Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/417 E. 2021/896 K. 12.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/417 Esas
KARAR NO : 2021/896

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/05/2021
KARAR TARİHİ : 12/10/2021
K.YAZIM TARİHİ : 12/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında satış vaadi sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince müvekkiline dükkan sattığını ve bu dükkanın bitişiğindeki terasında müvekkilinin kullanımına tahsis edileceğini ve bu hakkın yönetim planına işletileceğini taahhüt ettiğini, sözleşme bedeli olan 1.010,00 TL’nin tamamının müvekkili tarafından davalıya ödendiğini, davalının Tapu Müdürlüğünde dükkanı müvekkiline devir ettiğini ancak terasın müvekkiline tahsis edilmediğini ve yönetim planını da işlenmediğini, davalının sözleşmeye aykırı davrandığını bu nedenle belirsiz tazminat davalarının kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı tarafından daha önce aynı konuda dava açıldığını, bu davanın reddedildiğini, kararın Yargıtay tarafından onandığını, davacının mahkemeyi yanılma gayesinde olduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu, dava konusu taşınmazın davacı tarafa tapuda teslim edildiğini, davacının basiretli bir tacir olarak hareket etmediğini, yönetim planına hangi hususların işlenip işlenmeyeceği müvekkil şirketin yetkisinde bir durumun olmadığını, sözleşme gereğince davacının taşınmazı kullanmaya başlaması taşınmazın sözleşmeye uygun olarak teslim edildiği anlamına geldiğini, davacının herhangi bir zararının bulunmadığını, zarara ilişkin somut bir delil olmadığını, davacının temerrüt ihtarında bulunmadığını, müvekkili şirketin sözleşmeye uygun davrandığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Huzurda görülen dava sözleşmeye aykırılık nedeni ile genel hükümlere göre açılan tazminat davasıdır.
Dosyamız arasına celp edilen Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasının incelenmesinde; davacısının … olduğu, davalısının … Yapı İnşaat Pazarlama A.Ş. Olduğu, davacının Bakırköy …. Noterliği’nin 01/10/2009 tarih ve … yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesine aykırılık nedeni ile satış bedelinden indirim talep ettiği, davacının süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunmamış olması ve bu nedenle ayıptan kaynaklanan haklarını kaybetmiş olması gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, kararın yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği görüldü.
Söz konusu kararın kesinleşmesi üzerine davacı tarafından bu kez de aynı satış vaadi sözleşmesi dayanak gösterilerek TBK’nın 112. maddesi uyarınca genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “kesin hüküm” kavramı üzerinde durmak gerekir.
Bilindiği üzere, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile çözümlenmemiş olması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-i maddesi uyarınca dava şartıdır. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ya da yokluğu gerekli olan unsurlardır. Belirtmek gerekir ki, dava şartları davanın açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi için aranan ve kamu düzeni ile ilgili olan zorunlu koşullardır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder (HMK. m.115/1-2).
HMK 303. maddesinde maddi anlamda kesin hüküm düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”.
Kesin hüküm, şekli ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılmakla, verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır. Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Önemle vurgulanmadır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.
İspat bakımından değerlendirmek gerekir ise; kesin hüküm (mahkeme ilamları) HMK’nın 204/1. maddesine göre kesin delil teşkil eder.
Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci davada, kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK m. 303/1, 2) yönünden kesin delil teşkil eder. Buradan hareketle denebilir ki, kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, ilk davada verilen kararın hüküm fıkrası ile ikinci davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Her iki davanın da konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır. Her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir. Aksi hâlde aynı taraflar arasında, aynı konuya ilişkin açılan ikinci davanın farklı dava sebebine dayanması hâlinde ilk davada verilen hüküm ikinci açılan dava yönünden kesin hüküm oluşturmayacaktır.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin Esas No: 2015/1920, Karar No: 2015/15123 ve 19/11/2015 tarihli kararına konu yerel mahkeme tarafından;
“Yargıtay ve öğretideki hakim görüşe göre satıcının ayıplı mal teslimi halinde alıcı bakımından, BK’nun 194 vd. (TBK.’nun 219.) maddelerinde düzenlenen ayıba karşı tekeffül ve BK’nun 96 vd. maddelerinde düzenlenen borcun gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin genel hükümler “hakların telahuku” niteliğindedir. Alıcı isterse satıcıyı ayıba karşı tekeffüle ilişkin özel hükümler, isterse satıcıyı, borcun gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin genel hükümler uyarınca sorumlu tutabilir. Bununla birlikte hakların telahuku ilkesi uyarınca, hakimin yarışan kanun hükümlerinden davacı için daha elverişli olan kanun hükmünü kendiliğinden gözetip uygulaması gerekir. Dolayısıyla, bu ilke nedeni ile daha elverişli bulunan BK’nun 96.(TBK.’nun 112.) maddesinin uygulanması halinde süresi içinde muayene ve ihbar külfetlerini alıcının yerine getirmiş olması gerekmediği gibi, tazminat talebi aynı Kanunun 125. (TBK.’nun 146.) maddesinde öngörülen 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tâbi olur.” kanaati ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi tarafından ise;
“Dava, … Otomotiv A.Ş.’ye karşı 23.09.2009 tarihinde satın alınan araçta meydana gelen arızanın davalı … Otomotiv A.Ş.’nin iyi servis hizmeti vermemesi nedeniyle meydana geldiği ve bu nedenle onarımın ücretsiz yapılması gerekirken davacıdan alınan ücretin haksız olduğu gerekçesiyle, ödenen bedelin tahsili istemine ilişkindir. Dava konusu araç incelenen garanti belgesine göre 2 yıl garantili olarak satılmış olup 23.09.2014 tarihi itibariyle garanti süresi dolmuştur. Kaldı ki 06.08.2012 tarihinde meydana gelen arızanın yukarıda açıklanan davacı iddiasına göre iyi servis hizmeti verilmediğinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Söz konusu talebin garanti süresi bittikten sonra ileri sürülebilmesi mümkün değildir. Bu yönler gözetilmeden davalı … Otomotiv A.Ş. yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur.” denilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; huzurda görülen dava ile Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülerek karara bağlanan davanın taraflarının ve dava sebebinin (dayanılan maddi vakaların) aynı olduğu; …. ATM dosyasında ayıba karşı tekeffül hükümleri uyarınca bedelden indirim, huzurda görülen davada da genel hükümlere göre tazminat talebinde bulunulduğu açıktır. Davacı tarafından ayıba karşı tekeffül hükümlerine dayanılarak dava açılması durumunda, davacının artık aynı sözleşmeye dayalı olarak bu kez de genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açma hakkı bulunmamaktadır. İlk açılan davada verilen karar, bu nedenle ikinci davada kesin hüküm teşkil etmektedir. Yukarıdaki Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin kararında da ayıplı ifa durumunda davacının genel hükümler çerçevesinde dava açamayacağı karar altına alınmıştır. Bakırköy .. ATM tarafından verilen kararın huzurda görülen dava bakımından kesin hüküm olarak kabul edilmemesi durumunda dahi davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı ve davalının süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğu tespit edildiğinden davanın, zamanaşımı nedeniyle reddinin gerekeceği açıktır. Açıklanan nedenlerle davanın HMK’nın 114/1-i ve 115/2. maddeleri gereğince usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Açılan davanın kesin hükme ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan ve tahsili gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 59,30 TL nispi harçtan mahsubuna,
3- Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5- Sarf olunmayan delil/gider avanslarının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
6- Kendisini vekil ile temsil ettiren davalı taraf lehine yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/1. maddesi gereğince takdir olunan 2.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7- 6235 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 13. fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderinden sayılan Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye İRAT KAYDINA,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 12/10/2021

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı