Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/432 E. 2023/367 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/432
KARAR NO : 2023/367

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 06/05/2022
KARAR TARİHİ : 13/04/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 15/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 06/05/2022 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Müvekkillerinin, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne kayıtlı …. ticaret sicil numaralı davalı … …. Enerji San. ve Tic. A.Ş.’nin ortaklarından olup, …’ın şirketin %12,5, …’nın ise %6,25 oranında hissedar olduğunu, davalı şirketin sermaye ve oy çoğunluğuna sahip diğer iki hissedarının, özellikle %75 payı ile şirketin kontrolünü ve hukuken tüm yetkileri elinde bulunduran …. San. ve Tic. A.Ş. başta olmak üzere, %6,25 hisseye sahip … ile birlikte; kendi çıkarlarını gözeterek haksız ve kötü niyetli olarak aldıkları temel işlevsel ve yönetimsel kararları mevzuat hükümlerine ve diğer paydaşları zarara uğratacak şekilde dürüstlük kuralına aykırı olarak yürüttüklerini, şirketin işbu davaya konu 30.03.2022 tarihinde gerçekleşen 2021 yılı Olağan Genel Kurul toplantısı ve toplantıda alınan kararların usul ve esas açısından yasaya aykırı olmakla; aynı zamanda 200.000 TL olan şirket sermayesinin, çoğunluk oylarıyla salt azınlık ve küçük pay sahibi davacıların şirketteki sermaye ve pay oranlarını küçültmek ve rüçhan haklarını kullanmalarını engellemek amacıyla şirketin bu miktar ihtiyacı olmadığı hâlde tam 75 kat artırılarak 15.000.000 TL’ye çıkarılmasına ve de artırıma konu meblağın tamamının tescilden önce ödenmesine karar verilmek suretiyle objektif iyi niyet kurallarına aykırı biçimde sermaye artış kararı alındığını, işbu sermaye artırım kararına dayanarak genel kurul sonrasında yönetim kurulu tarafından …. tarihinde ticaret sicil gazetesinde ilan edilen … tarih ve … sayılı karar ile, ortaklara rüçhan hakkını kullanmaları için 09.05.2022 tarihine kadar süre tanındığını, davalı şirketin 30.03.2022 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul toplantısına müvekkillerden … asaleten katılım gerçekleştirmiş olup, müvekkili …’nın ise kendisine genel kurula davet ve gündeme ilişkin tebligat yapılmadığından katılım gerçekleştiremediğini, alınan – kararlardan haberdar olmadığını ve muhalefet – şerhi yazdıramadığını, genel kurul toplantısına davetin bütün pay sahiplerine veya temsilcilerine yapılması davetin geçerlilik koşulu olduğunu, TTK m. 414/f.1 uyarınca “Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir.” olduğunu, söz konusu hükmün, her pay sahibinin genel kurul toplantısından haberdar olabilmesinin ve temel pay sahipliği haklarını kullanabilmesinin asgari koşullarını düzenlediğini, bu niteliği ile kesin emredici bir hüküm olduğunu, dava konusu olayda ise, çağrı prosedürüne aykırı olarak ortaklardan …’ya genel kurul çağrısı yapılmadan gerçekleşen toplantı. ve işbu toplantıda alınan kararların yoklukla malul olduğunu, müvekkilinin aleyhine olup TTK 414. maddesine, eşit işlem ilkesine ve dürüstlük kuralına da aykırılık teşkil ettiğini, davalı anonim ortaklığın sermayesinin toplam 8.000 payla temsil edildiğini, davaya konu genel kurul toplantısının 5. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin 1.000 olumsuz oya karşılık 6.500 olumlu oyla ibrasına karar verildiğini, yönetim kurulu başkanı …’ın, kendisinin hakim ortağı bulunduğu paydaşlardan …. San. ve Tic. A.Ş.’nin sahip olduğu 6.000 payı temsilen de oy kullandığını, bir başka ifadeyle, …. San. ve Tic. A.Ş.’nin davalı şirketin yönetim kurulundaki temsilcisi ile genel kurulda onun adına oy kullanan temsilcisinin aynı kişi olduğunu, 6102 sayılı TTK’nın 436. Maddesinde düzenlenen oy kullanma yasağına aykırı davranılmış olması sebebiyle adı geçen yönetim kurulu başkanının, hakim ortağı ve temsilcisi bulunduğu tüzel kişiye vekaleten kendi ibrası doğrultusunda kullandığı 6.000 adet oyun geçersiz sayılması gerekmekte olup yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 5 nolu kararının, karar nisabı bulunmadığından yoklukla malul olduğunu, dava konusu genel kurul gündeminin 8. maddesi ile; yönetim kurulu üyelerine, üst düzey yöneticilere ve bunların eş ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarına; Türk Ticaret Kanunu’nun “Şirketle İşlem Yapma, Şirkete Borçlanma Yasağı” başlıklı 395. Maddesinin birinci fıkrası ve “Rekabet Yasağı” başlıklı 396. maddeleri çerçevesinde işlem yapabilmelerine, 1.000 olumsuz oya karşılık 6.500 oyla karar verildiğini, 9675 payı ile davalı şirkette hukuken tüm yetkileri elinde bulunduran …. San. ve Tic. A.Ş.’nin hakim ortağı ve temsilcisi konumundaki …”ın, aynı zamanda başkan sıfatıyla davalı şirket yönetim kurulunda yer almakta olup 30.03.2022 tarihli genel kurulda yönetime yeniden seçildiğini, şirkette genel kurul ve yönetim kurulundaki hakim pozisyonunu kötüye kullanarak azınlık ve küçük ortak konumundaki davacıların menfaatlerini hiçe saydığını, ızrar kastı ile hareket edip şirketi diğer ortaklar aleyhine yönettiğini, şirkette tek başına karar almasını sağlayacak sermayeyi ve bütün yetkileri tekelinde bulunduran yönetim kurulu üyesi kendisi ve birlikte hareket ettiği üyeler veya bu kişilerin yakınları tarafından şirketle yapılacak işlemlerin davacıların zararına olacak şekilde kötüye kullanılacağı; kendi çıkarına ve şirket zararına işlem yaparak davalı şirketin içinin boşaltılması, davacıların kâr paylarının hiç edilmesi ve çeşitli şekillerde küçük ortakların zararlandırılması tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağını, tüm bu nedenlerle; yönetim kurulu üyelerinin şirketle rekabet yasağının kaldırılması ve işlem yapmasına izin verilmesi, şahsi bir iş kabul edildiğinden, buna ilişkin kararın da TTK m. 436 uyarınca oydan yoksunluk gerektiren paylarla alındığından 30.03.2022 tarihli genel kurul toplantısında alınan 8 no’lu kararın karar nisabı bulunmaması sebebiyle yoklukla malul sayılması, aksi hâlde yukarıda izah edilen gerekçelerle dürüstlük kuralına aykırı olduğundan iptali gerektiğini, davalı şirketin 200.000,00 TL olan şirket sermayesinin dava konusu genel kurul toplantısında gündemin 9. maddesi ile 15.000.000 TL’ye çıkarılmasına karar verildiğini, söz konusu karar, toplantıda sermayenin % 81,25’ini temsil eden 2 ortağın (%75 hissedar …. San. ve Tic. A.Ş., %6,25 hissedar …) lehe oyu, sermayenin %12,5’ini temsil eden müvekkil …’ın aleyhe muhalefet oyuyla oy çokluğuyla alındığını, müvekkili …’ın alınan karara muhalefet ettiğini usul ve esasa ilişkin dava açma haklarını saklı tuttuğunu ifade ederek yazılı olarak şerh düştüğünü, genel kurul toplantısında sermaye artırılmasının – gerekliliği ve artırılma şartlarının oluşup oluşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmadan ve gerekçesi açıklanmadan sermaye artırımı kararı alındığını, şirketin azınlık ve küçük hissesini oluşturan davacıların çıkarları gözetilmeden, aksine paylarını küçültmek amacı gütmek suretiyle zarara uğratılmak istenildiğini, şirket sermayesinin bir anda 75 katına çıkarılmasına ihtiyaç olup olmadığı hususunda bir denetçi raporu, mali Müşavir raporu ve benzeri belge de sunulmadığı gibi, sermayenin şirket ortaklarınca nakit olarak karşılanması yoluyla aşırı şekilde artırılmasına ilişkin herhangi bir gerekçe de belirtilmediğini, öte yandan, nakdi sermaye taahhüt edilmesi hâlinde TTK’nın 459/3. Maddesi yollamasıyla tescilden önce yapılması gereken ödemelerin miktarı hakkında uygulama alanı bulan TTK m. 344/1 hükmüne göre kanuni düzende; nakdi sermaye taahhüdünde taahhüt edilen payların itibari değerlerinin en az 9625’inin tescilden önce, gerisinin ise tescili izleyen yirmi dört ay içinde ödenmesinin öngörüldüğünü, ancak genel kurulda alınan kararla sermayeye ilişkin ana sözleşme maddesi tadil metninde “bu defa arttırılan 14.800.000 TL nakdi sermayenin tamamı sermaye artırım kararının tescil tarihinden önce ödenecektir.” şeklinde, arttırılan sermayenin tamamının derhâl ödenmesinde acele hiçbir gereklilik de olmadığı hâlde kanuni düzenden sapılarak, süre yönünden davacıların yeni pay almalarını güçleştirmek amaçlı kötü niyetli bir değişikliğe gidildiğini, davacıları çok kısa bir sürede olağanüstü miktarda nakit sermaye ödemek zorunda bırakarak yeni pay almalarını engelleme amacı güdüldüğünü, Türk Ticaret Kanunu’nun 445. maddesi “dürüstlük kuralına aykırılık” şartını iptal sebepleri arasında saydığını, dürüstlük kuralına aykırılık TMK’nun 2. maddesinde de belirtilen dürüstlük kuralına uygun hareket etme yükümlülüğüne aykırılık olarak anlaşıldığını, böylece sermaye ve oy çoğunluğuna sahip ortakların, kendi çıkarlarını gözeterek haksız ve kötü niyetli olarak aldığı kararlar ile azınlık pay sahiplerine zarar vermesini önlemek amacıyla kanunda öngörülen bir iptal sebebi olduğunu, genel kurul kararının dürüstlük kuralına aykırılığının en tipik örneği, şirketin gereksinimi bulunmadığı hâlde sermaye artırımına gidilmek suretiyle azınlık pay sahiplerinin zayıflatılarak güçsüz duruma düşürülmesinin planlanması olduğunu, davalı şirketin çıkarları ve ihtiyaçları açısından zorunlu olmadığı hâlde kötü niyetli çoğunluğun oylarıyla alınan, usul ve esas açısından yasaya aykırı bulunan ve müvekkillerin şirketteki hisse miktarının çok ciddi oranda erimesine yol açan sermaye artırım kararının da, ticaret hukukunun temel ilkelerine, objektif iyi niyet kurallarına ve hakların sakınılarak kullanılması gerektiği ilkesine aykırı olduğunu, paydaşlar arasında var olan hak ve çıkar dengesini bozan, rüçhan hakkını yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olarak kısıtlayan sermaye artırımına ilişkin alınan genel kurul kararının dürüstlük kuralına aykırılığı nedeniyle iptali gerektiğini, Dava konusu genel kurul sonrası, yönetim kurulunun … tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde tescil ve ilan edilen, … tarihli ve … sayılı rüçhan hakkının kullanılması esaslarının belirlenmesine ilişkin (… imzalı) kararı ile; sermaye artırım kararına dayanarak rüçhan haklarını kullanıp sermaye artışında bulunmak isteyen ortaklara sermaye artırım bedelini belirtilen banka hesabına bloke etmeleri için 09.05.2022 tarihi saat 18:00’a kadar süre tanındığını, çoğunluğun gücünü kötüye kullanarak dürüstlük kuralına aykırı olarak aldığı sermaye artışına dair kararının iptali, bu işleme dayanarak yönetim kurulu tarafından alınan rüçhan haklarının kullanılması hakkındaki kararın ve doğurduğu sonuçların baştan itibaren geçersiz (batıl) olması sonucuna yol açacağını, aksi hâlde, sermaye artışına dayanan ve davacıların yeni pay almalarını engelleme amacı güden kararın, yukarıda açıklanan gerekçelerle hakkaniyet ve dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiğinden TTK m. 460/5 atfı ile TTK 445. maddesi uyarınca iptaline karar verilmesi gerektiğini, TTK’nun 461. maddesinde, pay sahiplerinden her birinin “yeni çıkarılan payları mevcut paylarının sermayeye oranına göre alma hakkını haiz” olduğunun belirtildiğini, müvekkili …’ın hâlihazırda şirkette 94612,5, … 946,25 pay sahibi olduğunu, buna göre, arttırılan sermaye miktarının 14.800.000 TL olduğu ve bu bedelin tamamının tescilden önce derhâl ödenmesine karar verilmiş olduğu dikkate alındığında; davacıların rüçhan haklarını kullanmaları için pay oranlarına göre nakden ödemeleri gereken tutarların, … için 1.850.000 TL (Bir Milyon Sekiz Yüz Elli Bin Türk Lirası), … için 925.000 TL (Dokuz Yüz Yirmi Beş Bin Türk Lirası) olduğunu, davacıların işbu fahiş miktarları ödemeleri için yönetim kurulu tarafından alınan kararla kendilerine tanınan sınırlı sürenin 9 MAYIS 2022 günü sona erecek olması da dikkate alındığında, söz konusu genel kurul ve yönetim kurulu kararları yeterli ekonomik gücü olmayan davacıların nakit imkanlarıyla yeni pay almalarını imkansız hâle getirir ölçüde güçleştiren fiili bir kısıtlama getirdiğini, bu nedenle şirketteki mevcut pay ve menfaatlerini önemli şekilde tehlikeye düşürdüğünü, kararların uygulanması ve sermaye artırımının tescil edilmesi hâlinde, azınlık hakkı sahibi müvekkil …’ın şirketteki mevcut paylarının yeni sermayeye oranı %12,5’ten %0,16’ya; …’nın payı ise %6,25’ten %0,083’e düşerek yok olacağını, neticede; Davalı Şirketin 30.03.2022 tarihinde gerçekleşen 2021 yılı Olağan Genel Kurul toplantısında alınan kararların tümünün yokluk ve batıl olduğunun tespitine, işbu taleplerinin kabul görmemesi halinde dava konusu genel kurul kararlarının iptaline, 2021 yılı Olağan Genel Kurul toplantısında gündemin 9 nolu kararı ile alınan sermaye artırımına ilişkin işlemlerin ve kararın infazının tedbiren durdurulmasına, tedbiren kararın tescil edilmemesine, Sermaye artırımı kararına istinaden 31.03.2022 tarih ve 2022/3 sayılı rüçhan haklarının kullanılması hakkındaki yönetim kurulu kararın geçersiz (batıl) olduğunun tespitine, aksi hâlde iptaline karar verilmesine ve yönetim kurulu kararının uygulanmasının tedbiren durdurulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu 14/06/2022 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle ; Müvekkili şirketin hali hazırdaki ortaklık yapısının; …. San. ve Tic. A.Ş. (kısaca … GIDA) %75, … *%12,5, … % 6,25 ve … % 6,25 olduğunu, şirketin Yönetim Kurulu üyelerinin … ve … olduğunu, yönetim Kurulu Başkanının … olduğunu, …’ın aynı zamanda %75’lik paya sahip … GIDA’nın da yönetim kurulu başkanı olduğunu, müvekkili şirketin faaliyet gösterdiği sektör itibariyle ticari faaliyetlerinde sürekliliği sağlayabilmek ve karlılığını artırarak devam ettirebilmek için, şirket sermayesinin belirli bir miktarda olması gerektiğini, sektördeki maliyet artışları, TL’nin hızlı değer kaybetmesi, şirketin ticari faaliyetlerinin genişlemesi gibi faktörlerin 200.000-TL’lik sermayenin sembolik düzeyde kalmasına neden olduğunu, Yeminli Mali Müşavir … tarafından hazırlanan ekte yer almakta olan 21/03/2022 tarihli “Sermayenin Ödendiğinin, Karşılıksız Kalıp Kalmadığının, Öz Varlığının Ve Sermayeye İlave Edilebilir Sermaye Yedeklerinin Tespiti” raporuna göre, müvekkilinin 2021 yılı sonu itibari ile öz sermayesinin, eksi 34 milyon TL olduğunu ve biran önce sermaye artışına gitmemesi halinde teknik iflas tehlikesi ile karşı karşıya kaldığının tespit edildiğini, bu halden, çıkabilmenin yegane yolunun eksik olan sermayeyi tamamlamak, yani sermaye arttırmak olduğunu, gerçekleşen genel kurulda alınan kararın kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olmayıp, aksine kanunun, esas sözleşmenin ve en dürüst şekliyle şirket menfaatini korumak için atılması zorunlu olan bir adım olduğunu, öz sermayenin 213 sayılı VUK md. 193/4’de “Aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark, müteşebbisin işletmeye mevzu varlığını (Öz sermayeyi) teşkil eder.” Buna göre, toplam aktifler toplam borçlar öz sermaye şeklinde özetlenebilir. Özsermayeyi oluşturan kalemler; “ödenmiş sermaye”, “sermaye yedekleri”, “kar yedekleri”, “geçmiş yıllar kar ve zararları”, “özsermaye kalemlerine ait enflasyon farkları” ve “dönem zararı” olduğunu, TTK md. 376’nın bir gereği olarak, şirketin son yıllık bilançosuna göre sermaye ve kanuni yedek akçeler tutarının 2/3’ünün zarar nedeniyle karşılıksız kalması halinde, yönetim kurulunun çağrısı üzerine genel kurul, sermayenin tamamlanması veya 1/3’ü ile yetinme kararlarını almazsa şirketin sona erdiğini, bu durumun teknik iflas olduğunu, teknik iflastan kurtulabilmek ve kaybı telafi edebilmek için sermaye azaltılması ya da sermayenin arttırılması gerektiğini, TTK md. 376/1 ve 2’nin amacının, bilançoda görünen sermaye açığı belli oranlara ulaşınca bunun kapatılmasını sağlamak olduğunu, TTK md. 376’nın Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (kısaca TEBLİĞ) md. 5’e göre, gerekli tedbirlerin alınması için genel kurulun hemen toplantıya çağrılması gerektiğini, eksi sermaye halinde kanunun emri bunu tamamlamak, yani sermaye artışı yapmak olduğunu Tebliğ’in düzenlemesinin ise bunu hemen yapmak olduğunu, Tebliğ md. 10’a göre; genel kurul tarafından; sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması yoluna gidilmeden sermaye artırımına karar verilebileceğini, bu şekilde yapılacak sermaye artırımında sermayenin en az yarısını karşılayacak tutarın tescilden önce ödenmesinin zorunlu olduğunu, aksi durumda TEBLİĞ md. 11’e göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde genel kurulun, sermayenin tamamlanması ya da artırılması tedbirlerden birine karar vermemesi halinde şirketin kendiliğinden sona ereceğini, Müvekkili şirketin enerji alanında faaliyet göstermesi ve elektrik enerjisi üretmesi nedeniyle, ticari faaliyet gösterebilmesi için sektörün ve ekonominin gerçeklerine göre hareket etmesi gerektiğini, bu yönde olmak üzere, alınması gereken ve en çok uygulanan yöntemin 2016 yılının gerçeklerine göre değil, 2022 yılı gerçeklerine göre hareket ederek sermaye artırımı kararının alınması olduğunu, YMM görüşü alınarak artırılan sermayenin tescilden önce ödenmesi kararı alındığını, davacı tarafın genel kurul çağrısının …’ya yapılmadığı iddiasının tamamen hakkın kötüye kullanılması olup, iyi niyetli olmadığını, TTK md. 414’e göre, genel kurulun toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrıldığını, Bu çağrının, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapıldığını, ….’un 30.03.2022 tarihinde yapacağı genel kurul için 20 (yirmi) gün öncesinde … tarihli ve … sayılı TTSG ile genel kurul toplantı daveti yapıldığını, sermaye artırımına ilişkin gündemin ilan edildiğini, finansal tablolar ve yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunun şirket merkezinde pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğunun belirtildiği bunun yanı sıra genel kurul çağrısı ve gündeminin …, …, eski ortak ve …’nın eşi …’ya taahhütlü posta ve ayrıca mail ile de gönderildiğini, iddia edilenin aksine, …’ya zorunlu olmamasına rağmen aynı evde oturan eşi ve şirketin eski ortağı olan …’ya toplantı çağrısının iadeli taahhütlü mektupla tebliğ edildiğini, …’nın davacılar vekili Av. …’a vekalet verdiğini, ancak vekalet noter onaylı olmadığı için bakanlık komiseri tarafından uygun görülmediğini ve hazirun cetveline işlenmediğini, huzurdaki davada davacının vekili de olan Av. … Beyin toplantıda bizzat bulunduğunu ve tüm gündem maddeleri hakkında fikrini beyan ettiğini, …’nın Genel kurul çağrısına yönelik gelen tebligattan bihaber olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, diğer bir yönüyle toplantıda Av. …’a verdiği adi yazılı vekaletname ile hazır bulunan, ancak noter onaylı olmadığı için sadece hazır bulunduğu kayda geçirilemeyen … kusurlu olduğundan bu durumdan hak elde edemeyeceğini, genel kurul toplantısına çağrının usulüne uygun olarak yapılmaması toplantıya katılamayan bir pay sahibi için karara karşı dava açma sebebi olabileceğini, çağrıdaki eksikliğin özelliği de göz önünde bulundurulması gerektiğini, toplantı çağrısına ilişkin bir eksikliğin bulunmadığı kanısında olduklarını, toplantıdan haberdar olan, hatta avukatını görevlendiren, avukatı aracılığıyla görüş ve önerilerini dillendiren, eleştirilerini ileri süren ancak vekaletnamedeki eksiklik sebebi ile resmi olarak kayda alınamayan bir pay sahibinin çağrının usulüne uygun yapılmadığından bahisle yapacağı talebin hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi ve reddedilmesi gerektiğini, bu davada davacı vekili olan meslektaşlarının bizzat kendisinin bulunduğu bir toplantıda davet yapılmadığı iddiası karşısında “peki, siz o gün haberiniz yoksa …’yı temsilen toplantı adresine nasıl geldiniz?” sorusuna cevap vermesi gerektiğini, kaldı ki, söz konusu ortağın genel kurula katılamamış olmasının, TTK md. 446’da düzenlenen etki kuralı gereği alınan kararlara bir etkisi bulunmadığını, eğer pay sahibinin toplantıya katılmasına izin verilseydi, talepte bulunan pay sahibinin oylarının kararı değiştirmeye yetecek olduğu durumlarda karar üzerinde etkinin mevcut olduğunun varsayıldığını, Pay sahibinin oy adedi veya oranı sonucu değiştirmek için yeterli değilse, söz konusu pay sahibinin toplantıda bulunmamasının kararın üzerinde herhangi bir etki yaratmadığının kabul edildiğini, bu uygulama göz önünde bulundurulduğunda, bir pay sahibinin toplantıya katılmasının engellendiği durumlarda, söz konusu pay sahibinin eğer toplantıya katılabilseydi diğer pay sahiplerinin oylarını etkileyebilecek bilgi veya belgeleri sağlayabilecek olması ihtimalinin yargı uygulamalarında dikkate alınmadığını, anılan etki kuralı gereğince, bir ortağa çağrı yapılmamış olması hali ile gerçekleşen ihlal nedeniyle …’nın katılıp katılmaması sermaye artırımı kararı alınmasında belirleyici etkiye sahip olmadığını, zira …’nın pay oranının %6,25 olduğunu, Sermaye artırım kararına verilen kabul oyunun ise 81,25 olduğunu, … genel kurul toplantısına katılmış olsaydı dahi bu kabul oyu oranının değişmeyeceğini, davacının kötü niyetli yaklaşımına biran için hak verilme olasılığı düşünülse dahi, etki kuralı gereği itibar görecek bir hukuka aykırılık hali gerçekleşmemiş olduğunu, alınan genel kurul kararının TTK’nın temel ilkelerinden olan ‘eşitlik ilkesi”ne de tam uygun olduğunu, sermaye artışının herhangi bir pay sahibini hedef almadığını, aksine şirketin ve sermayenin korunması gayesiyle kanundan doğan sermaye artırımı ihtiyacını, yani kanuni vazifeyi yerine getirmeyi hedeflediğini, davacı tarafın yönetim kurulu ibrasına ilişkin oylamada, oy hakkı bulunmayan temsilcinin kendi ibrasında oy kullandığı iddiasının da gerçeği yansıtmadığını, gerek hazirun listesi gerekse genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde, 96 75’lik paya sahip …GIDA’yı temsilen genel kurul toplantısına …’ın katıldığını, ibra oylamasında da … GIDA adına oyu yine …’ın kullandığını, …’ın kullanmış olduğu bir oy bulunmadığını, …’ın sadece yönetim kurulu üyesi / başkanı sıfatı ile ve yönetim kurulunu genel kurulda temsilen genel kurul toplantısına katıldığını, yönetim kurulu üyeleri için öngörülen TTK md. 395’de düzenlenen şirketle işlem yapma, şirkete borçlanma yasağı ile TTK m. 396’da rekabet yasağı emredici nitelikte olmadığını, yönetim kurulu üyeleri için getirilen bu yasaklar genel kurulda izin verilmesi durumunda ortadan kaldırılabileceğini, burada önemli olanın bu yasakların kaldırılmasına dair esas sözleşme değişikliklerinin TTK md. 421’deki toplantı ve karar yeter sayısına ulaşılması olduğunu, hem TTK’da hem de Yargıtay kararlarında şirketle işlem yapma, borçlanma yasağı ile rekabet yasağına ilişkin genel kurulda karar alınması için herhangi bir haklı sebep, dürüstlük kuralı, herhangi bir gerekçe, iyi niyet… vb. kıstaslar aranmadığını, müvekkili şirketin iptali istenen genel kurul kararları incelendiğinde, genel kurulda ortakların kayda göre %93,75 ile temsil edildiğini, % 81,25 oranında bir çoğunlukla da karaların alındığını, şirket yönetim kurulu kararlarının, tamamen usulüne uygun olarak alınan sermaye artırım ve artırılan sermayenin ödenmesine ilişkin genel kurul kararlarının icrasına yönelik olduğunu, genel kurulda alınan sermaye artırım ve ödenmesine ilişkin kararların müvekkili şirketin teknik iflastan kurtarılması için bir zorunluluğun sonucu olduğunu, TTK md. 461 uyarınca, rüçhan hakkının kullanılmasına ilişkin esasların yönetim kurulu tarafından belirlendiğini, rüçhan hakkının kullanılabilmesinin esaslarını bir karar ile belirleyecek olan yönetim kurulunun bu kararda pay sahiplerine başvuru için on beş günden az olmamak kaydıyla bir süre verdiğini, bu kararın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde tescil ve ilan edilmesi ve eğer varsa anonim şirketinin internet sitesinde yayımlaması gerektiğini, pay sahipleri hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın rüçhan hakkına sahip olduğunu, müvekkili şirketin yönetim kurulunun 31.03.2022 tarihli ve 2022/03 sayılı kararı ile ortaklara rüçhan hakkının 09.05.2022 tarihi saat 18:00’a kadar kullanılması, başvurunun yapılması için imkan ve süre tanıdığını, söz konusu yönetim kurulu kararının … tarihli ve … sayılı TTSG’de yayımlandığını, rüçhan hakkına yönelik hem genel kurul kararı hem de TTK md. 461’in tanıdığı süre şartına uyulduğunu, rüçhan hakkına dair yönetim kurulu kararının tamamen hukuka uygun olduğunu, neticede; İptali istenen genel kurul kararlarının yürütülmesinin geriye bırakılması talebinin reddine, bu yönde olmak üzere, haksız ve mesnetsiz davanın TTK md. 445 ve devamı maddelerinin şartlarını taşımadığından tümden reddedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin 30/03/2022 tarihinde yapılan 2021 yılına ait olağan genel kurulunda, alınan kararların batıl olduğunun tespiti olmadığı taktirde iptali ile davalı şirket yönetim kurulunun 31/03/2022 tarih ve 2022/3 sayılı kararın batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler … ile Prof. Dr…. mahkememize sunmuş oldukları 30/11/2022 havale tarihli bilirkişi raporunda ; Davacı …’ya yapılan çağrının usulsüz olduğu; …’nın genel kurula katılması için vekiline vermiş olduğu vekaletin noterde onaylanmamasından bahisle genel kurula alınmamasının hukuka aykırı olduğu; söz konusu hukuka aykırılıkların alınan genel kurul kararlarının yokluğuna yol açmayacağı; TTK m. 446/1-b uyarınca pay sahibine iptal davası açma hakkı vereceği, çoğunluk paylarına Şirket’in yönetim kurulu üyesi …’ın sahip olduğu … Gıda’nın, dava konusu 5 ve 8 nolu kararlarda Yargıtay’ın yaklaşımı gereği oydan yoksun olmadığı; bu nedenle … Gıda’nın genel kurula katılmasında ve oy kullanmasında herhangi bir hukuka aykırılık olmadığı, sermaye artırım kararına ilişkin olarak Şirket’in TTK m. 376 hükmü uyarınca borca batık olmadığı; hatta Tebliğ hükümleri uyarınca 2021 öz kaynaklarının 5.868.412,69 TL değerinde olduğu; şirketin nakit akışı incelendiğinde Şirket’in artırılan sermayeye ya da en azından bu sermayenin tek seferde ödenmesine ihtiyaç duymadığı tespit edildiğinden, dava konusu sermaye artırım kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğundan bahisle iptal edilebilir olduğu, dava konusu yönetim kurulu kararında, pay sahiplerinin rüçhan haklarını kullanabilmeleri için tanınan sürenin yetersiz olarak kabul edilmesi halinde sermaye artırımına dair genel kurul kararının iptaline hükmedilebileceği; bunun dışında söz konusu yönetim kurulu kararına ilişkin başkaca hukuka aykırılık tespit edilme ancak genel kurulda alınan sermaye artırım kararının herhangi bir nedenle geçersiz olduğu sonucuna varılırsa, bu karara dayalı olarak alınan yönetim kurulu kararının da geçersiz hale geleceği yönünde görüş bildirmişlerdir.
Bilirkişiler …. ile Prof. Dr. … mahkememize sunmuş oldukları 24/02/2023 havale tarihli bilirkişi ek raporunda ; Davalı şirketin mali tablolarında TTK m. 462/3 kapsamında sermayeye ilave edilebilecek herhangi bir kalem bulunmadığı, gerek davacılar vekilinin gerekse davalı vekilinin diğer itirazları hakkında kök raporda varılan kanaati değiştirecek bir veriye rastlanmadığı yönünde görüş bildirmişlerdir.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda geçersizlik, iptal, yokluk ve butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan MOROGLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide ARSLANLI, MOROĞLU ve DOMANİÇ birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. İMREGÜN, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, MOROĞLU, s. 196-198; H. ARSLANLI, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; H. DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (MOROĞLU, s. 57, 196 vd; M. BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
Bir genel kurul kararının yokluğu (Nicht- oder Scheinbeschlüsse), başlangıçtan itibaren bir genel kurul kararının mevcut olmadığını ifade eder.Bir işlemin ve bu arada genel kurul kararının kurucu unsurlarının mevcut olmaması halinde, hukukî işlemin veya genel kurul kararının yokluğu, eski deyimle “keenlemyekûn” veya mutlak butlan ile malûl olduğundan bahsedilmektedir. Örneğin bir genel kurul kararının alınabilmesi için,mutlaka usulüne uygun davet ve buna uygun toplantı yapılması şarttır,toplantı yapılmadan “elden dolaştırma usulü” veya “mektup” ile GK kararı alınmışsa, bu GK kararı kurucu ve şeklî noksanlıklar nedeniyle hukukî anlamda hiç bir etki ve sonuç doğurmaz ve dolayısıyla “yok” sayılır. Aynı şekilde, GK toplantısında Bakanlık temsilcisinin bulunmamış (TTK m. 407/3) veya toplantı tutanaklarını imzalamamış olması halinde (TTK m. 422/1)18, anonim şirketin TTK m. 379 hükmü uyarınca sahip olduğu kendi paylara bağlı oylarla alınmışsa19 GK kararı yok hükmündedir. Yine Genel kurulun yasaya veya esas sözleşmeye göre yetkili olmayanlar tarafından çağrılıp karar alınmasında da, yokluk söz konusu olur.20 Nihayet yasada öngörülen asgari toplantı ve karar yetersayılarına aykırı olan genel kurul kararları da yoklukla malûldür21. Ayrıca, 11. HD. 09.10.2001 tarih ve 5691/7567 sayılı yayınlanmamış bir kararında, “ana sözleşmedeki yeter sayılar oluşmadan toplanan bir genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğunun kabulü gerektiğine ve bunun Dairenin yerleşik içtihadı olduğuna karar vermiştir
Yokluğun tespiti davası. Bu durumlarda, iptal davası değil, GK kararının yok olduğunun tespiti anlamında bir “tespit davası” açılır ve bu dava herhangi bir zaman aşımı veya hak düşürücü süreye tâbi olmadığı gibi, herkes tarafından ileri sürülebilir ve yargıç tarafından da re’sen dikkate alınır. Ayrıca AO yönetim kurulu “yok” sayılan GK kararlarını icra edemeyeceği gibi, bunların ticaret siciline tescil ve ilânı da olanaklı değildir. Her nasılsa sicile tescil ve ilân edilse dahi, tescil yok hükmündeki kararı ihya etmez, diğer bir deyişle, tescil, yok sayılan GK kararına geçerlik kazandırmaz.(Prof.Dr.Hasan Pulaşlı,Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarının Sakatlığı ve Müeyyidesi,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y.2013, Sa. 1-2,Erişim Tarihi 08/12/2020)
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konusudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır. (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190 )”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/11-1048 K. 2014/430 T. 02/04/2014 kararından alıntıdır)
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. TEKÎNALP söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (Ü.TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temelinde, davalı … …. Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin (“Işık ….” ya da “Şirket”) 30.03.2022 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda alınan kararların hukuka uygun olarak alınıp alınmadığı yer almaktadır.
Davacılar, dava konusu kararların tümünün yok hükmünde ya da batıl olduğunun tespitine; bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde alınan kararların iptaline karar verilmesini talep etmektedir. Bunun yanı sıra Davacılar, dava konusu genel kurulda alınan sermaye artırım kararına dayalı olarak Şirket’in yönetim kurulunun 31.03.2022 tarih ve 2022/3 sayılı kararının batıl olduğunu iddia etmektedir.
Huzurdaki davanın çözümü için; dava konusu genel kurul kararları bakımından geçersizlik nedenlerinin oluşup olmadığı; dava konusu yönetim kurulu kararı hakkında butlan şartlarının oluşup oluşmadığı hususları değerlendirme konusu edilmelidir.
Genel Kurul Kararlarının Yokluk ve Butlanı Hakkında Değerlendirme;
a. Çağrının Usulüne Uygun Yapılmadığı İddiasına İlişkin Olarak
Dava konusu genel kurul kararlarına ilişkin olarak, Davacılardan …, kendisine,yapılacak genel kurula ilişkin olarak davet yapılmadığını ve bu nedenle davaya konu edilen genel kurulda alınan kararların yoklukla malul olduğunu iddia etmektedir. Davalı Şirket ise,Şirket’in genel kurulu hakkında T.Ticaret Sicili Gazetesi’nde genel kuruldan 20 gün önce 10.03.2022 tarihinde ilan yapıldığını; eski ortak olan ve …’nın aynı evde oturan eşi Hulusi Şenkaya’ya toplantı çağrısının iadeli taahhütlü mektupla yapıldığını; …’nın Davacılar vekili Av. …’a vekalet vererek toplantıya katılmak istediğini, ancak vekaletname noter onaylı olmadığından Bakanlık Komiserinin vekilin toplantıya katılmasına onay vermediğini, öte yandan söz konusu hukuka aykırılığın mevcudiyetinin kabulü halinde dahi alınan kararlarda …’nın toplantıya katılmamış olmasının etkili olmadığını ileri sürmektedir.
Genel kurul kararlarının yokluğuna ilişkin yukarıda yer verilen açıklamalarda çağrının hiç yapılmaması veya çağrının ağır hukuka aykırılıklar içermesi halinde, genel kurulda alınan kararların yoklukla malul olacağı ifade edilmiştir. Ancak çağrı sürecindeki her hukuka aykırılık kendiliğinden yokluk sonucunu doğurmamaktadır. TTK m. 446/1-b hükmünde çağrının usulüne uygun olarak yapılmamasının pay sahibine iptal davası açma hakkı tanıyacağı düzenlenmiştir. Bu bağlamda pay sahiplerinden birisine ya da birkaçına iadeli taahhütlü mektupla çağrının yapılmaması halinde, bu ihmal münferit olarak nitelendirilebilecek bir ihmalden doğmuş ise ve bu ihmal alınan kararı etkileyebilecek nitelikte ise genel kurul kararının yokluğundan değil, pay sahibine TTK m. 446/1-b kapsamında iptal davası açma hakkı tanındığından bahsetmek gerekmektedir (Tekinalp, s. 342, N. 15-08). Konu hakkında Tekinalp, TTK m. 446/1-b hükmünün amaca uygun yorumlanması gerekili ve pay oranı önemsiz/küçük tanımına girmeyecek olan (örneğin yüzde beş ya da on gibi oranlara çıkan) pay sahiplerine karşı yapılan çağrıda usulsüzlüklerin hüküm kapsamında etkililik şartını sağladığını ve iptal davası açma hakkı tanınması gerektiğini ifade etmektedir (Tekinalp, s. 342-343, N, 15-08). Öte yandan çağrıda yapılan usulsüzlüğün öğrenilmesine rağmen pay sahibinin toplantıya katılması halinde bu hukuka aykırılığa dayanarak pay sahibinin iptal davası açamaması gerektiği, aksinin kabulünün Türk Medeni Kanunu 2 hükmü uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olacağı ifade edilmektedir (Ersin Çamoğlu, “Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul Kararının İptalinde Etki Kuralı”, Yaklaşım Dergisi, Ağustos 2014, S. 260, s. 220).
Dava konusu olayda, Davacı …’ya iadeli taahhütlü mektupla çağrı yapılmadığı tespit edilebilmektedir. Zira Davalı Şirket tarafından sunulan cevap dilekçesinde dahi …’ya tebligatın yapıldığı iddia edilmemekte, aynı evde oturan ve Şirket’in eski ortağı olan ….’ya tebligat yapıldığı ifade edilmektedir. Aynı evde otursa dahi, başka kişiye yapılan tebligatın …’ya da yapılmış sayılması hukuken mümkün gözükmemektedir. Buna bağlı olarak dava konusu genel kurul çağrısının usule aykırı olduğu sonucuna varmak mümkündür. Ancak söz konusu hukuka aykırılık, niteliği itibariyle yokluğa yol açmamakta, TTK m. 446/1-b kapsamında pay sahibine iptal davası açma hakkı sağlamaktadır.
Öte yandan dosya münderecatı incelendiğinde Davacı …’nın genel kurul toplantısını öğrendiği ve Av. …’a vekalet verdiği, ancak vekaletin noter onaylı olmaması nedeniyle Bakanlık Komiseri tarafından genel kurula katılmasının kabul edilmediği görülmektedir. Pay sahiplerinin genel kurul toplantılarına bizzat katılmak yerine, TTK 427 vd. hükümleri uyarınca vekil aracılığıyla katılmaları mümkündür. Pay sahibinin toplantıya temsilci aracılığıyla katılmasına ilişkin olarak TTK 427 vd. hükümlerinde verilecek vekaletin noter onaylı olması yönünde herhangi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bu zorunluluk Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul Ve Esasları İle Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 18/7 hükmünde öngörülmektedir. Kanun’da öngörülmeyen ve pay sahibinin pay sahipliğinden doğan haklarını kısıtlayıcı nitelikte olan bir hükmün yönetmelik ile getirilmesi normlar hiyerarşisi uyarınca mümkün olmadığından, vekaletnamenin noter onaylı olmaması nedeniyle …’nın temsilcisinin toplantıya alınmaması TTK m. 446/1-b kapsamında genel kurula katılmaya ve oy kullanmaya haksız olarak izin vermeme niteliğinde olup pay sahibine yine iptal davası açma hakkı vermektedir.
Genel Kurul Kararlarının İptal Edilebilirliği Hakkında Değerlendirme;
TTK m. 445 hükmü uyarınca, TTK m. 446 hükmünde belirtilen kişiler, kanun veya esas sö lerine ve ik kuralına aykırı özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içerisinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler. TTK m. 446 hükmünde iptal davasında davacı olabilecek kişiler sınırlı bir sayımla üç grup altında zikredilmiştir.
Bunlar; pay sahipleri, yönetim kurulu ve kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biridir (TTK m. 446/1-a/b, c ve d).
Pay sahibinin iptal davası açma hakkını kullanabilmesi için şirket içerisinde belli bir pay oranına sahip olması gerekmemektedir, yani sadece tek bir paya sahip olsa dahi pay sahibinin iptal davası açma hakkı mevcuttur (Moroğlu, s. 260; Ali Haydar Yıldırım, “Anonim Ortaklık Genel Kurul Kararları Aleyhine Toplantıda Hazır Bulunan Pay Sahibinin İptal Davası Açmasının Şartları ve Özellikle Muhalefet Şerhi”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.7,S. 2, Y. 2016, s. 386). Huzurdaki dava bakımından dava dilekçeleri ile cevap dilekçesi incelendiğinde, Davacı’ların davalı şirkette pay sahibi oldukları konusunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığından ve tek bir paya sahip olmak dahi dava açmak için yeterli olduğundan, Davacılar’ın aktif husumet ehliyetini haiz olduğu sonucuna varmak gerekir.
İptal davasının, genel kurul kararının alınmasından itibaren üç ay içerisinde açılması zorunlu olup, kanunda öngörülen bu süre hak düşürücü süre niteliğindedir (Moroğlu, s. 295;Kırca (Şehirali Çelik/Manavgat), C. 2/2, s. 214). Üç aylık sürenin başlangıcı kararın alındığı gün olup, üçüncü ayın sonunda bu güne tekabül eden gün davanın açılması için son gündür.(Moroğlu, s. 295; Kırca (Şehirali Çelik/Manavgat), C. 2/2, s. 214). Dava konusu genel kurul kararları 30.03.2022 tarihinde alınmış olup, dava dilekçesi 06.05.2022 tarihli olduğundan davanın üç aylık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı görülmektedir.
Genel kurula katılan pay sahibinin karara karşı iptal davası açabilmesi için kural olarak ayrıca karara karşı olumsuz oy kullanması ve muhalefet şerhini toplantı tutanağına işletmesi gerekmektedir. Doktrinde ağırlıklı olarak bu iki şartın birlikte mevcut olması gerektiği ifade edilmekte olup (Kırca (Şehirali Çelik/Manavgat), C. 2/2, s. 180), yargı kararlarında bu iki şart dava şartı olarak değerlendirilmektedir.
Davacı … ‘ın toplantıya katıldığı ve fakat dava konusu kararlardan sadece sermaye artırım kararına muhalefet şerhi işlediği görülmektedir. Şu halde Davacı …’ın sermaye artırım kararı dışındaki diğer kararların iptalini dava edebilmek için TTK m.446/l-a kapsamında gerekli şartları sağlamadığı sonucuna varmak gerekmektedir.
Davacı …’nın iptal davası açma hakkı TTK m. 446/1-b ekseninde iki farklı açıdan değerlendirilmelidir. Yukarıda ifade edildiği üzere, Şirket nezdinde %6,25 paya sahip olan …’ya usulüne uygun çağrı yapılmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan yine yukarıda ifade edildiği üzere Davacı …’nın temsilen oy kullanmak istemesine rağmen, vekaletnamenin noter onaylı olmamasının genel kurula kabul edilmemesine yol açması TTK’ya aykırıdır. Gerçekten de düzenlenecek vekaletin noterden yapılması gerektiğine dair Yönetmelik hükmü, pay sahipliği hakkını sınırlayan nitelikte olduğundan, bunun Kanun ile düzenlenmesi gerekmektedir. Öte yandan Davacı’nın pay oranının %6,25 olmasının, TTK m. 446/1-b ekseninde etkililik şartını sağladığının kabulü gerekmektedir. Yapılan bu değerlendirmeler ışığında, Davacı … TTK m. 446/1-b ekseninde dava açma hakkını haizdir.
Dava konusu genel kurul kararlarının hukuka uygun olup olmadığına dair Davacılar’ın iddiaları değerlendirildiğinde, 1,2,3,4, 6 ve 7 numaralı kararların alınış şekli ya da içeriği itibariyle hukuka aykırı olduğuna dair bir iddia ileri sürülmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle 5 numaralı ibra kararı, 8 numaralı karar ve 9 numaralı sermaye artırım kararlarının kanuna, esas sözleşmeye ya da dürüstlük kuralına aykırı olup olmadıkları inceleme konusu edilecektir.
5 ve 8 Nolu Genel Kurul Kararları Hakkında Değerlendirme;
Dava konusu 5 nolu karar, Davalı Şirket’in yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkindir. Karar metni şu şekildedir:
“Yapılan oylama sonucunda yönetim kurulu üyeleri 1.000 olumsuz oya karşılık 6.500 olumlu oyla ibra edildiler.”
Dava konusu 8 nolu karar ise yönetim kurulu üyelerine TTK m. 395 ve m. 396 hükümleri uyarınca yetki verilmesine ilişkindir. Karar metni şu şekildedir:
“Yönetim Kurulu Üyelerine, üst düzey yöneticilere ve bunların eş ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarına; Türk Ticaret Kanunu’nun “Şirketle İşlem Yapma, şirkete Borçlanma Yasağı” başlıklı 395 inci maddesinin birinci fikrası ve “Rekabet Yasağı” başlıklı 396’ncı maddeleri çerçevesinde işlem yapabilmelerine 1.000 olumsuz oya karşılık 6.500 oyla karar verildi”
Huzurdaki davada Davacılar, 5 ve 8 numaralı kararların alınması sırasında TTK m. 436 hükmünde düzenlenen oydan yoksunluk düzenlemesinin ihlal edildiğini; Davalı Şirket’in 6.000 adet payına sahip olan ve yönetim kurulu başkanı olan …’ın hakim ortak olduğu …. San. ve Tic. A.Ş.’nin genel kurulda bu kararların alınması için olumlu yönde oy kullandığını iddia etmektedir. Yukarıda ifade edildiği üzere, oydan yoksun olan bir kişinin çoğunluk paylarına sahip olduğu bir şirketin oydan yoksun olup olmadığı noktasında Yargıtay, pay sahiplerinin oy hakkının bulunmasının asıl olduğunu, TTK m. 436 düzenlemesinin istisnai bir düzenleme olduğunu ve genişletilmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu yaklaşımdan yola çıkarak, oydan yoksun olan pay sahibinin çoğunluk paylarına sahip olduğu şirketlerin oydan yoksun olmadığını ifade etmektedir. Yargıtay’ın bu yaklaşımı uyarınca, dava konusu 5 ve 8 numaralı kararların TTK m. 436’ya aykırı olduğunu ileri sürmek mümkün gözükmemektir.
Davacılar, gündemin 8. maddesine ilişkin olarak ayrıca Şirket’in çıkarına aykırı ve yönetim kurulu üyelerinin menfaatine işlemler yapılması ihtimalinden bahisle kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğunu iddia etmektedir. Sayın Mahkemece bilindiği üzere anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapması hakkındaki düzenleme TTK m.395’te yer almaktadır. Buna göre, “Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.”. Kanun metninde açıkça ifade edildiği üzere, yönetim kurulu üyelerinin şirket ile işlem yapabilmesi için genel kuruldan bu yönde bir izin alınması gerekmektedir. Kanun koyucunun bu hükmü koymaktaki amacı,yönetim kurulu üyelerinin sahip oldukları yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle şirketin çıkarlarının zedelenmesini engellemektir. (İsmail Kırca/Feyzan Şehirali — Çelik/Çağlar Manavgat, Anonim Şirketler Hukuku C. V, Ankara 2013, s. 665). Kanun metninde herhangi bir sınırlama öngörülmediğinden, genel kurul tarafından tek bir işlem için izin verilmesi mümkün olduğu gibi genel nitelikli bir iznin verilmesi de mümkündür (Kırca (Şehirali Çelik/Manavgat),C I, s. 666).
Huzurdaki davada iptali talep edilen genel kurul kararında yer verilen bir diğer hüküm olan TTK m. 396’da ise anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin rekabet etme yasağı düzenlenmektedir. Bu hükme göre: “Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez.”” Kanunda sarih şekilde düzenlendiği üzere, yönetim kurulu üyelerinin şirket ile rekabet edecek nitelikte bir hukuki işlemi yapabilmesi için genel kurulun bu yönde bir izin vermesi gerekmektedir. Bu hükmün konulmasının temel amacı, yönetim kurulu üyelerinin emek ve zamanını şirkete sarf etmesini sağlamak ve şirket ile rekabet ilişkisi içine girilmesi engellenerek — şirketin çıkarlarının – korunmasıdır. (Kırca – (Şehirali Çelik/Manavgat), C. I, s. 687).
Şirket’in yönetim kurulu üyelerine TTK m. 395 ve m. 396 hükümleri kapsamında verilen izne yönelik soyut iddialar dikkate alınarak 8 nolu kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Gerçekten de dosya içeriğinde Davacılar’ın iddialarına dayanak teşkil edecek somut verilere rastlanmadığından, 8 nolu genel kurul kararının dürüstlük kuralına aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
9 Nolu Genel Kurul Kararı Hakkında Değerlendirme;
İptali talep edilen 9 nolu karar Davalı Şirket’in esas sermayesinin artırılmasına ilişkin olup karar metni şu şekildedir:
“Şirket ana sözleşmesinin Sermaye ve Hisse Senetlerinin Nevi başlıklı 6. Maddesinin tadil edilmesine, sermayenin 15.000.000.- TL’ye çıkartılmasına ve aşağıdaki tadil metninin kabulüne 1.000 olumsuz oya karşılık 6.500 olumlu oyla karar verildi. … olumsuz oyuna karşılık sermaye artışı kararının alınmasına ilişkin ilan şekli belirlenen tescil ve sermaye ödeme şartlarının hukuka aykırı olduğuna bahisle bundan başka tüm usul ve esasa ilişkin dava açma haklarımız saklı kalmak kaydı ile muhalefet şerhini belirtmiştir…”
Şirket’in esas sözleşmesinin sermayeye ilişkin yeni şekli şu şekildedir:
“Madde 6- Şirketin sermayesi, beheri 25,00 Türk Lirası değerinde 600000 adet paya ayrılmış, toplam 15.000.000,00 Türk Lirası değerindedir. Bu payların tamamı nama yazılıdır. Önceki sermayenin tamamı nakden ödenmiştir. Bu defa artırılan 14.800.000.-TL nakdi sermayenin tamamı sermaye artırım kararının tescil tarihinden önce ödenecektir. Hisse senetleri nama yazılıdır. Hisse senetleri muhtelif kupürler halinde bastırılabilir. Sermayenin tamamı ödenmedikçe hamiline yazılı hisse senedi çıkarılamaz. Şirket sermayesini gerektiğinde Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde artırabilir veya azaltabilir.”
Davacılar, genel kurulda alınan sermaye artırım kararına ilişkin olarak, Şirket’in artırıma ihtiyaç duyup duymadığının tespiti için herhangi bir açıklama, denetim ya da inceleme yapılmadığını; sermayenin bir anda 75 katına çıkarılması yönündeki artırım kararının asıl amacının azlık pay sahiplerinin yeni pay almalarını güçleştirmek olduğunu ve alınan kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğunu iddia etmektedir. Buna karşın Davalı Şirket, söz konusu sermaye artırım kararının 21.03.2022 tarihli “Sermayenin Ödendiğinin, Karşılıksız Kalıp Kalmadığının, Öz Varlığının Ve Sermayeye İlave Edilebilir Sermaye Yedeklerinin Tespiti” başlıklı rapora dayanılarak alındığını; sermayenin artırılmaması halinde teknik iflas ile karşılaşılmasının gündeme gelebileceğini; ayrıca alınan artırım kararının TTK m. 376 hükmü uyarınca bir zorunluluk olduğunu ileri sürmektedir.
Bilirkişi kurulu tarafından yapılan incelemeler neticesinde; Şirket’in 2021 yılı bilançosuna göre kayden borca batık olduğu tespit edilmiştir. Dava konusu genel kurul toplantısına sunulan faaliyet raporunda, şirketin kaydi olarak borca batık olduğu, ancak 26 Aralık 2020 tarih ve 31346 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376 ncı Maddesinin (borca batıklık durumu) Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” (“Tebliğ”) hükümlerine göre şirketin borca batık olmadığı belirtilmiştir.
Tebliğ’in Geçici 1. Maddesi şu şekildedir:
*“GEÇİCİ MADDE 1 — (1) (Değişik ibare: RG-8/11/2022-32007) 1/1/2024 tarihine kadar, Kanunun 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan (Değişik ibare:RG-26/12/2020-31346) kur farkı zararlarının tamamı ile 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderlerinin toplamının yarısı dikkate alınmayabilir. (Ek cümle:RG-26/12/2020-31346) Bu tutarların belirlenmesinde mükerrerlik oluşmayacak şekilde hesaplama yapılır. Bu fıkra kapsamında yapılacak hesaplamalara ilişkin olarak 13 üncü madde uyarınca hazırlanan finansal tablolarda herhangi bir kayda yer verilmeyerek, bu durum bilgi mahiyetinde dipnotlarda gösterilir.”
Tebliğ’in Geçici 1. Maddesi uyarınca Şirket’in bilançosu incelendiğinde, 2021 yılı özkaynakları (+) 5.868.412,69 TL olup, Şirket’in borca batık durumda olmadığı tespit edilmiştir. Şu halde dava konusu sermaye artırımının TTK 376 kapsamındaki riskleri bertaraf etmeyi amaçladığı iddiasını kabul etmek hukuken mümkün gözükmemektedir.
Öte yandan anonim şirketlerin sermaye artırımında bulunmaları için TTK m. 376 kapsamında malvarlığının bir kısmını ya da tamamını kaybetmek gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Şirketlerin ihtiyaç duymaları halinde esas sermayelerini ihtiyaç duyulan nispette hukuken artırmaları mümkündür. Ancak bir şirketin ihtiyaç duymamasına rağmen azlık pay sahiplerini güç duruma düşürmek için sermaye artırımında bulunması, dürüstlük kuralına aykırı olup iptal edilebilecektir. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemeler neticesinde, Şirket’in elde ettiği gelirlerin Şirket’in borçlarını ve kredilerini karşılayacak düzeyde olduğu, Şirket’in acil bir sermaye artırımına ihtiyaç duymadığı; en azından artırılan sermayenin tamamının acilen tek seferde ödenmesini gerektirecek bir nakit darboğazı olmadığı değerlendirilmiştir.
Özetle, Şirket’in TTK m. 376 hükmü uyarınca borca batık olmadığı; hatta Tebliğ hükümleri uyarınca 2021 öz kaynaklarının 5.868.412,69 TL değerinde olduğu; şirketin nakit akışı incelendiğinde Şirket’in artırılan sermayeye ya da en azından bu sermayenin tek seferde ödlenmesine ihtiyaç duymadığı tespit edildiğinden, dava konusu sermaye artırım kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğundan bahisle iptal edilebilir olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava Konusu 31.03.2022 Tarih ve 2022/3 Sayılı Yönetim Kurulu Kararı Hakkında Değerlendirme
…. tarihli … sayılı T.Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilen 31.03.2022 tarih ve 2022/3 sayılı yönetim kurulu kararında özetle, 30.03.2022 tarihli genel kurulda alınan sermaye artırım kararında sermayenin tamamının tescilden önce ödenmesine yönelik karar alındığıına;rüçhan hakkını kullanmak isteyen pay sahiplerine 09.05.2022 tarihine kadar süre verildiğine;bu tarihe kadar pay sahiplerinin sermaye koyma borcunu ifa etmedikleri takdirde haklarından feragat etmiş sayılmalarına karar verilmiştir.
Rüçhan hakkının kullanılmasına ilişkin esaslar, TTK m.461/3 hükmü uyarınca yönetim kurulu tarafından belirlenir. Bu hüküm uyarınca pay sahiplerine rüçhan haklarının kullanımı için en az 15 gün süre verilmek zorundadır. Bununla birlikte, somut olayın şartları dahilinde pay sahiplerinin rüçhan haklarını kullanabilmeleri için daha uzun süre gerekiyorsa, yönetim kurulu üyeleri bu süreyi tanımakla yükümlü olup, aksi halde rüçhan hakkının fiilen kısıtlandığından bahsetmek mümkün olabilecektir (Onur Görmez 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Rüçhan Hakkının Kısıtlanması, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2015, s. 240). Dava konusu olayda, pay sahiplerine rüçhan haklarının kullanımı için bir aydan uzun süre tanındığı görülmektedir. Artırılan sermaye miktarı gözönüne alındığında verilen sürenin hal ve duruma göre yeterli olmadığın açık olup, yukarıda yer verilen iptal değerlendirmelerinin yanında,sadece bu nedene dayalı olarak sermaye artırımına dair genel kurul kararının iptaline karar verilebilecektir.(Erdoğan Moroğlu, Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı, İstanbul 2015, s. 142).
Anonim şirket yönetim kurulu kararlarının butlanı TTK m. 391 hükmünde düzenlenmiştir. Bu hükme göre;
“1) Yönetim kurulunun kararının batıl olduğunun tespiti mahkemeden istenebilir.
Özellikle;
a) Eşit işlem ilkesine aykırı olan,
b) Anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen,
c) Pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren,
d) Diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin, kararlar batıldır.” Hükümdeki sayım sınırlı sayıda olmayıp, başta TBK m. 27 olmak üzere başkaca kanun hükümleri nedeniyle yönetim kurulu kararlarının butlanından bahsetmek mümkündür (Sayın, s. 204 vd.).

Son olarak belirtmek gerekir ki, genel kurulda alınan sermaye artırımı kararının herhangi bir nedenle iptaline karar verilmesi halinde, buna dayalı olarak alınan “rüçhan hakkının kullanılmasına ilişkin yönetim kurulu kararı’nın da temeli ortadan kalkacağından, söz konusu yönetim kurulu kararının da geçersiz olacağı anlaşıldığından anılan yönetim kurulu kararının da batıl olduğunun tespitine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile;davalı şirketin 30/03/2021 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda gündemin 9 nolu maddesi ile alınan sermaye artırımına ilişkin kararın İPTALİNE,
2-Sermaye artırımına ilişkin kararın iptaline karar verildiği ve davalı şirketin 31/03/2021 tarih ve 2022/3 sayılı yönetim kurulu kararının temeli ortadan kalktığından ilgili kararın batıl olduğunun TESPİTİNE,
3-Davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 179,90 TL peşin harcın davacı tarafından yatırılan 80,70 TL’den mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,
5-Davacı tarafından yapılan 18 tebligat+posta ücreti 385,25 TL, iki bilirkişi inceleme ücreti 12.000,00 TL olmak üzere toplam 12.385,25 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına(2/10) göre hesaplanan 2.477,05 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
6-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 9.200,00 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
7-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen 9.200,00 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan 595,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.13/04/2023

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”