Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/376 E. 2018/1022 K. 05.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/376
KARAR NO : 2018/1022

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/04/2017
KARAR TARİHİ : 05/11/2018
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/11/2018

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP; Ayıplı olarak teslim edilen 10/01/2017 tarih ve … nolu fatura ile ödemesi yapılmış olan laboratuvar tipi mini temper makinası için müvekkili tarafından ödenen 7.670,00 TL’nin satıcıya başvurulan 30/03/2017 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile, iş kaybından dolayı ileride arttırma hakkı saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL olmak üzere toplamda 8.670,00 TL’nin 30/03/2017 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP; Davacı tarafın makinenin üzerinde ayıp olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu, makinenin üzerinde herhangi bir üretim hatası veya arızanın mevcut olmadığını, davacı tarafın basit bir makinenin üzerinde var olduğu iddia edilen üretim hatasının ne olduğunu izah etmesi gerektiğini, davacı taraf ile müvekkili arasındaki akdin ticari satım olduğunu ikrar ettiğine göre malı teslim aldıktan sonra kontrol ve muyanesini de derhal yaptırarak süresi içinde ayıp ihbarında bulunması gerektiğini, davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRİLMESİ;
Dava, ticari satımdan kaynaklanan alacak davasına ilişkindir.
Her iki taraf da tacir olmakla davacı makineyi aldıktan sonra iddia ettiği hususlara ilişkin bir kısım mesajlar dosyaya ibraz ettiği,30/03/2017 tarihinde noter kanalı ile ayıp ihbarında bulunduğunun anlaşıldığı,
Ayıp iddiasına ilişkin 06/11/2017 tarihli aldırılan bilirkişi raporu yarınca ;
-söz konusu makinenin erime sıcaklığı olan 45 dereceye ayarlanması gerektiği ancak bu ayarlama yapıldığına bile ısının 48 dereceye kadar yükseldiği ve soğutma yapmadığı
-makinenin talimatında gerektiği gibi çalıştırıldığı
-Söz konusu makinenin verimli ve amacına uygun çalışmadığı
– Söz konusu üründeki ayıbın kullanıcı hatasından kaynaklanmadığı
– Söz konusu makinenin gizli ayıplı mal olarak değerlendirilmesi gerektiği
– Söz konusu makineyle ilgili gerekli ihbarın zamanında yapıldığı
-Söz konusu makinenin piyasa rayiç değerinin 7500 TL KDV dahil olduğu
Davalı tarafın bilirkişi raporuna itiraz ettiği, itiraz konusu teknik hususlara ilişkin aynı bilirkişiden ek rapor alındığı,
– ilgili raporda söz konusu makineye ait arızanın gözden geçirilerek anlaşılamayacağı, söz konusu arızanın zamanla kullanılarak ortaya çıkmayacağı,
-Isının 48 dereceye kadar yükseldiği ve makinenin amacına uygun olarak soğutma yapmadığı
– Arızanın satın alındığı günden itibaren çalıştırılması ile birlikte tespit edilebilecek bir araza olduğu
– Bu kapsamda davacı tarafından gerekli girişimlerde bulunulduğu
-Söz konusu arızının kullanıcı hatası ile oluşabilecek bir hata olmadığı
Hususlarının rapor edildiği görülmekle bilirkişi ek ve kök raporundaki ayıba ilişkin çelişkili beyanlar doğrultusunda üç kişilik bilirkişi heyetinin 14/09/2018 tarihli raporu uyarınca
– Soğutucu fanın mevcut olmadığı bu hususun üretim hızı yönünden çok önemli bir eksiklik olduğu ancak soğutucu fanını olmamasının makinenin gizli ve açık ayıplı olduğunu göstermediği,
– Makinede soğutucu fanın mevcut olmadığının gözle kolayca görülebileceği görülemediği düşünülse dahi makinenin ilk çalıştırıldığın da derhal anlaşılabileceği
– Söz konusu makinedeki dijital termostat ile hassas sıcaklık ayarı yapılamadığı garanti kapsamında ücretsiz olarak mevut dijital termostatın yenisi ile değiştirilmesi gerektiği hususların rapor edildiği görülmüştür.
Aldırılan bilirkişi heyet raporunda soğutucu fanın mevcut olmadığı hususu belirtilmiş ancak davacının dava dilekçesinde böyle bir iddiası olmamakla bu tarz makinelerdeki model farklılığı olup olamayacağı hususuna değinilmemekle dava konusu uyuşmazlığın davacının davalıdan aldığı çikolata imalat makinesindeki arızanın iddia ve her iki bilirkişi raporunda da anlaşıldığı üzere makinedeki termostat arızasından kaynaklandığı ,
Taraflar arasındaki ticari satım sonrası anılan arızanın ne tür bir ayıp olduğu , ve de davacının süresinde ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı hususların da ise;
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ …HUKUK DAİRESİ …. Esas … Karar sayılı ilamı ile;
“……
Uyuşmazlık; tacir olan davacının ayıplı ifa ile ilgili olarak süresinde ve usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
……. 6762 sayılı TTK’nun 20/3. fıkrasında diğer tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi fesih yahut ondan rücu amacıyla yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için bu işlemlerin noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda tacirler arasındaki ihbar ve ihtarların ne şekilde yapılacağı 18/3. maddesinde düzenlenmiş ve”Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” denilmek suretiyle önceki hükümde bir kısım değişiklikler yapılmıştır.
….
Tacirler arasında satışa konu malın ayıplı çıkması halinde, alıcının yasal haklarını kullanabilmesi için 6762 sayılı TTK ‘nun25/3. (6102 sayılı TTK.’nun 18/1-c) maddesindeki süreler içerisinde ayıp ihbarında bulunması zorunludur. Bu süreler, satılan malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise iki gün, açıkça belli değilse sekiz gündür.
…..
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK 25/4’de zamanaşımı süresi altı ay olduğunun belirlenmesi nedeniyle gizli ayıplarda azami ihbar süresi altı aydır. Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 818 sayılı Borçlar Kanununun 200. maddesine (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddesine) göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz.
….
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 25/3. maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre “ Emtianın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde keyfiyeti satıcıya bildirmeye mecburdur. Açıkça belli değilse alıcı emtiayı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde muayene etmeye veya ettirmeye ve bu muayene neticesinde emtianın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını muhafaza için keyfiyeti bu müddet içinde satıcıya bildirmeye mecburdur.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 25/3. maddede gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Borçlar Kanunun 198. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Borçlar Kanunun 198/3. maddesinde ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bildirimin derhal yapılması aksi halde alıcı malı ayıp ile beraber kabul edilmiş sayılacaktır.
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Borçlar Kanununun 202 ve 203. maddelerinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebilir. Bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır (1086 sayılı HUMK m. 238/1; 6100 sayılı HMK m.187/1).
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Somut olayda davacı kendisine teslim edilen malların ayıplı olduğuna dair davacıya bildirimde bulunduğunu iddia etmiştir. Bu durumda, ayıp ihbarının yapıldığını ispat yükü davacı taraftadır. Davacı davalıya anılan sürelerde ihbarda bulunduğunu yazılı bir delil ile kanıtlayamamıştır. B.K.nun 207/3. maddesine göre, satıcının alıcıyı iğfal etmiş olduğu söz konusu olmadığı gibi, bu husus ispat edilmiş de değildir. Satın alınan malın 28.01.2011 tarihinde teslim edildiği tuz üzerinde laboratuvar incelemesinin ise 14.07.2011’de yapıldığı ayıp ihbarının ise 22.12.2011’de ve davanın 31.05.2012 tarihinde açılmıştır.
Açıklanan nedenlerle TTK’nin 23.maddesine göre alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ile ve bu inceleme sonucu malın ayıplı çıkması halinde durumu satıcıya bildirmekle yükümlü olduğu, 8 günlük muayene ve ihbar yükümlülüğüne uymayan alıcının malı o hali ile kabul etmiş sayılacağı, ayıplar için kanunun kendisine tanıdığı hakları kaybedeceği, süresinde ayıp ihbarında bulunmayan davacının TBK’nun 227/2 maddesinden de yararlanamayacağı, Kaldıki gizli ayıp bulunduğu varsayılsa bile ayıbın sonradan ortaya çıktığı tarihte derhal bildirimde bulunma yükümlülüğü bulunduğu halde aylarca ihtar çekilmeyerek bu yükümlülüğe de uyulmadığından davalının sözleşmeye aykırı davrandığı kanıtlanmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüyle davanın reddine karar verilerek, aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
…”

Yukarıda zikredilen içtihat uyarınca ;satın alınan makinedeki ayıbın ekonomik -gizli ayıp olduğu ,zira termostattaki arızanın makinenin açılıp belli bir süre çalıştırılması sonucunda anlaşılabileceği, bu hususun iki bilirkişi raporu ile de sabit olduğu, tarafların tacir oldukları ve de davacının malı teslim aldıktan sonra 8 gün içerisinde noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak davalı tarafa usulüne uygun ayıp ihbarında bulunmadığı anlaşılmakla kanundan kaynaklı seçimlik haklarının kullanamayacağı kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm kurmak hasıl olmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın REDDİNE,
2-492 sayılı harçlar yasası uyarınca alınması gereken 35,90 TL karar harcından daha önce peşin alınan 148,07 TL harçtan mahsubu ile bakiye 112,17 TL harcın karar kesinleşince ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT. hükümleri uyarınca 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Kullanılmayan gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacıya iadesine,
6-HMK’nun uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereği talep halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 vd. maddeleri gereğince (5235 sayılı Kanunun 2. maddesi de dikkate alınarak) davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.05/11/2018

Katip …
e-imzalıdır.

Hakim …
e-imzalıdır.