Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/812 E. 2022/338 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/812
KARAR NO : 2022/338

DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
DAVA TARİHİ : 30/09/2021
KARAR TARİHİ : 31/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 19/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine sunduğu 30/09/2021 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin 10/11/1997 tarihinde kurulduğunu, şirket ortaklarından …’ın 23/11/2017 tarihinde 10 yıl süreyle müdürlüğe atandığını, davalı şirketin müdürü …’ın müvekkiline yazılı olarak verdiği 03/04/2019 tarihli itirafında “…. Triko Şti.’ne 1997 senesinde %40 olarak firmaya ortak oldum. geçen seneler içerisinde 2007 senesinde münferit ortaklığa geçtim. 2007 senesinde ortağım işletmeyi piyasa değerlemesinde olumsuz iş yapısını görünce borcumuz yok, buraya kadar, iş yerimizi satıp paylarımızı alıp kapatmamızı teklif etti. Ben ise kendisine bana güvenmesini makinalarımızı imalat işinden fasona döndürmeyi ve geçen seneler içerisinde kâr edebileceğimi söyleyerek ortağımı ikna ettim. Kendisi sadece firmaya ayda 5 gün veya daha az geleceğini aylık gelir gider tablosunu inceleyip yönlendireceğini söyledi. Ortak konuşmamız bu oldu. Geçen seneler içinde makinaları yıpratıp değerinin kaybolmasına sebep oldum. Sadece geçindik ve 2010 senesinde ortağım tekrar zararın neresinden dönülse kârdır diyerek firmayı kapatmayı ve haklarımızı paylaşmayı teklif etti, ben de mekinalarımız eskidi, yeni sistem makinalarla herkes iş yapıyor, kazanıyor, makinalarımızı yenileyeceğim ve daha iyi iş sonuçları alacağımızı senin paran kaybolmaz biz kardeşiz bana güven diyerek ikna ettim, ortağımın sermayesi yeni makinalardan nakit …. No … almaya yetiyordu ve ayrıca firmadan aracının hissinden dolayı 100.000,00 TL alacaklı ve benim de kendisinden kâr payı fazla olarak çektiğim onun hisse alacağına hesaben 200.000,00 TL artı alacaklı konumda olduğunu biliyorum, bu konuda kendisinin bu işi yönetmesinde sadece destek ol, herşey benim sorumluluğumda diyerek makinalarımızı 32 ad … No … aldık, münferit imzama güvenerek orlağıma haber vermeden bankalardan kredi çektim. iş piyasamdan çekler alıp kırdırdım. bunları yaptıktan sonra ortağımın haberi olmuştur ve kendisiyle çoğu bu tip vakalarda tartıştık ve ben … ortağım … ‘ye haber vermeden ve bu zamana kadar tüm planlama iş alım maddi para toplama ve ödemeleri hepsini kendim yaptım. Ortağıma sadece geçineceği para yardımı yaptım. Kendisinin bilgisi dışında firmayı kendi irademle yönettim. 2017 senesinde müdür olarak geçtim. Yaptığım her şey benim sorumluluğumdadır. Ortağım bugün firmamızın düştüğü durumdan rahatsiz olarak hissesinin kendisine ödememi istiyor ve ben kendisine çare bulacağımı söylüyorum. Bu nedenle bu evraktaki yazıyı güvence bedeli olarak ortağıma imzalıyorum… ” dediğini, …’a Beyoğlu … Noterliğinden 02/08/2019 tarihinde … yevm. no ile keşide edilen ihtarname ile “fazlaya değin hakları saklı kalmak kaydıyla itirafnamede belirtilen makinelerden … No 12/14 karşılığı 117.000,00 EURO alacağın ödenmesi…” hususunun ihtar edildiğini, …’ın Silivri …Noterliğinden 09/08/2019 tarihinde …. yevm. no ile cevabi ihtarname göndererek, “herhangi bir alacağın olmadığı ve ekinde tebliğ edilen yazıdaki maddi vakıalar gerçeği yansıtmamaktadır… ” dediğini, bunun üzerine İstanbul Anadolu …İcra Müd.’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, TTK m. 636/3-4 “3) Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. 4) Fesih davası açıldığında mahkeme taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemler alabilir” hükmünü amir olduğunu, müvekkiline haber verilmeden bankalardan kredi çekilmesi, çekler alınıp kırdırılması, müvekkiline haber verilmeden tüm planlama iş alım maddi para toplama ve ödemelerinin yapılması, müvekkiline sadece geçineceği para yardımı yapılması, müvekkilinin bilgisi dışında şirketin yönetilmesinin haklı sebepleri oluşturduğunu, neticede; davalı şirket ortağı müvekkilinin payının gerçek değerinin ödenmesi ve davacı müvekkilinin şirketten çıkarılmasını, mümkün olmaması halinde davalı şirketin feshine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı tarafa usulüne uygun tebligat çıkarıldığı ancak süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmıştır.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, 6102 sayılı TTK’nın 638. maddesi gereğince açılan limited şirket ortaklığından çıkma olmadığı takdirde davalı şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Prof. Dr. …,… ve … tarafından düzenlenen 28/02/2022 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; İnceleme gününde davalı şirkete ait herhangi bir ticari defter ve belge ibraz edilemediği, yine mahkemece yazılan müzekkerelere verilen cevaplarda, davalı şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde bulunmadığı, davalı vergi dairesi tarafından re’sen terk işlemlerine başlandığı, yine inceleme gününde davalı şirkete ait varlıkların nerede olduğuna ilişkin bir bilgi verilemediğinden keşif icra edilemediği, davalı şirkete ait celp edilen beyannameler içerisinde, davalı şirkete ait varlık ve borçların tespit edilebileceği en son 2018 yılına ait Kurumlar Vergisi Beyannamesi bulunduğu, 2018 yılı sonuna göre davalı şirketin kaydi değerli özkaynaklarının (+) 864.559.61 TL gözüktüğü, 2018 yılı sonunda davacının iddia ettiği makine teçhizat ve demirbaşların mali tablolarda gözüktüğü, ancak davalı şirkete ait güncel mali bilgilere ve varlıklara ulaşılamadığından, güncel rayiç değerli özkaynakların tespit edilmesinin mümkün olmadığı, keza davacının zaten davalı şirketin makinelerinin elden çıkarılmış olduğu iddiasında bulunduğu, izah edilen nedenlerle davacı yönünden ortaklıktan ayrılma pavı hesabı yapılamadığı, huzurdaki dava bakımından haklı sebeple çıkma koşullarının oluştuğu, ancak davacının davalı şirketten haklı sebeple çıkması yerine davalı şirketin haklı sebeple feshinin daha gerçekçi olacağı yönünde görüş bildirmişlerdir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK”) m. 638/2 hükmü uyarınca “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir.”. Buna göre ortak, şirketten çıkmasını haklı gösterecek bir sebebe dayanmak koşuluyla, şirket sözleşmesinde çıkma hakkının düzenlenmiş olup olmamasından bağımsız bir biçimde şirketten çıkabilecektir. Ortağın bu hakkı mutlak ve vazgeçilmez bir hak olup, tüm ortaklara eşit olarak sağlanmıştır (Öztürk-Dirikkan, s. 37-38). Hiçbir ortaktan çekilmez hale gelen bir ilişkiyi devam ettirmesi istenemez (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul 2020, s. 567).
Çıkma hakkının kullanılması münhasıran ortağın iradesine bırakılmamış olup bu hakkın kullanımı ancak dava yolu ile mümkündür. Bu davanın davalısı, limited şirket tüzel kişiliğidir.
Haklı sebeple fesihde olduğu gibi, çıkmada da mahkemenin kararı yenilik doğurucu niteliktedir ve ileriye etkilidir (Öztürk-Dirikkan, s. 46). Şöyle ki, ortak mahkemenin kararıyla ve karar tarihi itibariyle ortaklıktan çıkar (Tekinalp, s. 567).
Yasal çıkma hakkına dayanarak şirketten ayrılmak isteyen ortağın gösterdiği sebebin haklı olup olmadığının tespiti; çıkmak isteyen ortağın, şirketin ve diğer ortakların menfaatlerinin dikkate alınmasını gerektirir. O nedenle haklı sebep, somut olayın özelliklerine göre değişebilir(Öztürk-Dirikkan, s. 42-43). Gerek öğreti gerekse Yargıtay kararlarında haklı sebebin, ortak ile şirket arasındaki ilişkiden, ortakların birbiri ile olan ilişkisinden veya doğrudan şirketin durumundan kaynaklanabileceği kabul edilmektedir.
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur.Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (ERDEM, s. 23 vd.).
Kanunda, sözü geçen maddede, haklı sebep örneklerine de yer verilmiştir. Bir ortağın “şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi” gibi haller maddede sayılan haklı sebep örnekleridir. Fakat bu sayılan haller, haklı sebep kavramının niteliği göz önünde bulundurulursa doğaldır ki sınırlayıcı değildir. Bu bakımdan somut uyuşmazlık kapsamındaki olguların yasada sayılanlara birebir ayniyetini aramamak gerekir. Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Kişisel sebeplerin yanı sıra elbette nesnel sayılabilecek olgular da şirketin feshine yol açabilirler. Söz gelimi şirketin kar elde edemez hale gelmesi, uzun süredir gayrı faal olması da şirketin feshine sebebiyet verebilir.
Limited ortaklık sürekli bir borç ilişkisidir. Ortağın ortaklıkla arasındaki hukuki bağ, sahip olduğu hak ve borçlar birlikte değerlendirildiğinde, sözleşmede çıkma hakkı tanınmadıkça ahde vefa ilkesi gereğince ortağın sebepsiz yere ortaklıktan ayrılması düşünülemez.Ancak sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde tarafl arın MK m. 2’deki dürüstlük kuralı gereğince, devamı kendisi için çekilmez hâle gelen bir ilişkiyi sürdürmesi beklenemeyeceğinden, haklı sebeplerin varlığı hâlinde bu ilişkiyi sona erdirmesi mümkündür. Limited ortaklıklarda, haklı bir sebebin gerçekleştiğini düşünen her ortak TTK m. 638/2 hükmüyle verilen imkândan yararlanarak haklı sebeple çıkma davası açabilir. Kanuni çıkma hakkı olarak da anılan haklı sebeple çıkma hakkı, sözleşmeyle çıkma hakkı tanınmış olsa dahi bâkidir. Nitekim haklı sebeple çıkma hakkı vazgeçilmez, mutlak bir haktır.
Haklı sebep uygulamada bahsi çok geçen temel bir kavramdır. Özel hukukun birçok alanında ve özellikle ticaret hukukunda yaygın kullanımı olduğu söylenebilir. Ortaklıklar hukuku anlamında bazı tanımlara göz atıldığında, örneğin … haklı sebebi, ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kurallarına göre ortak açısından bu ilişkinin sürdürülmesinin kendisinden istenemeyeceği nedenler şeklinde ifade etmektedir. Limited ortağın çıkma gerekçeleri bağlamında bazı durumlara topluca işaret etmesi bakımından ifade edilecek olursa haklı sebep, ortak açısından ilişkinin objektif imkânsızlığına neden olan, ilişkinin sürdürülmesi imkânını ortadan kaldıran hâller şeklinde tanımlanabilir. Şirketler hukuku açısından Kanunda haklı sebebin tanımı genel hükümlerde veya limited şirketlere ilişkin hükümlerde yer almamaktadır. Sadece kollektif şirketlerin sona ermesi bölümünde TTK m.245’de haklı sebebin tanımı yapılarak numerus clausus olmayan haklı sebep hâlleri sayılmıştır. Bu maddeye göre haklı sebep: “şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olması” şeklinde tanımlanmış, bir ortağın yönetimde, hesaplarda şirkete ihanet etmesi, kendisine düşen asli görev ve borçları yerine getirmemesi, şirket unvanını veya mallarını şahsi çıkarları için kötüye kullanması, şirket işlerini yapamayacak duruma gelmesi gibi hâlleri haklı sebebe örnek olarak dört bent halinde sıralamıştır. Bu örneklerden de açıkça anlaşılacağı üzere haklı sebep herhangi bir ortakla ilgili olabileceği gibi ortaklar arasındaki münasebetlerde de kendisini gösterebilir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması,amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır.(Yrd.doç.Dr.Bünyamin Gürpınar,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Bu genel açıklamalar ışığında huzurdaki dava değerlendirilecek olursa: şirketin %100 üne sahip pay sahibi olan davacı ile diğer ortağın bir araya gelerek uzun zamandan beri ortaklar kurulunu toplayamadıkları ve yaptırılan zabıta araştırmasına göre davalı şirketin tescilli adresinde faaliyet göstermediği,gibi vergi kaydının da işyerinde faal olmaması nedeniyle resen terkin çalışmasına başlanıldığı,davalı şirketin gayri faal olduğu anlaşılmıştır.Şirketler kâr amacıyla kurulur. Gayri faal olma durumunun süreklilik arzetmesi halinde, ekonomik amacını yitirdiğinin kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11 inci Hukuk Dairesi’nin 04/11/2013 gün ve 2013/2984 esas,2013/19604 karar sayılı ilamı) Somut olayda davalı şirketin uzun zamandan beri herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
Bu durumda şirket ortakları arasında ortaklık ilişkisini sürdürme iradesinin ve amacının ortadan kalktığı, şirketin hali hazırda gayri faal olduğunun polis tutanakları ve vergi kayıtları ile sabit olduğu, şirket sözleşmesinde yazılı olan amaç ve işletme konusunu gerçekleştirmesinin hemen hemen imkânsız hale geldiği, bunun yanında davacı, kendisine haber verilmeden bankalardan kredi çekildiğini, çekler alınıp kırdırıldığını, kendisinin bilgisi dışında şirketin yönetildiğini iddia etmektedir. Davacının dava dışı ortak … aleyhine ihtarname keşide edip icra takibi başlatmış ve hatta suç duyurusunda bulunmuş olması, ortaklar arasında sürtüşme yaşandığını ve ortaklar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğini göstermektedir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, huzurdaki dava bakımından haklı sebeple çıkma koşullarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili,terditli dava açarak davacının,davalı şirtek ortaklığından çıkmasına izin verilmesini aksi halde davalı şirketin feshine karar verilmesine talep etmiş olup davacının asli talebi çıkma olduğundan ve çıkma koşulları oluştuğundan davacının davalı şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesi gerektiği,şirketin feshi koşullarının tartışılması gerekmediği sonucuna varılmıştır.
Çıkma durumunda sözkonusu olabilen payın gerçek değeri; payın, ortaklığın öz varlıkları, kârlılık durumu, dağıtılan kâr payları ve sermaye yapısı gibi çeşitli unsurların dikkate alınarak hesaplandığı değerdir. Kanunda sözü edilen, ortaklıktan çıkarılan pay sahibine ödenecek miktarın payın hesaplanacak gerçek değere göre hesap edilerek ödenmesi, esasen payın değerinin hesap edilmesinde geçerli olan ilkelerden bir tanesidir, ifade edildiği üzere payın gerçek değerine göre hesaplama yapılması, yine öğretide ittifakla kabul edildiği üzere ortaklığın aktif ve pasiflerinin bilanço ve defter üzerindeki değerinden tamamen farklıdır. Gerçek değer yanında, defter üzerindeki değer (defter değeri), payın borsa değeri, işleyen teşebbüs değeri yahut tasfiye değerine göre hesaplama gibi farklı yöntemler de mevcuttur. Gerçek değer, aslen, bir işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değerdir (Erdem, s. 274-276).
Ayrılma payının şirket öz varlığının hüküm tarihine en yakın tarihteki rayiç değeri üzerinden hesaplanması da gerekli olup davalı şirketin gayrifaal olduğu,adresinde bulunmadığı ve hiç bir mal varlığının keşfen incelenemediği buna göre rayiç değeri tespit edilemediği,gerçektede tespit edilecek bir rayiç değere esas malvarlığının da bulunmasının mümkün görünmediği,davacıya çıkma payının verilebilmesi için muhakkak surette rayiç değer tespitinin yapılması gerektiğinden davacıya çıkma payı verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜ ile,davacının,İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde …. sicil numarasında kayıtlı …. Triko Tekstil Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ortaklığından TTK’nın 636/3.maddesi uyarınca haklı sebeple ÇIKMASINA İZİN VERİLMESİNE,
2-Davalı şirketin öz varlığının hüküm tarihine en yakın tarihteki rayiç değeri üzerinden hesaplanacak olup davalı şirketin rayiç değeri hesap edilemediğinden davacı lehine ayrılma akçesi takdirine YER OLMADIĞINA ,
3-Alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
4-Davacı tarafından ödenen 59,30 TL Başvurma Harcı ile 59,30 TL Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan 18 tebligat+posta ücreti 210,40 TL ,bir bilirkişi inceleme ücreti 3.000,00 TL olmak üzere toplam 3.210,40.-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 5.100,00 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 250,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı,davalının yokluğunda oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 31/03/2022

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”