Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/584 E. 2021/539 K. 02.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/584
KARAR NO : 2021/539

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/09/2015
KARAR TARİHİ : 02/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili aleyhine K.çekmece …. İcra Müdürlüğünün …… sayılı takip dosyası ile icra takibi yaptığını, takibin dayanağı olan 05/01/2014 tanzim ve 05/11/2014 vadeli ve 3.800.000,00 TL bedelli bonodaki imzanın müvekkiline ait olmayabileceğini, ayrıca müvekkilinin haiz olduğu fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklarına bağlı olarak irade sakatlıklarından yararlanmak suretiyle hataya düşürülmesi nedeniyle imzalı ve boş aldıkları senedi bonoya çevirmek suretiyle müvekkilini dolandırdıklarını, davalının bu çetenin bir üyesi olduğunu, müvekkilinden bu yolla başka senetler de alınmış olabileceğini, müvekkilinin bu senetten dolayı kimseye borçlu olmadığını, müvekkili hakkında vasi tayini talepli dava olduğunu ileri sürerek müvekkilinin takip konusu iş bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine ve %20 kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin yetkisine itiraz ettiklerini, yetkili mahkemenin Büyükçekmece veya K.çekmece mahkemelerinin yetkili olduğunu, takip konusu senedin davacının müvekkilinden aldığı 3.800.000,00 TL nakit borç karşılığında verildiğini, davacının irtibatlandırdığı şirket veya kişilerle müvekkilinin bir bağının bulunmadığını, davacının akıl sağlığının yerinde bulunduğuna ilişkin raporun icra hukuk mahkemesinde açılan dava içinde bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, menfi tespit talebine ilişkin olup, uyuşmazlığın, dava konusu bonodaki imzanın davacıya ait olup olmadığı, davacının ayır etme gücünün bulunup bulunmadığı, takip konusu bononun hile ve aldatma ile alınıp alınmadığı, davacının dava konusu bonodan dolayı davalıya borçlu olup olmadığı hususlarındandır.
Mahkememizce Adli Tıp Kurumundan davacıların murisi ….’nin senet tanzim tarihinde fiil ehliyeti (ayırt etme gücünün) olup olmadığı yönünde rapor tanzimi için dosya Adli Tıp kurumana gönderilmiş, ATK …. İhtisas Kurulu’nun 11/12/2019 raporunda özetle; 1-Sorulan husus hakkında mütalaa düzenlenebilmesi için; dava dilekçesi ekinde Ek 12 olarak yer alan 12/02/15 tarihli ve bila sayılı Prof. Dr. … imzalı raporda; “hastanın 19 Ocak 2014 tarihinde Adli Tıp Enstitüsünde muayene edilmiş” olduğunun belirtildiği, ….. Üniversitesi ……. Adli Tıp Enstitüsünün 12/06/2019 tarih ve …… sayılı üst yazısında; “Bahse konu olan raporun …… Üniversitesi -……. Adli Tıp Enstitüsü arşiv kayıtlarında aranabilmesi Adli Tıp Enstitüsü tarafından verilmiş tarih ve sayı bilgisine ihtiyaç vardır. Tarih ve sayı numarası olmayan bir raporun Enstitümüz tarafından düzenlenmiş olması da mümkün değildir.” şeklinde belirtildiği; bahse konu raporun tekrar ……. Üniversitesi …..Adli Tıp Enstitüsü’ne sorularak; Prof. Dr……. …’ın 19/01/2014 tarihli ayrıntılı muayene kayıtları, yapılmışsa Nöropsikometrik tetkiklerinin(MMT vb) ve rapor aslının ya da onaylı örneğinin temin edilerek gönderilmesi,, kanaati bildirilmiştir.
Rapora ilişkin olarak …… Adli Tıp Enstitüsüne müzekkere yazılmış, verilen cevapta Prof. Dr. ……. tarafından hazırlanmış bir rapor bulunmadığının bildirildiği anlaşılmıştır.
Dosya Adli Tıp kurumana yeniden gönderilmiş, ATK …….İhtisas Kurulunun 26/02/2020 tarihli raporunda özetle;”Yukarıda sıralanmış tıbbi belgeler ile adli tahkikat dosyasında belirlenen ve adli tıbbi yorumlamayı ilgilendiren hususların değerlendirilmesinden; Açılan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerden Kaynaklanan) davası nedeniyle; “senet tanzim tarihi olan 05/01/2014 tarihinde fiil ehliyetinin olup olmadığı” sorulan ……. oğlu, 1939 doğumlu, 09/12/2015 tarihinde ölen ……. hakkında düzenlenen tıbbi belgeler, davacı-davalı ifadeleri ile dava dosyasının tüm olarak değerlendirilmesinden; işlemden 12 gün sonra 17/01/2014 tarihinde …… Devlet Hastanesinde Psikiyatri Uzmanı tarafından ‘Kişide halen herhangi bir psikiyatrik rahatsızlık saptanmamıştır. Noterde hukuki işlem yapabilir’ ve yine aynı hastanede Psikiyatri uzmanı tarafından işlemden 2,5 ay sonra 20/03/2014 tarihinde; ‘Kişide halen herhangi bir psikiyatrik rahatsızlık saptanmamıştır. Noterde hukuki işlem yapabilir’ şeklinde rapor düzenlendiği, ……. Hastanesinde yapılan muayeneler ve takiplerinde ilk kez işlemden yaklaşık 1 yıl sonra 12/01/2015 tarihinde; ‘kısmen koopere, kompleks emirlerde zorlandığı, konuşmasının kısa cümlelerle olduğu’ şeklinde muayene bulguları ile ‘demansiyel süreç ile uyumlu’ olduğu belirtilse de demans denilen bunama halinin klinik, fizyopatolojik ve ilerleyici vasfı dikkate alındığında işlem tarihine teşmil ettirilemeyeceği; muris hakkında işlem tarihinde fiil ehliyetini müessir ve kişide şuur ve hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede akıl hastalığı, akıl zayıflığı, bunama hali veya organik defısiter araz içinde bulunduğunu gösteren tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmadığı, kendisinde mevcut sistemik hastalıkların da tek başına fiil ehliyetini etkilemeyeceği, murisin işlem tarihinde telkinlere mukavim olabileceği, kendi hür iradesi istikametinde serbest olarak eylem ve işlemlere girişebileceği tıbbi kanaatine varıldığı, bu duruma göre; ….’nun 05/01/2014 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun kabulünün uygun bulunduğu oy birliği ile mütalaa olunur.” kanaati bildirilmiştir.
Ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde diğer nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, anılan isteğin öncelikle ele alınması gerekir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mal varlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Öte yandan; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir.
Somut olayımızda yukarıdaki belirtilen açıklamalar nazarında, davacıların murisinin fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığın tespiti açısından, tarafların bildirdiği deliller toplanmış ve alınan ATK raporunda …….’nun 05/01/2014 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun kabulünün uygun bulunduğu oy birliği ile mütalaa olunmuş olup, böylece davacı tarafın iddiasının ispatlanamadığı anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-Davalı tarafın icra inkar tazminatı talebinin reddine,
3-Alınması gereken 59,30 TL karar harcının peşin alınan 6.489,45 TL harçtan mahsubu ile bakiyesi 6.440,15 TL ‘nin talebi halinde davacıya iadesine,
4-Yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap edilen 35.050,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan 278,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Kullanılmayan gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 02/06/2021 09:52

Başkan …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Katip …
e-imzalıdır.