Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/57 E. 2022/960 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/57
KARAR NO : 2022/960

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/01/2022
KARAR TARİHİ : 06/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 31/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 18/01/2022 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Davalı tarafa ticari alım için avans olarak verilen ; … Bankası … Şubesinin; … 18.01.2019 tarih 50.000- ABD Doları, … 15.02.2019 tarih 30.000- ABD Doları, … 22.02.2019 tarih 75.000- ABD Doları, … 15.03.2019 tarih 80.000-ABD Doları, .. 22.03.2019 tarih 80.000- ABD Doları, … 18.01.2019 tarih 200.000- TL bedelli çeklerin davalı edimlerini yerine getirmediğinden bedelsiz kaldığını, çeklerin 70’e 1 ekru naylon tekstüre iplikler ve sair çeşitli ipliklerin alımı için avans olarak verilmesine karşın ipliklerin önemli bir bölümü teslim edilmediğini, bir kısmınında istenilen vasıf ve esvapta teslim edilmediğini, bu kısımlar için derhal davalıya haber verildiğini, iade alınmasının talep olunduğunu, durumun davalıya bildirildiğini, davalı taraftan muhtelif zamanlarda çeklerin iadesi talep edildiğini, çeklerin iade edilmediğini, … Bankası … Şubesinin; … 18.01.2019 tarih 50.000- ABD Doları, … 15.02.2019 tarih 30.000- ABD Doları, … 22.02.2019 tarih 75.000- ABD Doları, … 15.03.2019 tarih 80.000-ABD Doları, … 22.03.2019 tarih 80.000- ABD Doları, … 18.01.2019 tarih 200.000- TL bedelli çeklerin bedelsizliğinin ve çeklerden dolayı davalıya borçlarının bulunmadığının tespitine ve çeklerin taraflarına iadesine, muhakeme masraf ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
CEVAP :
Davalı vekilinin 08/02/2022 havale tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; Davacının müvekkiline verdiği çeklerin gerçek bir ticari ilişki kapsamında verildiğini, müvekkilinin düzenli bir şekilde davacıya ürün sattığını, davacının satılan malları karşılık kimi zaman nakden kimi zaman kambiyo senedi verdiğini, müvekkilinin ticari kayıtları incelendiğinde davacının sürekli borçlu olduğunu görüleceğini, davacının borcunu kapatmamasında rağmen verdiği çeklerinde bedelsiz kaldığını iddia ettiğini, davacının verdiği çeklerin karşılıksız çıkması üzerine icra ceza mahkemesine şikayette bulunulduğunu, davacının ceza dosyasını uzatmak için bu davayı açtığını, dava konusu çeklerin gerçek bir ticari ilişki kapsamında verildiğinin tespiti ile haksız davanın reddine, kötü niyetle dava açan davacının akdi vekalet ücreti ile disiplin para cezasına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi …. 18/08/2022 havale tarihli bilirkişi raporunda; Yanlar tarafından ibraz edilen ticari defterlerin usulüne uygun bir şekilde açılış kapanış tasdiklerinin yaptırıldığı, ticari defterlerinin birbirini teyit eder şekilde tutulduğu, ticari defterlerinin davalı lehine delil niteliğinin sayın mahkemenizin takdirlerinde olduğu, Yanlar arasında davalı tarafından davacıya Tekstil ürünleri satışı yapılması şeklinde ticari ilişki kurulduğu, Davacı ticari defterlerinde dava tarihinde davacının davalıya 4.805.366,52 TL borçlu olduğu, davalı ticari defterlerinde dava tarihinde davalının davacıdan 4.858.171,70 TL alacaklı olduğu, davacının davalıya sipariş avansı olarak toplam 5 adet 315.000,00 USD 1 adet 200.000,00 TL’lik çek verildiği ve karşılığında mal alınmadığı için çeklerin bedelsiz kaldığını iddia ettiği, dava konusu edilen çeklerin karşılıksız olduğu konusunda bir çekişme olmadığı, ancak yapılan incelemelerde az yukarıda ifade edildiği üzere davacının davalıya dava konusu karşılıksız çekler haricinde dahi 4.805.366,52 TL borçlu olduğunun tespit edildiği, dolayısıyla yanların ticari defter kayıtlarına göre, davacının davalıya sipariş avansı olarak çek verip, karşılığında mal teslim almadığı bir husus gözükmediği, keza tekrarla birlikte dava konusu karşılıksız çekler haricinde davacının davalıya 4.805.366,52 TL daha borçlu olduğu, dolayısıyla davacının menfi tespit taleplerinin uygun olmadığının Sayın Mahkemenizin takdirlerinde olduğunun gözüktüğü yönünde görüş bildirmiştir.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.
İİK’nın 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için ispatın hukukî niteliği üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.
İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklindedir.
Her somut olaydaki maddi vakıaya göre lehine hak çıkaran taraf ve ispat yükü şekilleneceğinden, maddî hukuk kuralına ilişkin bu vakıaların doğru ve net bir şekilde belirlenerek ortaya konulması gerekmektedir. Maddede aksine düzenleme olmadıkça ibaresi eklendiğinden, kanunda ispat yükü ile ilgili özel bir düzenlemeye yer verildiğinde, ispat yükü genel kurala göre değil de kanunda belirtilen özel düzenlemeye göre belirlenecektir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukukî ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukukî ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Keza açılan menfi tespit davasında alacaklı (davalı) nın senedin ihdas (veriliş) nedenini değiştirmesi (tâlil etmesi) hâlinde de kanıt yükü alacaklı davalıya düşer (Çavdar, 755).
Borçlu bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukukî ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukukî ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukukî ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukukî ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Borçlu (davacı) menfi tespit davasına konu senedin teminat, hatır senedi olduğunu veya alacaklı (davalı) ya avans olarak verildiği iddiasıyla menfi tespit davası açabilir. Bu şekilde açılan menfi tespit davasında, kanıt yükü borçlu (davacı) dadır (Çavdar, 766).
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.
Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir ve 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s. 221).
Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanun’un öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna., Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem:Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s. 268).
Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticari hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir.
Dava, çekler nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı, davaya konu çeklerin davalıdan alınacak mallara karşılık avans olarak verildiğini, ancak davalı tarafından malların teslim edilmediğini, bu sebeple çeklerin bedelsiz kaldığını ileri sürmüştür. Davalı ise, davaya konu çeklerin avans olarak verilmediğini, davacıya teslimi yapılan mallar karşılığı alındığını, çekin ödeme aracı olduğunu, ispat yükünün davacıda bulunduğunu savunmuştur.Çek, bir ödeme aracıdır. TBK.’nın 207. maddesinin ikinci fıkrasında da asıl olanın peşin satış olduğu düzenlenmiştir. Buna göre davacının malları teslim aldığının kabulü gerekir. Dava konusu çekleri avans olarak verdiğini, çekler bedeli kadar malları teslim almadığını iddia eden davacının, bu iddialarını yazılı delillerle ispat etmesi gerekmektedir. Davalının, dava konusu çekler karşılığı mal teslim edildiğini savunması, ispat yükünü değiştirmemektedir.(Yüksek Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 28/11/2019 tarih ve 2018//2473 esas,2019/5340 karar sayılı ilamı)
Somut uyuşmazlıkta taraflar arasında yoğun bir iplik alım satımına ilişkin ticari ilişki bulunmakta olup teslim edilen mallar karşılığı davacı tarafından çek ve nakit olarak ödenmektedir.Söz konusu çeklerde bu kapsamda verilmiş olup bankaya ibrazlarında karşılıksız kaldıkları görülmektedir.Tarafların birbirini teyit eden ticari defter ve belgelerine göre davacının bu çekler haricinde dahi 4.805.366,52.-TL borcu bulunmaktadır.Buna göre söz konusu çeklerin avans niteliğinde verildiği ve karşılığında mal teslim edilmediğini ispat külfeti davacıda olup davacı bu hususları usulüne uygun deliller ile ispat edemediği,davalıya dava tarihi ile borçlu olması gözönüne alındığında bu çeklerin ödeme olarak verildiği ve ilk muaccel faturaların ödemesi olduğu anlaşıldığından açılan menfi tespit davasının reddine,davalı,davacının dava açmakta kötüniyetli olduğunu ispat edemediğinden,davalı vekilinin davacının HMK’nun 329. Maddesi uyarınca akdi vekalet ücretinden sorumlu tutulmasına ve disiplin para cezası uygulanmasına ilişkin talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı vekilinin davacının HMK’nun 329. Maddesi uyarınca akdi vekalet ücretinden sorumlu tutulmasına ve disiplin para cezası uygulanmasına ilişkin talebinin REDDİNE,
3-Alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının peşin yatırılan 76.148,58 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 76.067,88 TL harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
4-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 277.180,00 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan 320,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5-5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 06/10/2022

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪