Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/742 E. 2022/806 K. 22.08.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/742 Esas
KARAR NO : 2022/806

DAVA : Tespit davası
DAVA TARİHİ : 15/06/2021
KARAR TARİHİ : 22/08/2022
K.YAZIM TARİHİ : 23/08/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Tasfiye Halinde … Tic. Ltd. Şti. ve ortakları … ve … sahibi oldukları taşınmaz da Gümrük Bakanlığı’na bağlı antepoculuk faaliyetinde bulunduklarını, daha evvel kiracıları antrepoculuk izni olduğu için fiili yerlerine izin verildiğini, ancak antrepo işletmeciliği yapacak şirketin geçmişinin en az 2 yıllık olması ve ödenmiş sermayesinin yüksek olması şartı arandığını, bunun üzerine eski faaliyette bulunulan bir şirket devralınarak 500 TL’lik sermayesi mevzuata uydurularak artmış gösterildiği, bu sermeye artışları mevzuat değiştikçe artırılmaya devam edildiği, esasen gümrüklü depolama hizmeti veren müvvekkil davalı … Ltd. Şti. nin gözüken işletme sermayesine ticari olarak ihtiyacı olmadığını, muhasebe kayıtlarından ve bilirkişi incelemesinden de anlaşılacağı üzere mevzuaten zorunlu olan ve zamanla arttırılan şirket sermayesi hiçbir zaman ticari faaliyette kullanılmadığını, işletmeye sokulmadığı hatta gelir getirmesi için bankaya da yatırılmadığı, şirketin ödenmiş sermayesi kasada tutuluyor gösterildiği, ticari bir işletmenin nakit parayı hiç getirisi olmayan kasa da tutması ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğu, sermaye artışı ile gelmiş gözüken nakit para esasen şirkete sokulmadığını, yani sermaye girişi ve çıkışı işlemi yapılmamış ve şirket kasasında para bulunmadığı, bu konuda dosyada mübrez özel mali rapordan da belli olduğu, bilirkişi incelemesiyle de bu hususun kesinleşeceği, sermaye hareketinin ve kasada para bulunmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Karşı davacı/davalılar yaptıkları işlemlerin muvazaalı olduğunu ve yapmış oldukları bu muvazaalı işleminde mahkemenizce tespitini talep ettiğini, davalılar/karşı davacı tarafından şirketin kasasından alınan nakit para inkar edilmekte, Ticaret Sicil Gazetesi ve Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtları yok farzedilmekte ve tüm resmi evrakların varlığı inkar edilmekte olduğu, bu inkar etme işlemine dayanak olarak ise bu işlemlerin devletin yetkili makamlarının yanıltılması amacı ile kendileri tarafından muvazaalı olarak yapıldığından bahsedilmekte, hatta son minvalde davalılar olayın hukuk yargılamasının ciddiyetine ters düşecek şekilde mahkemenizden yapılan muvazaalı işlemlerin muvazaalı olduğu yönünde tespit yapmasını talep ettiğini, davalılara ‘Kimse kendi muvazaasına dayanamaz’ ilkesinin hali hazırda pozitif hukukumuzda var olduğunu, karşı davacı/davalıların asıl davaya karşı savunma olarak ileri sürdükleri hususlar ve karşı davalarını ikame etmeleri açıkça Medeni Kanunun 2. madddesinde belirtilen dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, karşı davacı/davalılar kendi oluşturdukları hukuksuzluktan gene kendi lehlerine hak elde etmek istediklerini, bu hususta objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı, ileri sürdükleri bu iddialarla alakalı olarak Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas – … Karar sayılı dosyası ile yargılama yapılmış ve dava reddedilmiş ancak henüz kesinleşmediği, davacı tarafından açılan karşı davanın asıl davadan tefriki ile ayrı bir esasa kaydına ve görevsizlik nedeni ile reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Huzurda görülen dava HMK’nın 106. maddesi uyarınca açılmış bulunan tespit davasıdır.
HMK’nın 106. maddesinin 2. ve 3. fıkrasına göre;
“Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.

Dava şartları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114-115. maddelerinde düzenlenmiş olup, davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllerdir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da, açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak, mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, kural olarak davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı (kural olarak) dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür (m. 115/2, c. 1; istisna m. 115/2, c. 1 ve c. 2) (Kuru, B:Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Legal Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2015, s.120).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-h bendine göre davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması bir dava şartıdır. Maddenin gerekçesinde; “Burada sözü edilen hukuki yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâli hazırda hukuken korunmaya değer bir yararın bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme kararına muhtaç konumda değilse onun hukuki yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.” şeklinde açıklanmıştır.
Dava açmakta hukuki yarar olduğunun kabulü için; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca, açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin, hakkına ulaşmak için, mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan sözedilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez H., Atalay, O./Özekes, age. s.297).
Belirtilmelidir ki, mahkemeden istedikleri hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır.
Eda davalarında; bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de, var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.
Tespit davasında ise sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir, Diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır.
Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.
Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır. İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.02.2012 gün ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı).
Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Bu şartların bulunmaması halinde tespit davası dinlenmez, davanın usulden (dava şartı yokluğundan) reddi gerekir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.05.2013 gün ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 12.06.2013 gün ve 2013/8-1013 E., 2013/816 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından müvekkili olduğu şirkete sermaye artışı ile gelmiş gibi gözüken nakit paranın esasen şirkete sokulmadığı, yani sermaye giriş ve çıkış işleminin yapılmadığı ve şirket kasasında para bulunmadığı iddia edilerek sermaye hareketi ile kasada para bulunmadığının tespiti talep ve dava edilmiştir. HMK’nın 106. maddesi uyarınca tespit davası açılabilmesi için davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel, meşru ve hukuki bir yararın bulunması şart olup davacı tarafından dava dilekçesinde ileri sürülen hususların aleyhine açılan tasarrufun iptali davasında savunma olarak ileri sürülebilmesinin mümkün olması ve davacı tarafından muvazaalı olarak gerçekleştirildiği iddia edilen işlemlerin tespitinin talep edilmiş olması karşısında davacının huzurda görülen davayı açmakta güncel, meşru ve hukuki bir yararının olmadığı gerekçesi ile açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-AÇILAN DAVANIN HUKUKİ YARAR YOKLUĞU NEDENİYLE REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan ve tahsili gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 170,78 TL nispi harçtan mahsubu ile fazla alınan 90,08 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
3- Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5- Sarf olunmayan delil/gider avanslarının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
6- Kendisini vekil ile temsil ettiren davalı taraf lehine yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7. maddesi gereğince hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda karar verildi. 22/08/2022

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı