Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/347 E. 2023/75 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/347
KARAR NO : 2023/75

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 12/04/2021
KARAR TARİHİ : 26/01/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 12/04/2021 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin 10/03/1993 tarihinden bu … davalı şirketin ortağı olduğunu, şirketin üç ortaklı olarak kurulmuş, şirket sermayesi beheri 1.000.000 TL itibari değerde 500 paya bölünmüş, müvekkilinin 168 pay sahibi olarak şirketin ortağı olduğunu, şirketin müvekkili dışındaki ortaklarının paylarını ……’ya devretmiş ve iki ortaklı bir şirket olduğunu, şirketin diğer ortağı ……’nın vefat etmesi üzerine şirketin mirasçıların katılımı ile 7 ortaklı bir şirket durumuna gelmiş olduğunu, müvekkilinin, vefat olayından sonra şirket merkezine sokulmamış ve şirket hakkında müvekkiline bilgi verilmemiş olduğunu, müvekkilinin bilgi alma ve inceleme hakkının ihlal edilmiş olduğunu, şirket ortaklarının şirkete ait makine, araç ve gereçleri kendi şirketlerine taşımakla birlikte tüm müşterileri kendi şirketleri olan …. şirketine yönlendirerek müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketi zarara sokmakta olduklarını, hatta davalı şirket tabelasını indirerek kendi şirket tabelasını astıklarını, ayrıca davalı şirketin üretim tesisinde kendi şirketlerinin mallarını ürettiklerini, şirketin kötü yönetilmekte ve zarara sokulmakta olduğunu, davalı şirketin üretim ve pazarlamasının diğer ortakların ortak olduğu …. şirketi üzerinden yürütülmekte olduğunu, diğer şirket ortaklarının çoğunlukta olup çoğunluk gücünü kötüye kullanarak haksız kazanç peşinde olduklarını, ortaklar arasında güven kalmadığını, şirketin kötü yönetilmekle birlikte şirket ortaklarının kötü niyetli olduğunu, ortakların davalı şirketi atıl duruma düşürmeye çalıştıklarını, müvekkili ile diğer ortaklar arasındaki husumetin uzun süredir devam etmekte olduğunu, bu husumetin şirketin haklı nedenle feshine sebep oluşturduğunu, yine davalı şirkette hiç kar dağıtılmamış olduğunu, müvekkilinin mağdur edilmekte olduğunu, açıklanan bu nedenlerle davalı şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesinin sağlanması için işbu davayı açmak zorunluluğunun ortaya çıktığını belirtmişler ve sonuç ve istem olarak da açıklanan sebepler ile davalı … Plastik şirketinin haklı nedenle feshine ve 6102 sayılı Kanunda gösterilen şekillerde tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
SAVUNMA :
Davalı vekili tarafından sunulan 20/05/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı iddiasının aksine şirketteki en büyük hissedarın %33 pay ile davacı olduğunu, davacının kendisini azınlık olarak göstermesinin haklı olmadığını, davacının davalı şirketteki bilgi alma hakkının ihlal edilmemiş olduğunu, davacının bu yönde bir talebinin de söz konusu olmadığını, davacının şirkette çalışan oğlu vasıtasıyla şirketle ilgili her türlü bilgiye sahip olduğunu, davacının makinelerin götürüldüğü iddiasının da haklı olmadığını, söz konusu makinanın atıl durumda olan ve imalat alanında çok yer işgal eden bir makina olduğunu, bu nedenle konu olan makinanın diğer şirkete ait alana taşınmış olduğunu, makinanın halen çalışmamakta olduğunu, diğer şirketin bu durum için bir depo bedeli de talep etmediğini, bu durumdan davalı şirketin bir zararının söz konusu olmadığını, şirketin imalat alanı genişlemiş ve bir depo bedeli de ödememekte olduğunu, şirket tabelasının indirilmesinin de şirkete bir zararı bulunmadığını, yerine ikame edilen tabelanın sektörde daha tanınan … şirketine ait tabela olduğunu, şirket üzerinden haksız menfaat elde edildiği ve şirket üzerinden başka bir şirkete ait personelin maaşının ödendiği iddiasının da yerinde olmadığını, ortaklar arasında güven ilişkisinin zedelenmiş olduğunun doğru olduğunu, ancak bu durumun davacıdan kaynaklanmakta olduğunu, davacının şirket işlerinden kendini geri çekmiş ve şirket işlerini zorlaştırmak için çabalamakta olduğunu, şirket müşterilerinin diğer şirkete yönlendirildiği iddiasının da gerçek olmadığını, davacının uzun süreli husumet iddiasının haklı olmadığını, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin davacı tarafından bozulduğunu, şirketin kar dağıtımı ile ilgili durumların şartlara uygun olduğunu, davacının şirketten bir kar payı alacağı bulunmadığını, davacının iş bu davayı ikame etmekle iyi niyetli olmadığını, bu kapsamda şirketin hissedarlık yapısının birlikte şirket yararına hareket edebilen homojen bir yapıya kavuşturulmasının en uygun çözüm yolu olduğunu, feshin son çare olması ve ortaklık yapısının korunması ilkelerinin nazara alınması gerektiğini, şirketin feshinin hiçbir ortağın menfaatine olmayacağını belirtmişler ve netice ve talep olarak açıklanan sebepler ile feshin son çare olması ve ortaklığın yapısının korunması ilkeleri nazara alınarak diğer ortaklara kendi hisselerini davacıya veya diğer ortaklara satmalarına veya davacının hisselerini satın almalarına imkan verilmesine, bu yolla ortaklığın devamının sağlanmasına, bu talebin kabul görmemesi halinde davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin fesih-tasfiyesi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Prof. Dr. ….. tarafından mahkememize sunulan 14/02/2022 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle ; Davalı şirketin 30.09.2021 tarihi itibariyle rayiç değerli özkaynaklarının (+) 8.380.025,33 TL hesaplandığı, buna göre davacı ortağın ayrılma payının 8.380.025,33 TL x %33,33 =2.793.062,55 TL olduğu, davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin haklı sebep olarak nitelendirilebileceği, ancak somut olayda davalı şirketin feshi ve tasfiyesi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılmasının duruma uygun düşen ve kabul edilebilir bir çözüm olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.
Bilirkişiler Prof. Dr. ….. tarafından mahkememize sunulan 03/10/2022 havale tarihli bilirkişi ek raporunda özetle ; Davalı şirketin 30/06/2022 tarihi itibariyle rayiç değerli özkaynaklarının (+) 27.956.141,38 TL hesaplandığı, buna göre davacı ortağın ayrılma payının 27.956.141,38 TL x %33,33 = 9.317.781,92 TL olduğu, Ancak; rapor içerisinde gerekçeleri ile izah edildiği üzere, ek rapor kapsamında yapılan incelemelerde davalı şirketin borçları içerisinde yer alan davalı şirketin eski ortağına olan 14.700.000,00 TL’nin fiktif işlemlerinden kaynaklandığına kanaat edildiği, sayın mahkemenizce aksi kanaatte olunması halinde 30/06/2022 tarihi itibariyle rayiç değerli özkaynaklarının – (+) 13.256.141,38 TL hesaplandığı, buna göre davacı ortağın ayrılma payının 13.256.141,38 TL x %,33 = 4.418.271,92 TL olduğu, davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin haklı sebep olarak nitelendirilebileceği, ancak somut olayda davalı şirketin feshi ve tasfiyesi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılmasının duruma uygun düşen ve kabul edilebilir bir çözüm olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.
Limited şirketin infisah sebeplerinin nelerden ibaret olduğu TTK.m.636 da sayılmış bulunmaktadır. Bu maddenin birinci bendine göre, ana sözleşme ile şirketin infisah sebeplerini önceden kararlaştırmak mümkündür. Ortaklar, kanunda gösterilen sebepler dışında diğer infisah sebeplerini serbest iradeleriyle tespit edip bunları şirket sözleşmesine dercededebilirler.
Örneğin, ortaklardan birinin ölümü veya iflâsı yahut şirket müddetinin sona ermesi gibi sebepleri infisah sebebi olarak kabul edebilirler.
Bunun yanı sıra TTK.m.636/3 de “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir”hükmü getirilmiştir.
Haklı sebebe sonuç bağlanan hallerden bir tanesi de ortaklık sözleşmelerinde ortaklığın feshi ve yine buna bağlı olarak ortaklıktan çıkma-çıkarma halleridir.TTK’nın 636/3’ncü maddesinde düzenlenen fesih davasının tamel şartı,haklı sebebin olmasıdır. Genel olarak söylenebilir ki, ilgili hükümlerde, haklı sebeple feshin yanında ortaklığın sona erme sebepleri şahsında doğan yahut feshi talep eden ortağın ortaklıktan çıkarılması kabul edildiği gibi (çıkarma), ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde şirketten çıkmasına da (çıkma) müsaade edildiği görülmektedir (Kollektif şirket için TK. 245, 255/1, 257, anonim şirket için TK. 531, limited şirket için TK. 636/3, 638/2, 639/2 b, 640/3; ayrıntılı bilgi için bkz. …., Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2012, s. 5 vd). TTK.’ da limited ortaklığın, ortaklardan birinin talebi üzerine ve haklı sebeplerden dolayı mahkeme kararıyla sona erebileceği düzenlenmiştir. Keza, haklı sebeplerin varlığı halinde ortak, Mahkeme kararı ile limited ortaklıktan çıkma hakkına sahiptir.
Ancak TTK.m.636 da nelerin haklı sebep sayılacağı gösterilmemiştir. Şahıs şirketlerinde olduğu gibi Limited Şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkânsız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir. Bu durumda ortağın şirketteki payını başkasına devrederek ayrılması düşünülebilirse de ortağın payını devrederek şirketten ayrılmasının zor veya imkânsız olduğu hallerde, ortağın kendisini, çekilmez bir hal alan ortaklık ilişkisinden, kurtarabilmesi amacıyla, haklı sebeple fesih hükümlerine yer verilmiştir. Haklı nedenin tanımı yasada yapılmamış ancak bazı hükümlerde örnek olarak haklı nedenlere değinilmiştir (TTK md. 245 a-d ). Bu nedenle haklı sebep her olayın özelliğine göre saptanır.
TTK md. 245 metninde dört bent halinde sayılan fesih nedenlerinin sınırlı olmadığı bu hallerin örnek olarak verildiği 4. bendin sonundaki “gibi haller ” deyiminden açıkça anlaşılmaktadır. Haklı sebepler, ya şirket ortakların şahsından ya da ortakların şahıslarıyla hiç ilgisi olmayan nedenlerden doğmuş olabilir. Maddenin a-d bentlerinde sayılan haller ortaklara bağlı (sübjektif) sebeplerdir. Şirketin maksadının elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek maddi ve hukuki sebepler, (örneğin döviz yokluğu nedeniyle ithalatın uzun süre yapılamayacağının anlaşılması gibi) (objektif) sebeplerdir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.

Haklı sebeple şirketin feshinin temelinde, dürüstlük kuralı ve kişilik haklarının korunması ilkeleri bulunduğundan, haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilirken dürüstlük kuralına ve kişilik haklarına aykırı bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir (Zeynep Mineliler, Yeni Türk Ticaret Kanunu’na GöreLimited Şirketterin Haklı Sebeple Feshi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: XVI, Y. 2012, S. 3, s. 109). Haklı sebeplerin şirketin feshini gerektirebilmesi için, artık bu sebeplere dayanılmasının davacı ortak veya ortaklar açısından açık bir şekilde imkânsız hale gelmesi ve şirketin devamını sağlayan unsurların ortadan kalkmış olması gerekmektedir.(Mineliler, s. 109).
Haklı sebep olduğu iddia edilen olayın, şirketin feshine neden olacak nitelikte olup olmadığı değerlendirirken, şirketin yapısı, ortak sayısı, ortaklar arasındaki ilişkileri dikkate alınmalıdır. Örneğin, iki ortak arasındaki ciddi bir anlaşmazlık, iki kişilik bir şirkette, şirketin çalışamaz duruma gelmesine neden olabilirken, daha fazla ortak sayısına sahip bir şirkette aynı anlaşmazlık şirketin faaliyetlerinin devamını etkilemeyebilir.
Bunun yanı sıra talep edilen sonucun kabulünün menfaatler dengesine uygun olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Feshi talep eden ortağın çıkması veya çıkarılması taraf menfaatlerine daha uygun ise feshe karar verilmemelidir. Taraf menfaatlerinin dışında fesih talebinin son çare olup olmadığı hususu da değerlendirilmelidir.
TTK.’nun 636/3’ncü maddesi uyarınca her ortak, muhik sebeplere dayanmak şartıyla şirketin feshini mahkemeden talep edebilir. Bu hükmün devamında getirilen düzenleme mülga TTK da bulunmayıp, Mahkemeye, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmetme yetkisi vermektedir.
Kanunda anılan çözümler, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılması ile sınırlı olmayıp Hakime geniş bir hareket alanı bırakmaktadır. Uygun düşen kabul edilebilir çözüm konusunda Kanunda bir açıklık bulunmamakla beraber İsviçre doktrininde anonim şirketler bakımından örneğin hakim uyuşmazlık konusu olayda örneğin kâr payı dağıtılmasına, yeni bir müdür atanmasına, azlık pay sahibine tazminat ödenmesine, kısmi tasfiye gibi çözümlere başvurabileceği belirtilmektedir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayda haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekecektir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, davacı … (*433,33 oranında esas sermaye payı) TTK m.636 uyarınca bu davayı açmaya yetkilidir. Bilindiği üzere – anonim şirketten farklı olarak -limited şirkette haklı sebeplerin varlığı halinde şirketin feshini her ortak isteyebilir, dava açmakiçin azınlık pay sahibi olmak gibi bir koşul bulunmamaktadır. Dolayısıyla limited şirketlerde fesih davası azınlık hakkı olarak değil ortaklık hakkı olarak düzenlenmiştir.
Gerçekten de davacının iddialarından (bu meyanda bilgi alma ve inceleme hakkının ihlal edilmiş olduğu, şirket ortaklarının şirkete ait makine, araç ve gereçleri kendi şirketlerine taşıdıkları, tüm müşterileri kendi şirketleri olan …. şirketine yönlendirdikleri, davalı şirket tabelasını indirerek kendi şirketlerinin tabelasını astıkları, davalı şirketin üretim tesisinde kendi şirketlerinin mallarını ürettikleri, şirketin kötü yönetilmekte olduğu, davalı şirketin üretim ve pazarlamasının …. şirketi üzerinden yürütülmekte olduğu, ortaklar arasında güven kalmadığı, davacı ile diğer ortaklar arasındaki husumetin uzun süredir devam etmekte olduğu, davalı şirkette hiç kar dağıtılmamış olduğu yönündeki iddiaları), davacı pay sahibi bakımından Şirket’te kalmanın çekilmez bir hale geldiği anlaşılmaktadır. Davalı da cevap dilekçesinde ortaklar arasındaki güven ilişkisinin zedelenmiş olduğunu kabul etmektedir. Tarafların karşılıklı iddiaları değerlendirildiğinde,ortaklar arasındaki güven duygusunun temelinden sarsıldığı görülmektedir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından TK m. 531 ile ilgili verilen bir kararda, ortaklar arasında uzlaşma olanağının kalmayışı ve taraflar arasında birçok dava ve çekişmenin bulunması, haklı sebep olarak kabul edilmiştir (12.10.2015 T., E. 2015/6768, K. 2015/10302, . Bununla birlikte yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere limited şirketin feshine karar verilebilmesi için azlık tarafından ileri sürülen sebeplerin haklı olması tek başına yeterli değildir. Mahkemenin feshe karar verebilmesi için, ileri sürülen sebeplerin şirketin feshini gerektirecek nitelikte olması da gerekir. Alternatif çözümler varken, şirketin varlığını ortadan kaldıran sonucun seçilmemesi verekir.Yukarıdaki açıklamalara göre davacının,haklı nedenle şirketin feshini veya ortaklıktan çıkarılmayı talep etme şartlarının oluştuğu sonucuna varılmaktadır.
Davalı şirketin haklı nedenlerle feshi koşulları oluştuğu belirlenmekle birlikte işletmenin devamı menfaatler dengesine daha uygun görülmektedir. Bununla birlikte, taraflar arasında kişisel anlaşmazlıklar baş gösterdiği, bu hususun şirketin ilerlemesini engellediği, dosyaya yansıyan karşılıklı suçlamalar olduğu, tarafların az ortaklı limited şirkette bir arada faaliyet göstermesindeki zorluklar kabul edilmesi gereken vakıalardır. Bu gibi durumlarda ortaklar arasındaki anlaşmazlıkları gidermek üzere şirketin feshedilmeksizin çözüm yolları getirmek üzere konuyu düzenleyen 6102 sayılı TTK. 636/3′ te 6762 sayılı kanundan farklı olmak üzere ilave çözüm yollarına hükmedilmiştir. Hükmün ikinci cümlesinde mahkemeye ilave bir imkân getirilerek “Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir” şeklinde bir kural konulmuştur. Hüküm anonim ortaklığın haklı sebeple feshini düzenleyen TTK. 531′ e paralel olduğundan bu hükümle ilgili kabul edilen esaslar limited ortaklıklar bakımından da tatbik edilebilir mahiyettedir.
Esasen hüküm ilave bir imkâna yer verdiği gibi, davaya bakan mahkemeye son çare niteliğinde fesih kararı vermezden evvel uygun çözüm yollarını inceleme mükellefiyeti de getirmektedir. Şöyle ki, fesih kararı verilmeden önce diğer çözümlerin, söz gelimi çıkmanın sonuç sağlayıp sağlamayacağı tartışılmalıdır. Zira bu yapılmadan feshe karar verilmesi bir bozma gerekçesidir (ERDEM, s. 223). Bir hukuki ilişkinin haklı sebeple sona erdirilmesi, son çare olarak uygulanması gereken ve eğer taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümü başka bir yolla sağlanabiliyor ise ancak ondan sonra başvurulması gereken tali bir çözüm tarzıdır. Kaynak İsviçre Hukukunda da, ortaklığın haklı sebeple feshi davasının tali bir yol olduğu kabul edilir. Her ne kadar gerek TTK 531′ in gerekse TTK. 636/3′ ün lafzı öncelikle fesih yöntemini dile getiriyor ise de bu yanıltıcıdır. Zira fesih, tali ve son çare “ultimo ratio” bir çözüm tarzıdır. Taliliğin genel olarak iki şekilde anlaşıldığı görülür. Bunlardan ilki, öncelikle diğer çözüm yollarına başvurulmuş olması gerektiği, diğeri ise, haklı sebeple fesih sebeplerinin diğer fesih sebepleri yoksa başvurulması gereken bir sebep olduğudur. Ayrıca, bilimsel öğretide yeni kabul gören bir fikre göre, diğer tedbirlerin uygulanması ile olası bir aykırılık giderilebilecek ise haklı sebeple fesih talebinin kabul edilmesi doğru olmayacağı gibi verilecek hüküm yönünden de orantılılık ilkesi göz önünde bulundurularak uygun ve kabul edilebilir bir çözüme hükmedilebilecektir.
Somut uyuşmazlık kapsamında yapılan incelemeler ve mali verilerden davacının haklı neden olarak ileri sürmüş olduğu hususlar değerlendirildiğinde, yukarıda ifade edildiği üzere şirkette esas sorun kişisel husumetin ön plana çıkarak karşılıklı suçlamalar ve açılması muhtemel davalar dolayısı ile şirketin çalışamaz hâle gelme tehlikesidir. Bu hâlde öne çıkan ve menfaatler dengesi açısından uygun olan, davacının ortaklıktan payının gerçek değeri karşılığı çıkarılması şeklindeki çözüm yöntemidir. Menfaatler dengesi açısından da değerlendirildiğinde ortaklıktan çıkmaya müsaade edilmesi doğru olacaktır. Zira kanunda da ifade edilen çözümün öne çıkan yanı bir … ortağın devam etmek istemediği, sona ermesi hususunda mahkemeye başvurduğu şirketten ayrılarak kendi açısından kısmi tasfiye yapılması ve diğer taraftan da ortaklığın devamının sağlamasıdır. Menfaatler dengesi uyarınca davalı limited şirketlerin bir kurum olduğu, çalışanların olduğu, ekonomiye katkı sağladığı, kârlı şirketler oldukları yadsınamaz. Bu bakımdan somut olayda ortaklığın feshi değil davacının ortaklıktan çıkarılmasının çok daha uygun olduğu anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 641’nci maddesinde “Ortağın şirketten ayrıldığı takdirde, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkını haizdir.” hükmü gereği şirketten ayrılan ortağın ayrılma akçesini talep hakkı olduğu düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’da limited ortaklıklar bakımından ayrılma akçesi başlığı altında tazminatın ne şekilde hesaplanacağını 641-642. maddelerde düzenlenmektedir. Ayrılma payının esas sermaye payının gerçek değerine göre hesap edileceği fakat sözleşmede başka bir hesap tarzının kararlaştırılabileceği açıkça düzenlenmektedir.
Özetle limited şirkette ortaklıktan ayrılan yani çıkan yahut çıkarılan ortağın payının değerinin hesap edilerek kendisine ödenmesi gerekir. Tazminatın hesaplanmasında benimsenecek metod ise “payının gerçek değeri” nin hesaplanmasıdır. Gerçek değer kavramına atıf yapılmakla birlikte, payın gerçek değerinin ne şekilde tespit edileceği kanunda açıklığa kavuşturulmuş değildir.
Payın gerçek değeri; payın, ortaklığın öz varlıkları, kârlılık durumu, dağıtılan kâr payları ve sermaye yapısı gibi çeşitli unsurların dikkate alınarak hesaplandığı değerdir. Bir diğer tanıma göre gerçek değer; aktiflerin muhtemel satış değerleri esas alınarak belirlenen bilanço değeridir.
Gerçek değer, … ve gizli yedek akçeler de dâhil olmak üzere ortaklığın tüm aktif ve pasifleri birlikte değerlendirilerek hesaplanır.
Kanunda sözü edilen, ortaklıktan çıkarılan pay sahibine ödenecek miktarın payın hesaplanacak gerçek değere göre hesap edilerek ödenmesi, esasen payın değerinin hesap edilmesinde geçerli olan ilkelerden bir tanesidir. İfade ettiğimiz üzere İsviçre Hukukunda da kollektif ve limited ortaklıklar bakımından kanunun kabul ettiği sistem olan payın gerçek değerine göre hesaplama yapılması, yine öğretide ittifakla kabul edildiği üzere ortaklığın aktif ve pasiflerinin bilanço ve defter üzerindeki değerinden tamamen farklıdır. Gerçek değer yanında, defter üzerindeki değer (defter değeri), payın borsa değeri, işleyen teşebbüs değeri yahut tasfiye değerine göre hesaplama gibi farklı yöntemler de mevcuttur.
Gerçek değer, aslen, bir işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değerdir. Gerçek değer, diğer kıstaslara göre pay sahibinin lehinedir. Şöyle ki; gerçek değerin belirlenmesinde; tasfiye payından farklı olarak ortaklığın davacı pay sahibi ayrıldıktan sonra da faaliyetlerine devam edeceği dikkate alınmalıdır. Bu şekilde yapılacak bir hesaplama, tasfiye bakiyesinden daha yüksek bir rakama karşılık gelmelidir.
Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından, eğer pay senetleri borsada işlem görüyor ise gerçek değerin payların borsadaki değerine eşdeğer olduğu kabul edilir.
Ancak borsada işlem görmeyen paylar bakımından, gerçek değerin hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından da farklı yöntemler mevcuttur. Alman ve İsviçre Hukukunda gerçek değerin tespiti yönünden kullanılan başlıca yöntemler, payın gerçek değerinin net aktif değer (Subztanzwerthmethode) ve kârlılık değeri (Ertragswerthmethode) üzerinden hesaplanmasıdır. Ayrıca, her iki değerlendirme metoduna göre hesaplanan değerin ortalamasının alınması şeklinde ifade edilebilecek karma yöntem (Mischwertmethode) de uygulanmaktadır. Net aktif değer, ortaklığın borç ve yükümlülükleri çıktıktan sonra net aktiflere göre hesap edilen öz varlık miktarının hisse sayısına bölünmesi sonucu elde edilen değerdir. Kârlılık değeri faaliyetlerine devam eden bir işletmenin varsayımsal satışında ödenecek bedel esas alınmak suretiyle hesaplanan değerdir. Ancak net aktif değer, aslen gerçek değer kapsamında olması gereken …, işletmenin başarısı, kârlılık potansiyel gibi değerleri göz ardı ettiği ve kapsamadığı için işletmenin gerçek değerini eksik yansıtmaktadır. Esasen ortaklığın aktifleri, gerçek değerin ancak bir bölümünü oluşturur. Bu bakımdan,payın gerçek değerinin kârlılık değeri üzerinden hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin kârlılık değerine göre hesaplanması, yukarıda ifade edilen gerçek değerin işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değer olarak tanımlanması ile de paralellik arz etmektedir. (ERDEM, s. 274-276).
Bu esaslar çerçevesinde somut olayda oluşturulan uzman bilirkişi kurulundan davalı şirketten davacının ayrılması hâlinde ödenmesi gereken ayrılma akçesi hesap ettirilmiş,bu hesaba göre belirlenen 9.317.781,92.-TL çıkma payının karar tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya ödenmesine , karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davalı şirketin haklı sebeple fesih koşullarının oluştuğu anlaşılmakla birlikte ; TTK ‘nun 636/3. Maddesi uyarınca feshin son çare olup anılan madde hükmüne göre mahkemenin kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebileceği göz önüne alınarak , davanın KABULÜ ile;davacının , İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün ….. sicil numarasında kayıtlı … ortaklığından çıkmasına İZİN VERİLMESİNE,
2-9.317.781,92.-TL çıkma payı alacağının karar tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,

3-Alınması gerekli 636.497,68.-TL karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 636.438,38.-TL harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
4-Davacı tarafından ödenen 59,30 TL Başvurma Harcı, 59,30 TL Peşin Harcı ile 419,90 TL keşif harcının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan 11 tebligat+posta ücreti 131,50 TL, ATGV araç ücreti 550 TL, bir bilirkişi inceleme gideri 10.000,00 TL olmak üzere toplam 10.681,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 331.177,82 TL ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 250,00 TL yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda oybirliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.26/01/2023

Başkan …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Üye …
☪e-imzalıdır.☪
Katip …
☪e-imzalıdır.☪

“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”