Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/647 E. 2022/102 K. 01.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/647 Esas
KARAR NO : 2022/102

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/07/2021
KARAR TARİHİ : 01/02/2022
K.YAZIM TARİHİ :15/12/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkilinin Mısır uyruklu bir Türk vatandaşı olduğu; davacı ile davalı … arasında 16.04.2020 tarihinde imzalanmış sözleşme kapsamında davacının davalıya 23/04/2020 tarihi ile 14/12/2020 tarihleri arasında belirli aralıklarla toplam 65.000,00$ parayı banka üzerinden transfer ettiği; davalı şirketin yükümlüklerinden birisinin davalı uhdesinde bulunan davacının nakit, altın, gümüş gibi varlıklarının talep halinde iki tarafın haklarını koruyacak şekilde davacıya iade etmesi gerektiği; ancak davalının bu yükümlülüğünü ihlal ettiği; davalının müvekkilin bakiye alacağının 55.000,00 $ dolar olduğunu 12.01.2021 tarihinde açıkça ikrar ettiği; davalının tüm taleplere rağmen söz konusu tutarı iade etmediği; en nihayetinde dostane ilişkiler ile hakkı olan bakiye alacağını alamayacağını anlayan davacının, Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas numaralı dosyası ile alacağını icra marifetiyle talep ettiği; ancak davalı tarafın, 03/05/2021 tarihinde borca haksız bir şekilde itiraz edip, böyle bir likit alacağın olmadığını iddia ettiği; açıklanan nedenlerle davalının haksız ve kötü niyetli bir şekilde yapmış olduğu itirazın iptali ile bu itiraz sebebiyle icra inkar tazminatına mahkum edilmesi; yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
CEVAP:Davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesi incelendiğinde görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi değil, Tüketici Mahkemesi’nin olduğu; işbu nedenle öncelikle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği; müvekkil şirketin Kuveyt (Ana merkez), Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Türkiye’de faaliyet gösterdiği; davacının, üç ülkedeki şirketlerle sözleşmesinin olduğu; davacı tarafından, Müvekkili şirkete yatırılan paranın tamamının davacıya 11.01.2021 tarihinde yapıldığı; müvekkilinde davacıya ait herhangi bir paranın bulunmadığı; davacının sunduğu whatsapp yazışmaları adı altındaki yazışmaların hiçbir hukuki yanı olmadığından kabulünün mümkün olmadığı; yukarıda açıklanan ve mahkemenizce re’sen nazara alınacak sebepler neticesinde; itirazın iptali davasının reddi ile % 20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Huzurda görülen dava HMK’nın 105. maddesi uyarınca açılan eda davasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5. maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3’ncü maddesinin (l) bendinde “Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi;
Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,” ifade edeceği belirtilmiş, yine anılan kanunun 83’ncü maddesinin ikinci fıkrasında “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” denilmek suretiyle tüketici işlemi ile ilgili her türlü olayda Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un uygulanacağı, aynı kanunun 73’ncü maddesinin birinci fıkrasında ise “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” denilerek tüketici işlemlerinde tüketici mahkemelerinin görevli olacağı hüküm altına alınmıştır.
HMK’nın 2. maddesine göre;
“(1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.”
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; huzurda görülen davanın mutlak ticari davalardan olmaması nedeni ile mahkememizce davacı gerçek kişinin tacir olup olmadığının tespiti için ilgili kurumlara müzekkereler yazılmıştır. Gelen müzekkere cevaplarında davacının İstanbul Ticaret Odası’nda gerçek kişi tacir kaydının bulunmadığı, vergi dairesi tarafından verilen yazı cevabında ise davacının potansiyel vergi mükellefi kaydının olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar davalı vekili tarafından davanın tüketici mahkemesinde görülmesi gerektiği belirtilmiş ise de taraflar arasında imzalanan sözleşmenin mahiyeti gereği davacının kar gütme ve yatırım saikiyle hareket ettiği açık olup davacının tüketici sıfatının varlığından dolayısıyla da görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğunun kabulü mümkün değildir. Davacı vekili tarafından davacının tacir olduğu iddia edilmiş ise de gelen müzekkere cevaplarından davacının ülkemiz hukukuna göre tacir olmadığı anlaşılmıştır. Davalının İstanbul Ticaret Odası’ndan gelen yazı cevabında faaliyet alanının “kuyumculuk, mücevhercilik ve gümüşçülük” olarak göründüğü, davalının borsada yatırım işlemi yapabilmesi için gerekli SPK lisansının dosyada mevcut olmadığı gibi böyle bir iddianın da olmadığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmede davacı tarafından gönderilen paranın islam şeriatına uygun bir şekilde işletileceği; sözleşmenin 2. maddesinde yerel ve uluslararası pazarda izlenen altın ve gümüş ticaretinde ilke örf ve adetlere göre altın alım satımının yapılacağı; yapılan satım işlemi karşılığında davalının ücrete hak kazanacağının kararlaştırılması karşısında sözleşme konusu işin altın fiyatlarındaki değişiklik nedeni ile kar amacı ile altın alım satımının söz konusu olması karşısında davanın mutlak ticari dava olarak nitelendirilmesi mümkün olmayıp mahkememizin görevli olmadığı açıktır. Davacının gelen müzekkere cevapları doğrultusunda tacir olmadığının tespiti ile kamu düzeninden sayılan mahkemenin görevli olmasının HMK’nın 114/1-c maddesinde dava şartı olarak düzenlenmesi, taraflarca ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiği dikkate alınarak HMK’nın 2. maddesi uyarınca uyuşmazlığın çözümünde Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri gereğince DAVANIN USULDEN REDDİNE, uyuşmazlığın çözümünde Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğuna,
2-6100 Sayılı HMK’nın 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri gerektiğinin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARINA,
3-HMK’nın 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere Bakırköy Adliyesi Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra usulüne uygun talepte bulunulmaması nedeniyle davaya görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’nın 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARINA,
5- Yargılama gideri ve harçların nihai karar ile birlikte değerlendirilmesine,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/02/2022

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı