Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/379 E. 2020/558 K. 14.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2013/379
KARAR NO : 2020/558

DAVA : Ticari Ünvanın Korunması
DAVA TARİHİ : 24/07/2013
KARAR TARİHİ : 14/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Ünvanın Korunması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekilince dava dilekçesinde özetle;
-Davalı şirketin 16/07/1996 tarihinde ana sözleşmesini tescil ettirdiğini, 01/10/1998 tarihinden bu güne kadar şirket ortaklarının bir araya gelemediğini ve şirketin 17/04/2001 tarihinden günümüze kadar temsil dahi edilemediğini,
-Ayrıca davalı şirketin uzun süredir herhangi bir faaliyeti de bulunmadığını, davalı tarafından 26/02/2013 tarihinde şirket merkezinin nakli, müdür tayini ve imza yetkilisi hakkında ortaklar kurulu toplantısı yapıldığını, iş bu toplantıda alınan kararların 06/06/2013 tarihli sicil gazetesinde ilan edildiğini, iş bu toplantının yalnızca … ‘ın katılımıyla gerçekleştiğini, ortaklar kurulu kararına göre …’ın iki yıl süreyle şirkete müdür olarak atandığını ve ayrıca şirkete münferiden temsile yetkili olduğunun belirlediğini,
-26/02/2013 tarihli ortaklar kurulu toplantısının TTK md. 447 düzenlenmesi kapsamında yoklukla malul olduğunu, bahsi geçen toplantının sadece … ‘ın organizasyonu ve katılımıyla gerçekleştiğini, hiçbir ortağa gerekli bildirimin yapılmadığını, yapılan bildirimlerin geçerli olmayan adreslere yapılmak istendiğini, geçersiz bildirimlerin de bila iade edildiğini,
-26/02/2013 tarihli ortaklar kurulu kararlarının, toplantı tarihini izleyen üç ayın ardından 06/06/2013 tarihinde sicil gazetesinde ilan edildiğini, böylece ortakların alınan kararları öğrenme imkanlarının ortadan kaldırılarak TTK md. 445 yd. Gereğince iptal davası açmalarının engellenmek istendiğini, usulsüz ve yoklukla malul iş bu ortaklar kurulu kararlarının iptali amaıyla Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasıyla dava açıldığını,
– Davalı şirket adına kayıtlı taşınmazda bulunan binaların … tarafından uzun süredir kiraya verildiğini, elde edilen kira gelirlerinin de şirkete aktarılmadığını, belirterek,
-Dava sonuçlanıncaya kadar TTK md. 636/4 ve/veya HMK 398, 390/2 ve 391 madde düzenlemeleri gereğince, … İli, … ilçesi, …. pafta, …. ada, …. parsel sayılı şirket adın kayıtlı taşınmaz sicil kayıtları üzerine kısıtlayıcı herhangi bir işlem yapılmasının ve üçüncü şahıslara devrinin engellenmesi amacıyla tedbir konulmasına,
-Şirketin Mahkemece atanacak kayyum tarafından idare ve temsil edilmesine, şirket müdür yetkilerinin kayyum atanıncaya kadar durdurulmasına,
-Şirket aleyhine olarak fesih ve tasfiye davası açılmış olduğu hususunun İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne yazı yazılarak davalı şirket sicil kaydına işlenmesine,
-TTK md. 636 531, 536 düzenlemeleri gereğince davalı şirketin sona erdirilerek tasfiye edilmesine,
-HMK md. 32 ve 36 düzenlemeleri gereğince yargılama giderlerinin de davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;
-Davacının iddia ve talepleri incelendiğinde şirketin feshini gerektirecek haklı veya kanuni sebeplerin gerçekleşmediğinin ortada olduğunu,
-Davacının dava sebebini dayandırdığı şirketin ticari defterlerinin gerektiği gibi tutulmadığı iddiası ile birlikte şirketin beyanname vermemiş olduğu iddialarının da tek başına şirket feshine yeterli olmadığını,
-Ayrıca TTK 636/2 gereği şirketin feshini talep etmeden önce şirkete gerekli sürenin verilmesi gerektiğini, bu kanunun emredici hükmü olup, usulen bu eksiklik giderilmeden açılan davanın reddinin gerektiğini,
-Davacı tarafın şirket ortaklarının 01.10.1998 tarihinden itibaren bir araya gelemedikleri şeklindeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını, şirket ortaklarının 16.04.1999 tarihinde bir araya gelerek şirketteki hisselerini ortaklardan … ve şirket dışından …’a devretmeyi kabul ettiklerini,
– Protokolden sonra davacı ve diğer ortakların şirketten ayrıldığını, şirketin tüm borçları ve davaları ile dava dışı ortak …’ın muhatap olduğunu, davacının protokole göre devretmesi gereken şirket hisselerini devretmediğinden kusurlu olduğunu,
Belirterek, Yargıtay kararları ve TTK 636. Madde ile diğer mevzuat maddelerine göre şartlan oluşmayan ve hakkın kötüye kullanılmasına dayalı ve objektif iyi niyet kurallarından yoksun olan davanın reddine, Sayın Mahkeme’ce aksi kanaat oluştuğu takdirde TTK 636 2 gereği öncelikle kanunen şirket yetkilisine gerekli sürenin verilmesine, yine TTK 636/3 gereği Mahkeme fesih yerine davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, limited şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesi istemine (Yeni TTK. nun 636, 638 vd. mülga TTK.nun 549, 551; ) ilişkin olup; taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı şirketin haklı nedenle fesih koşullarının oluşup oluşmadığı, davacı tarafın ileri sürdüğü vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise şirketin diğer ortağının kusurunun olup olmadığı, bu hususların feshi için hakli neden sayılıp sayılmayacağı, şirketin feshi yerine çıkma payının tespit edilerek davacıların şirketten çıkartılıp çıkartılamayacağı hususlarında olduğu tespit edilmiştir.
TTK. 636/3, 4 fıkra hükmünde yapılan düzenleme uyarınca limited şirketlerde haklı sebeplerin vardığında her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir, mahkeme bu talep yerine davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketin çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. Fesih davası açıldığında mahkeme taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir.
Mülga TTK. 549 madde hükmünde ve yeni TTK. 636 madde hükmünde limited şirketin sona erme sebepleri gösterilmiştir. Yapılan düzenleme uyarınca anonim şirketlerle ilgili yapılan düzenlemeye benzer şekilde belli koşullarda şirketin fesih edilmesinin yönelik düzenleme yapılmıştır. Aynı şekilde limited şirket ortağına haklı sebeplerin varlığı halinde şirketin fesihinin talep etme hakkı verilmiştir. Yeni TTK. 636 vd. madde hükümlerinde yapılan düzenleme uyarınca ortağa haklı sebeplerin varlığı halinde şirketin fesih edilmesini isteme veya ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davalı şirketten çıkarılmasına yada somut olayın özelliğine göre kabul edilebilir diğer bir çözüm bulunması halinde buna göre karar verilmesi imkanı getirmiştir.
Güven prensibine dayanan limited şirkette ortaklar arasında güven kalmaması, davacı ortağın şirketin diğer ortaklarına ulaşamaması, irtibat kuramaması, şirketin faaliyetlerinin sürdürülmemesi, amacına ulaşma imkanının kalmaması, şirketin fesih edilmesi için önemli(muhik) sebep olarak kabul edilmiştir.
Haklı nedenlerle fesih davası açılabilmesi için, davacı ortağı/ortakların, haklı nedenlerin ortaya çıkmasında kendilerinin eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması, diğer bir anlatımla feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanması gerekir. Hiç kimse kendi eylem ve işlemlerine dayanarak kendi lehine sonuç çıkaramaz ilkesi de bunu gerektirmektedir” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2006/11-710, K. 2006/715, T. 15.11.2006,
TTK 636. maddesi uyarınca haklı sebeplerle limited şirketin feshi davasının davalı şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesi gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi emsal kararlarında, bütün ortakların davaya taraf olması halinde husumetin şirkete yöneltilmemiş olmasının eksiklik sayılmadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/18022 Esas 2015/3494 Karar 13/03/2015 tarihi ile emsal kararında limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkin davanın, fesih istenilen şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesinin gerekli ve yeterli olduğu, bununla birlikte ilgili şirketin tüm ortaklarının taraf olduğu davalarda ayrıca tüzel kişiliğin de hasım gösterilmemesinin sonucu etkili bulunmadığı iki ortaklı limited şirketlerde ortakların davada taraf olması halinde davanın şirkete karşı açıldığı ve davada şirketin de temsil edildiği kabul edilmiştir. (Yargıtay 11.HD 2014/18022 esas 2015/3494 karar 13/03/2015 tarihli karar, Yargıtay 11.HD 2016/1685 esas 2017/4592 karar 19/12/2017 tarihli karar, Yargıtay 11.HD 2016/6769 esas 2017/7373 karar 19/12/2017 tarihli karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1997/11-314 esas 1997/470 karar 28/05/1997 tarihli karar)
Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan ve sağlanan bilgi ve belgeler, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere;
Davacı, şirket ortağı olduğunu, şirketteki diğer ortaklara olan güveninin tamamen sarsıldığını ve ortaklığın devamının çekilmez hale geldiğini ileri sürerek iş bu davayı açmıştır.
Davalı şirketin ticaret siciline kayıtlı merkez adresine göre mahkememiz iş bu davaya bakmaya yetkili ve davanın niteliğine göre de görevlidir.
Diğer yandan davacının davalı şirketin feshini talep edebilmesi için dava tarihinde davalı şirket ortağı olması gerekmektedir. Mahkememizin …. E sayılı dosyasında 09.10.1998 tarihli protokole göre davacı …’ın davalı …. Ltd. Şti deki %20 payını diğer ortak …’a bedelsiz olarak devredeceği iddiasıyla hisselerin adına tescili talepli dava ikame edilmiş, mahkemece davanın reddine ilişkin verilen kararın temyiz edilmeden kesinleştiğinden (sehven) bahisle bilirkişi incelesi yapılarak ilk rapor alınmışsa da, sonrasında kararın temyiz edildiği, dosyanın Yargıtay’a gönderildiği anlaşılmakla kararın kesinleşmesi beklenmiş, davanın reddine ilişkin karar’ın kesinleşmesi üzerine yargılamaya devam olunmuştur. Böylece davacının, davalı şirket ortağı bulunduğu, davacı dışında altı ortak daha bulunduğu saptanmıştır.
Tarafların dayandıkları deliller toplanmış; iddia ve savunmalarının irdelenip değerlendirilmesi bakımından bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişiler Prof.Dr. …. Yrd.Doç.Dr. …. ve Mali Müşavir …. tarafından düzenlenen 05.04.2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle: Dosya mevcudu dava dosyası ile davalı şirkete ait ticari defter ve belgelerin incelenmesi sonucunda;
I.Davalı şirketin 2014 yılını 2.152,20 TL zarar ile kapattığı, 30.09.2015 tarihi itibariyle de aynı nedenle
7.288,27 TL zarar ettiği, davalı şirket tarafından ibraz edilen 2010, 2011, 2012, 2013, 2014 yılı kurumlar vergisi beyannamelerinden, bu yıllarda davalı şirketin ticari faaliyette bulunmadığı başka bir deyişle gayri faal olduğu, sadece genel yönetim gideri yaptığı ve bütün bu yılları zarar ederek kapattığı,
II.Davalı limited şirketin haklı sebeple feshi için gerekli koşulların somut olayda gerçekleştiği,
III.Davalı şirketin 2010 yılından beri faaliyetinin bulunmaması ve zarar etmesi, ortakların uzun süre bir araya gelmemesi, ortaklar arasındaki ihtilafın haklı sebep teşkil ettiği,
IV.Davacı ortağın haklı sebeplerin ortaya çıkmasında kusurlu ya da asli kusurlu olduğundan söz edilemeyeceği,
V.Şirketin uzun yıllardır gayrı faal olduğu, fesih ve tasfiye koşulları gerçekleştiği, öte yandan şirketin faaliyette bulunmamasının ortaklar arasındaki ihtilaftan ve 16.04.1999 tarihli protokolden kaynaklandığı değerlendirildiğinde davacı ortağın şirketten çıkarılması halinde şirketin faaliyetine devam edebileceği ve ortakların toplanmasının gündeme gelebileceği; bu halde feshin son çare olması ilkesi ve menfaatler dengesi göz önünde bulundurularak, davalı şirketin feshi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılması veya uygun bir çözümün dahi Mahkemece benimsenebileceği sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
…. E sayılı dava dosyasının Yargıtaydan dönmesinin beklendiği, dava dosyasının Yargıtaydan döndüğü, kararın kesinleştiği anlaşıldıktan sonra; daha önce alınan bilirkişi raporu kapsamında bilirkişilerin haklı sebepler nedeniyle kabul edilebilir bir çözümün mahkemece karara bağlanabileceğine ilişkin görüşleri kapsamında taraflardan birinin çıkma karşılığı payının gerçek değeri konusunda bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş; Bilirkişiler Dr. …., Mali Müşavir …, İnşaat Mühendisi …. ve Makine Mühedisi …. tarafından Düzenlenen 05.04.2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle: yapılan ayrıntılı inceleme ve değerlendirmeler neticesinde;
1-Davalı şirketçe incelemeye ibraz edilen 2019 yılı yasal defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırıldığı, kapanış tasdiklerinin ise inceleme tarihi itibariyle tasdik yasal süresinin dolmadığı,
2-Davacıların ayrılma payının esas sermaye payının, gerçek değerine uygun olarak belirlenmesi gerektiği,
3-Ayrılma payı belirlenirken ayrıca şirket öz varlığının hüküm tarihine en yakın tarihteki rayiç değeri üzerinden hesaplanması gerektiği,
4-Şirketin hali hazırdaki malvarlığının güncel değeri dikkate alındığında, rapor tarihi itibariyle, davacının %20 hissesine karşılık talep edebileceği ayrılma payının 7.294.877,89-TL olarak tespit edilbileceği,
5-Ancak, İstanbul …. İcra Dairesi’nin … E. sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihi itibariyle 486.530,32 TL; İstanbul … İcra Dairesi …. E. sayılı dosyasıyla davalı şirketin 21.07.2016 tarihi itibariyle 687.790,07 TL ve İstanbul … İcra Dairesi … E. sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihli itibariyle 45.852.246,55 TL borçlu olarak gözüktükleri,
6-Davalı şirketin mizanında ayrıntıya yer verilmediğinden şirket borçlarının detayının tespit edilemediği, davacının ve davalı şirketin icra takiplerine konu borç miktarları oranında borçlu olup olmadıklarının ayrı davaların konusu olduğu, yine şirketin nazım hesaplarında 139.392.809,28 TL şirketin icra dosyalarına borçlu olduğu yönünde kayıt yapıldığı,
7-Bütün bu hususlar birlikte dikkate alındığında icra dosya borçlarının davalı borçlarına dahil edilmesi gerektiği yönünde Sayın Mahkemece kanaat getirilmesi durumunda şirket borca batık hale geldiğinden davacının herhangi bir ayrılma payının oluşmayacağı sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Dosya kapsamı ve toplanan delillere göre yapılan değerlendirmede; davacı tarafından limited şirketin fesih ve tasfiye isteminde bulunulduğu, alınan bilirkişi raporlarında tespit edildiği üzere davalı şirketin 2010 yılından beri faaliyetinin bulunmaması ve zarar etmesi, ortakların uzun süre bir araya gelmemesi, ortaklar arasındaki ihtilafın haklı sebep teşkil ettiği, davacı ortağın haklı sebeplerin ortaya çıkmasında kusurlu ya da asli kusurlu olduğundan söz edilemeyeceği, bu itibarla şirket feshi için haklı neden bulunduğu anlaşılmıştır. Bunun yanında ilk heyet bilirkişi raporunda; Şirketin uzun yıllardır gayrı faal olduğu, fesih ve tasfiye koşulları gerçekleştiği, öte yandan şirketin faaliyette bulunmamasının ortaklar arasındaki ihtilaftan ve 16.04.1999 tarihli protokolden kaynaklandığı değerlendirildiğinde davacı ortağın şirketten çıkarılması halinde şirketin faaliyetine devam edebileceği ve ortakların toplanmasının gündeme gelebileceği; bu halde feshin son çare olması ilkesi ve menfaatler dengesi göz önünde bulundurularak, davalı şirketin feshi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılması veya uygun bir çözümün mahkemece benimsenebileceği görüşü bildirilmiştir. İkinci bilirkişi heyet raporunda tespit edildiği üzere, şirketin hali hazırdaki malvarlığının güncel değeri dikkate alındığında, rapor tarihi itibariyle, davacının %20 hissesine karşılık talep edebileceği ayrılma payının 7.294.877,89-TL olarak tespit edilbileceği, ancak, İstanbul …. İcra Dairesi’nin … E. sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihi itibariyle 486.530,32 TL; İstanbul …. İcra Dairesi … E. sayılı dosyasıyla davalı şirketin 21.07.2016 tarihi itibariyle 687.790,07 TL ve İstanbul …. İcra Dairesi …. E. sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihli itibariyle 45.852.246,55 TL borçlu olarak gözüktükleri, davalı şirketin mizanında ayrıntıya yer verilmediğinden şirket borçlarının detayının tespit edilemediği, davacının ve davalı şirketin icra takiplerine konu borç miktarları oranında borçlu olup olmadıklarının ayrı davaların konusu olduğu, yine şirketin nazım hesaplarında 139.392.809,28 TL şirketin icra dosyalarına borçlu olduğu yönünde kayıt yapıldığı, bütün bu hususlar birlikte dikkate alındığında icra dosya borçlarının davalı borçlarına dahil edilmesi gerektiği yönünde mahkemece kanaat getirilmesi durumunda şirket borca batık hale geldiğinden davacının herhangi bir ayrılma payının oluşmayacağının tespit edildiği bildirilmiştir. Mahkememizce bu hususta yapılan değerlendirmede, mezkur icra dosyalarında davalı şirketin veya diğer borçluların açtığı bir dava veya başka bir uyuşmazlık yansımamış olup, mevcut durumda bu icra takipleri nedeniyle davalı şirketin borçları da hesaba katıldığında davacının davalı şirketten alacağı bir pay bulunmadığının kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Davacı vekilince bilirkişi raporlarına karşı beyanlarında; şirket kayıtlarında işbu dava açıldıktan sonra “2007 yılından devreden …. hesabında 124.435.160,69.-TL borç kaydının olduğu” tespit edildiği, bu durumun, defter ve belgeler üzerinde şirketin borca batık gösterilmeye çalışıldığını ve davalının borçlandırma işlemleri yaptığını gösterdiğini, davalı tarafın şirketin borca batık olduğu yönünde gösterdiği 3 adet icra takibindeki borcun asıl sorumlusu, davalı şirket hakim ortağı ve yetkilisi olan …’ın diğer şirketleri olduğunu, davalı şirketin işbu borçlara kefil olduğunu, işbu alacaklar TMSF’na geçmiş olup, daha sonra …. Varlık Yönetim A.Ş. tarafından temlik alındığını, …. Varlık Yönetim A.Ş. ile davalı arasında yapılandırma protokolü yapılıp, yapılandırma ile borcun miktarı icra kapak dosyalarındaki miktarın çok altında tespit edilerek yapılan ödemeler sonucu borcun kapandığını ve fakat muvazaalı şekilde icra dosyaları davacının kardeşi … tarafından temlik alınmış olduğunu, yani ….’ın şirket varlıklarını kiraya vererek elde ettiği kira gelirleriyle şirketin borçlarını temlik aldığını, tüm bu hususların, şirketin muvazaalı işlemlerle borçlandırıldığını ve yine şirket varlıklarının şirket borçlarının ödenmesinde kullanılmasına rağmen kayıt üzerinde şirketin borçlu olarak gösterilmeye devam ettiğini gösterdiğini beyan etmişse de, bu muvazaa iddialarına ilişkin açılmış bir dava ve alınmış bir mahkeme kararı bulunmayıp, ayrı bir yargılamaya konu alabileceği değerlendirilmiştir. Bunun yanında mevcut durumda davalı şirketin icra takipleri ile ilgili devam eden süreçte borçlarını ne şekilde tasfiye edeceği şirket lehine belirlenerek icra takiplerinin neticelenmesinden sonra davacının tasfiye payının kalıp kalmayacağının tespit edilebileceği anlaşılacağından, davacının şirketten ayrılma payı almadan çıkması yerine, şirketin feshi ile tasfiyesine karar vermek her iki tarafın menfaatlerinin korunması açısından mahkememizce tercih edilerek davanın kabulüne ilişkin aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile İstanbul Ticaret sicilinin … numarasına kayıtlı … Tekstil Boya San. ve Tic. Ltd. Şti.nin TTK 636/3. maddesi gereğince haklı nedenle fesih ve tasfiyesine, tasfiye memuru olarak … ‘ın atanmasına, tasfiye memuruna aylık 1.500,00 TL ücret takdiri ile tasfiye memuruna ödenmesine,
2- Alınması gereken 54,40 TL karar harcından daha önce peşin yatırılan 24,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 30,10 TL harcın davalı şirketten tahsiline,
3-Davacı tarafından yatırılan 24,30 TL başvurma harcı ile 24,30 TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 6.103,30 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Kullanılmayan yargılama gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar verilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 14/10/2020 09:53

Başkan …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Üye …
e-imzalıdır.
Katip …
e-imzalıdır.

YARGILAMA MASRAFLARI
DAVACI
32 Tebligat – 289,20 TL
4 Müzekkere – 39,10 TL
Bilirkişi Ücreti – 5.500,00 TL
Keşif Araç Ücreti – 275,00 TL
Toplam = 6.103,30 TL