Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/322 E. 2022/938 K. 04.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/322 Esas
KARAR NO : 2022/938

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/04/2022
KARAR TARİHİ : 04/10/2022
K.YAZIM TARİHİ : 31/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı alacaklı şirket ile dava dışı müvekkilin eşi … arasında imzalanmış olan kambiyo senedi sebebiyle müvekkilinin eşi … aleyhine davalı alacaklı tarafından Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibine başlanılmış ve başlatılan icra takibi kesinleşerek borca ilişkin icra takip işlemlerine girişilmiş olduğunu, yapılan takip neticesinde 02/02/2022 tarihinde müvekkilinin eşi ile ortak konutunda haciz ve muhafaza işlemi talep edilmiş, yapılan işlemler neticesinde de ekli haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere evdeki bir takım eşyalar haczedilerek muhafaza altına alınmak istenildiğini, muhafaza işlemi yapılacağı sırada dava dışı borçlu … muhafaza yapılmamasını borcu taksitle ödemek istediklerini söylemiş ise de davalı taraf vekili bu talebi kabul etmemiş, ancak müvekkili tarafından güncel dosya kapak hesabından 5.000,00 TL ödeme yapılması durumunda muhafaza işleminden vazgeçeceğini aksi taktirde muhafaza işlemine devam edeceğini haciz mahallinde müvekkile ve dava dışı borçlu …’e beyan ve ifade ettiğini, davalı taraf vekilinin bu kabul ve beyanı üzerine dosyada herhangi bir taraf sıfatı bulunmayan, borcun tarafı olmayan davalıyla arasında herhangi bir hukuki borç ilişkisi bulunmayan davacı müvekkil, kendi adına kayıtlı bulunan …. IBAN numaralı ….bank hesabından, davalı alacaklı taraf vekili Av. … adına kayıtlı bulunan …. IBAN numaralı hesaba 5.003,27 TL ödemeyi “Büyükcekmece … ci icra … e dosya ödemesi …” açıklaması ile 02.02.2022 günü saat 15:22 de haciz işlemleri devam ettiği sırada gönderdiğini, anılan miktarın hesaba geçmesini müteakip dosya borçlusu … söz alarak “alacaklı vekilinin hesabına 5.000,00 TL yatırdık. Kalan borcu icra dosyasına ödeyeceğiz. Haciz işlemleri durdurularak tarafımıza süre verilsin” şeklinde talepte bulunmuş, davalı alacaklı taraf vekili “haciz ve muhafaza talebimizde ısrarcıyız” diyerek muhafaza talebinde bulunduğunu, müvekkili bu ısrar karşısında sizinle anlaştık işlemleri durdurun şeklinde talepte bulununca davalı alacaklı vekili Av. …, müvekkiline hitaben kalan borç miktarı için senet imzalaması durumunda muhafaza işleminden vazgeçeceğini söylemiş, müvekkili de haciz ve muhafaza tehdidi ile baskı altına alındığından davalı alacaklı vekilinin bu şekildeki talebini iradesi dışında kabul etmek zorunda kaldığını, davalı alacaklı vekili Av. …, kendi el yazısı ile doldurduğu kambiyo senedine düzenleme tarihini haciz tarihi olan 02/02/2022 vade tarihini de haciz tarihinin 2 gün sonrası olan 04/02/2022 vade tarihi olarak belirleyerek müvekkiline imzalatmış ve kendi hesabına göre kalan 31.500,00 TL’lik bakiyeyi de alacak miktarı olarak senet üzerine yazdığını, davalı alacaklı vekili senet lehtrarı olarak davalı alacaklı şirketi yazdığını, müvekkili haciz ve muhafaza tehdidi altında kalması sebebi ile bu duruma itiraz edememiş, davalı alacaklı vekilinin bütün şartlarını kendi iradesi dışında kabul etmek durumunda kaldığını, davalı alacaklı vekili yine kendi el yazısı ile ayrıca ekte sunulan bir protokol düzenlemiş, tamamen tek taraflı, sadece alacaklının hak ve menfaatlerini koruyacak, aşırı yararlanma sağlayacak şekilde müvekkilin iradesini sakatlayarak müvekkilinden ekte sureti bulunan kambiyo senedini aldığını, müvekkilinden senedin alınmasını müteakip, davalı alacaklı vekili haciz tehdidi ile müvekkile ekte ekran görüntüleri bulunan mesajları atarak protokolde belirlenen tarihlerde ödemeye zorlamış, ödeme yapılmazsa kendisi adına icra takibi ve haciz yapılacağını belirterek müvekkilinin kendi hesabına ödeme yapmasını sağlamış olduğunu, müvekkili yapılan zorlamalar sebebi ile 04/02/2022 tarihinde 1.503,27 TL ve 01/03/2022 tarihinde de 10.000,00 TL daha ödeme yaptığını, haciz işlemi esnasında müvekkilinin kabul beyanı alınarak kararlaştırılmış bir icra kefaleti de söz konusu olmamasına rağmen, müvekkilin borçlu olmadığı bir borcun haciz tehdidi altında sorumlusu haline getirilmesi yasal olarak mümkün olmadığını, bu durum dahi müvekkilinin iradesinin sakatlandığının ve kendisine imzalatılan bononun kayıtsız şartsız bir borç ikrarı içermediğinin ve geçerli sayılamayacağının açık kanıtı olduğunu, davalı alacaklı taraf müvekkili işbu davanın açıldığı gün de dahil olmak üzere ödeme günlerinde haciz baskısı ve tehdidi altına alarak ödeme yaptırdığını, davalı alacaklı tarafın müvekkili sürekli olarak haciz tehdidi altında tuttuğunu, bu sebeple anılan senet yönünden ihtiyati tedbir kararı verilmesinin de kaçınılmaz olduğunu tüm bu sebeplerle müvekkilinin, davalı alacaklı ile herhangi bir borç alacak ilişkisi bulunmaması sebebi ile 02/02/2022 tarihinde haciz mahallinde, haciz ve muhafaza baskısı altında kendisinden alınan kambiyo senedinin hukuki ilişkiye dayanmaması sebebiyle geçersizliğine, müvekkilinin davalı alacaklıya borçlu olmadığının tespitine, haciz sırasında 02/02/2022 tarihinde ödenen 5.003,27 TL 04/02/2022 tarihinde ödenen 1.503,27 TL ve 01/03/2022 tarihinde ödenen 10.000,00 TL’nin iadesine, anılan senet yönünden ihtiyati tedbir kararı verilmesi için işbu dava dilekçesinin yazılması zaruretinin hasıl olduğunu, haciz ve malların muhafazası tehdidi altında alınan bono hakkında ödeme ve protesto işlemlerinin de durdurulması bakımından ihtiyati tedbir kararı verilmesini, müvekkili ile davalı alacaklı arasında hukuki bir alacak borç ilişkisi bulunmaması sebebi ile müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini, müvekkili tarafından iradesi sakatlanarak imzalanan 02.02.2022 düzenleme, 04.02.2022 vade tarihli lehtarı …. İnşaat A.Ş. Olan 31.500,00 TL bedelli bononun geçersizliğine karar verilmesini, müvekkili tarafından iradesi sakatlanarak 02.02.2022 tarihinde yapılan 5.003,27 TL, 04.02.2022 tarihinde yapılan 1.503,27 TL ve 01.03.2022 tarihinde yapılan 10.000,00 TL olmak üzere toplam 16.506,54 TL nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek olan en yüksek faizi ile davalı alacaklıdan alınarak müvekkiline iadesine karar verilmesini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusuna temel teşkil eden unsur her ne kadar bono olsada davacının dava dilekçesinde belirttiği hususlar ile işin esasına girildiğinde işin niteliğinin ticari olmadığı ve her iki tarafın tacir sıfatının olmadığı bariz olduğundan görevli mahkemeler asliye hukuk mahkemeleri olduğundan mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi gerektiğini, mahkeme görev yönünden aksi kanaatteyse Türk Ticaret Kanunu 5/a maddesi uyarınca dava açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvuru şartı arandığından ve mahkemenizce 08/04/2022 tarihli tensip zaptının 15 numaralı ara kararıncada davaya ilişkin arabuluculuk son tutanağının dosyaya sunulması için 1 haftalık kesin süre verilmiş ise de işbu davaya yönelik gerek müvekkilimizle gerekse de tarafımızla herhangi bir arabuluculuk görüşmesi olmadığı gibi herhangi bir arabuluculuk tutanağı da mevcut olmadığını, kaldı ki davacı vekilince de 08/04/2022 tarihinde sunulan beyan dilekçesinde de işbu durum davacı vekilince de kabul edildiğini, bilindiği üzere dava şartları,dava açıldığı anda olması gerektiğinden daha sonra tamamlanması mümkün olmadığını, davacı vekilince her ne kadar arabuluculuğa dava sonrası başvurulduğu ve taraflarına 2 aylık süre verilmesi talep edilmişse de işbu hususun mahkemece reddedilmesini, akabinde dava şartı yokluğundan davanın usulden reddi gerektiğini, müvekkili … İnşaat A.Ş.’nin davacının eşi …’den olan alacağı için Büyükçekmece … icra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasıyla … aleyhine icra takibi başlatılmış, icra dosyası kesinleştirilerek icrai işlemlere geçildiğini, yapılan sorguda borçlunun banka hesaplarında herhangi bir hak ve alacağa rastlanmadığı gibi borçlu adına yapılan sorguda üzerine kayıtlı herhangi bir araç,taşınmaza rastlanmadığını, 02/02/2022 tarihinde borcun ifası için borçlu …’in mernis adresi olan … Mah. … Sok. No:4/20 Beylikdüzü adresine fiili hacze gidilmiş usule ve hukuka uygun bir şekilde borçlunun malları üzerinde haciz işlemi gerçekleştirilmiş cebri icra gereği mahale nakliye çağrılıp muhafaza işlemine geçildiğini, muhafaza aşamasında borçlu tarafça 5.000(Beşbintl) ödeme yapılmış,işbu ödeme borcu karşılamadığından icra memurunca işlemlere devam edilmiş akabinde borçlunun eşi dosyaya icra kefili olmak istediğini belirtmiş,icra kefalet harcından dolayı protokolle senet vereceğini beyan ettiğini, taraflarla yapılan görüşmede kalan bakiye taksitlendirilerek ekte sunulan protokol yapılmış ve ilk iki taksit rakamı olan 10.000,00 TL (onbintl) ve 1.500,00 TL (binbeşyüztl) zamanında ve ihtirazi kayıt olmaksızın hesaplarımıza gönderildiğini, belirtmek gerekir ki haciz esnasında alınan 5.000,00 TL (beşbintl) ve yukarda yazılı 2(iki) adet protokol ödemesi de ihtirazi kayıtsız olarak borçlu tarafından eşinin hesabı üzerinden bizzat kendisi tarafından gönderilmiştir.Kaldıki anadosyamızda borçlu … hacizlerden dolayı kendi hesaplarına para aktarımı yapmamakta ve eşi …’in hesaplarını kullanmaktadır.İşbu sebeple ödemeler … hesabından ihtirazi kayıtsız ve borçlu adına geldiğini, yapılan tüm ödemeler ana dosyamız olan yukarda belirtilen dosyaya ilişkin yapılmış olup tüm ödeme açıklamaları da bu şekilde olduğunu, Hülasa her ne kadar davacı vekilince haciz baskısı altında işbu protokolün alındığı iddia edilmişse de haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere icrai işlemler usul ve kanuna uygun bir şekilde yapılmış ve borçlunun malları haczedilip muhafaza işlemine konu olduğunu, haciz baskısından söz edebilmek için uygulamada ve yerleşik yargıtay içtihatlarından da anlaşılacağı üzere haksız bir haciz işleminin varlığı kabul edilmekte olduğunu, ekte sunulan haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere borçlunun mernis adresinde borçlunun bizatihi malları icrai işlemlere konu olmuş ve İcra iflas kanununun ilgili maddeleri tamamen usule uygun olarak uygulandığnı, dava dilekçesinde meslektaşça haksız hacizden kaynaklı sunulan her iki kararda olayımızla ilgili olmayıp adli makamları yanıltmaya yönelik olduğunu, protokolle anılan bono,protokol ödemelerine 01/04/2022 tarihindeki ödemeyle uyulmadığı için tahsilatta mükerrer olmamak üzere Büyükçekmece … icra müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasıyla icra takibine girişilmiş akabinde davalı vekilince işbu dava ihdas edildiğini, protokol hükümlerinin her ne kadar tek taraflı olarak düzenlendiği iddia edilmişse de üzerinde mutabık kalınarak özgür iradeyle karşılıklı imza altına alındığını, mahkemece tensip ile verilen ihtiyati tedbir kararının duruşma günü beklenmeksizin ivedilikle kaldırılmasını, usul ve yasaya aykırı ihdas edilen davanın dava şartı ve yukarda belirtilen sebeplerle öncelikle usulden reddine, mahkeme aksi kanaatteyse soyut ve hukuki mesnetten yoksun işbu davanın esastan reddine ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Huzurda görülen dava menfi tespit ve tespit davasıdır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer, fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer. (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372)
Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce (alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması şartı ile) ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonrada ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.
Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Hakan Pencanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. Bonoda zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik unsurlar da vardır.
Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar.
Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Zira bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle, bir illete bağlı olması gerekmez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini içeren davada ispat yükü, kural olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir.
HMK’nın 106. maddesinin 2. ve 3. fıkrasına göre;
“Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.

Dava şartları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114-115. maddelerinde düzenlenmiş olup, davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllerdir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da, açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak, mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, kural olarak davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı (kural olarak) dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür (m. 115/2, c. 1; istisna m. 115/2, c. 1 ve c. 2) (Kuru, B:Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Legal Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2015, s.120).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-h bendine göre davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması bir dava şartıdır. Maddenin gerekçesinde; “Burada sözü edilen hukuki yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâli hazırda hukuken korunmaya değer bir yararın bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme kararına muhtaç konumda değilse onun hukuki yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.” şeklinde açıklanmıştır.
Dava açmakta hukuki yarar olduğunun kabulü için; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca, açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin, hakkına ulaşmak için, mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan sözedilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez H., Atalay, O./Özekes, age. s.297).
Belirtilmelidir ki, mahkemeden istedikleri hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır.
Eda davalarında; bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de, var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.
Tespit davasında ise sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir, Diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır.
Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.
Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır. İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.02.2012 gün ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı).
Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Bu şartların bulunmaması halinde tespit davası dinlenmez, davanın usulden (dava şartı yokluğundan) reddi gerekir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.05.2013 gün ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 12.06.2013 gün ve 2013/8-1013 E., 2013/816 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı tarafından 04/02/2022 vade tarihli, 31.500,00 TL bedelli bono nedeni ile davalıya borçlu olmadığı ve bono nedeni ile davalıya ödenen bedelin istirdatı istemli olarak huzurda görülen dava açılmıştır. Dava açıldıktan sonra davacı hakkında Büyükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün …. E. sayılı dosyası ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla kambiyo senedine dayalı olarak icra takibi açılmıştır. Davacı tarafından takibe dayanak bononun dava dışı …’in borcunun teminatı olarak haciz baskısı altında imzalandığı iddia edilerek söz konusu bono bakımından borçlu olmadığının tespiti ile ödenen paranın istirdatı talep edilmiştir. Davacıya istirdat talebi bakımından arabuluculuk tutanak aslını sunmak üzere süre verilmiş olup davacı tarafça arabuluculuk sürecini tamamlamak üzere mahkememizden süre talep edilmiştir. Arabuluculuğa ilişkin dava şartının tamamlanabilir dava şartlarından olmaması nedeni ile davacının süre verilmesi talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından mahkememize sunulan 08/04/2022 tarihli dilekçe ile huzurda görülen dava ıslah edilerek alacak talebinden vazgeçildiği; davanın tespit davasına dönüştürüldüğü beyan edilmiştir. Her ne kadar davacı tarafından alacaklı olduğunun tespiti talep edilmiş ise de eda davasının açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edildiğinden davacının tespit talebinin hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine karar vermek gerekmiştir.
Yargılama sırasında Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü tarafından bonoya dayanak yapılan …E. sayılı icra dosyasının haricen tahsil şeklinde kapatıldığı ve senet aslının borçluya teslim edildiği mahkememize bildirilmiştir. İcra dosyasının incelenmesinde; Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosya borcunun tahsil edilerek dosyanın kapatıldığı; davaya konu icra takibinin ise Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla açıldığı görülmüştür. Davaya konu icra takibinin bu şekilde kapatılması nedeniyle açılan dava konusuz kaldığından davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 331. maddesine göre; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekir. Her ne kadar davacı vekili dava konusu bononun haciz baskısı altında verildiği iddia edilmiş ise de; davacının bono düzenleyerek davalıya teslim edilmesinin borcun üstlenilmesi niteliğinde olması, protokolde senedin vadesinde ödenmediği takdirde tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile alacaklı vekilince takibe konulabileceğinin düzenlenmiş olması, davacıların müzayaka halinde olduğuna ilişkin somut delil sunulmaması, haciz ve bono tarihinin aynı olmasının haciz tehdidi iddiasını sübuta erdirmemesi, davacının senet yönünden mükerrer tahsilat iddiasının da olmaması dikkate alındığında (İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesi’nin Dosya No: 2020/941; Karar No: 2022/1117 tarihli kararı ve İstanbul BAM 44. Hukuk Dairesi’nin Dosya No: 2020/1044; Karar No: 2022/707 tarihli kararı) davacının yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu olduğu kanaati ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 6. maddesi uyarınca davanın ön inceleme duruşma tutanağı imzalanmadan konusuz kalması nedeni ile davalı lehine söz konusu tarife ile belirlenen ücretin yarısı takdir edilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I. MENFİ TESPİT TALEBİ BAKIMINDAN
Açılan davanın konusuz kalması nedeni ile davanın esası hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
II. ALACAKLI OLDUĞUNUN TESPİTİ TALEBİ BAKIMINDAN
Açılan davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile USULDEN REDDİNE,
III. Davacı tarafça dosyaya yatırılan teminatın HMK. Md. 392/2 uyarınca DERHAL İADESİNE,
IV. YARGILAMA GİDERİ VE VEKALET ÜCRETİ BAKIMINDAN
1-Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan ve tahsili gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 537,95 TL nispi harçtan mahsubu ile fazla alınan 457,25 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
2- Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
4- Sarf olunmayan delil/gider avanslarının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
5- Kendisini vekil ile temsil ettiren davalı taraf lehine yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 6. maddesi gereğince hesaplanan 2.520,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 04/10/2022

Katip …
☪e-imzalıdır.☪

Hakim …
☪e-imzalıdır.☪