Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/886 E. 2023/366 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/886
KARAR NO : 2023/366

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/10/2022
KARAR TARİHİ : 13/04/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 07/10/2022 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Davalı aleyhine İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı dosyası ile müvekkilinin toplam 644.000,00-TL olan alacağı için icra takibi başlatıldığını, davalı tarafın yetkiye itiraz etmesi üzerine dosya yetkili icra dairesi olan Küçükçekmece İcra Dairesi’ne gönderildiğini, Davalı taraf bu kez de, Küçükçekmece … İcra Dairesi’nin … E. Sayılı dosyasında; başlatılan takibe, borca, faize ve ferilerine itiraz ettiğini, Haksız ve mesnetsiz olarak itiraz edilen borca ilişkin itirazın iptali davası açma zorunluluğu hasıl olduğunu, İcraya konu takibin; müvekkili ile davalı arasındaki satış sözleşmesine istinaden başlatıldığını, Müvekkili ….’nın kendi adına kayıtlı şahıs firması bulunduğunu, Müvekkili, firmasının ticari faaliyetleri kapsamında tena bezi almak üzere yine kendi adına kayıtlı şahıs firması ve eczanesi bulunan davalı …. ile sözlü olarak anlaştığını, Müvekkilinin, bu anlaşmaya istinaden; 16/08/2021 tarihinde 144.000,00-TL, 31/08/2021 tarihinde 160.000,00-TL, 22/10/2021 tarihinde 179.200,00-TL ve 160.800,00-TL olmak üzere toplamda 644.000-TL ‘yi banka yoluyla davalının hesabına havale ettiğini, Müvekkilinin, 644.000,00-TL’yi davalının hesabına gönderdiğini, söz konusu tena bezlerinin kendisine teslim edilmediğini, Davalının, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyerek söz konusu bezleri müvekkiline teslim etmediği gibi hesabına gönderilen parayı da iade etmediğini, müvekkilini zor durumda bıraktığını, dava şartı olan arabuluculuğa başvurulduğunu, arabuluculuk görüşmeleri yapılmışsa da anlaşma sağlanamadığını, davalının icra takibini uzatmak maksadıyla haksız bir şekilde borca itiraz ettiğini, davalının itirazının iptali, takibin devamı ile davalının takip konusu borcu işlemiş ticari faiziyle birlikte ödemesi ve borçlunun haksız itirazı sonucu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekilinin 15/11/2022 tarihli cevap dilekçesini özetle ; Dava dilekçesinde davacı …. adına kayıtlı şahıs firmasının bulunduğundan bahsedilse de aslında …. ev hanımı olmakla birlikte kendisine şahıs firması damadı olan …. isimli kişi tarafından kurdurulduğunu, davacı adına ticari faaliyetler yine davacının damadı olan …. isimli kişi tarafından yürütüldüğünü, Bu hususta tüm görüşmelerinin ve işlemlerinin …. tarafından yapıldığını, davacı tarafın aslında olay ile birebir maddi bağlantısının olmadığını, konu hakkında uzmanlığı bulunmayan bir kişi olduğunu, davacı adına şahıs firması açıldığını, gerçek işleten ve işi bilen …. tarafından şirketin yönetildiğini, Mezkur kişi tarafından ilgili işletme 01 Haziran 2021 tarihinde itibaren faaliyette bulunan bir şirket olduğunu, Bu anlamda ilgili şirketin müvekkili ve müvekkilin müdürü olduğu …. Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi aleyhine ve zararına hareket ettiğini, Müvekkilinin ve dava dışı olan müvekkilinin temsilcisi olduğu …. Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin …. Sanayi ve Ticaret AŞ tarafından üretilen ya da ihraç edilen yetişkin hasta bezleri, hasta yatak örtüleri vb ürünlerinin satışı hususunda ana bayilerinden olduğunu, yapılan çerçeve sözleşmesi ve 3 aylık dönemlerde ortaya konulan Ticaret Koşulları olarak adlandırılan şartlar dâhilinde satış işlemleri yaptığını, Müvekkili …. tarafından iş bu satış işlemlerin … tarafından istihdam edilen dava dışı …. vasıtası ile yapıldığını, … satış politikası anlamında müşteri çevresi ile iletişime geçme, sipariş alma, cari hesap açılışı için işlemlerinin tamamı mezkur kişi tarafından ifa edildiğini, ”….” markalı konu edilen ürünlerin satışında müşteriler ile irtibatı sağlayan ve bu hususta müvekkiline yönlendirme ve satış yaptıran kişinin …. olduğunu, Müvekkili tarafından yapılan araştırmalar kapsamında davacı tarafça müvekkilinin zararına olarak çıkarılan malların … Limited Şirketi Şirketine teslim edildiğini, bu hususta taraflar arasında ödemelerin gerçekleştiğinin öğrenildiğini, Davanın … Limited Şirketine ihbar edilmesini, Ceza soruşturma ve kamu davalarının bekletici mesele yapılmasını, yapılacak olan yargılama sonrasında haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine, Davacı tarafın %20 kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini, vekalet ücreti ile tüm yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, alacağın tahsili amacı ile başlatılan ilâmsız icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67. Maddesi uyarınca iptali ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkindir.
Küçükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı takip dosyası incelendiğinde;davacı vekili vasıtası ile 13/05/2022 tarihinde davalı aleyhine cari hesap alacağı dayanak gösterilerek 644.000,00 TL asıl alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi, icra masrafları ve vekalet ücreti ile birlikte tahsili amacıyla takibe geçtiğini, davalı borçlu taraf 24/05/2022 tarihli itiraz dilekçesinde; alacaklı gözüken tarafa hiçbir borcunun olmadığını, aleyhe yapılan haksız takipte hangi ad altında olursa olsun faize, faiz oranlarına vb. tüm kalemlerine itiraz ettiğini, borçlunun yapmış olduğu vaki itiraz üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği,bu kararın alacaklıya tebliğ edilmediği,davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Dava itirazın iptali davasıdır.Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir.
Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi;
“İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukukî sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup;
“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.
Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.
Çekişmeli vakıaların ispatı için ise delillere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada kesin deliller arasında sayılan “ikrar” kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmediği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır.
Türk Hukuk Lûgatında ikrar; aleyhine hukukî sonucu yaratabilecek maddi ya da hukukî bir olgunun doğruluğunu belirterek onama, şeklinde tanımlanmıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukukî sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için bakınız. Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı Cilt: 2, Ankara 2001, s. 2037 ve devamı; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: 1-2, 3. Bası, İstanbul 1984, s. 549 ve devamı; Bilge, Necip: Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3.Baskı, Ankara 1978, s. 510 ve devamı; Tanrıver, Süha: Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, s. 212 ve devamı).
İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi karşı tarafın ileri sürdüğü hukukî sebepler de ikrara konu olamazlar.
Öğretide ve uygulamada ikrar, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır.
Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.
İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir.
Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.
Vasıflı ikrarda, (ki buna gerekçeli inkâr da denilmektedir) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukukî niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; davalı, davacıdan 1.000TL aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil hibe olarak aldığını bildirmesi hâlinde olduğu gibi, vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını, yani parayı ödünç verdiğini kanıtlamalıdır.
Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.
Ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 tarihli ve 2013/13-2338 E., 2015/1499 K.; 21.09.2021 tarihli ve 2017/(13)3-3146 E., 2021/1051 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde; davaya konu edilen havalelerin ileride teslim edilecek mallara karşılık gönderildiği iddiası davalı tarafından kabul edildiğinden,davacı tarafından gönderilen paranın iddia edildiği gibi avans ödemesi olduğu hususu ikrar çekişmeli olmaktan çıkmış ve ispat edilmesine gerek bulunmamaktadır.Davalı gönderilen paranın avans ödemesi olduğunu ancak sözleşmeye konu malların taraflar arasındaki anlaşma uyarınca üçüncü kişiye teslim edildiğini savunmuş olup bu kez aksini ispat faaliyeti kapsamında öncelikle malın üçüncü kişiye teslimi hususunda taraflar arasında anlaşma bulunduğunu ve bu anlaşma kapsamında sipariş edilen malların üçüncü kişiye teslim edildiğini ispat etmesi gerekmektedir.Davalı tarafından yapılan ikrar bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde olduğu anlaşıldığından ve bu türü bileşik ikrar bölünebileceğinden artık ispat külfeti davalıya geçmiş ve davalı savunmasında özellikle sipariş edilen malların tarafların anlaşması doğrultusunda üçüncü kişiye teslim edileceği hususunda herhangi bir yazılı delil sunmadığından artık malların üçüncü kişiye teslim edildiği husunun ispatı kapsamında ileri sürdüğü delillerin toplanmasına da gerek bulunmamaktadır.Çünkü davacı taraflar arasında malların üçüncü kişiye teslim edileceğine ilişkin anlaşmanın bulunduğunu kabul etmemiştir.Davalı cevap dilekçesinde ,yemin deliline dayandığından,davalı vekiline yemin delili hatırlatılmış ancak davalı vekili yemin deliline dayanmamıştır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Davacı ile davalı arasında, davalının,davacı firmaya tena bezi satışı şeklinde ticari ilişkinin bulunduğu,davacının sipariş avansı olarak gönderidği bedel kadar malı davacıya göndermediği davalının,siparişe konu malların üçüncü kişiye teslimi hususunda anlaşmanın bulunduğu varlığını yazılı deliller ile ispat edemediği gibi yemin deliline de dayanmadığı, ,neticeten,davalının,davacı tarafından gönderilen sipariş avansına ilişkin ödeme karşılığında teslimi gereken malları teslim etmediği anlaşıldığından davanın kabulü ile davalının icra takibine yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına karar vermek gerekmiştir.
Dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olması gerekli olup davacı alacağının faturaya dayalı olması nedeniyle likit olduğuı anlaşıldığından davacının icra inkâr tazminatı talebinin kabulüne,davalı,davacının icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğunu ispat edemediğinden koşulları oluşmayan kötüniyet tazminat talebinin reddine, karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile; davalının Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın 644.000,00.-TL asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/2.maddesi uyarıca değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Asıl alacağın % 20’si üzerinden hesap edilen 128.800,00.-TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
3-Davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
4-Alınması gerekli 43.991,64 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 7.777,91 TL peşin harç ile 3.220,00 TL icra veznesine yatan harcın mahsubu ile bakiye 32.993,73 TL harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
5-Davacı tarafından ödenen 80,70 Başvurma Harcı, 7.777,91 TL Peşin harç, 3.220,00 TL icra veznesine yatırılan harç ile 11.50 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 11.090,11 TL harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan 10 tebligat + posta ücreti 101,50 TL olan yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7–6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına 390,00 x 2 saat= 780,00.-TL) X 2 = 1.560,00.-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
8-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 88.840,00 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
9-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 550 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.13/04/2023

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪