Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/479 E. 2021/717 K. 13.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/479 Esas
KARAR NO : 2021/717

DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/06/2021
KARAR TARİHİ : 13/09/2021
K.YAZIM TARİHİ : 29/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından müvekkili aleyhine Bakırköy …. İcra dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ancak davalı tarafın müvekkili aleyhine başlatılan icra takibinde haksız ve kötü Diyetli olduğunu müvekkilinin takip konusu borcu bulunmadığını, müvekkilinin davalı kurumdan hiçbir hizmet almadığını, davalının hiçbir edimini yerine getirmediğini, müvekkilinin takip konusuna karşılık aldığı hiçbir hizmet hiçbir edim bulunmadığını ayrıca takip konusu senetler ile icra takibi başlatan alacaklı tarafın ünvanının farklı olduğunu, bu nedenle icra takibinin durdurulmasını ve müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Hisseli gayrimenkul ve devre tatil satışlarında hisse, sadece üyeleri, … olarak adlandırılan ve bünyesinde müvekkili şirket tarafından satışı yapılan iş bu dava konusu tesis niteliklerini haiz on binlerce tesis barındıran değişim sistemine dahil etmek ve bir hafta tatil kullandırmak olduğunu, Tatil haftasının hissenin verildiği odaya özgü olmadığını, Davacı ile imzalanan sözleşmede yazılı haftanın nitelik olarak belirlendiğini, Kişi sayısı ve dönem olarak belirli olduğunu, Fakat belli bir daire ya da blokta kullandırılacağına ilişkin bir taahhüt bulunmadığını, davada sözleşme bedelinin ödenmesinin ardından müvekkili şirketin sözleşmeye ilişkin tapu devrini gerçekleştirmeyi kabul, beyan, taahhüt ettiğini, Ödemelerin tamamlanmasının ardından davacı tarafın müvekkil şirkete yapacağı başvuru ile tapu devrinin sağlanacağını, davacı önce müvekkil şirket ile sözleşme imzalamış ve böylece taşınmaz hissesini devralmak iradesini ortaya koyduğunu, davacının konaklama ile ilgili bir talebinin olmadığını, müvekkili şirketin sözleşme ile yüklendiği edimlerini yerine getirdiğini, sözleşmenin iptalini gerektirecek bir kusuru bulunmadığını, müvekkilinin taahhüdünün tapu devri yapmak ve sözleşmede belirtilen niteliklerde bir tatil hizmeti sunmak olduğunu, Bu nedenle anahtar teslimi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, Bu güne kadar tesise gelip de tatil yapmak istediğini söyleyen ve tatilini yapamayan bir üye dahi olmadığını, bu nedenle görevsizlik itirazlarının kabulüne, hukuka aykırı ve haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Huzurda görülen dava bonoya dayalı menfi tespit davasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5. maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3’ncü maddesinin (l) bendinde “Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,” ifade edeceği belirtilmiş, yine anılan kanunun 83’ncü maddesinin ikinci fıkrasında “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” denilmek suretiyle tüketici işlemi ile ilgili her türlü olayda Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un uygulanacağı, aynı kanunun 73’ncü maddesinin birinci fıkrasında ise “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” denilerek tüketici işlemlerinde tüketici mahkemelerinin görevli olacağı hüküm altına alınmıştır.
6502 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 5. fıkrasında; “Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.” olduğu düzenlenmiştir.
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya ve takibe konu bonoların taraflar arasında imzalanan devre mülk satış sözleşmesine dayalı olarak verilmiş olduğu konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı gibi menfi tespit talebinde bulunan davacı senet borçlusunun ticari amaçla hareket ettiğine dair dosyada delil de bulunmamaktadır. Devre mülke konu taşınmaz, konut niteliğinde taşınmaz olup davacının, 6502 sayılı Kanun’un 3/1.k maddesindeki tanıma uygun tüketici olduğunun kabulü gerekir. 6502 sayılı kanunun 4. maddesinin 5. fıkrasına göre tüketici işlemleri kapsamında düzenlenecek senetler, kanun gereği nama yazılı senetler haline gelmiştir. Nama yazılı senetlerin devri, alacağın temliki hükümlerine göre yapılacağından, temel ilişkideki defilerin buna göre değerlendirilmesi gerekecektir. Bu durumda, tüketici mevzuatı kapsamında bu senetlerin geçerli olup olmadığı, geçerli ise temel ilişkiye ilişkin defilerin kendisine karşı ileri sürülüp sürülmeyeceği konularındaki esaslı değerlendirmelerin, tüketici işlemleri konusunda ihtisas mahkemesi olan tüketici mahkemesince yapılması gerekir. (İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesi’nin 2020/1012 E., 2020/1224 K. Ve 23/11/2020 tarihli kararı; İstanbul BAM 18. Hukuk Dairesi’nin 2019/3380 E., 2020/334 K. Ve 12/02/2020 tarihli kararı) Özetle, senetlerin düzenlenmesine dayanak olan temel ilişki tüketici işlemi olup, davacı da tüketici konumunda olduğundan ve senetlerin geçerli olup olmadığı, geçerli ise davalının talep hakkının bulunup bulunmadığı 6502 sayılı Kanun hükümleri bağlamında değerlendirileceğinden, davaya bakma görevi tüketici mahkemesine ait olduğundan aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri gereğince DAVANIN USULDEN REDDİNE, uyuşmazlığın çözümünde Bakırköy Tüketici Mahkemesi’nin görevli olduğuna,
2-6100 Sayılı HMK’nın 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri gerektiğinin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARINA,
3-HMK’nın 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli Bakırköy Tüketici Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere Bakırköy Adliyesi Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra usulüne uygun talepte bulunulmaması nedeniyle davaya görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’nın 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARINA,
5- Yargılama gideri ve harçların nihai karar ile birlikte değerlendirilmesine,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/09/2021

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı