gerek görülmemiştir.
Diğer yandan davacının dava konusu yaptığı genel kurul kararları hakkında ileri sürdüğü diğer nedenler, o kararların batıl olmasını gerektiren nedenler olmayıp, varlığının ispatı halinde iptal nedeni olabilirler. Bu halde ise dava yasal süresinde açılmamıştır.
Hal böyle olunca tarafların iddia ve savunmalarına, delillere ve tüm dosya kapsamına göre davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın Reddine,
2-Alınması gereken 35,90 TL karar harcının peşin alınan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiyesinin davacıdan tahsiline,
3-Yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap edilen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Kullanılmayan gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341vd. maddeleri gereğince (5235 sayılı Kanunun 2. maddesi de dikkate alınarak) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere hazır taraf vekillerinin yüzünde oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.31/01/2018 10:31

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …