Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/405 E. 2022/290 K. 22.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/405 Esas
KARAR NO : 2022/290

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/03/2021
KARAR TARİHİ : 22/03/2022
K. YAZIM TARİHİ : 24/03/2022
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP:
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; … Mahallesinde bulunan … ada … parsel sayılı taşınmazda tarafların komşu olduğunu binada yapılan tadilat sonrasında ortaya çıkacak m2 farkı nedeniyle davalının davacıya tapuda hisse devri yapacağı davacının da buna karşılık her biri 5608 USD olan senetlerin ödeneceğinin kararlaştırıldığını bina tadilatı tamamlanmadığı ve tapu devri yapılmadığı halde davalı tarafça bonoların icraya konularak Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı icra takibi ile tahsil edilmeye çalışıldığını davalının kendi edimini yerine getirmemesine rağmen haksız kazanç hevesine kapılarak senetleri tahsil etmeye çalıştığını icraya konu senetlerden dolayı herhangi bir borcun bulunmadığını tapu devrinin senet tarihinden önce yapılması sonrasında senet tutarlarının ödeneceğini, devrin yapılmaması nedeniyle senetlerin ödenmediğini bu nedenle haksız olarak başlatılan icra takibinin iptali ile davacının borcu olmadığının tespitine karar verilmesi talep ve dava olunmuştur.
CEVAP:
Davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde özetle; kural olarak menfi tespit davalarında, davalı alacaklının alacağını ispatla yükümlü olduğu; ancak takibe konu bono kambiyo senedi vasfına haiz olduğundan, illetten mücerret olduğu; bu durumda bonodan dolayı borçlu bulunmadığını ispat yükünün davacı tarafa ait olduğu, davacının borçlu olmadığını ancak yazılı bir delille ispat etmesinin gerektiği, davaya konu kambiyo senetlerinin, gayrimenkul satışından veya sözleşmeden kaynaklı olarak verilmediği, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Huzurda görülen dava menfi tespit davasıdır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer, fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer. (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372)
Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce (alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması şartı ile) ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonrada ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.
Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Hakan Pencanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. Bonoda zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik unsurlar da vardır.
Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar.
Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Zira bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle, bir illete bağlı olması gerekmez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini içeren davada ispat yükü, kural olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir.
Yargıtay ….. Hukuk Dairesi’nin Esas No: …, Karar No: …., 16/05/2019 tarihli kararına göre;
“Somut olayda, davacılar, dava dilekçesinde davalı … ile 07.08.2012 tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin hususi şartlar bölümünün 9.maddesi gereği depozito olarak verilen 5000 TL senedin taşınmazın tahliye edilmesine rağmen iade edilmediğini, davalı …. tarafından ciro edilerek davalı …. tarafından takibe konulduğunu belirterek, senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiş ise de, dayanılan kira sözleşmesinin aslı davacılar tarafından dosyaya sunulmamış, davalılar da sunulan fotokopi kira sözleşmesindeki imzayı kabul etmemiş, sözlü kira sözleşmesi yapıldığını, sözlü kira sözleşmesine istinaden depozito olarak senet alınmadığını, dava konusu senedin elden verilen borç paraya istinaden düzenlendiğini savunmuştur.
Dava dilekçesine ekli kira sözleşmesi davalılar tarafından inkar edildiği ve belge aslı sunulmadığından fotokopi üzerinde imza incelemesi yapılmadığı anlaşılmış olup; taraflar arasında yazılı bir kira sözleşmesi bulunduğu davacı tarafça ispat edilememiştir. Hal böyle olunca, bedel kaydı gösterilmeyen senet nedeni ile borçlu olunmadığını ispat yükü, aksini iddia eden davacılarda olup, davacılar yazılı kira ilişkisini dava konusu senedin bu sözleşmeye istinaden depozito olarak verildiğini ispatlayamamıştır.
O halde mahkemece; davacılar tarafından dava konusu senedin kira sözleşmesine istinaden depozito olarak verildiğini kanıtlanamadığına göre, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”
Yargıtay ….. Hukuk Dairesi’nin Esas No: …, Karar No: …., 29/04/2013 tarihli kararına göre;
“Somut olayda, davacı keşideci davalı lehtar aleyhine menfi tespit davası ikame etmiştir. Davacı açığa imza atmak suretiyle boş senedi imza ettiğini borç para almadığını ileri sürerek akdi ilişkiyi inkâr etmektedir. Bu iddia TMK’nun 6. maddesi hükmü gereğince davacı tarafından yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Bono metninin incelenmesi sonucunda “nakten ahzolunmuştur” ifadesinin bulunduğu açık olup davalı tarafından bu nakden ifadesi talil olunmamıştır.
Açıkça görüleceği üzere taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği (karz) gözönüne alındığında ta’lil söz konusu değildir. Hal böyle olunca; mahkemece tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davanın kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.”
Dosya ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı tarafından Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile kambiyo senedine dayalı olarak aleyhine başlatılan icra takibinde borçlu olmadığının tespiti istemli olarak huzurda görülen dava açılmıştır. Söz konusu icra dosyası mahkememizce celp edilmiş olup takibe dayanak yapılan 17/07/2017 tanzim, 30/09/2017 vade tarihli 5.608,50 USD bedelli bono ile 17/07/2017 tanzim, 30/11/2017 vade tarihli 5.608,50 USD bedelli bonoların nakden kaydı içerdiği görülmüştür. Bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini içeren davada ispat yükü, kural olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Her ne kadar davacı tarafından söz konusu senedin teminat senedi olarak düzenlendiği iddia edilmiş ise de davacı tarafından bu iddiasını ispatlayacak nitelikte yazılı bir delil dosyamıza sunulmamıştır. Davacı tarafından dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanıldığından davacıya yemin deliline dayanıp dayanmayacağı konusunda süre verilmiş; davacının yemin deliline dayandığını beyan etmesi üzerine davalıya yemin teklifinde bulunulmuştur. Davalının yemin eda etmek üzere duruşma salonunda hazır bulunması üzerine davacı tarafından hazırlanan yemin metninin dosya içeriği ile uyuşmadığının tespit edilerek mahkememizce yemin metni dosya içeriğine uygun olacak şekilde tadil edilmiş olup; davalı huzurda; “Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takibe konu yapılmış 30/09/2017 vade tarihli, 17/07/2017 düzenleme tarihli borçlusunun …, alacaklısının …. olduğu, 5.608,50 USD bedelli bono ile 30/11/2017 vade tarihli, 17/07/2017 düzenleme tarihli borçlusunun …, alacaklısının …. olduğu, 5.608,50 USD bedelli bonoyu, gayrimenkul satışından veya sözleşmeden kaynaklı olarak davacıdan almadığıma, davacının söz konusu bono bedellerini ödemediğine şerefim namusum kutsal saydığım bütün inanç ve değerler uğruna yemin ederim.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yemin delilinin kati delillerden olması ve davalı tarafça uyuşmazlığa konu bononun teminat olarak alınmadığına ve bono bedelinin ödenmediğine ilişkin usulüne uygun yemin eda etmesi karşısında ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Davacının talebi üzerine mahkememizce İİK’nın 72/3. maddesi uyarınca tedbir kararı verilerek tedbir kararı uygulandığından talep aranmaksızın İİK’nın 72/4. maddesi uyarınca takdiren dava değerinin %20’si oranında hesaplanan 18.892,67 TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-AÇILAN DAVANIN REDDİNE,
2- Şartları oluşmayan davacının kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE,
3-İcra ve İflas Kanunu’nun 72/4. maddesi uyarınca takdiren dava değerinin %20’si oranında hesaplanan 18.892,67 TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan ve tahsili gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 1.613,20 TL nispi harçtan mahsubu ile fazla alınan 1.532,50 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
5- Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7- Sarf olunmayan delil/gider avanslarının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
8- Kendisini vekil ile temsil ettiren davalı taraf lehine yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/1. maddesi gereğince reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 12.924,02 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. ile 360. madde hükümleri uyarınca mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı asil ve vekili ile davalı asil ve vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/03/2022

Katip …
E-imzalıdır

Hakim …
E-imzalıdır