Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/188 E. 2023/398 K. 27.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/188
KARAR NO : 2023/398

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 23/02/2022
KARAR TARİHİ : 27/04/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacılar vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 23/08/2021 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Müvekkilinin daha önceden davalı şirketin ortağı olan …. Anonim Şirketi’nin … tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan tam bölünme kararı sonucunda, davalı şirketin paylarını devraldığını, müvekkilinin … tarihinde TTGS’de ilan edilen sermaye artırımı sonucunda ….’in özvarlıklarının ….’a ayni sermaye olarak getirildiğini ve sermaye artırımı yapıldığını, sermaye artırımı sonrasında …’nin pay sahibi olan müvekkilinin, 08.01.2021 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile durumu ….’ye bildirdiğini ve pay defterine kaydını talep ettiğini, müvekkilinin davalı şirkette pay sahibi olduğu andan itibaren karar süreçlerine katılma ve şirketin mevcut durumu ile ilgili bilgi sahibi olma konularında davalı şirketin engelleyici tavrı ile karşı karşıya kaldığını, davalı şirket yönetimince hukuka aykırı faaliyetlerin düstur edinilerek gerek şirketin gerekse ortakların zarara uğratılmasını engelleme amacıyla, taraflarınca bir kısım uyarılarda bulunulduğunu ve ihtarnameler keşide edildiğini, davalı şirket yönetiminin arkasına aldığı oy çoğunluğu ile şirketi pervasızca maceradan maceraya sürüklemekte ısrarcı olduğunu ve attığı adımlarda kendini hukuk ile bağlı görmediğini, taraflarınca ikame edilen Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …E. Sayılı davasından sonra davalı tarafın “yangından mal kaçırır” tarzdaki hareketlerinin, müvekkili şirkete yönelik dışlayıcı ve baskıcı tavrının daha da şiddetlendiğini, 17.12.2021 tarihli olağan genel kurul toplantısında toplantının başında ilk gündem maddesi “1- Açılış, Toplantı Başkanlığı’nın seçimi ve Toplantı tutanağının imzası için Toplantı Başkanlığına yetki verilmesi” olduğu halde “toplantı tutanağının imzası için Toplantı Başkanlığına yetki verilmesi” konusunun oylamaya sunulmadığını, taraflarınca itiraz edilmiş ise de itirazlarının tutanağa doğru bir biçimde geçirilmediği, yalnızca yetki verilmesine itiraz etmişler gibi gösterilerek gerçeğe aykırı şekilde tutanak tanzim edildiğini, olumsuz oy kullandıkları 1-2 -7-8-9-10 numaralı gündem maddelerine şerh düşmelerine izin verilmediğini, toplantının hızlıca ve hukuka aykırı şekilde sona erdirilmesi eğilimi görüldüğünden, zorunluluk nedeniyle, durumun belgelenmesi için toplantının müvekkilini temsilen toplantıya katılan Av. … tarafından kayda alındığını, yine toplantı bitiminde Bakanlık temsilcisi Sn …’ın, temsilcilerinin yanına gelerek, şerhlerinin yazılmadığını tespit ettiğini ifade ettiğini ve toplantı tutanağı hazırlandıktan sonra birlikte şerhlerin yazılması için görüşülmeye gidildiğini ve tutanakları düzenlemekle görevli Av. … şerhlerini yazdırmaya yardımcı olacağını söyleyerek beklemesini rica ettiğini, …’ın daha “toplantı tutanağının imzası için Toplantı Başkanlığına yetki verilmesi konusu oylamaya sunulmamıştır” şeklindeki ilk şerhin yazılması sırasında “Böyle bir şey olmadı!” diye itiraz ederek Sayın Bakanlık Temsilcisi ile tartışmaya girdiğini, bu tavır karşısında diğer şerhlerinin de yazılmayacağı anlaşıldığından taraflarınca bahsi geçen dilekçe verilerek toplantı salonundan ayrıldıklarını, gerçeğe aykırı şekilde tutulan toplantı tutanağının yok hükmünde olduğu gibi hukuksuz şekilde şerhlerinin tutanağa yazılmamasının, yukarıda – belirttiklerinin dışında kalan gündemlerin müzakere edilmeksizin oylamaya sunulması ve bilhassa da tutanağın yetki alınmaksızın toplantı başkanlığınca imzalanmasının da toplantıda alınan kararların tamamının YOK HÜKMÜNDE sayılmasını gerektirdiğini, genel kurul kararları yok hükmünde olmasaydı dahi içerdiği TTK 447 hükümlerine göre hukuka ve maddi gerçekliğe aykırılıklar nedeniyle batıl olduğunun tespiti gerekeceğini, Şirket Yönetim Kurulunca hazırlanan faaliyet raporunun “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik”e aykırı olduğunu, mevcut haliyle gerçeğe uygun şekilde müzakere edilmesi ve doğallığında onaylanmasının mümkün olmadığını, 2 numaralı kararın TTK 447/1-b uyarınca “Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran” niteliği sebebiyle batıl olduğunu, faaliyet raporunda şirketin borca batık olmamakla birlikte öz sermaye kaybına uğradığının – belirtildiğini, ancak Öz Sermayesinin ne kadarını kaybettiği bilgisinin paylaşılmadığını, toplantı tutanağında gelecek yıla 177.562.953,58-TL zararın aktarıldığı yazarken toplantı öncesinde dağıtılan “Faaliyet Raporu” başlıklı evrakta 2020 yılı zararının 294.898.867,00-TL olduğunun yazdığını, Bağımsız Denetim Raporunun tamamı genel kurul sırasında bulundurulması gereken evraklardan olmasına rağmen bulundurulmadığını, raporun bazı kısımları çıkarılarak, haziruna “özet” denildi; raporun tamamını görme taleplerinin reddedildiğini, bu yönlü şerhlerinin tutanağa geçmedi; Bağımsız Denetim Raporunun taraflarınca incelenmek istenmesi üzerine tamamının hazır edilemeyeceğinin toplantı başkanlığınca ifade edildiğini, “özet” raporda sayfaların numaralandırılmamış olması, sayfa geçişlerinde anlam bütünlüğünün bozulması sebebiyle özellikle bazı kısımların çıkarılmış olduğunun düşünüldüğünü, bağımsız denetim raporuna vakıf olmaları mümkün olmadığından 3 numaralı kararın da hukuka aykırı olarak alındığını, tutanakta yazdığı üzere raporun faaliyet raporunun ekinde olduğunun söylenmediğini, “75 gün içinde inceleseydiniz, ben şimdi kalkıp size fotokopi mi çektireyim” şeklinde bir karşılık verildiğini, bu ifadelerin ses kaydında olduğu gibi yer aldığını, Özel Denetim Raporuna vakıf olunamadığı ve Faaliyet Raporunun da yukarıda belirttikleri üzere gerekli nitelikleri haiz olmadığı bir durumda finansal tabloların da sağlıklı müzakeresi beklenemeyeceğinden ve esasen bunların özellikle gizlenmesi rakamların gerçek durumla örtüşmediği şüphesini yarattığından 4 numaralı kararın da hukuka aykırı şekilde alındığını, ses kaydından da anlaşılacağı üzere adete yangından mal kaçırırcasına finansal tabloların okunmadan tutanaklara okunmuş olarak geçirildiğini, TTK 447/1-b uyarınca batıl olduğunu, yukarıda açıklandığı üzere genel kurula gerçek ve denetime elverişli bilginin sunulmadığı koşullarda yönetim kurulunun ibrasının da mümkün olmayacağını, 5 numaralı karar da TTK 447/1-b gereğince batıl olup meydana gelen şirket zararının kaynaklarının anlaşılmasının ardından kötü yönetim ve hukuka aykırı fiiller nedeniyle şirket zararına neden olan yönetim kurulu hakkında tazminat talep etme haklarının saklı olduğunu, bu oylamada da görüş belirtme ve izahat isteme taleplerinin göz ardı edilerek tutanaklara geçirilmesinin önüne geçildiğini, şirketin içinde bulunduğu gerçek ekonomik durum netleşmeden karara bağlanması mantık ve hukuk dışı olan bir diğer gündemin ise 6 numaralı gündem maddesi olduğunu, karın kullanım şekli, dağıtılacak kar ve kazanç payları oranlarının belirlenmesinin de doğrudan 2, 3 ve 4 numaralı gündem maddelerine bağlı olduğunu, 6 numaralı kararın da batıl olduğunu, gündemin 8. maddesinde yönetim kontrolünü elinde bulunduran pay sahiplerine, yönetim kurulu başkan ve üyelerine, üst düzey yöneticilere ve bunların eş ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarına TTK 395. ve 396. maddelerinde yazılı iş ve işlemleri yapabilmeleri hususunda yetki verilmesi görüşmelerinde söz almalarına dahi izin verilmediğini ve bu yetkilerin ne sebeple verildiği hususunun da genel kurulda katılımcılara açıklanmadığını, şirketin işleyişi, çalışma yöntemleri, yönetim biçimi, müşteri çevresi, iş potansiyeli ve sırları hakkında bilgi sahibi olan yönetim kurulu üyelerinin bu bilgileri kullanarak müşterek amaca ve dolayısıyla şirkete zarar vermesini engellemeye yönelik bu düzenleme oldukça anlaşılır ve önemliyken taraflarına herhangi bir izahat dahi yapılmadan, şerhlerini tutanağa geçirmelerine bile izin verilmemesi bir yana söz almalarına bile engel olunarak adete oldu bittiye getirilerek hızlıca geçildiğini, zarar eden bir şirketin yönetim kurulu başkan ve üyelerine, üst düzey yöneticilere ve bunların eş ve ikinci dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarına rekabet yasağını kaldırması, şirketten borç almasının önünün açılmasının izahatinin yapılmamasının kötü niyetli, dürüstlük kuralına aykırı ve hukuka uygun olmadığını, anılan kararın gerek örtülü kazanç aktarma gerekse şirket sermeyesini bozan nitelikte olduğunu, TTK 447/1-c) Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan” ve TTK 447/1-b maddeleri gereğince 8 numaralı kararın da batıl olduğunu, 9 numaralı kararın da yine yukarıda anılan ve açıklanan sebeplerle, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandırması sebebiyle 2, 3 ve 4 numaralı gündem maddelerine bağlı olduğunu, pay sahiplerinin yeterince bilgilendirilmemesi sonucu alınmış olup hukuka uygun olmadığını, 10 numaralı kararın ise ana sözleşme değişiklikleri için öngörülmüş olan ağırlaştırılmış nisabın kaldırılmasını öngördüğünü, bu gündem maddesi görüşmeleri sırasında yine temsilcilerinin bilgi alma hakkının kullanılması amacıyla soru sormasına izin verilmediğini, toplantı yönetimi tarafından bilgi alma hakları engellenerek hukuka ve dürüstlük kuralına aykırı gündem görüşmesi ile karar alındığını, ayrıca ağırlaştırılmış nisabın kaldırılması geçerli bir nedene bağlanmayarak şirketin sermaye yapısının bozulmasına sebebiyet verecek bu kararın alındığını ve batıl olduğunu, neticede; davalı şirket genel kurulu tarafından alınan 17.12.2021 tarihli kararların öncelikle yokluğunun, Sayın Mahkemenizin aksi kanaatte olması durumunda ise butlanla malul olduğunun tespitini, hukuken sakat olan 17.12.2021 tarihli kararların yürütülmesinin tedbiren durdurulmasını, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu 05/04/2022 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle ; Davacı tarafın “toplantı tutanağının imzalanması için Toplantı Başkanlığı’na yetki verilmediği” iddiasıyla genel kurul toplantısında alınan kararların tamamının yok hükmünde olduğunun tespitini talep ettiğini, TTK 419 maddesi ve “Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik”in 26/1 maddesinde; “..Genel kurul tutanağı, toplantı mahallinde ve toplantı sırasında en az iki nüsha olarak düzenlenir. Tutanak, toplantı başkanlığı ile Bakanlık temsilcisi bulunması zorunlu olan veya 32 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca talep üzerine Bakanlık temsilcisi görevlendirilen toplantılarda Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanacağı” açıkça belirtildiğini, emredici nitelikteki mevzuat hükmünün uygulanmasının oylanamayacağını, davacı tarafın emredici mevzuat ilerine aykırı taleplerle; daha toplantının başında ihtilaf oluşturarak toplantının bir düzen içinde yapılmasını engellemeye ve toplantı insicamını bozmaya çalıştığını, ayrıca Toplantı Başkanlığı’na ve toplantıya katılanlara bildirim yapılmaksızın gizlice ses kaydı alınarak delil oluşturmaya çalışılmasının da davacının bu niyetini ortaya koyduğunu, davacının talep edilmesine rağmen muhalefet şerhini yazılı olarak vermediğini, sözlü itirazları/muhalefet şerhi ile birlikte karşı oyunun toplantı tutanağına açıkça yazıldığını, toplantı tutanağının imza aşamasında da genel kurul salonunu terk ettiğini, tutanağı toplantı başkanı, yazman ve oy sayım memuru ile hükümet temsilcisinin birlikte imzaladığını, faaliyet raporu yasada belirtilen bütün unsurları taşımakta olup; ayrıca faaliyet raporu ile genel kurul toplantı tutanağı arasında çelişki bulunmadığını, genel kurul toplantı tutanağında gelecek yıla aktarılan zarar miktarının 177.562.953,58-TL olarak yazıldığını ancak faaliyet raporunda zarar miktarının 294.898.867,00-TL olarak gösterildiğini; bunun pay sahibinin bilgi alma inceleme, denetleme haklarını kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandırdığını iddia ettiğini, TTK 376. madde kapsamında şirketin döviz kuru farkından gelen zararları hakkında hissedarların bilgilendirilmesi görevi gereği her iki yasal yöntem kullanılarak hesaplama yapıldığını, bu nedenle bilançonun düzenlenmesi ve zararın tespiti için; Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğine (MSUGT) göre; faaliyet raporunda yazılı zarar miktarının ise Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına (UFRS) göre hesaplandığını, davacının algı yaratmak amacıyla iki ayrı hesaplama tekniğinden kaynaklanan farklılığı çelişki gibi göstermeye çalıştığını, faaliyet raporu ve Bağımsız Denetim Raporunun toplantıdan en az 15 gün önce hissedarların incelemesi için şirket merkezinde hazır edildiğini, bu durumun toplantıya çağrıda belirtildiğini ve Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, davacı tarafın, gerçekte kendi payına ilişkin menfaatlerini korumak saikiyle hareket etmediğini, şirketin %100 sermaye artışı yaparak finansal yapısını güçlendirdiğini, bankalar ve iştigal konularına ilişkin ticari ilişkileri olan piyasa nezdinde güven artışı girişimlerde bulunduğu dönemde genel kurul kararlarının iptalinin dava edildiği algısı yaratarak şirketin durumunu zora sokmak, bir hata / eksiklik bulup toplantıyı iptal ettirmeye uğraştığını, ayrıca faaliyet raporunun yönetim kurulu üyelerinin tamamı tarafından imzalandığını, sunumun başkan tarafından yapıldığını, bu bakımdan da bir eksiklik bulunmadığını, faaliyet raporunun yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun olarak tanzim edildiğini, Bağımsız Denetim Raporunun, davacının da ikrar ettiği üzere, toplantıdan 15 gün öncesinde Faaliyet Raporu ekinde tüm pay sahiplerine ulaştırıldığını, davacı tarafın, toplantıya geldiğinde zaten hem söz konusu Faaliyet Raporundan hem de Bağımsız Denetim Raporundan ve içeriklerinden haberdar olduğunu, davacı tarafından toplantı yapılırken Bağımsız Denetim Raporunu okumak istediğini ileri sürmesinin de oylamayı geciktirmek, toplantının insicamını bozmak ve toplantıyı akamete uğratmak amacı güttüğünü, toplantının tüm kararlarının şirket sermayesinin %95,04’üne tekabül eden 1.354.377,57 adet olumlu oy kullanılarak alındığını, buna karşılık davacının tüm kararlara %0,98 ret oyu kullandığı nazara alındığında davacı tarafın aksi yöndeki iddialarına itibar edilemeyeceğini, pay sahiplerinin kişisel haklarının TTK md. 437 ve TTK 149, 156, 171 ve 188. Maddelerinde düzenlendiğini, davacının bu haklarının kaldırıldığına veya sınırlandırıldığına dair bir genel kurul kararı olmadığını, davacının bu maddeler gereğince bilgi alma, denetleme ve inceleme haklarına sahip olduğunu, TTK 395 ve 396 maddesinde yazılı iş ve işlemler için izin verilmesine dair gündemin 8. maddesinin, şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan bir karar olmadığını, TTK 447/1-c’de düzenlenen “temel yapı”‘dan kastedilenin anonim şirket niteliği ile bağdaşmayan kararlar şeklinde anlaşılması gerektiğini, TTK 395-396 maddelerindeki düzenlemelere uygun alınan kararlarda şirketin temel yapısı ile bağdaşmayan bir durum söz konusu olmadığını, şirketin temel yapısı ile ilgili hükümlerin öncelikle anonim şirketi tanımlayan TTK 329’da yer aldığını, buna göre, sermayenin belirli ve paylara bölünmüş olması, pay sahiplerinin taahhüt ettikleri sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumlu tutulmaları, amacın şirketin temel yapısıyla yani niteliği ile ilgili hususlar olduğunu, (Anonim Şirketler Hukuku, Prof. Dr. İsmail Kırca, Cilt I2, sf. 44-46), davacının iddia ettiği şekilde kanuna aykırı bir durum söz konusu olmadığını, kuruluş tarihinden itibaren her biri kendi ticari faaliyetini sürdüren çok ortaklı bir yapıya sahip müvekkili şirketin, yönetim kurullarında görev almış yönetim kurulu üyesi gerçek kişiler ve yönetim kurulu üyesi tüzel kişi temsilcilerinin kendi bağımsız ticari faaliyetlerine devam ettiğini ve tamamına TTK 395 ve 396 madde izinleri verildiğini, ana sözleşme değişiklikleri için öngörülmüş olan ağırlaştırılmış nisabın kaldırılması”na ilişkin gündemin 10. maddesinde hukuka aykırılık bulunmadığını, davacı tarafın iddiasının aksine söz konusu değişiklik ile şirketin sermayesinin korunması ilkesini gözetmeyen veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı bir durum ortaya çıkmadığını, bu durumun pay sahibinin “müktesep hakkı” ile ilgili bir husus olduğunu, TTK 452. maddesinde esas sözleşme değişikliklerinde müktesep hakların saklı olduğunun belirtildiğini, sözleşmede ağırlaştırılmış bir nisap varsa o maddenin aynı nisapla değiştirilebileceğini, esas sözleşmede 21. maddenin eskisinin “Ana Sözleşmenin Sermaye İle İlgili 6. Maddesi, Payların Devri Ve Devir Şartları İle İlgili 8. Maddesi, Ana Sözleşme Değişikliği İle İlgili 21. Madde, Kârın Tespiti Ve Dağıtımı İle İlgili 25. Maddelerinde yapılacak değişikliklerde şirket sermayesini teşkil eden ortakların en az 9675’inin kabulü ve onayı gereklidir.” şeklinde olduğunu, bu maddenin “6Z02 sayılı TTK’nun 421. Maddesi hükümleri uygulanır.” şeklinde değiştirildiğini, genel kurulun bu değişiklik için öngörülen %75 karar nisabını aşarak %95,04 kabul oyu ile karar aldığını, bu nedenle pay sahiplerinin müktesep hakları ile ilgili bir ihlal söz konusu olmayıp butlan sebebi bulunmadığını, neticede; davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin 17/12/2021 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda, alınan kararların yokluğunun tespiti aksi halde batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler … ile …. tarafından sunulan 30/01/2023 tarihli bilirkişi raporunda ; Genel kurul toplantı tutanağının toplantı başkanlığı tarafından imzalanmasına ilişkin olarak gündemde madde olmasına rağmen genel kurulda karar alınmadığı; ancak bu hususun genel kurulda alınan kararların geçerliliğini etkilemeyeceği; zira gerek kanun gerekse ilgili yönetmelik kapsamında genel kurul toplantı tutanağının toplantı başkanlığı tarafından imzalanmasının zorunlu olduğuna ilişkin özel düzenleme bulunduğu; toplantı başkanlığının yetkisinin mevzuattan kaynaklandığı, bilgi alma hakkının ihlal edilmesi suretiyle karar alınmasının tek başına ilgili kararın butlanına neden olmayacağı; konu itibariyle bilgi alma hakkını sınırlandıran bir karar alınmadığı; öte yandan yönetim kurulu tarafından hazırlanan yıllık faaliyet raporunun bağımsız denetimden geçmiş finansal tablolar ile uyumlu olduğu ve herhangi bir gerçeğe aykırılık tespit edilemediği, yıllık faaliyet raporunun tüm yönetim kurulu üyeleri tarafından imzalanmaması neticesinde faaliyet raporunun onaylanması yönünde alınan kararın batıl değil, ancak iptal edilebilir olduğu, yönetim kurulu üyelerine ve yakınlarına TK m. 395 ve 396 hükümleri kapsamında verilen iznin TK m. 447/1-(b) ve (c) hükümlerine aykırılık taşımadığı; yönetim kurulu üyelerine genel nitelikli iznin verilmesinde hukuken herhangi bir engel bulunmadığı, şirketin esas sözleşmesinin değiştirilmesini konu edinen genel kurul kararında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı, dava dilekçesinde genel kurul kararlarının iptali talep edilmediğinden, alınan kararların iptal edilebilirliğinin inceleme konusu edilmesinin mümkün olmadığı yönünde beyan ve görüş bildirmişlerdir.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda geçersizlik, iptal, yokluk ve butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve İkincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan MOROGLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide ARSLANLI, MOROĞLU ve DOMANİÇ birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. O. İMREGÜN, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, MOROĞLU, s. 196-198; H. ARSLANLI, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; H. DOMANİÇ, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alman fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alman karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (MOROĞLU, s. 57, 196 vd; M. BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
Bir genel kurul kararının yokluğu (Nicht- oder Scheinbeschlüsse), başlangıçtan itibaren bir genel kurul kararının mevcut olmadığını ifade eder.Bir işlemin ve bu arada genel kurul kararının kurucu unsurlarının mevcut olmaması halinde, hukukî işlemin veya genel kurul kararının yokluğu, eski deyimle “keenlemyekûn” veya mutlak butlan ile malûl olduğundan bahsedilmektedir. Örneğin bir genel kurul kararının alınabilmesi için,mutlaka usulüne uygun davet ve buna uygun toplantı yapılması şarttır,toplantı yapılmadan “elden dolaştırma usulü” veya “mektup” ile GK kararı alınmışsa, bu GK kararı kurucu ve şeklî noksanlıklar nedeniyle hukukî anlamda hiç bir etki ve sonuç doğurmaz ve dolayısıyla “yok” sayılır. Aynı şekilde, GK toplantısında Bakanlık temsilcisinin bulunmamış (TTK m. 407/3) veya toplantı tutanaklarını imzalamamış olması halinde (TTK m. 422/1)18, anonim şirketin TTK m. 379 hükmü uyarınca sahip olduğu kendi paylara bağlı oylarla alınmışsa19 GK kararı yok hükmündedir. Yine Genel kurulun yasaya veya esas sözleşmeye göre yetkili olmayanlar tarafından çağrılıp karar alınmasında da, yokluk söz konusu olur.20 Nihayet yasada öngörülen asgari toplantı ve karar yetersayılarına aykırı olan genel kurul kararları da yoklukla malûldür21. Ayrıca, 11. HD. 09.10.2001 tarih ve 5691/7567 sayılı yayınlanmamış bir kararında, “ana sözleşmedeki yeter sayılar oluşmadan toplanan bir genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğunun kabulü gerektiğine ve bunun Dairenin yerleşik içtihadı olduğuna karar vermiştir
Yokluğun tespiti davası. Bu durumlarda, iptal davası değil, GK kararının yok olduğunun tespiti anlamında bir “tespit davası” açılır ve bu dava herhangi bir zaman aşımı veya hak düşürücü süreye tâbi olmadığı gibi, herkes tarafından ileri sürülebilir ve yargıç tarafından da re’sen dikkate alınır. Ayrıca AO yönetim kurulu “yok” sayılan GK kararlarını icra edemeyeceği gibi, bunların ticaret siciline tescil ve ilânı da olanaklı değildir. Her nasılsa sicile tescil ve ilân edilse dahi, tescil yok hükmündeki kararı ihya etmez, diğer bir deyişle, tescil, yok sayılan GK kararına geçerlik kazandırmaz.(Prof.Dr.Hasan Pulaşlı,Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarının Sakatlığı ve Müeyyidesi,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y.2013, Sa. 1-2,Erişim Tarihi 08/12/2020)
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konusudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır. (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190 )”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/11-1048 K. 2014/430 T. 02/04/2014 kararından alıntıdır)
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. TEKÎNALP söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen Genel Kurul kararı alınamazdı veya Genel Kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (Ü.TEKİNALP, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
Davacı,yukarıda anılan genel kurulun yok hükmünde olduğunu bunun kabul edilmemesi halinde ise kararların batıl olduğundan bahisle bu hususların tespiti istemi ile huzurdaki davayı açmıştır.Bunun için yokluk veya butlan koşullarının oluşup oluşmadığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

A)Yokluk iddiasına İlişkin Olarak
Dava konusu genel kurul kararlarına ilişkin olarak, çağrının yetkili kişiler tarafından yapılmadığı, çağrının hiç yapılmadığı ya da bazı pay sahiplerine yapılmadığı gibi çağrının mevcudiyetine ilişkin herhangi bir iddia ileri sürülmemiştir. Söz konusu kararların bu yönleri itibariyle herhangi bir hukuka aykırılık içermediği görülmektedir.
Davacı, genel kurul kararlarının yokluğu iddiasına ilişkin olarak, “toplantı tutanağının imzası için Toplantı Başkanlığına yetki verilmesi konusu oylamaya sunulmamıştır.”. Şerhinin yazılmasına engel olunduğunu ve gerçeğe aykırı olarak tutulan toplantı tutanağının yok hükmünde olduğunu; kalan gündem maddelerinin müzakere edilmeksizin oylamaya sunulduğunu ve tutanağın yetki alınmaksızın toplantı başkanlığınca imzalandığını ve yok hükmünde sayılması gerektiğini iddia etmektedir.
Davacı’nın iddiaları incelendiğinde dava konusu genel kurul kararlarının yokluğuna ilişkin olarak toplantı tutanağının imzalanması için toplantı başkanlığına yetki verilmesi hususunda oylama yapılmaması iddiası yer almaktadır. TK m. 419 hükmünde toplantı başkanlığının ne şekilde belirleneceği şu şekilde düzenlenmiştir:
“Esas sözleşmede aksine herhangi bir düzenleme yoksa, toplantıyı, genel kurul tarafından seçilen, pay sahibi sıfatını taşıması şart olmayan bir başkan yönetir. Başkan tutanak yazmanı ile gerek görürse oy toplama memurunu belirleyerek başkanlığı oluşturur. Gereğinde başkan yardımcısı da seçilebilir.”
Toplantı – başkanlığının oluşturulması meselesi “Anonim – Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik” m. 14 hükmünde şu şekilde düzenlenmiştir:
“MADDE 14- (1) Esas sözleşmede aksine herhangi bir düzenleme yoksa toplantıyı yönetecek başkan ve gereğinde başkan yardımcısı genel kurul tarafından seçilir.
(2) Toplantı başkanı, tutanak yazmanı ile gerek görürse oy toplama memurunu tayin ederek başkanlığı oluşturur. Ayrıca tutanak yazmanı ve oy toplama memuru seçilmemişse, bunlara ait görevler toplantı başkanı tarafından yerine getirilir.”
Dava konusu genel kurulda alınan (1) nolu karar incelendiğinde …’nun oybirliği ile toplantı başkanlığına seçildiği ve daha sonra toplantı başkanlığının oluştuğu anlaşılmaktadır. Toplantı başkanı/başkanlığı’nın genel kurul toplantı tutanağını imzalama konusundaki yetkisi ise TK 422/1 hükmünde düzenlenmiş olup, söz konusu hüküm şu sekildedir:
“Tutanak, pay sahiplerini veya temsilcilerini, bunların sahip oldukları payları, gruplarını,sayılarını, itibari değerlerini, genel kurulda sorulan soruları, verilen cevapları, alınan kararları, her karar için kullanılan olumlu ve olumsuz oyların sayılarını içerir. Tutanak,toplantı başkanlığı ve Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanır; aksi hâlde geçersizdir.”
Öte yandan toplantı başkanlığının genel kurul toplantı tutanağını imzalama yetkisi “Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik” m. 26 hükmünde şu şekilde düzenlenmektedir:
“(1) Genel kurul toplantısında yapılan görüşmeler ve alınan kararlar, toplantı başkanlığı tarafından tutanağa yazılır. Genel kurul tutanağı, toplantı mahallinde ve toplantı sırasında en az iki nüsha olarak düzenlenir. Tutanak, toplantı başkanlığı ile Bakanlık temsilcisi bulunması zorunlu olan veya 32 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca talep üzerine Bakanlık temsilcisi görevlendirilen toplantılarda Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanır. Tek pay sahipli şirketlerde toplantıda hazır bulunan pay sahibinin veya temsilcisinin de toplantı tutanağını imzalaması zorunludur.”
Toplantı başkanlığının genel kurul toplantı tutanağını düzenleme ve imzalama konusundaki yetkisi, yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere mevzuattan kaynaklanmakta olup, bir genel kurul toplantısında tutanağın imzalanabilmesi için toplantı başkanlığına yetki verilmesi gerekli ya da zorunlu değildir.
Davacı, dava konusu genel kurulun (1) nolu gündem maddesinin “Açılış, Toplantı Başkanlığı’nın seçimi ve Toplantı tutanağının imzası için Toplantı Başkanlığına yetki verilmesi” şeklinde olduğunu ve imza konusunda yetki verilmesine dair karar alınmadığından bu konuda bir yokluk durumunun bulunduğunu ve gerçeğe aykırı düzenlenen genel kurul toplantı tutanağında yer verilen kararlara da bunun sirayet edeceğini iddia etmektedir.
Dava konusu genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde, Davacı’nın işaret ettiği üzere gündemde yer almasına rağmen toplantı başkanlığına yetki verilmesine dair bir genel kurul kararı alınmadığı görülmektedir. Yukarıda da ifade edildiği üzere bir genel kurul kararından bahsedebilmek için öncelikle genel kurul usulüne uygun toplanmalı ve genel kurulun iradesini ortaya koyar nitelikte bir kararın alınması gerekmektedir. Toplantı başkanlığına yetki verilmesi yönünde bir karar alınmadığından, bu yönde bir kararın mevcut olmadığı açıktır. Ancak yine yukarıda izah edildiği üzere toplantı başkanlığının genel kurul toplantısını yönetme ve toplantı tutanağını imzalama yetkisi mevzuattan kaynaklandığından, bu konuda karar alınmaması genel kurulda alınan kararların geçerliliğini etkileyebilecek bir husus değildir.
b. Butlan İddiasına İlişkin Olarak
Davacı, genel kurul kararlarının batıl olduğu iddiasına ilişkin olarak Şirket yönetim kurulu tarafından hazırlanan yıllık faaliyet raporunun “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik”e aykırı olduğunu; bağımsız denetim raporunun tamamının genel kurulda bulundurulması gerektiğini ancak sadece özetinin bulundurulduğunu; söz konusu hukuka aykırılıkların TK 447/1-b kapsamında pay sahiplerinin bilgi alma hakkını ihlal ettiğini, sayılan nedenlerle genel kurulda alınan 3, 4, 5, 6, 9 nolu kararların batıl olduğunu iddia etmektedir.
Mali Bilirkişi tarafından yapılan incelemeler neticesinde; Yönetim kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun, gerek bağımsız denetimden geçmiş finansal tablolar ile uyumlu olduğu gerekse ilgili yönetmeliğe uygun olduğu tespit edilmiştir.
Öte yandan bilgi alma hakkının ihlal edilmesi tek başına ilgili her türlü kararın butlanına neden olabilecek bir hukuka aykırılık da değildir. Şöyle ki, yukarıda da ifade edildiği üzere, hukukumuzda TK 447 uyarınca pay sahibinin bilgi alma hakkını kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran genel kurul kararları butlanla maluldür. Ancak bu düzenleme bilgi alma hakkının ihlal edildiği her genel kurul kararının batıl olacağı şeklinde yorumlanmamakta, genel kurul kararının konusu itibariyle bilgi alma hakkını sınırladığı genel kurul kararlarının batıl olacağını ifade etmektedir (Korkut, s. 116; Abdulkadir Bulut, Anonim Şirket Elektronik Genel Kurul Uygulamasında Pay Sahiplerinin Bilgi Alma Hakkı, Ankara 2014, s. 62; Rauf Karasu,Anonim Şirketler Emredici Hükümler İlkesi, Ankara 2015, s. 75). Buna karşın konusu itibariyle pay sahiplerinin bilgi alma hakkını sınırlandırmayı amaçlamayan, ancak içeriği itibariyle pay sahiplerinin bilgi alma hakkını ihlal ederek alınan kararlar iptal edilebilir kararlardır (Korkut,s. 116).
Dava konusu genel kurul kararları incelendiğinde, konusu itibariyle pay sahiplerinin bilgi alma hakkını sınırlandırmayı ya da kaldırmayı amaçlayan kararların mevcut olmadığı görülmektedir.
Bu nedenle dava konusu genel kurul kararlarının batıl olduğu sonucuna varmak mümkün gözükmemektedir.
Davacı’nın butlan iddialarından bir diğeri de yönetim kurulu tarafından hazırlanan faaliyet raporunun tüm yönetim kurulu üyeleri tarafından imzalanmadığı, bu nedenle “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik” m. 16 hükmüne aykırı olduğu iddiasıdır. Yönetmeliğin ilgili hükmü şu şekildedir: “Yıllık faaliyet raporu ilgili olduğu hesap döneminin bitimini izleyen iki ay içinde hazırlanır. Şirketin yönetim organı başkanı ve üyeleri tarafından imzalanarak onaylanır. Yönetim organı üyelerinden herhangi birinin yıllık faaliyet raporunda yer alan bilgilerle ilgili farklı görüşte olması halinde, itiraz ettiği hususlar gerekçeleri ile birlikte yıllık faaliyet raporunda belirtilir.” Yönetmelik kapsamında öngörülen bu düzenleme dikkate alındığında yıllık faaliyet raporunun yönetim kurulu üyelerinin tamamı tarafından imzalanmamış olmasının yaptırımının değerlendirme konusu edilmesi gerekmektedir. Yıllık faaliyet raporunda tüm üyelerin imzalarının bulunmaması halinde faaliyet raporu kanuna aykırı şekilde düzenlenmiş sayılacağından, faaliyet raporunun onaylanmasına ilişkin genel kurul kararlarının da kanuna aykırı olduğu sonucuna ulaşmak gerekmektedir (Ferna İpekel Kayalı, “Yönetim Kurulunun Yıllık Faaliyet Raporu İle İlgili Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Regesta, C.7,S. 1,Y. 2022, s. 87). Söz konusu kanuna aykırılık, TK m. 445 anlamında kanuna aykırılık olup, bu şekilde alınan genel kurul kararları batıl değil iptal edilebilir niteliktedir (İpekel Kayalı, s. 87,dn. 24).
Davacı’nın butlan iddialarından bir diğeri de, yönetim kurulu üyeleri ve yakınlarına TK m. 395 ve 396 hükümleri çerçevesinde verilen izinlere ilişkindir. Davacı, söz konusu kararlar alınırken genel kurula herhangi bir açıklama yapılmadığını; zarar eden bir şirkette herhangi bir açıklama yapılmaksızın bu yönde karar alınmasının kötü niyetli, dürüstlük kuralına ve hukuka aykırı olduğunu; Şirket’in sermayesini bozar nitelikte olduğunu; bu bağlamda TK m. 447/1-(b) ve (c) hükümleri kapsamında alınan kararın batıl olduğunu ifade etmektedir.
Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapması TK m. 395 hükmünde düzenlenmiş olup, buna göre, “Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.” Kanun metninde açıkça ifade edildiği üzere, yönetim kurulu üyelerinin şirket ile işlem yapabilmesi için genel kuruldan bu yönde bir izin alınması gerekmektedir. Kanun koyucunun bu hükmü koymaktaki amacı, yönetim kurulu üyelerinin sahip oldukları yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle şirketin çıkarlarının zedelenmesini engellemektir. (İsmail ” Kırca/Feyzan Şehirali Çelik/Çağlar Manavgat, Anonim Şirketler Hukuku C. V, Ankara 2013, s. 665). Kanun metninde herhangi bir sınırlama öngörülmediğinden genel kurul tarafından tek bir işlem için izin verilmesi mümkün olduğu gibi genel nitelikli bir iznin verilmesi de mümkündür (Kırca (Şehirali Çelik/Manavgat),C, s. 666).
TK m. 396 hükmünde ise anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin rekabet etme yasağı düzenlenmiş olup, buna göre, “Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez” Kanunda açık şekilde düzenlendiği üzere, yönetim kurulu üyelerinin şirket ile rekabet edecek nitelikte bir hukuki işlemi yapabilmesi için genel kurulun bu yönde bir izin vermesi gerekmektedir. Bu hükmün konulmasının temel amacı, yönetim kurulu üyelerinin emek ve zamanını şirkete sarf etmesini sağlamak ve şirket ile rekabet ilişkisi içine girilmesi engellenerek şirketin çıkarlarının korunmasıdır. (Kırca – (ŞehiraliÇelik/Manavgat), C. I, s. 687).
Huzurdaki davada Davacı, yukarıda yer verilen iki konuda genel kurul tarafından izin verilmesinin, yapılacak işlemler hakkında detaylı bilgi verilmemesinden bahisle hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedir. Şirket’in yönetim kurulu üyelerine verilen iznin detayları hakkında yukarıda açıklandığı üzere, yönetim kurulu üyelerine genel nitelikli bir izin verilmesi mümkün bulunmadığı ve bu nedenle hukuka aykırı olduğu ifade edilse de, yukarıda da olduğundan alınan kararda bu yönüyle herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davacı’nın batıl olduğunu iddia ettiği kararlardan bir diğeri de Şirket’in esas sözleşmesinin 21.maddesinde öngörülen ağırlaştırılmış yetersayının değiştirilmesine ilişkin karardır. Davacı, söz konusu değişiklik hakkında genel kurula yeterince bilgi verilmediğini, bilgi alma hakkının yeterli şekilde kullanılmasının engellendiğini ve ağırlaştırılmış nisabın kaldırılmasının geçerli bir nedene bağlanmayarak şirketin sermaye yapısının bozulmasına sebebiyet verecek bir kararın alındığını iddia etmektedir.
Davacı tarafından geçersizliği ileri sürülen esas sözleşme değişikliği, Şirket’in esas sözleşmesinin 21. maddesinde bazı genel kurul kararlarına özgü olarak öngörülen %75’lik özel yeter sayının kaldırılarak genel kurul kararlarında nisaplara ilişkin olarak TK m. 421 hükmünün uygulanacağını öngören değişikliktir. Şirket esas sözleşmesinin 21. maddesinin eski hali şu şekildedir: “Sermaye ile ilgili 6. Madde, Payların Devri ve Devir Şartlar ile ilgili 8. Madde, Ana Sözleşme Değişikliği ile ilgili 21. Madde ve Karın Tespiti ve Dağıtımı ile ilgili 25. Maddede yapılacak Ana Sözleşme değişikliklerinde; toplam şirket sermayesini teşkli eden ortakların en az %75’inin kabulü ve onayı gereklidir. Bahse konu karar nisabı sağlanamadığı takdirde, ana sözleşme değişikliği kabul edilmemiş sayılı ve geçerli olmaz…”
Anonim şirket genel kurulunda alınacak kararlara ilişkin yetersayıların Kanun’da öngörülenin aşağısında olmamak kaydıyla esas sözleşmede belirlenebilmesi mümkün olup, esas sözleşmede öngörülen yetersayının daha sonradan bir esas sözleşme değişikliği ile yeniden belirlenmesi mümkündür.
Dava konusu esas sözleşme değişikliğine ilişkin genel kurul kararı incelendiğinde, alınan kararın Şirket sermayesini temsil eden payların %95,04 oranına tekabül eden toplam 1.354.377,57 adet olumlu oy ile alındığı görülmektedir. Bu bakımdan değişiklik kararının esas sözleşmede öngörülen nisaba uygun olarak alındığı görülmekle bu konuda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Öte yandan söz konusu kararın şirketin sermaye yapısını bozduğu iddiası herhangi bir şekilde somutlaştırılmış olmayıp, genel kurul kararlarının alınması sürecinde uygulanacak olan yetersayıların Şirket’in sermaye yapısını ne şekilde bozduğu ispata muhtaçtır. Öte yandan Davacı, bilgi alma hakkının ihlal edildiğini ifade etmiş ise de, yukarıda da ifade edildiği üzere söz konusu karar konu itibariyle bilgi alma hakkına ilişkin bir karar olmadığından TK m. 447 kapsamında alınan kararın batıl olduğunu ifade etmek mümkün değildir.
Sonuç itibariyle, dava konusu genel kurul kararlarının yokluğunu ya da butlanını gerektirecek herhangi bir hukuka aykırılık tespit edilmediğinden ve dava dilekçesi incelendiğinde, Davacı vekilinin genel kurul kararlarının iptalini talep etmediğinden talep ile bağlılık ilkesi çerçevesinde genel kurul kararlarının iptal koşulları incelenmeksizin davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,

2-Alınması gerekli 179,90 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davacıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 9.200,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 440,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.27/04/2023

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”