Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/981 E. 2022/516 K. 10.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/981 Esas
KARAR NO : 2022/516

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/11/2021
KARAR TARİHİ : 10/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/06/2022
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı ile arasında hurda ürün alışverişine dayalı ticari ilişki olduğunu, bu ticari ilişkiye istinaden davalı …’ya 7.000 TL bedelli senet verdiğini, senedin günü geldiğinde davalıya ödeme yapılmasına rağmen davalı tarafından aranarak borcunun olduğunu ödemez ise 150.000 TL olarak tahsil yoluna gideceğini söyleyerek tehdit ettiğini, davalı tarafından senedin düzenlenerek 150.000 TL olarak düzenlediği senet ile Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını yapılan icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, bu nedenle davanın kabulü ile icra takibinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Yapılan usulüne uygun yapılan tebligata rağmen davalı tarafından süresi içerisinde davaya cevap vermemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Huzurda görülen dava menfi tespit davasıdır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer, fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer. (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372)
Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce (alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması şartı ile) ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonrada ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.
Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Hakan Pencanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. Bonoda zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik unsurlar da vardır.
Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar.
Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Zira bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle, bir illete bağlı olması gerekmez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini içeren davada ispat yükü, kural olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir.
Yargıtay …. Hukuk Dairesi’nin Esas No: …, Karar No: …., 29/04/2013 tarihli kararına göre;
“Somut olayda, davacı keşideci davalı lehtar aleyhine menfi tespit davası ikame etmiştir. Davacı açığa imza atmak suretiyle boş senedi imza ettiğini borç para almadığını ileri sürerek akdi ilişkiyi inkâr etmektedir. Bu iddia TMK’nun 6. maddesi hükmü gereğince davacı tarafından yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Bono metninin incelenmesi sonucunda “nakten ahzolunmuştur” ifadesinin bulunduğu açık olup davalı tarafından bu nakden ifadesi talil olunmamıştır.
Açıkça görüleceği üzere taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği (karz) gözönüne alındığında ta’lil söz konusu değildir. Hal böyle olunca; mahkemece tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davanın kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.”
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı tarafından Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile kambiyo senedine dayalı olarak aleyhine başlatılan icra takibinde borçlu olmadığının tespiti istemli olarak huzurda görülen dava açılmıştır. Davacı tarafından mahkememiz huzurunda verdiği beyanında “takibe konu senetteki imza bana aittir, söz konusu senedi imzalı ve boş olarak davalıya vermiştim, bedel kısmı da boştu, kalan kısımları davalı tarafından doldurulmuştur.” denilerek takibe konu bononun sözleşmeye aykırı olarak doldurulduğu iddia edilmiştir. Davacının söz konusu iddiasını yazılı delille ispatlaması gerektiğinden davacının tanık dinletme talebi mahkememizce kabul edilmemiştir. Davacı tarafça davalı hakkında yapılan şikayet sonucunda yürütülen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …. soruşturma dosyası celp edilmiş olup yapılan incelemede davalı hakkında kasten yaralama ve tehdit suçlarından soruşturmanın yürütüldüğü; şüpheli hakkında takipsizlik kararı verildiği görülmüş olup savcılık dosyasının mahkememiz esasına bir etkisinin olmayacağı kanaati ile takipsizlik kararının kesinleşmesi beklenmeksizin ispatlanamayan davanın reddi ile şartları oluşmayan davalının tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-AÇILAN DAVANIN REDDİNE,
2-Davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
3- Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan ve tahsili gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 2.561,63 TL nispi harçtan mahsubu ile fazla alınan 2.480,93 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
4- Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6- Sarf olunmayan delil/gider avanslarının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
8- Kendisini vekil ile temsil ettiren davalı taraf lehine yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/1. maddesi gereğince reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 18.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı asil ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip ….
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı