Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/597 E. 2022/961 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/597
KARAR NO : 2022/961

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/12/2020
KARAR TARİHİ : 06/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 31/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 03/12/2020 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkili şirket, “…” markalı traktör üretimi faaliyetinde bulunmakta olduğunu ve ürettiği traktör ve yedek parçaları şehir yahut bölge bazında anlaştığı bayiler aracılığı ile sattığını, müvekkili şirket, vadeli şekilde sattığı ürünlerin bedeli karşılığında bayilerinden çeşitli teminatlar ve şirket yetkililerinin kefaletlerini aldığını, dava dışı … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’de, bir dönem müvekkilin İzmir ve Manisa illerinin bir kısım ilçeleri dahilinde bayiliğini gerçekleştirdiğini, davalıların, bu şirketin ortağı / yetkilisi olduğunu, davalılarca … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin borçlarına ¨ 1.000.000 tutarına dek müteselsil kefil olunduğunu, TBK m. 583’deki sekil şartları sağlandığını , davalılar … Sanavi ve Ticaret Ltd. Şti Ortağı/yetkilisi olduklarından TBK m. 584’deki eş rızası aranmadığını, …..Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin müvekkili ile olan bayilik ilişkisi sona erdiğini, cari hesapta ¨ 1,2 milyon ‘ne yakın borcu olması üzerine alacağın tahsili amacıyla itiraza konu icra takibi Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında dava dışı …..Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’den olacak tahsilatlar ile tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile açıldığını, ayrıca, dava dışı …..Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’ne karşı açıldığını İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün …-…-…-..-…-..-… Esas sayılı takipleri derdest olduğunu, ayrıca, davalılardan …’nın …..Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. yetkilisi olarak keşide ettiği çeklerin karşılıksız çıkması neticesinde açılan Bakırköy …. İcra Ceza Mahkemesi’nin …-…-..-…-… Esas sayılı dosyaları derdest olduğunu, akibe haksız itiraz sonrası müvekkilce dava şartı arabuluculuk yoluna başvurulduğunu, fakat Bakırköy Arabuluculuk Bürosu, …Arb. Büro No / … Arabuluculuk No sayılı dosyada taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını, arabuluculuk tutanakları e-imzalı olup, asılları dosyaya ibraz edileceğini, para borçlarında ifa yeri alacaklının yerleşim yeri olduğundan icra takibinde ve davada Bakırköy Mahkemeleri yetkili olduğunu, bu husus, arabuluculuk sürecinde yetki itirazının reddine dair Bakırköy … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … Esas, … Karar, 09.11.2020 Tarih sayılı kararında da isabetle tespit edildiğini, asıl alacaklarının kefalet tutarını aştığından, faizsiz şekilde kefil olunan tutar davalılardan talep edildiğini, bu nedenlerle, Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden gönderilen ödeme emrine davalılar tarafından itiraz edilmesi üzerine işbu icra dosyasında vaki davalı itirazının iptali ile takibinde devamına ve davalı aleyhine iptal olunan itiraza esas tutarın (takip çıkışının) %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden gönderilen ödeme emrine davalılar tarafından itiraz edilmesi üzerine işbu icra dosyasında vaki davalı itirazının iptali ile takibinde devamını, davalı aleyhine itiraza esas takip çıkışı tutarının %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini vekâleten talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili Mahkememize sunduğu 19/01/2021 tarihli cevap dilekçesinde; Davanın yetkisiz mahkemede açıldığını,müvekkillerinin adresinin Manisa İli olduğunu,bu nedenle öncelikle yetkisizlik kararı verilmesini, yetkisizlik kararının devamında davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi halinde lehlerine vekalet ücreti takdir edilmesini, davanın zaman aşımına uğradığını, taraflar arasında müstakil bir kefalet sözleşmesi olmadığını, davacı … A.Ş. İle … Ltd. Şti. ‘nin borçlarına kefaletine ilişkin düzenlemeler var ise bayilik sözleşmelerinde müvekkilleri …. ve …..’nın kefil sıfatı ile kendi nam ve hesaplarına attıkları herhangi bir imza bulunmadığını, davacı ….. A.Ş. İle ….. Ltd. Şti. Arasında imzalanan bayilik sözleşmelerinin tamamının matbu olduğu ve hiçbir bölümünde müvekkillerinin el yazısı bulunmadığı için içeriğindeki kefalet akdine ilişkin hükümlerin TBK. M. 583’de öngörülen nitelikli yazılı şekle uygun olarak düzenlenmediği gibi TBK m. 581’de yer alan kapsam ve unsurlarının da haiz olmadığını, taraflar arasında gerek şekil gerekse içerik bakımından geçerli bir kefalet akdi mevcut olmadığından bu davanın reddini talep ettiklerini, davacı taraf gerek traktör ve yedek parça piyasasındaki hakim pozisyonundan ve gerekse bayiler üzerindeki baskın ticari ekonomik gücünden dolayı, tüm bayilerine matbu sözleşmeler imzalattığını, aynı durumun ….. Ltd. Şti. Bakımından da söz konusu olduğunu, ….. Ltd. Şti.’nin de ….. Şirketi tarafından dayatılan bir matbu bayilik sözleşmesini imzalamak zorunda kaldığını, bu durumda ….. Şirketi ile asıl borçlu ….. Ltd. Şti. Arasındaki bayilik sözleşmelerinin geçersiz olduğunu, taraflar arasında geçerli bir kefillik ilişkisinin varlığından söz edilemeyeceğinden bu davanın reddinin gerektiğini, ferilik ilkesinin bir gereği olarak alacaklının uyuşmazlık halinde sadece kefaleti değil asıl borcun varlığını da ispatlamak zorunda olduğunu, davacı şirketin haksız ve kötü niyetli bir biçimde müvekkilleri hakkında icra takibine giriştiğini, davacı tarafın müvekkilleri ile arasında geçerli bir kefalet akdi bulunmadığını bildiğini ve bilecek durumda olduğunu, İİK’nın 67. Maddesine göre dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere lehlerine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacı ile başlatılan ilâmsız icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67. Maddesi uyarınca iptali ve icra inkâr tazminatının tahsili davası olduğunun tespitine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuç- landırılmıştır.
Bilirkişi …. tarafından 14/07/2022 tarihli mahkememize sunulan bilirkişi raporunda özetle; İnceleme konusu sözleşmenin 14. Sayfasındaki el yazıları ile ….. ve ….’nun karşılaştırma belgelerindeki el yazıları arasında grafolojik ve grafometrik tanı unsurları açısından saptanan yüksek derecedeki uyumsuzluk ve benzemezlikler nedeni ile 05/04/2018 tarihli ….. Bayilik Sözleşmesinin 14. Sayfasının 1. Paragrafında yer alan el yazılarının, karşılaştırma belgelerindeki el yazılarına kıyasla, ….. ve ….’nun eli ürünü olmadığı yönünde görüş bildirmiştir.
Dava itirazın iptali davasıdır.Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta işin esasına girmeden evvel davalılar tarafından imzalanan kefalet sözleşmesinin geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kefalet sözleşmesi, somut olaya uygulanması gereken TBK’nın 581. ilâ 603. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Kefalet  sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir (Aral, Fahrettin: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, Ankara 2007, s. 437). Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine alır (Özen, Burak: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6).
Kefalet sözleşmesi TBK’nın 581. maddesinde; “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe  geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.
Kefaletin türleri ise TBK’nın 585 vd. maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak TBK’nın 586/1. maddesi; “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.” hükmünü içermektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) “Teselsül karinesi” başlıklı 7. maddesi;
“(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede  aksi  öngörülmemişse  müteselsilen  sorumlu  olurlar.  Ancak,  kefil  ve  kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.
(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de  birinci fıkra hükmü geçerli olur.” hükmünü haizdir.
Adi işlerde birden fazla borçludan her birinin alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olması için bu yönde beyanlarının olması aranırken, ticarî hayatta hız, güven ve kredi düzeninin korunması gibi çeşitli sebeplerle TTK’nın 7/1. maddesinde kural olarak teselsül karinesine yer verilmiş, birlikte borç altına giren kişilerin kanun gereği müteselsil sorumluluğa tâbi tutulmaları esası kabul edilmiştir (Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Arslan/Ertan, Nomer Füsun N.: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2015, s. 68).
Müteselsil sorumluluğun söz konusu olması için öncelikle sözleşmenin borçlu tarafında birden fazla gerçek ve/veya tüzel kişinin bulunması gerekir. Teselsül karinesi için işin, borç altına girenlerin tamamı yönünden ticarî iş niteliğini haiz olmasına gerek bulunmamaktadır. Borcun borçlulardan en az biri için ticarî, iş olması yeterli olup, müteselsil sorumluluk için birden fazla borçlunun, alacaklı veya alacaklılara karşı birlikte borç altına girmeleri gerekir.
İki veya daha fazla kimsenin, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki iş nedeniyle borç altına girmesi hâlinde, aralarında müteselsil sorumluluğun olması için dış ilişkiyi düzenleyen sözleşmede (alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmede) aksi yönde bir hükmün olmaması gerekir. Sözleşmede müteselsil sorumluluğun kabul edilmediği yönünde bir düzenleme varsa borçlular sözleşmedeki düzenleme uyarınca borcun tamamından değil sadece kendi paylarına düşen kısmından sorumlu olurlar. Borçluların yalnızca kendi aralarında, yani iç ilişkide kısmî sorumluluk öngörmüş olmaları ise müteselsil sorumluluğa engel teşkil etmez.
Görüldüğü üzere adi işlerde borçlular arasındaki teselsül, kural olarak ancak borçluların alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğunu beyan etmeleri hâlinde mümkün iken, ticarî işlerde iki veya daha fazla kimse içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki bir iş dolayısıyla alacaklıya karşı müştereken borç altına girerlerse, bu yönde bir irade açıklamaları olmasa dahi, kanunen müteselsilen sorumlu olurlar. Ticarî bir borç nedeniyle birden fazla borçludan her birinin borcun bir kısmından sorumlu olması ise, ancak alacaklı ile aralarındaki sözleşmede buna ilişkin açık bir hüküm olması hâlinde mümkündür (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70).
Ticarî bir borca, asıl veya müşterek borçlular yanında, ayrıca kefalet de verilmiş olabilir. Az yukarıda açıklanan teselsül karinesi, TTK’nın 7/2. maddesi uyarınca ticarî borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlular ile kefiller hem de kefillerin kendi arasındaki ilişkilerde de söz konusu olur.
Müteselsil kefalet karinesinin uygulanması için, borcun ayrıca kefil bakımından da ticarî olmasına gerek yoktur. Buna göre ticarî bir borca kefalet hâlinde, dış ilişkideki sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece, yani müteselsil kefalet açıkça bertaraf edilmediği takdirde, kefiller borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olurlar. Eş söyleyişle kefilin birden fazla olması hâlinde gerek kefiller arasında gerekse kefillerle borçlular arasında müteselsil sorumluluk söz konusu olur. Dolayısıyla alacaklı bu durumda önce asıl borçluya başvurmak veya taşınmaz rehnini paraya çevirmek yoluyla takip yapmak zorunda olmaksızın alacağın tamamı için asıl borçlu ve kefillere başvurabilir. Ancak bu durumda kefil veya kefillerden temerrüt faizi istenebilmesi için, taahhüdün yerine getirilmediğinin veya ödemenin yapılmadığının ihbar edilmesi gerekir. Müteselsil kefile ihbar gönderilmesi sadece onun takipten önce temerrüde düşürülmesi ile ilgili olup ihbarın yapılmaması, sorumlu olunan anapara için takibe engel değildir (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70,71).
Ticarî olmayan borçlara kefalet hâlinde kefaletin müteselsil olması için sözleşmede bu yönde açık hüküm bulunması, yani kefilin “müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmiş olması” gerekirken ticarî işlere kefalet durumunda TTK’nın 7/2. maddesi ile, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece kefillerin borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağı karine olarak kabul edilmiştir.
Öte yandan “Genel Kanun – Özel Kanun” ilişkisine de değinmekte yarar bulunmakta olup, kanun hükümlerinin içerdiği konular açısından her olaya veya herkese uygulanması mümkün olan kanunlar “Genel Kanun”, buna karşılık belirli olaylara veya belli durumlara uygulanan kanunlar ise “Özel Kanun” olarak tasnif edilmektedir.
Hukuk normları hiyerarşisinde aynı hususla ilgili farklı düzenlemeler içeren eşit hiyerarşik statüyü paylaşan normların var olması hâlinde mevcut olaya uygulanacak hukuk normları “Genel Kanun – Özel Kanun” ilişkileri göz önünde bulundurularak tespit edilmelidir. Aynı olaya ilişkin iki kanun hükmünün çatıştığı bu durumlarda daha özel düzenlemeler içeren kanun hükümlerinin uygulanması esastır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;davalıların,dava dışı şirket ile yapılan sözleşme uyarınca dava dışı şirketin borçlarına kefil oldukları ve bu sözleşmeye kefil olarak imza attıkları,dava dışı şirketin iddiaya göre borcunu ödememesi üzerine kefalet sözleşmesi uyarınca davalılar hakkında davacının icra takibine giriştiği ve itiraz üzerine huzurdaki davanın açıldığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık icra takibine konu edilen kefalet sözleşmesinin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Az yukarıda da belirtildiği gibi TBK’nın 583/1.maddesi uyarınca; kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe  geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şarttır.Taraflar arasında imzalanan kefalet sözleşmesi incelendiğinde, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefalet durumu, el yazısı ile yazılmıştır.Ancak yaptırılan bilirkişi incelemesine göre,söz konusu yazı ve rakamlar davalı kefillerin eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir.Buna göre,TBK’nın 583/1,.maddesinde belirtilen geçerlilik koşulları kefalet tarihi ve azami miktar yönünden yerine getirilmemiştir.Her ne kadar mütesselsil kefalet durumuna ilişkin yazı da davalıların eli ürünü değilse de,TTK’nın 7.maddesi gereğince bu ibarenin yazılmamış sayılması kefalet sözleşmesinin geçerliliğini etkilemeyecektir.Ancak söz konusu kefalet sözleşmesinde ,TBK’nın 583/1.maddesi hükmüne aykırı olarak “kefalet tarihi” ve “kefilin sorumlu olduğu azami miktar” davalılar tarafından kendi el yazıları ile yazılmadığından söz konusu kefalet sözleşmesi davalılar yönünden geçersiz olup bu sözleşme uyarınca davalılardan bir alacak talebinde bulunmak mümkün olmadığından davacı tarafından açılan itirazın iptali davasının reddine,davacının icra takibine kötüniyetli olarak giriştiğine ilişkin davalılar tarafından bir delil sunulmadığı ve bu husus ispat edilemediğinden de davalılar vekilinin koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalılar vekilinin koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 80,70 TL peşin harcın davacı tarafından yatırılan 12.077,50-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 12.051,20-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 128.000,00-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,
6-6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13 ncü fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan (Taraf başına 330,00 TL x 2 saat= 660,00 TL ) X 2 = 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 345,00-TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalılar vekilinin yüzlerine karşı oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 06/10/2022

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”