Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/22 E. 2022/908 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/22
KARAR NO : 2022/908

DAVA : İflas (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 156))
DAVA TARİHİ : 07/01/2022
KARAR TARİHİ : 22/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan İflas (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 156)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 07/01/2022 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkili ile davalı arasında 07.08.2019 tarihli hisse devri satım sözleşmesi akdedildiği, sözleşmenin 1 numaralı bölümünde imza tarihinde gerçekleştirilecek olan işlemlere yönelik “Alıcı hisse devir bedelini satıcının aşağıda belirtilen banka hesabına ödeyecektir”, 2 numaralı bölümünde ”Satıcı hisselerin satıcıdan alıcıya devri ve alıcının şirketin hisse defterine hissedar olarak kaydedilmesi konusunda şirket yönetim kuruluna karar aldıracaktır” hükümleri yer aldığını, sözleşmeye göre müvekkilinin 300.000,00 USD davalı şirkete göndereceğini, akabinde müvekkilinin davalıya 300.000,00 USD ödediğini, davalının ise yönetim kurulu toplantısı yapmadığını, satın alınan hisseyi pay defterine işlemediğini, T.Ticaret Sicil Gazetesinde ilan etmediğini, davalının hem edimini ifa etmediğini hem de müvekkilinin ödediği bedeli iade etmediğini, 2 yıl boyunca talepte bulunulduğunu, 26.08.2021 tarihinde Alanya … Noterliğinin …. yevm. nolu ihtarnamesi ile sözleşmeden dönüldüğü ve ödenen bedelin iadesinin bildirildiğini, davalının 31.08.2021 tarihinde ihtarnameyi tebellüğ ettiğini, ihtarnameye 8 gün içerisinde itirazda bulunulmadığını, ödeme yapılmaması üzerine yukarıda ayrıntıları yazılı İFLAS YOLU ile takip başlatıldığını, davalının 22.09.2021 tarihli cevabi ihtarnamesi ile müvekkili ile davalı arasında hiçbir iletişim olmadığını beyan ettiğini, davalının covid 19’u bahane ederek sözleşme edimlerini yerine getirmediklerini ve yıllar sonra kötü niyetli olarak müvekkiline hiçbir hak tanımayacak (B) sınıfı paya ilişkin hisse senetlerini devretmeye hazır olduklarını belirttiklerini, davalının 2 yıl boyunca müvekkilinden aldığı parayı kendi menfaatine kullandığını, sözleşmeden haklı olarak dönüldüğünü, davalının sözleşmenin akabinde hisse devrini şirket pay defterine işleyebileceğini, Ticaret Sicil’de müvekkiline gerek olmadan tescil ve ilan ettirebileceğini, kötü niyetli olarak müvekkilinin yokluğunu gerekçe gösterdiklerini, davalının kurulduğunda sermayesinin 100.000,00 TL olduğunu, sözleşmeden bir ay sonra 16.09.2019 tarihinde sermayenin 55.000.000,00 TL’ye yükseltildiğini, müvekkilinin 2 yıl boyunca elde edeceği kâr payı ve diğer gelirlerden mahrum kaldığını, sözleşmede paylar (A) ve (B) şeklinde sınıflandırılmamış olmasına rağmen, 13.04.2021 tarihinde alınan karar ile payların (A) ve (B) grubu olarak ayrıldığını, A grubu paylara büyük imtiyazlar tanındığını, (A) grubu pay sahiplerinin çoğunluğu onaylamadıkça hisse devrinin geçerlilik kazanmadığını, borçlu şirketin …. Ltd. Şti.’ni yönettiğini, davalı şirketin …. Hastanesi’ni satın aldığını, söz konusu hastane ve şirketin de iflas sürecine tabi olması gerektiğini, davalı şirketin söz konusu hastanede %49 hisseye sahip olduğunu, davalı aleyhine başlatılan baka bir takipte bu hisselere tedbir konulduğunu, davalının itirazının kaldırılarak iflasına karar verilmesini, davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;
Davalı vekilinin 25/02/2022 tarihli cevap dilekçesini özetle;Davacı ile müvekkili arasında 07.08.2019 tarihinde sözleşme imzalandığını, davacının müvekkilinin tüm ısrarlarına rağmen sözleşmede belirtilen hisse senetlerinin zilyetliğini devralmaya gelmediğini, 26.08.2021 tarihinde müvekkili şirkete sözleşmeden döndüğüne ilişkin ihtarname gönderildiğini, davacının sözleşmeden dönme iradesini 2 yıl geçtikten sonra kullandığını, TBK m. 125/2’nin alacaklıya tanıdığı seçimlik haklardan birinin de sözleşmeden dönme olduğunu, sözleşmeden dönmenin, alacaklının borçlu ile aralarında bulunan sözleşme ilişkisini “…” yani geçmişe etkili olarak kaldırması anlamına geldiğini, alacaklı sözleşmeden döndüğünü beyan ederse, borcun geçmişe etkili olarak ortadan kalkacağını ve böylelikle hem alacaklı hem de borçlunun borcunun sona ereceğini, sebepsiz zenginleşmeye ilişkin iki yıllık zamanaşımının iade talebi kapsamında burada da uygulama alanı bulacağını, sözleşmenin imzalanma tarihi 07.08.2019 olup davacı tarafından gönderilen ihtarnamenin tarihinin ise 26.08.2021 olduğunu, dilekçe ekinde sundukları sözleşme ve tercümesine bakıldığında hisse devri karşılığında davacının ödeme yapacağının kararlaştırıldığını, davacının sözleşmede kararlaştırılan ödemeyi yaptığını ve müvekkiline haber vermeden yurtdışına gittiğini, davacıya ulaşılamadığından hisse devrinin gerçekleştirilemediğini, sözleşmede ne ücretin ödeneceği tarihin ne de hisse devrinin devir tarihi olarak herhangi bir tarih kararlaştırılmadığını, müvekkili hisse devrini gerçekleştirdikten sonra sözleşmede belirtilen meblağı alacağını düşünürken davacının ücreti ödediğini ve hisse devrini almadan yurtdışına çıktığını, davacının ihtarnamesine cevap olarak cevabi ihtarname gönderildiğini ve şu hususlara değinildiğini, Bakırköy …. Noterliğinin 03.11.2021 tarihli …. yevmiye numaralı cevabi ihtarnamede; “Sözleşme gereği hisse devrinin gerçekleştirilmesi adına muhatap tarafından bir talep gelmediği gibi müvekkil şirket de şu sürece kadar muhataba ulaşmaya çalışmışsa da muhatabın yurt dışında bulunması nedeniyle ulaşamamıştır. Sözleşmede kararlaştırılan bedel karşılığında hisse devrinin gerçekleştirileceği imza altına alınmıştır. Bu süre zarfında müvekkil tek taraflı olarak sözleşmede belirtilen tutar kadar sözleşmedeki edimlerini yerine getirmeye çabalamaktadır. Müvekkil tarafından muhataba ulaşılmaya çalışıldığı sırada ihtarname gönderilmiş ve sözleşmeden dönme iradesinin kullanıldığı ifade edilmiştir. Öncelikle ifade etmek isteriz ki bu irade beyanı hukuka aykırıdır ve tarafımızca kabul edilmemektedir. Sözleşmeye bakıldığında devir tarihi olarak herhangi bir tarih kararlaştırılmadığı görülmektedir. Bu sebeple müvekkilin temerrüde düştüğüne ilişkin herhangi bir hukuki çıkarım da söz konusu değildir. Sonuç olarak bu durumda müvekkilin temerrüde düştüğünden söz edilemeyecektir. Müvekkil sözleşmede kararlaştırıldığı gibi hisse senetlerini devretmeye hazır durumdadır. Müvekkil şirketle iletişime geçilip, hisse devirlerinin ve teslimlerinin yapılacağı tarih yazılı olarak bildirildiği takdirde gerekli işlemlere başlanacağını ihtar ederiz.” şeklinde cevap verilerek söz konusu dönme iradesini kabul etmediklerinin ve sözleşmede kararlaştırıldığı gibi hisseleri devretmeye hazır olduklarının ifade edildiğini, davacı tarafından hisselerin devri konusunda herhangi bir ihtarname veyahut bildirim yapılarak müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, davacının kanunda zorunlu olarak aranan hususların hiçbirini yerine getirmeden paranın iadesini istediğini, müvekkilinin davacıya karşı herhangi bir para borcu bulunmadığını, hisse devri borcu bulunduğunu, bu hisse devrini devretmeye hazır olduklarını, müvekkilinin davacıya bir para borcu bulunmaması sebebi ile de huzurdaki davanın reddi gerektiğini, TTK m. 489 gereği anonim şirketlerde hisse devirlerinin zilyetliğin devri ile olacağının açıkça ifade edildiğini, cevabi ihtarnamelerinde davacıya (B) sınıfı payların devredileceğine ilişkin herhangi bir ifade bulunmadığını, davacı ile müvekkili sözleşme imzalarken paylar A ve B olarak ayrılmamış olup tüm payların B sınıfı paylar olarak işlem gördüğünü, taraflar sözleşme imzalarken tüm paylar B sınıf paylar olduğu için davacıya devredilen payların da B sınıfı pay olduğunun kabulü gerekeceğini, dava dilekçesinde şu sürece kadar yönetim kurulunun toplanmadığının, ticaret sicil gazetesine kayıt ve ilan edilmediğinin iddia edildiğini, bu iddialar A grubu hisse senetlerinin devri için geçerli olup sözleşme imzalanmadan tamamlanması gereken işlemler olduğunu, ancak davacıya A grup hisse senetleri değil B grup hisse senetleri devredileceğinden (sözleşme tarihinde sadece B grubu hisseler mevcut olduğundan) yönetim kurulundan karar alınması gibi bir şart olmadığını, dava dilekçesinde A grubu paylara tanınan imtiyazlardan bahsedilerek davacının zarara uğratıldığının iddia edildiğini, müvekkili şirketin büyümekte olan bir şirket olup her geçen gün sermayesini artırdığını, her geçen gün büyümekte olan bir şirketin kararlarını hızlı almak ve alınan kararları uygulamaya geçirmek adına hızlı hareket etmesi gerektiğini, bu sebeple A sınıfı payların oluşturulduğunu, müvekkilinin ticari hayatı devam eden ve yüksek ciroları ile ülkenin önde gelen büyük şirketlerinden biri olduğunu, her tacir gibi müvekkilinin de sözleşmeye bağlı kalmak istediğini ve davacının gelmesini/müracaat etmesini bekleyerek hisse senetlerini devretmeye hazır olduğunu, bir tacirin sözleşmesine bağlı kaldığı için neden iflasının istendiğini, müvekkilinin ödeme aczinde olmadığını çok iyi bilen davacının hukuka aykırı hareket ettiğini bildiğinden ilamsız takip yolu ile icra takibi açmak yerine müvekkilini daha da köşeye sıkıştırmak adına iflas yolu ile icra takibi başlattığını, davacı tarafından likit olan alacaklar için belirsiz alacak davası açtığı anlaşıldığından hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine, davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddine, davanın görevli olmayan mahkemede açılmış olmasından dolayı usulden reddine, taraflar arasında devam eden bir sözleşme olduğundan müvekkilinin davacıya para borcu değil hisse devir borcu olduğundan ve müvekkili hisse devrine ilişkin temerrüde düşürülmediğinden, dava haksız ve kötü niyetli olduğundan davanın reddi ile davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; İİK.nun 156 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılmış itirazın kaldırılması suretiyle takip borçlusu davalı şirketin iflâsı istemine ilişkindir.
Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı iflas yoluyla takip dosyasının incelenmesinde; Davacı …. tarafından, 13.09.2021 tarihinde davalı …. Hizmetleri aleyhine İFLAS YOLU ile icra takibi başlatılmış, “07.08.2019 tarihli hisse devir sözleşmesine dayalı ödenen bedellerden” kaynaklı 300.000,00 USD asıl alacak + 805,48 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 300.805,48 USD’nin (2.528.661,10 TL) USD mevduata yıllık uygulanan en yüksek faizi ile tahsili, TBK m. 100 gereğince kısmi ödemelerin öncelikle işlemiş faiz ve ferilerine mahsubu talep edilmiştir
Davalı şirket ödeme emrini 20.09.2021 tarihinde tebellüğ etmiş, davalı vekilinin 21.09.2021 tarihinde takip konusu borca ve tüm ferilerine itirazı neticesinde takip durmuştur.
Davalı şirketin ticaret sicil kaydı celp edilmiş incelenmesinde;firmanın sicil kaydının faal olarak devam ettiği, firma adresi itibariyle davaya bakmanın mahkememiz yetki alanında kaldığı anlaşılmıştır.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler … ile ….’nın 16/05/2022 havale tarihli raporunda özetle;
1. İİK m. 156/3 kapsamında açılan itirazın kaldırılması ve iflas davalarında alacağın mevcut olup olmadığı, mevcut ise miktarının ne olduğu, alacaklının kim olduğu gibi hususlarda maddi hukuk yargılaması yapıldığı;
2. Taraflar arasında akdedilen pay satış sözleşmesinde sözleşme konusu pay açıkça belirtilmese de tarafların iradelerinin açık olduğu; pay bedeli de sözleşmede belirlenmiş olduğundan sözleşmenin hukuka uygun şekilde kurulmuş olduğu;
3. Tarafların sözleşmede edimlerin yerine getirilmesi için ifa zamanını açıkça belirlediği; bu kapsamda sözleşmenin imzalandığı tarihte tarafların borçlarını ifa edeceklerinin açıkça düzenlendiği;
4. Davalı borçlu sözleşmenin imzalandığı tarih olan 07.08.2019 tarihinde sözleşmeden doğan borcunu ifa etmediğinden temerrüde düştüğü;
5. Alacaklı Davacı’nın sözleşmeden dönme hakkını kullanabilmesi için temerrüt durumunun tek başına yeterli olmadığı ve TBK m. 123 vd. hükümlerindeki şartların gerçekleşmesi gerektiği; bu bağlamda alacaklı Davacı’nın sözleşmeden dönmesi için TBK m. 123 uyarınca borçlu Davalı’ya ek süre vermesi gerektiği ve bu sürenin verildiğine ilişkin dava dosyasında herhangi bir delile rastlanılmadığından dönme beyanının hukuka aykırı olduğu ve hükümsüz olduğu; buna bağlı olarak Davacı’nın ödemiş olduğu 300.000 USD’nin iadesini talep etmesinin mümkün olmadığı;
6. Sözleşmenin imzalanmasından sonra borçlu Şirket’in sermaye artırımı yapması ve sonrasında Şirket’in paylarını A grubu paylar ve B gurubu paylara bölmek suretiyle A Grubu paylara imtiyaz tanıması işlemlerinin Sayın Mahkeme tarafından TBK m. 124/1 kapsamında ek süre verilmesini gereksiz kılacağı sonucuna varılması halinde ek süre verilmeden dönme beyanında bulunmanın hukuka uygun olacağı; bu ihtimalde Davacı’nın iade talebinin Yargıtay içtihatları uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine tabi olacağı; sözleşme dönme beyanıyla geçmişe etkili olarak sonar erdirilmiş olsa da, sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak talep hakkı dönme beyanının ileri sürülmesi ile doğduğundan, zamanaşımı süresinin dönme beyanından itibaren başlaması gerektiği; bu nedenle huzurdaki davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı yönünde görüş bildirmişlerdir.
Bilirkişiler … ile …’nın 15/08/2022 havale tarihli ek raporunda özetle; Davacı şirketin, asıl alacak, takip öncesi işlemiş faiz, takip tarihinden rapor tarihi olan 15.08.2022 tarihine kadar hesaplanan faiz, vekalet ücreti, tahsil harcı ve icra masrafları olmak üzere, 15.08.2022 tarihi itibariyle depo emrine esas alacak tutarının 5.940.489,79 TL olarak hesaplandığı, 15.08.2022 tarihinde depo kararı verilmemesi halinde, bu tarihten sonra Asıl alacağa işleyecek günlük faiz tutarının 31,1643 USD olacağı ve bunun gün sayısı ve hesaplama yapılan günkü TCMB Efektif satış kuru ile çarpılarak TL karşılığının bulunarak, toplam alacağa eklenmesi gerektiği, yönünde görüş bildirmişlerdir.
Davacı vekili,Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası üzerinden hisse devir sözleşmesinden kaynaklanan alacağından dolayı iflas yoluyla takip talebinde bulunmuş,davalının itirazı üzerine,davacı vekili tarafından itirazın kaldırılarak davalı şirketin iflasına karar verilmesi amacıyla huzurdaki davayı açmıştır.
İflas yoluyla yapılan adi takipte borçlunun ödeme emrine süresi içerisinde itiraz etmesi üzerine İİK m. 156/3 uyarınca açılan itirazın kaldırılması ve iflas davasında, genel haciz yolundan farklı olarak davacı iddiasını sadece belirli belgeler ile ispat etmek zorunda olmayıp, alacağın mevcut olup olmadığı, mevcut ise miktarının ne olduğu, alacaklının kim olduğu gibi hususlarda maddi hukuk yargılaması yapılır (Kuru, s. 397; İlhan Dinç, “Genel (Âdi) İflâsYoluyla Takibe İtirazın Kaldırılması ve İflâs Davasının Tahkime Elverişliliği”, TAAD, Y. 11,S.41, Y. 2020, s. 428).
Huzurdaki davada iflas takibine konu edilen alacağın mevcudiyeti ve tabi olduğu şartlara ilişkin değerlendirme yapılması gerektiğinden, davanın çözüme kavuşturulabilmesi için, a)Takibe konu alacağın kaynağını oluşturan sözleşmenin geçerli olup olmadığı;
b) Davacı’nın sözleşmeden doğan alacağının sözleşmeden dönme tarihi itibariyle muaccel olup olmadığı; bu alacak hakkında borçlunun temerrüde düşüp düşmediği ve buna bağlı olarak Davacı tarafından sözleşmeden dönmenin hukuka uygun olup olmadığı hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dava konusu sözleşmenin tarafları 1. maddede tanımlanmış olup, 1.3. madde uyarınca …. Sağlık Hizmetleri “Satıcı” olarak tanımlanırken, Davacı … “Alıcı” olarak tanımlanmıştır.
Sözleşmenin ilgili hükümleri incelendiğinde, sözleşmenin konusunun Davalı ….
Hizmetleri’nin paylarının Davacı’ya satışı olduğu anlaşılmaktadır.
Anonim şirket paylarının satışına ilişkin olarak sözleşmenin geçerliliği tartışma konusu
edilirken öncelikli olarak sözleşmenin hukuka uygun bir şekilde kurulup kurulmadığının
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, pay satış sözleşmesinin sahip olması gereken
temel unsurları haiz olup olmadığı incelenmelidir. Bu tür sözleşmelerin esaslı unsurları, Türk
Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 207 çerçevesinde satılan (satım sözleşmesine konu edilen) pay
(ya da paylar) ve satış bedelidir.

Anonim şirket paylarının satışını konu edinen sözleşmede, satışa konu payların sermayesini
temsil ettiği anonim şirketin “ticaret unvanının” açık bir biçimde belirtilmesi gerekmektedir
(Türkyılmaz, s. 17). Bunun yanı sıra, devre konu edilen payların bünyesinde bulunduğu
şirkette birden fazla pay grubunun bulunması halinde, satışa konu edilen payların ait olduğu
pay grubunun da sözleşmede belirlenmesi gerekmektedir (Okutan/Atalay, s. 414; Türkyılmaz,
s. 17). Anonim şirket paylarının satışına ilişkin sözleşmenin, sözleşmenin kuruluş anında
mevcut olmayan paylar açısından akdedilmesi de mümkündür (Türkyılmaz, s. 14). TK m. 352
hükmünde yer alan pay taahhüdünün şirketin tescilinden önce devrinin şirkete karşı geçersiz
olacağına dair kural, mevcut olmayan payların satışına ilişkin sözleşmenin geçersizliğine
neden olmamaktadır. Kuruluşun ya da sermaye artırımının tescilinden önce yapılan devir
sözleşmesi şirkete karşı ileri sürülemese de, taraflar arasında sonuç doğuran geçerli bir
sözleşme niteliğindedir (Reha Poroy/Ünal Tekinalp/Ersin Çamoğlu, Ortaklıklar Hukuku C. I,
İstanbul 2014, s. 547, N. 764). Yine doktrinde, müstakbel alacakların temliki mümkün
olduğundan, şirketin kuruluşu aşamasında tescil ile birlikte doğacak, yani henüz mevcut
olmayan payların devrine ilişkin sözleşme yapılabileceği ifade edilmektedir (İsmail Kırca
(Feyzan Şehirali Çelik/Çağlar Manavgat), Anonim Şirketler Hukuku, C. I, Ankara 2013, s.
375).
Davanın tarafları arasında akdedilen ve uyuşmazlığın temelinde yer alan sözleşme
incelendiğinde, sözleşmenin pay satışına ilişkin olduğu anlaşılmakla beraber, sözleşmede
hangi şirketin paylarının satışa konu edildiği belirtilmemiştir. Ancak dava dilekçesi ve cevap
dilekçesi incelendiğinde, sözleşmede devre konu edilen hisselerin, bizatihi Davalı Satıcı
şirketin hisseleri olduğu, taraf iradelerinin bu yönde olduğu açık şekilde anlaşılmaktadır.
Nitekim, Davalı Şirket’in Bakırköy …. Noterliği 04.01.2022 tarih ve …. yevmiye no ile
tasdikli 01.02.2022 tarih ve 2022/02 sayılı yönetim kurulu kararında şu ifadelere yer verildiği görülmektedir:
“Şirket Yönetim Kurulu şirket merkezinde toplanarak aşağıdaki kararları almışlardır.
Şirketimizde hissedarlardan ….’a hisse pay devrinin
gerçekleştirilebilmesi için girişimlerde bulunulmuş ancak ulaşılamamıştır. …. tarafından 07.01.2022 tarihi itibariyle şirketimize karşı açılan dava dikkate alınarak
şirket ortaklığına ilişkin taraf olma iradesinin ortaya konulduğu görülmektedir. Bu nedenle
hisse senetlerinin 07.01.2022 tarihi itibariyle …’a devrine karar
verilmiştir.”
Yine Şirket’in pay defterinde yapılan inceleme neticesinde Davacı’nın 01.02.2022 tarihinde
B grubu hissedar olarak 1.707 adet 1.707.000,00 TL bedelli sermaye payı ile deftere
kaydedildiği görülmektedir.
Tarafla, yazılı olarak akdettikleri sözleşmede devir konusu payların hangi şirkete ait
olduğunu açıkça belirtmese de, tarafların gerçek iradelerinin Davalı Şirket’in paylarının
devrine ilişkin olduğu açık şekilde anlaşılmaktadır.
Devir konusu payların adedi ise incelenmesi gereken bir diğer hukuki meseledir. Dava konusu
sözleşmede satıcı tarafından devredilecek payların adedine ilişkin açık bir ifadeye yer
verilmediği görülmektedir. Ancak sözleşmenin 14. maddesinde “Asgari katkı payı 10 hisse
olacaktır. Hisse fiyatı 1340 dolardır.” ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Yine
sözleşmede pay bedeli olarak Davacı tarafından Davalı’ya 300.000 USD ödendiği ifade
edilmektedir. Şu halde devre konu payların miktarının hesaplanabilmesi mümkündür. Her bir
payın bedeli 1340 USD olduğundan ve toplamda 300.000 USD ödeme yapıldığından, devre
konu pay miktarının yaklaşık 223,88 adet olduğu anlaşılmaktadır.

Bu meyanda belirtmek gerekir ki pay satışı sözleşmesinin yapıldığı tarih 07.08.2019 olup, bu
tarih itibariyle ticaret sicili kayıtları uyarınca Şirket’te toplam pay sayısı 100 adettir. Bu
durumda Şirket’in hukuken mevcut olan pay sayısı 100 iken 223,88 adet payın devrinin
hukuken mümkün olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Yukarıda da ifade edildiği
üzere, henüz mevcut olmayan payların satışına ilişkin olarak yapılan sözleşme taraflar
arasında sonuç doğurduğundan, bu husus sözleşmenin geçerliliğine etki etmemektedir.
Sonuç olarak pay satışı sözleşmesine ilişkin olarak devre konu edilecek pay ve bu payın
karşılığında ödenen bedel sözleşmede yer aldığından, taraflar arasında bu sözleşmenin
kurulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından davalıya gönderilen Alanya .. Noterliği 26.08.2021 tarih … Yevm.
Nolu ihtarname ile; “… müvekkil tarafından 300.000,00 USD ödeme yapılmış olmasına
rağmen hisse devri gerçekleştirilmemiş, sözleşmenin edimleri tarafınızca yerine getirilmemiştir…07.08.2019 tarihinde temerrüde düştüğünüz ortadadır. Açıklanan nedenler
kapsamında sözleşmeden döndüğümüzü bildiririz…300.000,00 USD’nin ivedilikle en yüksek USD mevduat faizi ile birlikte ödenmesi…” ihtaren bildirilmiştir.
Davalı tarafından ise söz konusu ihtarnameye cevaben Bakırköy … Noterliği 22.09.2021
tarih … Yevm. Nolu ihtarname ile; “…Sözleşme gereği hisse devrinin gerçekleştirilmesi
adına müvekkil şirket şu sürece kadar muhataba ulaşmaya çalışmışsa da başarılı
olamamıştır. Sözleşme gereği 300.000,00 USD karşılığında hisse devrinin gerçekleştirileceği
imza altına alınmıştır. Bu süre zarfında muhatap tarafından herhangi bir iletişim kurulmamış,
müvekkil tek taraflı olarak yukarıda belirtilen tutar kadar sözleşmedeki edimlerini yerine
getirmeye çabalamaktadır…ihtarname gönderilmiş ve sözleşmeden dönme iradesinin
kullanıldığı ifade edilmiştir…bu irade beyanı hukuka aykırıdır ve tarafımızca kabul
edilmemektedir. Sözleşmeye bakıldığında devir tarihi olarak herhangi bir tarih
kararlaştırılmadığı görülmektedir… Müvekkil sözleşmede kararlaştırıldığı gibi hisse
senetlerini devretmeye hazır durumdadır. Müvekkil şirketle iletişime geçilip hisse devirlerinin
ve teslimlerinin yapılacağı tarihin yazılı olarak bildirildiği takdirde gerekli işlemlere
başlanacağı…” ihtaren bildirilmiştir.
Davacı, sözleşmeden dönmesine gerekçe olarak, Davalı Şirket’in 07.08.2019 tarihinde temerrüde düşmesini göstermektedir. Şu halde Davacı’nın sözleşmeden doğan alacağının
muaccel olup olmadığı ve Davalı Şirket’in temerrüde düşüp düşmediği hususlarının
değerlendirilmesi gerekmektedir. Sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde borçlunun ifa zamanı
TBK m. 90 hükmünde düzenlenmekte olup bu hükme göre “İfa zamanı taraflarca
kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu
anında muaccel olur.”. Bu hükümden yola çıkılarak, sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde
kural olarak borcun doğumu anında muaccel olduğu, ancak bu hususun iki istisnasının
bulunduğu görülmektedir: (i) tarafların sözleşmede aksi yönde bir düzenleme yapması ve (ii)
hukuki ilişkinin niteliği gereği borcun belli bir zaman sonrasında ifa edilebilecek olması . TBK m. 90 hükmünden
hareketle dava konu sözleşmede Davacı’nın alacağının muaccel olup olmadığının tespiti için
sözleşmede bir belirleme yapılıp yapılmadığının ele alınması gerekmektedir.
Sözleşmenin “Tedbirler” başlıklı 4. maddesinde şu ifadelere yer verilmektedir.
İmza tarihinde aşağıdaki eylemler gerçekleştirilecektir.
v. Alıcı, hisse devir bedelini Satıcının aşağıda belirtilen banka hesabına ödeyecektir.
vi. Satıcı, Hisselerin Satıcıdan Alıcıya devri ve Alıcının Şirketin hisse defterine hissedar
olarak kaydedilmesi konusunda Şirket Yönetim Kurulu’na karar aldıracaktır.

vii. Satıcı, Hisseleri temsil eden nama yazılı hisse senedinin aslını, söz konusu hisse senedini
Alıcı lehine devir cirosu ile tasdik ederek Alıcı’ya teslim edecektir.
viii. Satıcı, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (geçerli ise) 198. Maddesi uyarınca
Şirket Yönetim Kurulu’nun gerekli kararları almasını ve bu kararların tescili için
İstanbul Ticaret Sicili’ne başvuruda bulunmasını sağlayacaktır.
Sözleşmenin yukarıda anılan hükmünde her iki taraf için de imza tarihinde yerine getirilmesi
gereken yükümlülükler belirlenmiştir. Sözleşmenin imza tarihi 07.08.2019’dur. Yani taraflar
07.08.2019 tarihinde bu yükümlülüklerini yerine getirmeyi taahhüt etmiştir. Taraflar
sözleşmede açık şekilde sözleşmenin imza tarihini vade tarihi olarak belirlediğinden,
sözleşmenin imzalanması ile beraber Davalı’nın borcunun muaccel olduğu açıktır.
Davacı sözleşmeden dönmesini, Davalı’nın temerrüde düşmesine dayandırmaktadır. Temerrüt
hali ve borcun muacceliyeti birbirinden farklı kavramlar olup, Davalı’nın temerrüde düşüp
düşmediğinin de incelenmesi gerekmektedir.

Borçlunun temerrüdü TBK m. 117 hükmünde
düzenlenmiştir. Buna göre;
“Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.
Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka
dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu
günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin
gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli
olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.”

Kanun hükmünün ilk fıkrasında borçlunun temerrüdünün kural olarak alacaklı tarafından
yapılacak olan ihtar ile gerçekleşeceği belirtilmiştir. Yani borçlu temerrüdünün
gerçekleşebilmesi için kural olarak iki şart gerekmektedir: borcun muaccel olması ve
alacaklının ihtarı. Buna karşın, borcun ifa edileceği günün taraflar arasında belirlenmiş olduğu
hallerde belirlenen günde borcun ifa edilmemesi ile temerrüdün gerçekleşeceği ifade
edilmiştir. Buna göre tarafların belirleyecekleri vade 01.04.2010 gibi açık bir tarih olabileceği gibi, borçlunun kesin şekilde hesap edebileceği bir gün olarak da kararlaştırılabilir, örneğin
sözleşmenin imzalanmasından sonraki 10. gün borcun ifa edileceği kararlaştırılmış olabilir
(Oğuzman/Öz, s. 463; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 1123).
Dava konusu olayda, Davalı’nın üstlendiği edimleri ifa edeceği gün imza günü olarak
belirlenmiş olup, sözleşme metninde sözleşmenin 07.08.2019 tarihinde imzalandığı açık bir
şekilde yazılmış olduğundan, ifa zamanının taraflarca belirlendiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle gerek ifa gerekse ifaya hazırlık işlemlerini yerine
getirmeyen Davalı’nın temerrüde düştüğünün kabulü gerekmektedir. Davalı, Davacı’ya
ulaşamadığını ve bu nedenle sözleşmeyi ifa edemediğini iddia etmekte ise de, sözleşmenin
imza günü itibariyle Şirket sözleşme konusu paylara sahip olmadığından, hatta Şirket’in
mevcut pay sayısı sözleşme konusu pay sayısı kadar dahi olmadığından Davalı’nın
sözleşmeyi ifaya hazır olmadığı görülmektedir. Öte yandan, ifa zamanı sözleşmenin
imzalandığı gün olduğundan, Davacı sözleşmeyi bizatihi kendisi imzaladığından, sözleşmenin
ifası için Davacı’ya ulaşılamadığı iddiası bu yönüyle de hukuken bir anlam ifade
etmemektedir.
Davacı, 26.08.2021 tarihli ihtarnamesinde, Davalı temerrüde düştüğünden sözleşmeden
döndüğünü ifade etmektedir. Şu halde borçlunun temerrüdünün alacaklıya dönme hakkı verip
vermediği hususunun araştırılması gerekmektedir. Borçlu temerrüdünün genel olarak sonucu
TBK m. 118 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre; “Temerrüde düşen borçlu, temerrüde
düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe, borcun geç ifasından dolayı alacaklının
uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.” Borcun geç ifası nedeniyle alacaklının uğradığı
zarara ek olarak TBK m. 119 uyarınca da “Temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hâl
sebebiyle doğacak zarardan sorumludur. Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya
borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar vereceğini
ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir.”. Öte yandan TBK m. 123-126 hükümlerinde tam
iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan birinin asli ediminde temerrüde düşmesi
halinde alacaklıya birtakım ek imkanlar tanındığı görülmektedir . Pay satışı sözleşmeleri kural olarak tam iki tarafa borç
yükleyen (…) sözleşmelerden olduğundan , bu hükümlerin de incelenmesi gerekmektedir. TBK m. 123 hükmü
uyarınca “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde
diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini
hâkimden isteyebilir”. Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler bakımından alacaklıya
tanınan ek imkanlardan faydalanabilmek için borçlunun temerrüde düşmesi yeterli
görülmemiş, ayrıca alacaklının borçluya borcunu ifa etmesi için ek bir süre vermesi gerektiği
ifade edilmiştir. Ancak TBK m. 124 hükmünde sayılan hallerde ek süre verilmesine gerek
bulunmamaktadır. Buna göre; “Aşağıdaki durumlarda süre verilmesine gerek yoktur:

1.
Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı
anlaşılıyorsa.
2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız
kalmışsa.

3. Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi
üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa.”. TBK m. 125 hükmünde
ise -diğer şartların sağlanması halinde- alacaklının sahip olduğu seçimlik haklar belirlenmiş
olup, bu haklardan birisi de Davacı’nın kullandığı sözleşmeden dönme hakkıdır. Ancak
alacaklının bu imkandan faydalanabilmesi için TBK m. 123 uyarınca borçluya ek süre
verilmeli ya da TBK m. 124 kapsamında ek süre verilmesine gerek olmayan hallerden birisi
bulunmalıdır.
Yukarıda ifade edildiği üzere davalı Şirket açısından temerrüt hali oluşmuştur.
Buna karşın dönme hakkının kullanılabilmesi için Davalı Şirket’e ek süre verilmiş olmalı ya
da TBK 124 hükmünde belirlenen hallerden birisi bulunmalıdır. Oysa davacı tarafından
Davalı’ya TBK m. 123 kapsamında ek süre verildiğine dair dosya içeriğinde herhangi bir
delile rastlanılmamıştır.
Somut olayda değerlendirilmesi gereken en önemli konu , TBK m. 124
hükmünde yer alan hallerden birisinin bulunup bulunmadığı hususudur.
Yukarıda belirtildiği gibi,TBK’nın 124.maddesi uyarınca
1.
Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı
anlaşılıyorsa.
2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız
kalmışsa.
3. Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi
üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa. Alacaklı borçluya TBK’nın 123.maddesinde belirtildiği şekilde ek süre vermeden sözleşmeden dönebilir.
Davalı Şirket, dava konusu sözleşmenin akdedildiği tarih itibariyle her
biri 1.000 TL değerinde 100 adet paya bölünmüş, toplamda 100.000 TL sermayeye sahip
iken, 03.09.2019 tarihinde yapılan sermaye artırımı neticesinde şirketin yeni sermayesi her
biri 1.000 TL değerinde 55.000 paya bölünmüş, toplamda 55.000.000 TL olmuştur. Daha
sonra 07.04.2021 tarihli genel kurulda Şirket’in payları, her biri 1.000 TL değerindeki 11.000
adet pay A Grubu, her biri 1.000 TL değerindeki 44.000 adet pay B Grubu olacak şekilde
sınıflandırılmıştır. A Grubu paylara imtiyaz tanınırken, B Grubu payların herhangi bir
imtiyazı bulunmamaktadır.
Taraflar arasında Sözleşme’nin akdedilmesinden sonra, sözleşme gereği Davacı’nın sahip
olması gereken payların etki oranını azaltabilecek niteliğe sahip olan bu işlem açıkça borcun ifası alacaklı yönünden yararsız hâle gelmiş olup bu nedenle alacaklının ek süre vermesine gerek bulunmamaktadır.Diğer yandan sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle yani 07.08.2019 tarihi itibariyle davalı şirketin sözleşmede belirtilen hisseleri davacıya devretmesi gerekirken davalı tarafından bu yöne ilişkin hiç bir işlem yapılmadığı,davacı tarafından gönderilen ihtarname üzerine de bir işlem yapılmadığı ancak dava açıldıktan sonra yönetim kurulunca hisselerin devrinin kararlaştırıldığı,buna göre borçlunun tutumundan süre verilmesinin etkisiz kalacağının açıkça anlaşıldığı,borçlu 07/08/2019 tarihinden dava tarihine kadar geçen 2,5 yıllık süre içerisinde parasını peşin aldığı hisse bedellerinin davacıya devri konusunda hiç bir adım atmadığı,ihtardan sonda 6 ay daha bekleyen davacının ,yeniden ek süre vermesinin sözleşmenin ifası için etkisiz olduğu,davalı tarafından ileri sürülen,davacıya ulaşılamadığına ilişkin savunmanın dosya kapsamına göre geçerli kabul edilmeyeceği anlaşılmaktadır.Buna göre öncelikle ve temelde sözleşmenin ilk imzalandığı tarihte hisseler davacıya verilseydi davacı A grubu hisselere sahip olabilecekken davadan sonra kendisine verilen B grubu imtiyazsız hisse nedeniyle davacı yönünden bu ifanın yararsız kaldığının açık olduğu anlaşıldığından davacının TBK’nın 123.maddesi uyarınca davalıya süre vermesine gerek bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Borçlunun temerrüdü nedeniyle alacaklının sözleşmeden dönmesi halinde
borç ilişkisinin geriye etkili olarak sona erdiği kabul edilmektedir. Nitekim TBK m. 125/3
hükmünde sözleşmeden dönme halinde tarafların, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden
kurtulacağı ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebileceği düzenlenmiştir. Yargıtay
kararları uyarınca dönme halinde iade işleminin genel olarak sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında yapılacağı kabul edilmektedir.Davalı, Davacı’nın iddiasının sebepsiz zenginleşme hükümlerine tabi olduğunu ve Kanun’da
öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiğini iddia etmektedir. Sebepsiz zenginleşmeye
bağlı taleplere ilişkin zamanaşımı süresi TBK m. 82 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre;
“Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu
öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten
başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”. Görüldüğü üzere kanunda sebepsiz
zenginleşmeden doğan alacak hakkına ilişkin olarak iki tür zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
Hak sahibinin sebepsiz zenginleşmeden doğan alacağını talep etme hakkını öğrendiği tarihten
itibaren iki yıl geçmekle alacak zamanaşımına uğrar. Ancak sebepsiz zenginleşmenin
gerçekleşmesinden itibaren on yıl geçmekle alacak her halde zamanaşımına uğrayacaktır.
Huzurdaki davada taraflar arasındaki Sözleşme 2019 tarihli olmakla birlikte, söz konusu
sözleşme 26.08.2021 tarihinde Davacı tarafından sona erdirilmiş olduğundan, Davacı’nın
sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade talebinin zamanaşımı süresinin de sözleşmenin sona
erdirildiği tarihte başlaması gerekmektedir. Bu nedenle dava konusu alacağa bağlı
zamanaşımı süresinin geçmediği anlaşıldığından davalı vekilinin zamanaşımı itirazının reddine ara karar ile karar verilmiştir.
Taraflar arasında imzalanan hisse devir sözleşmesi uyarınca davacının davalıya 300.000,00 USD ödeme yaptığı,davalının sözleşme hükümlerini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmenin davacı tarafından feshedildiği,alacağın sözleşme tarihi itibariyle muaccel olup davacının ihtarı ile davalının temerrüde düştüğü,tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde TBK’nın 123.maddesi uyarınca uygulanması gereken ek sürenin TBK’nın 124.maddesi uyarınca yararsız kalacağı anlaşıldığından davacı tarafından ek süre verilmesine gerek bulunmadığı,buna göre davacının sözleşmeden dönmesinin haklı olduğu ve hisse devri için gönderdiği parasının iadesi gerektiğinden davalının icra takibine yaptığı itirazın haksız olduğu anlaşılmakla borçlunun icra takibine yaptığı itirazın kaldırılmasına ara karar ile karar verilmiştir.
İİK.nun 166/2 nci maddesi uyarınca Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ve tirajı 50.000’in üzerinde ve yurt düzeyinde dağıtım yapılan gazetelerden birinde iflâs talebi ilan edilmiştir.

İflâsa tâbi bir borçluya karşı İİK m. 155 vd. maddelerine göre iflâs yollarından herhangi biri ile (genel iflâs yolu, kambiyo senetlerine ait iflâs yolu veya doğrudan doğruya iflâs yolu) takip yapılması mümkündür.Alacaklılar, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer icra dairesine başvurur (İİK m. 154) ve iflâs isteğini havi takip talebini doldurur. Böylece borçluya iflâs ödeme emri gönderilir (İİK m. 155; 171).
Borçlu, kendisine gönderilen iflâs ödeme emrine (yedi veya beş günlük) süresi içinde itiraz edebilir veya sessiz kalır (İİK m. 155; 171). Borçlunun süresinde itiraz etmeyerek borcunu ödememesi durumunda alacaklı, ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iflâs davası açar ve borçlunun ödeme emrine itiraz etmediğini bildirerek, sadece iflâsına karar verilmesini ister (İİK m. 154, 3). Borçlu iflâs ödeme emrine süresinde itiraz etmişse takip durur ve alacaklı, ticaret mahkemesinde açacağı iflâs davasında, borçlunun itirazının kaldırılması ile iflâsına karar verilmesini ister (İİK m. 156, 3).
Borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi üzerine açılan iflâs davasında asliye ticaret mahkemesi, alacaklının, borçlunun itirazının kaldırılması ve iflâsına karar verilmesi hakkındaki talebini inceler. Ticaret mahkemesi, bu inceleme sırasında borçlunun önceden bildirdiği itirazlarıyla bağlı değildir.Mahkeme, İİK m. 68’de sayılmış olan belgelerle sınırlı olmadan, genel hükümlere göre inceleme yapar. Borçlunun itirazı haklı ise iflâs istemi reddedilir; itirazı haksız ise bir ara kararıyla kaldırılır. Ticaret mahkemesinin, borçlunun itirazının kesin kaldırılması kararıyla alacaklının iflâs takibi kesinleşir ve ilân edilir (İİK m. 158, 1). Alacaklının iflâs talebinin ilânından itibaren onbeş gün içinde, borçlunun diğer alacaklıları iflâs davasına müdahale ve itiraz edebilirler.
Alacağın varlığını, muaccel olduğunu ve ifa edilmediğini öne süren alacaklı, iflâs davasında ispat yükü altındadır (TMK m. 6; HMK m. 190).İddialarını ispatlayan alacaklıya karşı borçlu da, ödeme emrindeki itirazlarıyla bağlı olmadan, kendi iddialarını ispatlamalıdır. Herhangi bir alacak davasından farkı olmayan bu aşamadan sonra mahkeme, alacağın varlığına kanaat getirirse, borçlunun itirazı kaldırılır ve depo kararı verilmesi aşamasına gelinir (İİK m. 158, 2).
Asliye ticaret mahkemesi depo kararı ile, borçlunun yedi gün içinde asıl alacak, icra masrafları ve temerrüt tarihinden depo kararının verildiği tarihe kadar işlemiş faiz toplamından müteşekkil borcunu alacaklıya ifa veya mahkeme veznesine depo etmesini ister (İİK m. 158, 2).
Depo kararı borçluya veya varsa borçlunun vekiline tefhim edilir. Borçlu hazır değilse kendisine, vekil ile temsil ediyorsa vekiline depo kararının tebliği gerekir (Tebl.K. m. 11). Depo kararı bildiriminde, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uyulması zorunludur (İİK m. 158, 2).
İflas yoluyla takibe itirazın kaldırılması gerektiğinin anlaşılması üzerine, borçluya takip konusu borcu ödemesi için İİK’nın 158. maddesine uygun olarak bir depo kararı çıkarılır. Mahkemece, depo emrinin verildiği güne kadar asıl alacak, faiz ve icra masrafları hesaplattırılıp, borçluya İİK’nın 158. maddesine uygun olarak, depo kararında takip konusu borç ve fer’ilerinin depo kararı tarihi itibariyle ulaştığı miktar açıkça gösterilmeli ve 7 gün içinde depo edilmemesi halinde iflasa karar verileceği meşruhatı yer almalıdır.
Depo kararı ile borçluya borcunu ödeyerek iflâs etmekten kurtulabilmesi için son bir imkân tanınmaktadır. Ticaret mahkemesi, depo kararını verirken, borçlunun borçlu olduğuna kesin kanaat getirmiş ve borçlunun itirazının kesin olarak kaldırılmasına karar vermiş, bununla borçlunun iflâsına karar vermek gerektiği sonucuna varmıştır. Ancak mahkeme, depo kararı ile, iflâs kararını yedi gün daha ertelemektedir. Bu yedi gün içinde borç (faiz ve icra giderleri ile birlikte) depo edilmez veya ödenmezse, mahkeme borçlunun iflâsına karar vermek zorunda olup bu çerçevede yaptırılan kapak hesabına göre davalı vekiline depo kararı tebliğ edilmiş ancak davalı şirket tarafından depo kararına esas tutar alacaklıya ödenmediği gibi Mahkeme veznesine de depo edilmemiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, icra dosyası, bilirkişi raporu, ticaret sicil kayıtları ve tüm dosya içeriğine göre davalının itirazının kaldırılması, kesinleşen takibe ve usulüne uygun düzenlenip tebliğ edilen depo kararına rağmen davalı şirket tarafından depo emrinde belirlenen borç ödenmediğinden davalı şirketin iflâsına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE,
2-İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde …. sicil numarası ile kayıtlı ve muamele merkezi “… Mahallesi,… Caddesi,No:92 İç Kapı No:2 Esenler/İstanbul ” olan … TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’nin 22/09/2022 günü saat: 12:12 itibariyle İFLASINA,

3-İflas ile ilgili olarak Bakırköy Nöbetçi İflas Müdürlüğüne müzekkere YAZILMASINA,
4- İflas ile ilgili olarak İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne BİLDİRİMDE BULUNULMASINA,

5- İflasın, iflas müdürlüğü tarafından İİK’nun 166.maddesinde yazılı usullere göre İLANINA,

6- İflas avansının Bakırköy İcra ve İflas Müdürlüğü’ne AKTARILMASINA,
7-Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
8-Davacı tarafından ödenen 80,70-TL başvurma harcı ile 80,70-TL peşin harç ve 11,50-TL vekâlet harcının davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
9-Davacı tarafından yapılan 12 tebligat + posta ücreti 295,85 TL, ilan masrafı 1.189,44 TL, iki bilirkişi ücreti 6.000,00 TL ile 25.000,00 TL iflas avansı olmak üzere toplam 32.485,29 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
10-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 9.200,00 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
11-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına 330,00 TL x 2 saat= 660,00 TL ) X 2 = 1.320,00 TL arabulucuk ücretinin davanın arabuluculuğa tabi davalardan olmaması gözönüne alınarak davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
12-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafından peşin olarak yatırılan 320,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacılara İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 164/2 nci madde hükmü uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile 10 gün içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekillerinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.22/09/2022

Başkan .. Üye … Üye … Katip …
☪e-imzalıdır ☪e-imzalıdır ☪e-imzalıdır ☪e-imzalıdır.