Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/715 E. 2018/1172 K. 12.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/715
KARAR NO : 2018/1172

DAVA : Ticari Şirket (bölünme veya cezai şart alacağına ilişkin )
DAVA TARİHİ : 11/08/2016
KARAR TARİHİ : 12/12/2018
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/12/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (bölünme veya cezai şart alacağına ilişkin ) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili, müvekkilinin davalı şirketin ortaklarından bulunduğunu, diğer davalıların da şirket ortağı olduğunu, taraflar arasında 17/02/2011 tarihli pay sahipleri sözleşmesi düzenlendiğini,bu sözleşmenin 4. maddesi ile ortaklar arasında pay oranlarının belirlendiğini, sözleşmenin 5. maddesi ile taraflara şirketin kurulmasından sonraki 3 yıl geçtikten sonra taraflara bölünmeyi talep etme hakkı verildiğini, sözleşmenin 6. maddesinde ise bölünme şartının kabul edilmemesi halinde cezai şarta ilişkin bulunduğunu, müvekkillerinin bu sözleşmeye uygun olarak noter aracılığı ile bölünme talebinde bulunduklarını, davalıların da bölünme iradelerinin olduğunu cevabi ihtarla bildirdiklerini ancak bölünmenin gerçekleşmediğini, sulhen gerçekleşmesinin de mümkün olmadığını ileri sürerek tarafların davalı şirkette olan ortaklıklarının paylarının korunması şartı ile tam bölünme yolu ile giderilmesine, fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 1.000,00 TL cezai şart alacağının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı …, …. ve … vekili, müvekkillerinin de davacıların bölünme talebini kabul ettiğini, bu hususta yapılan görüşmelerden davacıların hakkaniyete uygun bulunmayan taleplerde bulunması nedeniyle sonuç alınamadığını, bu nedenle cezai şart istenemeyeceğini, alınacak bilirkişi raporu ile pay oranları ile orantılı olarak haklarının korunarak şirketin bölünmesine karar verilmesini istediklerini, ayrıca şirkete ait taşınmazların bölünme sırasında önce tevhit edildikten sonra bölünmesi gerektiğini, taşınmazların 3. kişiye satılması tekliflerinin geçerli olduğunu, alınan değerleme raporuna göre paylaşmayı davacıların kabul etmediklerini savunarak pay oranları ile orantılı olarak haklarının korunarak şirketin bölünmesine, cezai şart alacağı talebinin reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Dava, Davacı ile davalının ortağı olduğu …’in bölünmesi, bunun mümkün olmaması halinde cezai şart alacağının tahsili isteğine ilişkindir.
Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere;
Davacılar, taraflar arasındaki 17/02/2011 tarihli pay sahipleri sözleşmesi gereğince davalı şirketin bölünmesinin sulhen gerçekleşmediğini ileri sürerek tarafların davalı şirkette olan ortaklıklarının tam bölünme yolu ile giderilmesine, bunun mümkün olmaması halinde fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 1.000,00 TL cezai şart alacağının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini isteği ile iş bu davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Gerçekten de davacılar ile davalı gerçek kişiler arasında adi yazılı şekilde tanzim edilen 17/02/2011 tarihli pay sahipleri sözleşmesi bulunduğu tartışmasızdır. Taraflar iş bu sözleşme ile daha önce ortağı bulundukları Ceta Makine… AŞ’nin bölünmesi dolayısı ile oluşan davalı …’in de belirli bir süre sonra bölünmesi kararına varmışlardır. İşbu sözleşmenin 5. maddesi ile …’in kurulmasından sonraki 3 yıl geçtikten sonra taraflara bölünmeyi talep etme hakkı verildiği saptanmıştır. Davalı şirketin kurulmasından itibaren de iş bu sözleşmenin 5. maddesinde öngörülen 3 yıllık sürenin dava tarihi itibariyle geçtiği anlaşılmaktadır. Gerek davacılar ve gerekse davalı şirket ortaklarının sözleşme gereğince bölünmenin yapılması hususunda istekli olmakla birlikte bölünmenin nasıl gerçekleşeceği hususunda anlaşmaya varamadıkları anlaşılmaktadır.
Davacılar öncelikle tam bölünme talebinde bulunduklarından bölünmenin mahkeme aracılığı ile yapılıp yapılmayacağının öncelikle irdelenip değerlendirilmesi gerekir. Bunun için de bu husustaki yasal düzenlemelerin incelenip değerlendirilmesi gerekmektedir.
Her ne kadar taraflar arasındaki sözleşme tarihi olan 17/02/2011 tarihi dikkate alındığında 6102 sayılı TTK yürürlükte değilse de 6103 sayılı kanun gereğince dava konusu uyuşmazlığa dava tarihi itibariyle 6102 sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bilindiği üzere bölünme, 6102 sayılı TTK’nın 159 vd maddelerinde düzenlenmiştir. TTK 159/1. maddesi gereğince bir şirket tam veya kısmi olmak üzere iki şekilde bölünebilir. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise tam ve kısmi bölünme halinde bölünen şirketin, hukuki durumunun ne olacağına ilişkin hükümler konulmuştur. TTK 160.maddesinde ise geçerli bölünmeler belirtilmiş ve sermaye şirketlerinin ve kooperatiflerin sermeye şirketlerine ve kooperatiflere bölünebileceği belirtilmiştir.
TTK ‘nın bölünmeye ilişkin hükümleri birlikte değerlendirildiğinde gerek tam bölünmede, gerekse kısmi bölünme de mutlaka devralan bir şirketin veya kooperatifin varlığı zorunludur. Tam bölünmede, tam bölünüp devrolunan şirketin tüzel kişiliği devir tarihi itibariyle sona ererken, kısmi bölünmede ise kısmi bölünenen şirket ana şirketi, devir alan şirketler ise yavru şirketi oluşturur. TTK 161. maddesine göre tam veya kısmi bölünme, pay oranlarının korunduğu bölünme ve pay oranlarının korunmadığı bölünme olarak iki şekilde yapılabilir. Diğer yandan TTK 166 . maddesi bölünme sözleşmesini ve bölünme planının yapılmasını öngörmüştür. Buna göre bölünme sözleşmesi ve planının yazılı yapılması şarttır. Bununla birlikte bölünme planının ve bölünme sözleşmesinin bölünmeye katılan şirketlerin genel kurulu tarafından onaylanması şarttır. TTK 167. maddesi ise bölünme sözleşmesi ile bölünme planının içeriğinin nasıl olması gerektiği konusunda özel düzenlemeler getirmiştir. TTK 168. maddesi ise bölünme dışında kalan malvarlığının akıbetini düzenlemiştir. TTK 169. maddesinde ise bölünmeye katılan şirketlerin yönetim organlarının bölünme hakkında rapor hazırlamasını ve bu raporun hangi içeriğe sahip olması gerektiğini düzenlemiştir. Yine TTK 170. maddesi ise bölünme sözleşmesi ile bölünme planın ve yönetim organlarınca düzenlenen bölünme raporunun incelenmesine imkan verecek düzenlemeyi getirmektedir. TTK 174. maddesi bölünmeye katılacak şirketlerin alacaklılarına yapılacak ilanın şekil ve içeriğine ilişkin hüküm koymuş; TTK 175. maddesi ise ilan üzerine başvuran alacaklıların talep etmesi halinde alacaklarının teminat altına alınması zorunlu tutulmuştur. Yine TTK 176. maddesinde bölünmeye katılan şirketlerin borçlardan sorumluluğu ve 177. maddesinde ise ortakların sorumluluğu, 178. maddesi ise iş ilişkilerinin geçmesi durumu düzenlenmiş; 179. maddesi ise tescil ve geçerliliği düzenlenmiştir.
TTK’nın bölünmeye ilişkin az yukarıda belirtilen hükümleri birlikte değerlendirildiğinde bölünmenin, bölünmeye katılacak şirketlerin yönetim organlarının bölünme sözleşmesi ve planı düzenlemesi ve bölünme planının ve bölünme sözleşmesinin bölünmeye katılan şirket genel kurullarına sunulması ve TTK 151. maddesinde öngörülen nisaplar ile veya oranın korunmadığı bölünmelerde devreden şirkette oy hakkını haiz ortakların en az %90’ınca onaylanması şeklinde yapılabileceği saptanmıştır. Tüm bu hükümler dikkate alındığında bölünmenin bölünmeye katılan şirket genel kurullarınca onaylanmaması halinde onların iradesinin yerine geçerek onayın mahkemece verilmesi veya bölünmenin mahkeme aracılığı ile gerçekleştirilmesi hukuken mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Somut davada az yukarıda belirtildiği gibi tam bölünmenin gerektirdiği iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesi için ilgili şirket yönetim kurullarına başvurulmadığı gibi bölünme sözleşmesi ve planının dahi yapılmadığı, bölünme hususunun bölünmeye katılacak şirketlerin genel kurullarına sunulmadığı; tam bölünmenin, bölünecek şirketin malvarlığında bulunan taşınmazların tevhit işlemlerinin mahkemece yaptırılmasından sonra gerçekleştirilmesi mahkemeden istenmiş ise de mahkememizin bu yönde bir görev ve yetkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu açıklamalardan sonra davacıların dayandığı 17/02/2011 tarihli pay sahipleri sözleşmesinin hukuki niteliğinin ve taraflar yönünden bağlayıcılığının incelenmesi gerekir. Bir kere 17/02/2011 tarihli pay sahipleri sözleşmesi TTK’nın 159 vd maddelerindeki düzenleme şekline göre bu maddelere uygun bir bölünme sözleşmesi niteliğinde değildir. Zira, bu sözleşmede TTK 167. maddesinde öngörülen bölünme sözleşmesinin içeriğinde bulunması gereken unsurlar yer almamaktadır. Ancak, anılan dayanak sözleşme taraflar arasında borç doğuran bir sözleşme olarak geçerlidir ve tarafları yönünden de bağlayıcıdır. Bu sözleşmenin 5. maddesi ile taraflara, şirketin kurulmasından sonraki 3 yıl sonrası bölünmeyi talep etme hakkı verdiği görülmektedir. Taraflar bu hakkını kullanmak istediklerinde davalı şirketin yetkili organlarının bu yönde karar almalarını sağlamak üzere talepte bulunmaları gerekir. Bölünecek şirketin organlarınca bu talep yerine getirilmez ise bu konudaki düzenlemeler gereğince iptal davası açılması dahil her yol denenmelidir. Bütün bunlara rağmen bölünme şartının kabul edilmemesi halinde 17/02/2011 tarihli pay sahipleri sözleşmesinin 6. maddesindeki cezai şarta ilişkin düzenlemenin devreye girmesi söz konusu olabilir. Cezai şart olarak kararlaştırılan paranın istenebilmesi için bölünme isteğinin genel kurulda reddi gerektiği gibi, cezai şart ancak bölünme talebine yönelik istek hakkında olumsuz oy kullanan akit ortaklar yönünden söz konusu olabilir. Yine dayanak sözleşmenin 6. maddesi, sözleşmenin ihlali halinde, ihlalin düzeltilmesi için ihlalde bulunana 30 gün süre verilmesini de ilaveten ön görmüş bulunmaktadır. Davacılar bu yönde davalılara ihtar çekmiş iseler de davalılar bu ihtara bölünmenin kendilerince de istendiğini cevaben bildirmişlerdir. Yine bu hususta yapılan görüşmelerden de bir sonuç alınamadığı tarafların kabulündedir. Dolayısı ile bölünmenin gerçekleşmemesinde her iki tarafın da kusur ve sorumluluğu bulunduğu, bu aşamada davalıların temerrüde düşürüldüğünün kabulünün mümkün bulunmadığı gibi, davalılardan cezai şart istenmesinin de bu aşamada hakkaniyete uygun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-Alınması gereken 35,90 TL karar harcının peşin alınan 29,20 TL harçtan mahsubu ile bakiyesinin davacılardan tahsiline,
3-Yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap edilen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
5-Kullanılmayan gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341vd. maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya başka bir mahkeme aracılığıyla gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere hazır taraf vekillerinin yüzünde verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 12/12/2018 09:50

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …